takipçi satın al

instagram takipçi hilesi

takipçi

izmir escort escort izmir izmir escort bayanlar urlexpander.edu.pl dnswhois.edu.pl createaform.com obio.link muzikindirdinle.com izlexl.com downloadbu.com xcryptotrack.com scriptsnulled.net istanbul escort istanbul escort

<![CDATA[Eylül Forum | Hayat Paylaşınca Güzel - Tarih]]> https://eylulforum.com/ Mon, 24 Feb 2025 07:43:48 +0000 MyBB <![CDATA[Babalar Gününün Tarihçesi]]> https://eylulforum.com/konu-babalar-gununun-tarihcesi Sun, 16 Jun 2013 16:30:37 +0300 https://eylulforum.com/konu-babalar-gununun-tarihcesi Bazı araştırmacılar tarih belirtmezken Babalar Günü'nün Batı Virginia'da ortaya çıktığını savunuyor. Bu araştırmacılar Batı Virginia'da yaşayan John Dowdy'nin annesi öldükten sonra onun yerini alan babası için böyle bir gün kutlanmasını istediğini söylüyor. Diğer araştırmacılar ise, 1910 yılında Washington'daki John Bruce Dodd'un 6. Çocuğunun doğumu sırasında hayatını kaybeden annesinin ardından hayatını çocuklarına adayan babası William Smart'a özel bir gün armağan etmek amacıyla bu fikri ortaya attığını belirtiyorlar. Küçük yaşta annesini kaybeden Dodd'u ve beş kardeşini, babaları William Jackson Smart büyütmüş. Babasının bir yandan çiftlikte çalışıp öte yandan altı çocuğa bakmasının zorluklarını farkeden Dodd, anneler günü kutlanırken babalar gününün olmayışını büyük bir haksızlık olarak nitelendirmiş. Hemen babasının doğum günü olan 5 Haziran'ın babalar günü ilan edilmesi için çalışmalara başlamış. Ama bu çalışmalar bir sonraki yılın 19 Mayıs'ına kadar sürmüş. Babalar Günü ilk kez 19 Haziran 1910'da Washington'ın Spokane şehrinde kutlanmıştır. Bu tarihten sonra ABD'nin diğer eyaletlerine yayılmıştır. Ancak Babalar Günü resmi olarak 1924 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Calvin Coolidge'in desteğiyle kutlandı. 1966 yılında ise o dönemin başkanı Lyndon Johnson, her yıl haziran ayının üçüncü pazar gününün Babalar günü olarak kutlayacağını açıklayan bir bildiri yayınladı. Katoliklerin Babalar Günü'ne getirdikleri yorum ise diğer araştırmacılardan çok farklı. Onlar bu kutlamayı dini açıdan ele alıp Peygamberleri Hazreti İsa'nın babası anısına, Mart ayının 19'unu St. Joseph Günü adı altında babalarına armağan ediyorlar. Ülkemizde 80'li yılların sonlarına doğru kabul gören Babalar Günü, bu yıl da Haziran ayının üçüncü pazarına denk gelen 16 Haziran'da kutlanıyor..]]> Bazı araştırmacılar tarih belirtmezken Babalar Günü'nün Batı Virginia'da ortaya çıktığını savunuyor. Bu araştırmacılar Batı Virginia'da yaşayan John Dowdy'nin annesi öldükten sonra onun yerini alan babası için böyle bir gün kutlanmasını istediğini söylüyor. Diğer araştırmacılar ise, 1910 yılında Washington'daki John Bruce Dodd'un 6. Çocuğunun doğumu sırasında hayatını kaybeden annesinin ardından hayatını çocuklarına adayan babası William Smart'a özel bir gün armağan etmek amacıyla bu fikri ortaya attığını belirtiyorlar. Küçük yaşta annesini kaybeden Dodd'u ve beş kardeşini, babaları William Jackson Smart büyütmüş. Babasının bir yandan çiftlikte çalışıp öte yandan altı çocuğa bakmasının zorluklarını farkeden Dodd, anneler günü kutlanırken babalar gününün olmayışını büyük bir haksızlık olarak nitelendirmiş. Hemen babasının doğum günü olan 5 Haziran'ın babalar günü ilan edilmesi için çalışmalara başlamış. Ama bu çalışmalar bir sonraki yılın 19 Mayıs'ına kadar sürmüş. Babalar Günü ilk kez 19 Haziran 1910'da Washington'ın Spokane şehrinde kutlanmıştır. Bu tarihten sonra ABD'nin diğer eyaletlerine yayılmıştır. Ancak Babalar Günü resmi olarak 1924 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Calvin Coolidge'in desteğiyle kutlandı. 1966 yılında ise o dönemin başkanı Lyndon Johnson, her yıl haziran ayının üçüncü pazar gününün Babalar günü olarak kutlayacağını açıklayan bir bildiri yayınladı. Katoliklerin Babalar Günü'ne getirdikleri yorum ise diğer araştırmacılardan çok farklı. Onlar bu kutlamayı dini açıdan ele alıp Peygamberleri Hazreti İsa'nın babası anısına, Mart ayının 19'unu St. Joseph Günü adı altında babalarına armağan ediyorlar. Ülkemizde 80'li yılların sonlarına doğru kabul gören Babalar Günü, bu yıl da Haziran ayının üçüncü pazarına denk gelen 16 Haziran'da kutlanıyor..]]> <![CDATA[Ulu Önder Atatürk Zeybek Oynarken .]]> https://eylulforum.com/konu-ulu-onder-ataturk-zeybek-oynarken Sat, 08 Jun 2013 15:04:02 +0300 https://eylulforum.com/konu-ulu-onder-ataturk-zeybek-oynarken ]]> ]]> <![CDATA[Alkışlanacak Bir Resim !]]> https://eylulforum.com/konu-alkislanacak-bir-resim Sat, 08 Jun 2013 15:01:28 +0300 https://eylulforum.com/konu-alkislanacak-bir-resim ]]> ]]> <![CDATA[ATATÜRK defnedilirken...]]> https://eylulforum.com/konu-ataturk-defnedilirken Sat, 08 Jun 2013 14:59:07 +0300 https://eylulforum.com/konu-ataturk-defnedilirken


resim



resim



resim



resim



Hepsini kendim paylaştım şuan. ÇALAN' a haram olsun.]]>



resim



resim



resim



resim



Hepsini kendim paylaştım şuan. ÇALAN' a haram olsun.]]>
<![CDATA[Renkli Atatürk Resimleri]]> https://eylulforum.com/konu-renkli-ataturk-resimleri Sat, 08 Jun 2013 14:51:34 +0300 https://eylulforum.com/konu-renkli-ataturk-resimleri



resim




resim



resim




resim



resim]]>




resim




resim



resim




resim



resim]]>
<![CDATA[Anıtkabir Video - Fotoğraflar & 3D Gezinti Yapma ( Bakmanız Rica Olunur ) !]]> https://eylulforum.com/konu-anitkabir-video-fotograflar-3d-gezinti-yapma-bakmaniz-rica-olunur Sat, 08 Jun 2013 14:47:00 +0300 https://eylulforum.com/konu-anitkabir-video-fotograflar-3d-gezinti-yapma-bakmaniz-rica-olunur



ANITKABİR

9 yılda tamamlanan Anıtkabir'in takribi ağırlığı 150 bin ton olarak hesaplandı. Atatürk'ün kabrinin Anıttepe'ye yaptırılmasını ilk olarak Aydın Milletvekili Mithat Aydın önerdi. Ankara

Aslanlı yoldaki 24 arslan heykeli "24 oğuz boyunu", aslanların çift olması "birlik ve bütünlüğü", kedi gibi yatar pozisyonda olmaları ise "barışseverliği" temsil ediyor. Aslanlı yolun taşları, Ata'nın huzuruna çıkanların "başının öne eğik" olması için 5 santimlik çim boşluğu bırakılarak döşenmiş.

Türk milletinin kalbinin attığı yer olan Anıtkabir, bilinen siluetinin yanı sıra bilinmeyen bir çok gerçeği de 50 yıldır derinliklerinde saklıyor. Yapımı 9 yılda tamamlanan yaklaşık 150 bin ton ağırlığındaki Anıtkabir, heykellerinden süslemelerine, kulelerinden kabartmalarına kadar pek çok özel anlamlarla yüklü...

Anıtkabir Komutanlığı'ndan alınan bilgiye göre, yapımına 9 Ekim 1944'de başlanan ve 1 Eylül 1953'de tamamlanan Anıtkabir'in yerini ilk olarak Aydın Milletvekili Mithat Aydın önerdi. Ata'nın kabrinin yapımıyla ilgili komisyon Etnoğrafya Müzesi, TBMM'nin arkasındaki tepe (Kabatepe), Ankara Kalesi, Altındağ ve Gazi Orman Çiftliği seçeneklerini eleyerek tam Çankaya'da karar kılacağı sırada, Aydın Milletvekili Mithat Aydın daha sonra "Anıttepe" olarak adlandırılacak olan Rasattepe'yi önerdi. Komisyon üyelerinin de burayı gördükten sonra Aydın'a hak vermeleri üzerine Anıtkabir'in Rasattepe'ye yapılması kararlaştırıldı.
Türk milletine gömüleceği yer konusunda bir vasiyette bulunmayan Atatürk'ün yıllar önce bir gezi sırasında Rasattepe'yi gezerken ağzından dökülen "Bu tepe ne güzel bir anıt yeri..." sözleri de bugün için çok anlamlı...

Anıtkabir için 1941'de açılan yarışmaya, İkinci Dünya Savaşı'nın en çetin günleri yaşanmasına rağmen Türkiye, Almanya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya'dan toplam 49 proje katıldı. Ancak en çok beğenilen üç proje arasında Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda'nın "25" numaralı projesi kabul edildi.

750 bin metrekarelik bir alan üzerinde aslanlı yol, tören meydanı, mozole ve on kuleden oluşan Anıtkabir, 907 metre yüksekte yer alıyor.
Ata'nın kabri 40 tonluk yekpare mermerden yapılan sembolik lahtin yaklaşık 7 metre altındaki mezar odasında bulunuyor Türk milletinin kalbine gömdüğü Atatürk, Selçuklu-Osmanlı kümbet mimarisine göre yapılmış sekizgen şeklindeki mezar odasında "vatan toprağında" yatıyor



Anıtkabir , Anıtkabir Komutanlığı Tarafından 7/24 Korunmaktadır.

Girişler Ücretsizdir. Yani Herkese Açıktır.


resim



resim




Mustafa Kemal Atatürk'ün Bal Mumu Heykeli :



resim



resim




resim


resim



O Kahramanın Annesi Zübeyde Hanım ( Balmumu Heykeli )


resim



resim




Atamızın Yanından Ayırmadıgı Ve En Çok Sevdiği Köpegi Fox



resim





Arkadaşlar Daha İyi Bir Takip İçin Lütfen Videoyu İzleniz Rica Olunur :


http://facebookvideoindir.gen.tr/anitkab...um-hd.html


Anıtkabir 3D Gezinti Yapmak İçin :

http://www.360tr.com/anitkabir/#


Anıtkabir - Mezar Odası




Atatürk'ün naaşı, mozolenin zemin katında doğrudan doğruya toprağa kazılmış bir mezarda bulunmaktadır. Mozolenin birinci katı olan şeref holündeki sembolik lahit taşının tam altında bulunan mezar odası Selçuklu ve Osmanlı mimari stilinde sekizgen planlı olup, piramidal külahlı, tavanı geometrik motifli mozaiklerle süslenmiştir. Zemin ve duvarlar siyah, beyaz, kırmızı mermerlerle kaplanmıştır. Mezar odasının ortasında kıble yönünde kırmızı mermer sanduka yer almaktadır. Mermer sandukanın çevresinde Türkiye'deki Bütün İllerden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden ve Azerbaycan'dan gönderilen toprakların konulduğu pirinç vazolar bulunmaktadır.



resim






ASENA....]]>




ANITKABİR

9 yılda tamamlanan Anıtkabir'in takribi ağırlığı 150 bin ton olarak hesaplandı. Atatürk'ün kabrinin Anıttepe'ye yaptırılmasını ilk olarak Aydın Milletvekili Mithat Aydın önerdi. Ankara

Aslanlı yoldaki 24 arslan heykeli "24 oğuz boyunu", aslanların çift olması "birlik ve bütünlüğü", kedi gibi yatar pozisyonda olmaları ise "barışseverliği" temsil ediyor. Aslanlı yolun taşları, Ata'nın huzuruna çıkanların "başının öne eğik" olması için 5 santimlik çim boşluğu bırakılarak döşenmiş.

Türk milletinin kalbinin attığı yer olan Anıtkabir, bilinen siluetinin yanı sıra bilinmeyen bir çok gerçeği de 50 yıldır derinliklerinde saklıyor. Yapımı 9 yılda tamamlanan yaklaşık 150 bin ton ağırlığındaki Anıtkabir, heykellerinden süslemelerine, kulelerinden kabartmalarına kadar pek çok özel anlamlarla yüklü...

Anıtkabir Komutanlığı'ndan alınan bilgiye göre, yapımına 9 Ekim 1944'de başlanan ve 1 Eylül 1953'de tamamlanan Anıtkabir'in yerini ilk olarak Aydın Milletvekili Mithat Aydın önerdi. Ata'nın kabrinin yapımıyla ilgili komisyon Etnoğrafya Müzesi, TBMM'nin arkasındaki tepe (Kabatepe), Ankara Kalesi, Altındağ ve Gazi Orman Çiftliği seçeneklerini eleyerek tam Çankaya'da karar kılacağı sırada, Aydın Milletvekili Mithat Aydın daha sonra "Anıttepe" olarak adlandırılacak olan Rasattepe'yi önerdi. Komisyon üyelerinin de burayı gördükten sonra Aydın'a hak vermeleri üzerine Anıtkabir'in Rasattepe'ye yapılması kararlaştırıldı.
Türk milletine gömüleceği yer konusunda bir vasiyette bulunmayan Atatürk'ün yıllar önce bir gezi sırasında Rasattepe'yi gezerken ağzından dökülen "Bu tepe ne güzel bir anıt yeri..." sözleri de bugün için çok anlamlı...

Anıtkabir için 1941'de açılan yarışmaya, İkinci Dünya Savaşı'nın en çetin günleri yaşanmasına rağmen Türkiye, Almanya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya'dan toplam 49 proje katıldı. Ancak en çok beğenilen üç proje arasında Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda'nın "25" numaralı projesi kabul edildi.

750 bin metrekarelik bir alan üzerinde aslanlı yol, tören meydanı, mozole ve on kuleden oluşan Anıtkabir, 907 metre yüksekte yer alıyor.
Ata'nın kabri 40 tonluk yekpare mermerden yapılan sembolik lahtin yaklaşık 7 metre altındaki mezar odasında bulunuyor Türk milletinin kalbine gömdüğü Atatürk, Selçuklu-Osmanlı kümbet mimarisine göre yapılmış sekizgen şeklindeki mezar odasında "vatan toprağında" yatıyor



Anıtkabir , Anıtkabir Komutanlığı Tarafından 7/24 Korunmaktadır.

Girişler Ücretsizdir. Yani Herkese Açıktır.


resim



resim




Mustafa Kemal Atatürk'ün Bal Mumu Heykeli :



resim



resim




resim


resim



O Kahramanın Annesi Zübeyde Hanım ( Balmumu Heykeli )


resim



resim




Atamızın Yanından Ayırmadıgı Ve En Çok Sevdiği Köpegi Fox



resim





Arkadaşlar Daha İyi Bir Takip İçin Lütfen Videoyu İzleniz Rica Olunur :


http://facebookvideoindir.gen.tr/anitkab...um-hd.html


Anıtkabir 3D Gezinti Yapmak İçin :

http://www.360tr.com/anitkabir/#


Anıtkabir - Mezar Odası




Atatürk'ün naaşı, mozolenin zemin katında doğrudan doğruya toprağa kazılmış bir mezarda bulunmaktadır. Mozolenin birinci katı olan şeref holündeki sembolik lahit taşının tam altında bulunan mezar odası Selçuklu ve Osmanlı mimari stilinde sekizgen planlı olup, piramidal külahlı, tavanı geometrik motifli mozaiklerle süslenmiştir. Zemin ve duvarlar siyah, beyaz, kırmızı mermerlerle kaplanmıştır. Mezar odasının ortasında kıble yönünde kırmızı mermer sanduka yer almaktadır. Mermer sandukanın çevresinde Türkiye'deki Bütün İllerden, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden ve Azerbaycan'dan gönderilen toprakların konulduğu pirinç vazolar bulunmaktadır.



resim






ASENA....]]>
<![CDATA[Atanın Tabutunun Açıldığı Gün 9 Kasım 1953]]> https://eylulforum.com/konu-atanin-tabutunun-acildigi-gun-9-kasim-1953 Sat, 08 Jun 2013 14:41:36 +0300 https://eylulforum.com/konu-atanin-tabutunun-acildigi-gun-9-kasim-1953



Kefen sıyrıldı ve...

Özel solüsyonla ıslatılmış pamuk kitlesi kaldırılınca
Ata'nın
yüzü ortaya çıktı. Derisi kahverengi bir hal almış, ama hatları
bozulmamıştı.Sanki uyuyordu...

8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00'da Prof. Dr. Kamile
Şevki
Mutlu'nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi
Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı'ydı.Patalogdu. Arayan
ise
Ankara Valisi Kemal Aygün'dü...
Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını
Anıtkabir'e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı
geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan
korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica
ediyoruz."Prof. Mutlu
önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
Hastalığını
gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını
rica
etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar
***ürürüm,
bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı
Etnografya Müzesi'ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.
Meclis
Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda
da...Mutlu,
görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.
Gerçekten
tarihi bir tanıklıktı bu...
Ata'nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici
kabrinden
çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir
hafta
boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk
başında
nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite
üyeleri
tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.
Bunun
üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni
bir
sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali
düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku
çıkmadı.Sanduka
talaş doluydu.
Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı
doluydu.
Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,
ağzı
kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza
için
kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi
yazılıydı.Ata'nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi
bir
muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes
nefesini
tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu
patlatmış,
nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti
geziniyordu. Ve 15
yıl sonra ilk kez Ata'nın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları
aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların
yardımıyla
katafalka çıktı ve Atatürk'ün yüzüne baktı. Ata'nın derisi
kahverengi
bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı
olmuştu
Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle
anlatacaktı:"Yüzünü örten
ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın heykel gibi duran yüzü
ile
karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz
kapağının
üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatağında
uyuyor
gibiydi."
Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun
başına
çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta
Başbakan
Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes
de
yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde
aşağı,
tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu'dan
aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de
baktım
ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk'ün yüzüne bakmadı.
Tahmin
ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda
kalmıştı. O da Ata'yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına
yığılıverdi.
Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş,
tekrar
solüsyonla ıslatıldı. Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu
beyaz
kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp
doçenti Dr.
Cahit Özen'in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı
gösterdi ve
şöyle dedi:"Bu kâğıdı,Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım
gönderdi.Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstünekonmasını
istiyor."Doç.
Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.
"Böyle bir
kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.Komiser
kâğıdı
katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten
sonra
salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan
besmele
çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15
yıl
içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri
bayrakla
örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.
Ve 10 Kasım sabahı, Ata'nın naaşı 15 yıl önce onu
Dolmabahçe'den Ankara'ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son
durağı
olacak Anıtkabir'e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı...
Atatürk'ün tabutu, Menderes'in huzurunda açılmıştı
Ata'nın 15 yıl Etnografya Müzesi'nde bekletilen naaşı,12
askerin
omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir
top
arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir'e taşınmıştı.Radyodan
naklen
yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar
hüzünlüdür.Ancak
o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini
çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürk'ün
naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem
yapılmıştı.
Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından
gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir
formül
enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük
ilaç
şişesi, Ata'nın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem
sayesinde
Ata'nın naaşı da -diyelim bugün Lenin'in mozolesinde olduğu gibi
-
öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak İslam dini, ölünün
defnini
şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.
Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O
komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes'in
huzurunda
Atatürk'ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca
tahnit
bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle
Atatürk'ün
(mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene
katılanlar
olacaktı. Atatürk'le ilgili belgesel çalışmaları sırasında o
törene
katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan
bilgilerin bir
kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk
araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün, Prof.Dr. Kamile Şevki
Mutlu
ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor.
Ata'nın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu
ayrıntılarla
daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

Atatürk'ü son görenler anlatıyor:

'Yüzünde iki günlük sakal vardı'

Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953'te
Etnografya
Müzesi'nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki
o
töreni ve tabutun içindeki Atatürk'ü son kez görme fırsatı
buldular.
İzlenimlerini şöyle anlattılar:
• OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk'ü... Korkunç
heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile
katafalka
çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük
sakalı
vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."

' Gözleri aralıktı'

• HALİDE İNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım.
Başı yana
doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.
Hani
insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle
aralıktı
gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."]]>




Kefen sıyrıldı ve...

Özel solüsyonla ıslatılmış pamuk kitlesi kaldırılınca
Ata'nın
yüzü ortaya çıktı. Derisi kahverengi bir hal almış, ama hatları
bozulmamıştı.Sanki uyuyordu...

8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00'da Prof. Dr. Kamile
Şevki
Mutlu'nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi
Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı'ydı.Patalogdu. Arayan
ise
Ankara Valisi Kemal Aygün'dü...
Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını
Anıtkabir'e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı
geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan
korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica
ediyoruz."Prof. Mutlu
önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
Hastalığını
gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını
rica
etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar
***ürürüm,
bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı
Etnografya Müzesi'ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.
Meclis
Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda
da...Mutlu,
görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.
Gerçekten
tarihi bir tanıklıktı bu...
Ata'nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici
kabrinden
çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir
hafta
boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk
başında
nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite
üyeleri
tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.
Bunun
üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni
bir
sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali
düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku
çıkmadı.Sanduka
talaş doluydu.
Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı
doluydu.
Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,
ağzı
kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza
için
kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi
yazılıydı.Ata'nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi
bir
muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes
nefesini
tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu
patlatmış,
nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti
geziniyordu. Ve 15
yıl sonra ilk kez Ata'nın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları
aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların
yardımıyla
katafalka çıktı ve Atatürk'ün yüzüne baktı. Ata'nın derisi
kahverengi
bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı
olmuştu
Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle
anlatacaktı:"Yüzünü örten
ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın heykel gibi duran yüzü
ile
karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz
kapağının
üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatağında
uyuyor
gibiydi."
Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun
başına
çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta
Başbakan
Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes
de
yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde
aşağı,
tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu'dan
aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de
baktım
ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk'ün yüzüne bakmadı.
Tahmin
ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda
kalmıştı. O da Ata'yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına
yığılıverdi.
Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş,
tekrar
solüsyonla ıslatıldı. Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu
beyaz
kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp
doçenti Dr.
Cahit Özen'in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı
gösterdi ve
şöyle dedi:"Bu kâğıdı,Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım
gönderdi.Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstünekonmasını
istiyor."Doç.
Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.
"Böyle bir
kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.Komiser
kâğıdı
katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten
sonra
salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan
besmele
çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15
yıl
içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri
bayrakla
örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.
Ve 10 Kasım sabahı, Ata'nın naaşı 15 yıl önce onu
Dolmabahçe'den Ankara'ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son
durağı
olacak Anıtkabir'e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı...
Atatürk'ün tabutu, Menderes'in huzurunda açılmıştı
Ata'nın 15 yıl Etnografya Müzesi'nde bekletilen naaşı,12
askerin
omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir
top
arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir'e taşınmıştı.Radyodan
naklen
yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar
hüzünlüdür.Ancak
o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini
çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürk'ün
naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem
yapılmıştı.
Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından
gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir
formül
enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük
ilaç
şişesi, Ata'nın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem
sayesinde
Ata'nın naaşı da -diyelim bugün Lenin'in mozolesinde olduğu gibi
-
öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak İslam dini, ölünün
defnini
şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.
Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O
komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes'in
huzurunda
Atatürk'ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca
tahnit
bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle
Atatürk'ün
(mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene
katılanlar
olacaktı. Atatürk'le ilgili belgesel çalışmaları sırasında o
törene
katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan
bilgilerin bir
kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk
araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün, Prof.Dr. Kamile Şevki
Mutlu
ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor.
Ata'nın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu
ayrıntılarla
daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

Atatürk'ü son görenler anlatıyor:

'Yüzünde iki günlük sakal vardı'

Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953'te
Etnografya
Müzesi'nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki
o
töreni ve tabutun içindeki Atatürk'ü son kez görme fırsatı
buldular.
İzlenimlerini şöyle anlattılar:
• OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk'ü... Korkunç
heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile
katafalka
çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük
sakalı
vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."

' Gözleri aralıktı'

• HALİDE İNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım.
Başı yana
doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.
Hani
insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle
aralıktı
gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."]]>
<![CDATA[İstanbul'un Fethi]]> https://eylulforum.com/konu-istanbul-un-fethi Wed, 29 May 2013 22:12:48 +0300 https://eylulforum.com/konu-istanbul-un-fethi Ya ben Konstantiniyye'yi alırım ya da Konstantiniyye beni!
demişti.

Çemberlitaş Sütunu'nun günümüzdeki durumu.

1454 yılında Konstantinopolis Ortodoks Patrikhanesi Lideri II. Gennadios ile II. Mehmed'i görüşürken tasvir eden bir tablo
29 Mayıs sabahı, namazını kıldıktan sonra atına binen II. Mehmed, maiyetiyle birlikte ön safa geldi. Verilen emirle toplar ateşlendi. Osmanlı Ordusu hücuma başladı. Lağımcılar kaleyi patlatmaya çalışırken, Bizans askeri de kaynar katranları surların üzerinden Osmanlı askerlerine döküyordu. Padişah ise Topkapı önlerinde demir topuz ile savaşıyordu. Bu sırada Giovanni Giustiniani ağır yaralandı. Konstantin'den tedavi için izin istediği zaman Konstantin:
Yaranız ağır değildir; bununla beraber, buradan nasıl çıkacaksınız?
diye sordu. Giovanni ise:
Cenab-ı Hakk'ın Türklere açmış olduğu yolu takip edeceğim.
dedi. Ardından da Galata'ya sığındı ve orada öldü.
700 kişilik birliğiyle gelen Giovanni, bölgeyi terk edince Bizans ordusu iyice bozulmaya başladı. Ulubatlı Hasan adlı bir yeniçeri ise 30 arkadaşı ile kaleye tırmanıyordu. Bizanslılar sekizini ok ve top atışlarıyla vurmuş olsalar da 22 kişi surlara tırmandı ama kısa sürede ok ve top atışlarında yaralandı. Ulubatlı Hasan ise sancağı kaleye dikti. Ancak ok darbeleri ve açılan ateşlerle orada vefat etti. Söylediği son söz ise:
Allah'ım bu sancağı buradan indirme!
idi.[kaynak belirtilmeli]
Bir Yeniçeri müfrezesi Ulubatlı Hasan'ın naaşını II. Mehmed'in huzuruna getirir. Padişah, cenazeyi gözlerinden öperek:
Eğer Sultan olmasaydım, Ulubatlı Hasan olmak isterdim!
demiştir.[21]
Bu sırada imparator öldü. İmparatorun ölümü ile ilgili çeşitli rivayetler vardır. Aynı zamanda veliahtlardan Kantakuzen de ölmüştü. Şehzade Orhan ise intihar etmişti. Bu sırada II. Mehmed, Topkapı'dan şehre girdi. Böylece şehir fethedildi. II. Mehmed, Fatih ünvanını aldı. Bu sırada Giritli askerler bahçede halen çatışma içindeydi. Fatih bunları görünce, silahlarıyla beraber Girit'e dönmelerine izin vermiştir. Daha sonra Bizans Patriği'ni telkin ederek:
Ben Sultan Mehmed, sana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki, bugünden itibaren ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız.
dedi ve sancağı burçlarda gördüğüne sevinerek:
Aciz, fakir kulun Mehmed'e bu günleri gösterdiğin için sana şükürler olsun Rabbim!
dedi. Konstantinopolis halkının bir kısmı ise hala umutluydu. Çünkü Çemberlitaş Sütunu inançlarına göre Türklerin şehre girmesini önleyecekti. Ancak Çemberlitaş da geçildi ve Ayasofya'ya varıldı. Fatih Sultan Mehmed Ayasofya'nın camiye çevrilmesi emrini verdi.

Fethin Avrupa'daki Yankıları

İstanbul'un fethi Avrupa'da büyük yankı uyandırdı. Başta Vatikan ve Sırbistan Prensliği sıranın kendilerine geldiğini düşünmekteydi. Papa'nın önderliğinde bir Haçlı Ordusu toplanmak istendiyse de, Avrupa'nın o dönemki iç siyaset karışıklıklarından ötürü bu gerçekleştirilemedi. Yunanlar, Doğu Roma'nın mirasçısı olduklarını iddia ettiler, bu iddialar üzerine Doğu Roma’nın yaşayan son prensleri Mora Yarımadası'nda, Fatih'in emri ile öldürüldü. İstanbul'un fethi ile birçok bilim adamının İstanbul'dan Avrupa'ya kaçarak Rönesans hareketini başlatmışlardır.

Notlar

Bizans kuvvetleri Batılı kaynaklarda oldukça az gösterilir ve 8.000-9.000 gibi sayılar verilir. Osmanlı kaynaklarında Bizans ordusunun 50.000 civarında olduğundan bahsedilir. Bizans ordusu içinde ayrıca 3.000 Cenevezli ve İtalyan, bir miktar da Katalan, Venedikli, İspanyol ve Giritli bulunuyordu. Muharebenin başındaki ilk hücumda, Bizanslılardan 7.450 kişinin öldüğü ve geride şehri savunmaya yetecek kadar Bizans kuvveti kaldığı düşünülür ve fetihten önce İstanbul'un 60.000-70.000 kadar nüfusu olduğu göz önüne alınırsa- bazı kaynaklar ise şehirde 30.000 sivilin kaldığını kaydeder- şehri müdafaa edenlerin sayısının daha çok olması gerekir. (Kaynak: Ali Çimen, Göknur Göğebakan: Tarihi Değiştiren Savaşlar, ISBN-10: 9752634869, 2. Baskı, sayfa 166.)]]>
Ya ben Konstantiniyye'yi alırım ya da Konstantiniyye beni!
demişti.

Çemberlitaş Sütunu'nun günümüzdeki durumu.

1454 yılında Konstantinopolis Ortodoks Patrikhanesi Lideri II. Gennadios ile II. Mehmed'i görüşürken tasvir eden bir tablo
29 Mayıs sabahı, namazını kıldıktan sonra atına binen II. Mehmed, maiyetiyle birlikte ön safa geldi. Verilen emirle toplar ateşlendi. Osmanlı Ordusu hücuma başladı. Lağımcılar kaleyi patlatmaya çalışırken, Bizans askeri de kaynar katranları surların üzerinden Osmanlı askerlerine döküyordu. Padişah ise Topkapı önlerinde demir topuz ile savaşıyordu. Bu sırada Giovanni Giustiniani ağır yaralandı. Konstantin'den tedavi için izin istediği zaman Konstantin:
Yaranız ağır değildir; bununla beraber, buradan nasıl çıkacaksınız?
diye sordu. Giovanni ise:
Cenab-ı Hakk'ın Türklere açmış olduğu yolu takip edeceğim.
dedi. Ardından da Galata'ya sığındı ve orada öldü.
700 kişilik birliğiyle gelen Giovanni, bölgeyi terk edince Bizans ordusu iyice bozulmaya başladı. Ulubatlı Hasan adlı bir yeniçeri ise 30 arkadaşı ile kaleye tırmanıyordu. Bizanslılar sekizini ok ve top atışlarıyla vurmuş olsalar da 22 kişi surlara tırmandı ama kısa sürede ok ve top atışlarında yaralandı. Ulubatlı Hasan ise sancağı kaleye dikti. Ancak ok darbeleri ve açılan ateşlerle orada vefat etti. Söylediği son söz ise:
Allah'ım bu sancağı buradan indirme!
idi.[kaynak belirtilmeli]
Bir Yeniçeri müfrezesi Ulubatlı Hasan'ın naaşını II. Mehmed'in huzuruna getirir. Padişah, cenazeyi gözlerinden öperek:
Eğer Sultan olmasaydım, Ulubatlı Hasan olmak isterdim!
demiştir.[21]
Bu sırada imparator öldü. İmparatorun ölümü ile ilgili çeşitli rivayetler vardır. Aynı zamanda veliahtlardan Kantakuzen de ölmüştü. Şehzade Orhan ise intihar etmişti. Bu sırada II. Mehmed, Topkapı'dan şehre girdi. Böylece şehir fethedildi. II. Mehmed, Fatih ünvanını aldı. Bu sırada Giritli askerler bahçede halen çatışma içindeydi. Fatih bunları görünce, silahlarıyla beraber Girit'e dönmelerine izin vermiştir. Daha sonra Bizans Patriği'ni telkin ederek:
Ben Sultan Mehmed, sana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki, bugünden itibaren ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız.
dedi ve sancağı burçlarda gördüğüne sevinerek:
Aciz, fakir kulun Mehmed'e bu günleri gösterdiğin için sana şükürler olsun Rabbim!
dedi. Konstantinopolis halkının bir kısmı ise hala umutluydu. Çünkü Çemberlitaş Sütunu inançlarına göre Türklerin şehre girmesini önleyecekti. Ancak Çemberlitaş da geçildi ve Ayasofya'ya varıldı. Fatih Sultan Mehmed Ayasofya'nın camiye çevrilmesi emrini verdi.

Fethin Avrupa'daki Yankıları

İstanbul'un fethi Avrupa'da büyük yankı uyandırdı. Başta Vatikan ve Sırbistan Prensliği sıranın kendilerine geldiğini düşünmekteydi. Papa'nın önderliğinde bir Haçlı Ordusu toplanmak istendiyse de, Avrupa'nın o dönemki iç siyaset karışıklıklarından ötürü bu gerçekleştirilemedi. Yunanlar, Doğu Roma'nın mirasçısı olduklarını iddia ettiler, bu iddialar üzerine Doğu Roma’nın yaşayan son prensleri Mora Yarımadası'nda, Fatih'in emri ile öldürüldü. İstanbul'un fethi ile birçok bilim adamının İstanbul'dan Avrupa'ya kaçarak Rönesans hareketini başlatmışlardır.

Notlar

Bizans kuvvetleri Batılı kaynaklarda oldukça az gösterilir ve 8.000-9.000 gibi sayılar verilir. Osmanlı kaynaklarında Bizans ordusunun 50.000 civarında olduğundan bahsedilir. Bizans ordusu içinde ayrıca 3.000 Cenevezli ve İtalyan, bir miktar da Katalan, Venedikli, İspanyol ve Giritli bulunuyordu. Muharebenin başındaki ilk hücumda, Bizanslılardan 7.450 kişinin öldüğü ve geride şehri savunmaya yetecek kadar Bizans kuvveti kaldığı düşünülür ve fetihten önce İstanbul'un 60.000-70.000 kadar nüfusu olduğu göz önüne alınırsa- bazı kaynaklar ise şehirde 30.000 sivilin kaldığını kaydeder- şehri müdafaa edenlerin sayısının daha çok olması gerekir. (Kaynak: Ali Çimen, Göknur Göğebakan: Tarihi Değiştiren Savaşlar, ISBN-10: 9752634869, 2. Baskı, sayfa 166.)]]>
<![CDATA[Ata’ya önerilen 13 soyadı.]]> https://eylulforum.com/konu-ata%E2%80%99ya-onerilen-13-soyadi Sun, 14 Apr 2013 18:22:42 +0300 https://eylulforum.com/konu-ata%E2%80%99ya-onerilen-13-soyadi
Akademisyan Mehmet Ö. Alkan, Atatürk soyadının nasıl bulunduğunu ve bu süreçte önerilen alternatifleri Toplumsal Tarih dergisinde yayınlanan makalesinde yazdı.

Alkan’ın kaleme aldığı makalede Türk Dili Tetkik Cemiyeti Başkanı Safvet Arıkan’ın 26 Eylül 1934 tarihinde 2. Dil Bayramı açış konuşmasında, “Ulu Önderimiz Ata Türk Mustafa Kemal” sözlerinin Atatürk soyadına ilham kaynağı olduğu aktarılıyor.

Yazıda ayrıca daha önce önerilen alternatifler de yer alıyor. İşte Mustafa Kemal için önerilen diğer soyadları;

Kemal Çoğaş

Güneş, ışık anlamına geliyor

Kemal Beşe

Mümtaz, seçkin anlamına geliyor

Kemal Etelalp

Altay dilinde büyük kahraman anlamına geliyor

Kemal Etel-Etil

Attila’nın adının orijinal söylenişidir. Büyük nehir, ırmak demektir

Kemal Tokuş

Türk kahramanı adı: Ertokuş-Cengaver

Kemal Korkut

Korkusuz, yavuz, heybetli

Kemal Arız

Türk kahramanlarından Alp Arız’dan esinlenerek önerilmiş

Kemal Ulaş

Bir Türk kahramanı Ulaş oğlu Salur Kazan’ın ismi

Kemal Yazır

Türk kahramanı Yağlıkçı oğlu Yazır’ın ismi

Kemal Emen

Türk kahramanı Ucen oğlu Emen Beg’in ismi

Kemal Salır

Türk kahramanlarından birinin adı

Kemal Begit

Sağlam, kavi anlamına geliyor

Kemal Ergin

İrfan sahibi, mütekamil demektir

NTV]]>

Akademisyan Mehmet Ö. Alkan, Atatürk soyadının nasıl bulunduğunu ve bu süreçte önerilen alternatifleri Toplumsal Tarih dergisinde yayınlanan makalesinde yazdı.

Alkan’ın kaleme aldığı makalede Türk Dili Tetkik Cemiyeti Başkanı Safvet Arıkan’ın 26 Eylül 1934 tarihinde 2. Dil Bayramı açış konuşmasında, “Ulu Önderimiz Ata Türk Mustafa Kemal” sözlerinin Atatürk soyadına ilham kaynağı olduğu aktarılıyor.

Yazıda ayrıca daha önce önerilen alternatifler de yer alıyor. İşte Mustafa Kemal için önerilen diğer soyadları;

Kemal Çoğaş

Güneş, ışık anlamına geliyor

Kemal Beşe

Mümtaz, seçkin anlamına geliyor

Kemal Etelalp

Altay dilinde büyük kahraman anlamına geliyor

Kemal Etel-Etil

Attila’nın adının orijinal söylenişidir. Büyük nehir, ırmak demektir

Kemal Tokuş

Türk kahramanı adı: Ertokuş-Cengaver

Kemal Korkut

Korkusuz, yavuz, heybetli

Kemal Arız

Türk kahramanlarından Alp Arız’dan esinlenerek önerilmiş

Kemal Ulaş

Bir Türk kahramanı Ulaş oğlu Salur Kazan’ın ismi

Kemal Yazır

Türk kahramanı Yağlıkçı oğlu Yazır’ın ismi

Kemal Emen

Türk kahramanı Ucen oğlu Emen Beg’in ismi

Kemal Salır

Türk kahramanlarından birinin adı

Kemal Begit

Sağlam, kavi anlamına geliyor

Kemal Ergin

İrfan sahibi, mütekamil demektir

NTV]]>
<![CDATA[Türk Tarihinin En Büyük 10 Lideri]]> https://eylulforum.com/konu-turk-tarihinin-en-buyuk-10-lideri Sat, 10 Nov 2012 11:47:53 +0200 https://eylulforum.com/konu-turk-tarihinin-en-buyuk-10-lideri
Kimileri dünyayı, kendisini fethe çıkanlardan kurtarmak için bu ateşten gömleği giydi; Selahaddin Eyyubi ve Atatürk gibi... Kimileriyse yeni bir dünya kurmak için Türk sancağını beline sardı; Oğuzhan gibi...

Türk soyunun temel taşını oluşturan Oğuzhan'dan, Türk sancaklarını Anadolu'ya ilk kez diken Alparslan'a, tüm İslam alemini tek bayrak altına almak isteyen Yavuz'dan, cihanda iki devleti çok gören Fatih Sultan Mehmed'e değin; Türk tarihinin en büyük 10 lideri, kısa profilleri ile karşınızda!



Oğuz Kağan
Aslında bir destan olsa da, Türk soyunun en önemli atası olan Oğuz Kağan, destanını baz alırsak dindar, vatanına bağlı ve zeki bir lider profili çiziyor. Koyduğu yasalar ilerleyen süreçte töre olacak ve 16 büyük Türk imparatorluğunun temel hukunu oluşturacaktır.

Büyük Hun Devleti'ni kuran Oğuz Han, destana göre tüm dünya hükümranlarına bir mektup yollar ve kendisini Türk kağanı olarak tanıtıp biatlarını ister. Kabul etmeyenleri mağlup eden Oğuz Kağan Çin Denizi'nden Hazar'a ulaşan büyük bir imparatoruk kurar. Daha sonra Gün, Ay, Yıldız, Gök, Dağ ve Deniz ismini verdiği, ilerleyen zamanlarda Türk soylarına isimlerini verecekleri 6 çocuğu arasında imparatorluğunu paylaştırır. Destana göre 116 yaşında dünyaya gözlerini yuman Oğuz Han, 75 yıllık savaşlarının ardından ilk teşkilatçıl Türk devletini kurmuş bir şekilde dünyadan ayrılmıştır.

Kuran-ı Kerim'de geçen Zülkarneyn isimli kutlu insan olduğu iddiaları vardır. Destanı baz alırsak bu iddiaların doğruluk payı oldukça fazladır.


Attila
Hristiyan Avrupa'yı yerle bir eden, Doğu Roma'nın yıkılmasında baş rolü oynayan Attila, hâlen bile Avrupa'da korkuyla anılmakta. Sosyal hayatı ve ailesi hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz Attila, Uldız'ın "Güneşin battığı yerden doğduğu kadar heryeri fethederim!" ülküsü ile hareket etmiş, Roma'ya birkaç kilometre kalıncaya kadar ordusuyla sokulmuş ve Avrupa'nın bilinçaltında yatan "barbar" kavramının oluşmasında büyük etki yapmıştır...

İslam öncesi Türk liderleri arasında en ünlülerden olan Attila'ya doğuda ise sempati ile yaklaşılır.


Çağrı Bey
İlk büyük ve emperyal Türk devletini kuran Çağrı Bey, Gazneli Devleti'ne başkaldırmış ve Merv'i alarak Dandanakan Savaşı ile Selçuklu'yu kurmuştur. Oğuz soyunun Kınık boyundan olan Çağrı Bey, Selçuklu sınırlarını Kafkaslara dek genişleterek Anadolu'ya akınlar düzenlemiş, Bizans için ilk büyük Türk akınlarını başlatmıştır.

Türk tarihinde zaman zaman sahne alan ve Türk milletinin gelişimini hızlandıran liderlerden birisidir Çağrı Bey...


Alparslan
Az önce bahsettiğim Çağrı Bey'in oğlu olan Alp Arslan'ı Osmanlı'nın Fatih'i gibi düşünebiliriz. Selçuklu'yu Orta Doğu'da büyük bir güç hâline getirmiş, Türklere Anadolu kapılarını açarak Küçük Asya'ya Türk ve İslam sancaklarını dikmişti. İslam dünyasının koruyuculuğunu üstlenen Alp Arslan, Malazgirt'te devasa Bizans ordusunu mağlup ederek Türk tarihinin kırılma noktalarından birini gerçekleştirmişti.

Alp Arslan, Selçuklu'nun altın çağını yaşayacağı oğlu Melik Şah'ın saltanatı için de alt yapı hazırlamış, Türk devlet bürokrasisinde önemli atılımlar gerçekleştirmişti.


I.Alaaddin Keykubat
Büyük Selçuklu'nun parçalanmasının ardından ortaya çıkan kollardan bir olan Anadolu Selçuklu'ya altın çağını yaşatan Keykubat, Harzemşahları mağlup etmiş, Moğol akınlarını bir süreliğine de olsa geciktirmiş ve Kırım'a hükmetmişti. Hem ekonomik hem de askeri olarak Orta Doğu'nun en güçlü devletinin Anadolu Selçuklu olduğu Alaaddin Keykubat dönemi, diplomatik çerçevede de önemli gelişmelere sahne olmuştur. Eyyubilerle Moğollara karşı ittifak yapılması, Avrupa'da gittikçe artan Haçlı seferi çığırtkanlığına karşı askeri birlik anlaşmaları yapılması gibi önemli diplomatik girişimler grçekleştirildi.


Selahaddin Eyyubi
Aslında Selahaddin Eyyubi'yi listeleme konusunda çok düşündüm; ama Arap, Kürt ya da Türk olduğu konusundaki tartışmalar devam ettiği için Türk olarak kabul edeceğim.

Ortadoğu'nun efsanevi lideri Selahaddin Eyyubi, sıradan bir İslam lideri iken, devasa haçlı ordusunu Hıttin'de mağlup edip Kudüs'ü haçlı egemenliğinden kurtarması ile ün saldı. 2. dalga haçlıların Anadolu'dan çıkmak için Türk ordusundan bilet alamaması sonucu yola çıkan, ünlü İngiliz Arslan Yürekli Richard komutasındaki 3. büyük haçlı ordusunu da kurnaz bir strateji ile Filistin'in çorak toprağına gömen Eyyubi, sadece Doğu'da değil Batı'da da sıkça konuşulur. Richard ile yaptığı diplomatik ilişkilerde gönderdiği sayısız hediye, bize İslam'ın hoşgörüsünü ve Selahaddin Eyyubi'nin karakteri hakkında çok önemli deliller sunuyor.


Fatih Sultan Mehmed
Türk tarihinde hem Doğu'ya hem de Batı'ya bu denli etki etmiş lider pek yoktur. Bin yıllık Bizans'ı tarihin tozlu sayfalarına katmış, 15. yüzyıla dek süren feodal rejimi yerle bir etmiş, Osmanlı bürokrasisinde de "gaza" ülküsünün etkisini Çandarlıyı astırarak artırmıştı.

İstanbul'u fethederek Avrupa'nın denizlere açılmasını sağlayan Fatih, hem Osmanlı için altın çağı hazırlarken, Avrupanın gelişmesi yolundaki en önemli basamağın geçilmesine de yol açıyordu. İstanbul gibi deniz ticaretinin koordine noktalarından birini ele geçiren Fatih, Avrupa'nın keşif hareketlerine çıkmasına sebeb olmuştu. Ümit Burnu ve Amerika'nın keşfedilmesi ile refah seviyesi artan Avrupa halkları, kısa süre sonra gerçekleştirmeye başlayacakları reform hareketleri ile de bilim ve teknikte gelişmeye başlayacaklardı.

Osmanlı sarayındaki yerli-devşirme paşa rekabetini de sona erdiren Fatih, yerli paşaların lideri konumundaki Çandarlı Mehmet Paşa'yı astırarak devşirme paşaların yönetimde yükselmesini sağlamıştır.


Yavuz Sultan Selim
Osmanlı hanedanında tartışmaya en açık sultanların başında gelen Yavuz, 8 yıllık kısa saltanatı boyunca Doğu ve Güney topraklarını Osmanoğulları'nın mührü ile damgalamış, Osmanlı tarihinde son kez olarak hazineyi tamamen doldurmuştu. Çaldıran seferi sırasında İran işbirlikçisi Kızılbaşları idam ettirmesi, bazı çevrelerde "alevi soykırımı" olarak tanımlansa da, bunun bir iftira olduğu artık netlik kazanmıştır. Ayrıca Yavuz Sultan Selim'in karakteri de, Türk tarihinin en büyük 10 lideri arasına girmesine fazlasıyla yetiyor.


Kanuni Sultan Süleyman
Osmanlı sancaklarını Avrupa'nın kalbinde dalgalandıran, Fas'tan Kırım'a devasa bir coğrafyaya hükmeden Kanuni, tüm şark hükümranları arasında dahi özel bir yere sahiptir. Bir Doğu hükümdarının Batı hükümdarlarına Kanuni derecesinde posta koyduğu çok nadirdir. Batı'da Avusturya'yı darmadağın eden Kanuni, Doğu'da ise babası Yavuz Sultan Selim'in ağır darbe vurduğu İran ile Kafkaslarda adeta köşe kapmaca oynamıştır. Cebelitarık'tan Çanakkale'ye, Hazar'dan Yemen'e uzanan büyük Türk toprakları, Osmanlı'nın denizde süper güç olduğunu kanıtlıyor, Türk'ün altın çağını da tescilliyordu.


Mustafa Kemal Atatürk
18. yüzyıldan sonra konjonktürel olarak düşüşe geçen monarşik devlet düzeninden Türk toplumunu kurtaran Atatürk, Türk bürokrasisinde "devrim" olarak nitelendirebileceğimiz önemli yenilikler yapmıştı. Türk Kurtuluş Savaşı'nda stratejik zekasını konuşturan Mustafa Kemal, asıl işini savaştan sonra yapacaktı. Yeni dünya düzeninde yer almak için gerekli değişiklikleri önceden tahmin edebilen Atatürk, "muasır medeniyet" ülküsünü benimseyerek "cihanda sulh" mottosu ile hedefine yürümüştü. Hem iç hem dış politikada Türkiye için önemli hamleler yapan Mustafa Kemal Atatürk, özellikle son yıllarında Türk milleti üzerine akademik çalışmalara yoğunlaşmıştı...


Alıntıdır.]]>

Kimileri dünyayı, kendisini fethe çıkanlardan kurtarmak için bu ateşten gömleği giydi; Selahaddin Eyyubi ve Atatürk gibi... Kimileriyse yeni bir dünya kurmak için Türk sancağını beline sardı; Oğuzhan gibi...

Türk soyunun temel taşını oluşturan Oğuzhan'dan, Türk sancaklarını Anadolu'ya ilk kez diken Alparslan'a, tüm İslam alemini tek bayrak altına almak isteyen Yavuz'dan, cihanda iki devleti çok gören Fatih Sultan Mehmed'e değin; Türk tarihinin en büyük 10 lideri, kısa profilleri ile karşınızda!



Oğuz Kağan
Aslında bir destan olsa da, Türk soyunun en önemli atası olan Oğuz Kağan, destanını baz alırsak dindar, vatanına bağlı ve zeki bir lider profili çiziyor. Koyduğu yasalar ilerleyen süreçte töre olacak ve 16 büyük Türk imparatorluğunun temel hukunu oluşturacaktır.

Büyük Hun Devleti'ni kuran Oğuz Han, destana göre tüm dünya hükümranlarına bir mektup yollar ve kendisini Türk kağanı olarak tanıtıp biatlarını ister. Kabul etmeyenleri mağlup eden Oğuz Kağan Çin Denizi'nden Hazar'a ulaşan büyük bir imparatoruk kurar. Daha sonra Gün, Ay, Yıldız, Gök, Dağ ve Deniz ismini verdiği, ilerleyen zamanlarda Türk soylarına isimlerini verecekleri 6 çocuğu arasında imparatorluğunu paylaştırır. Destana göre 116 yaşında dünyaya gözlerini yuman Oğuz Han, 75 yıllık savaşlarının ardından ilk teşkilatçıl Türk devletini kurmuş bir şekilde dünyadan ayrılmıştır.

Kuran-ı Kerim'de geçen Zülkarneyn isimli kutlu insan olduğu iddiaları vardır. Destanı baz alırsak bu iddiaların doğruluk payı oldukça fazladır.


Attila
Hristiyan Avrupa'yı yerle bir eden, Doğu Roma'nın yıkılmasında baş rolü oynayan Attila, hâlen bile Avrupa'da korkuyla anılmakta. Sosyal hayatı ve ailesi hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz Attila, Uldız'ın "Güneşin battığı yerden doğduğu kadar heryeri fethederim!" ülküsü ile hareket etmiş, Roma'ya birkaç kilometre kalıncaya kadar ordusuyla sokulmuş ve Avrupa'nın bilinçaltında yatan "barbar" kavramının oluşmasında büyük etki yapmıştır...

İslam öncesi Türk liderleri arasında en ünlülerden olan Attila'ya doğuda ise sempati ile yaklaşılır.


Çağrı Bey
İlk büyük ve emperyal Türk devletini kuran Çağrı Bey, Gazneli Devleti'ne başkaldırmış ve Merv'i alarak Dandanakan Savaşı ile Selçuklu'yu kurmuştur. Oğuz soyunun Kınık boyundan olan Çağrı Bey, Selçuklu sınırlarını Kafkaslara dek genişleterek Anadolu'ya akınlar düzenlemiş, Bizans için ilk büyük Türk akınlarını başlatmıştır.

Türk tarihinde zaman zaman sahne alan ve Türk milletinin gelişimini hızlandıran liderlerden birisidir Çağrı Bey...


Alparslan
Az önce bahsettiğim Çağrı Bey'in oğlu olan Alp Arslan'ı Osmanlı'nın Fatih'i gibi düşünebiliriz. Selçuklu'yu Orta Doğu'da büyük bir güç hâline getirmiş, Türklere Anadolu kapılarını açarak Küçük Asya'ya Türk ve İslam sancaklarını dikmişti. İslam dünyasının koruyuculuğunu üstlenen Alp Arslan, Malazgirt'te devasa Bizans ordusunu mağlup ederek Türk tarihinin kırılma noktalarından birini gerçekleştirmişti.

Alp Arslan, Selçuklu'nun altın çağını yaşayacağı oğlu Melik Şah'ın saltanatı için de alt yapı hazırlamış, Türk devlet bürokrasisinde önemli atılımlar gerçekleştirmişti.


I.Alaaddin Keykubat
Büyük Selçuklu'nun parçalanmasının ardından ortaya çıkan kollardan bir olan Anadolu Selçuklu'ya altın çağını yaşatan Keykubat, Harzemşahları mağlup etmiş, Moğol akınlarını bir süreliğine de olsa geciktirmiş ve Kırım'a hükmetmişti. Hem ekonomik hem de askeri olarak Orta Doğu'nun en güçlü devletinin Anadolu Selçuklu olduğu Alaaddin Keykubat dönemi, diplomatik çerçevede de önemli gelişmelere sahne olmuştur. Eyyubilerle Moğollara karşı ittifak yapılması, Avrupa'da gittikçe artan Haçlı seferi çığırtkanlığına karşı askeri birlik anlaşmaları yapılması gibi önemli diplomatik girişimler grçekleştirildi.


Selahaddin Eyyubi
Aslında Selahaddin Eyyubi'yi listeleme konusunda çok düşündüm; ama Arap, Kürt ya da Türk olduğu konusundaki tartışmalar devam ettiği için Türk olarak kabul edeceğim.

Ortadoğu'nun efsanevi lideri Selahaddin Eyyubi, sıradan bir İslam lideri iken, devasa haçlı ordusunu Hıttin'de mağlup edip Kudüs'ü haçlı egemenliğinden kurtarması ile ün saldı. 2. dalga haçlıların Anadolu'dan çıkmak için Türk ordusundan bilet alamaması sonucu yola çıkan, ünlü İngiliz Arslan Yürekli Richard komutasındaki 3. büyük haçlı ordusunu da kurnaz bir strateji ile Filistin'in çorak toprağına gömen Eyyubi, sadece Doğu'da değil Batı'da da sıkça konuşulur. Richard ile yaptığı diplomatik ilişkilerde gönderdiği sayısız hediye, bize İslam'ın hoşgörüsünü ve Selahaddin Eyyubi'nin karakteri hakkında çok önemli deliller sunuyor.


Fatih Sultan Mehmed
Türk tarihinde hem Doğu'ya hem de Batı'ya bu denli etki etmiş lider pek yoktur. Bin yıllık Bizans'ı tarihin tozlu sayfalarına katmış, 15. yüzyıla dek süren feodal rejimi yerle bir etmiş, Osmanlı bürokrasisinde de "gaza" ülküsünün etkisini Çandarlıyı astırarak artırmıştı.

İstanbul'u fethederek Avrupa'nın denizlere açılmasını sağlayan Fatih, hem Osmanlı için altın çağı hazırlarken, Avrupanın gelişmesi yolundaki en önemli basamağın geçilmesine de yol açıyordu. İstanbul gibi deniz ticaretinin koordine noktalarından birini ele geçiren Fatih, Avrupa'nın keşif hareketlerine çıkmasına sebeb olmuştu. Ümit Burnu ve Amerika'nın keşfedilmesi ile refah seviyesi artan Avrupa halkları, kısa süre sonra gerçekleştirmeye başlayacakları reform hareketleri ile de bilim ve teknikte gelişmeye başlayacaklardı.

Osmanlı sarayındaki yerli-devşirme paşa rekabetini de sona erdiren Fatih, yerli paşaların lideri konumundaki Çandarlı Mehmet Paşa'yı astırarak devşirme paşaların yönetimde yükselmesini sağlamıştır.


Yavuz Sultan Selim
Osmanlı hanedanında tartışmaya en açık sultanların başında gelen Yavuz, 8 yıllık kısa saltanatı boyunca Doğu ve Güney topraklarını Osmanoğulları'nın mührü ile damgalamış, Osmanlı tarihinde son kez olarak hazineyi tamamen doldurmuştu. Çaldıran seferi sırasında İran işbirlikçisi Kızılbaşları idam ettirmesi, bazı çevrelerde "alevi soykırımı" olarak tanımlansa da, bunun bir iftira olduğu artık netlik kazanmıştır. Ayrıca Yavuz Sultan Selim'in karakteri de, Türk tarihinin en büyük 10 lideri arasına girmesine fazlasıyla yetiyor.


Kanuni Sultan Süleyman
Osmanlı sancaklarını Avrupa'nın kalbinde dalgalandıran, Fas'tan Kırım'a devasa bir coğrafyaya hükmeden Kanuni, tüm şark hükümranları arasında dahi özel bir yere sahiptir. Bir Doğu hükümdarının Batı hükümdarlarına Kanuni derecesinde posta koyduğu çok nadirdir. Batı'da Avusturya'yı darmadağın eden Kanuni, Doğu'da ise babası Yavuz Sultan Selim'in ağır darbe vurduğu İran ile Kafkaslarda adeta köşe kapmaca oynamıştır. Cebelitarık'tan Çanakkale'ye, Hazar'dan Yemen'e uzanan büyük Türk toprakları, Osmanlı'nın denizde süper güç olduğunu kanıtlıyor, Türk'ün altın çağını da tescilliyordu.


Mustafa Kemal Atatürk
18. yüzyıldan sonra konjonktürel olarak düşüşe geçen monarşik devlet düzeninden Türk toplumunu kurtaran Atatürk, Türk bürokrasisinde "devrim" olarak nitelendirebileceğimiz önemli yenilikler yapmıştı. Türk Kurtuluş Savaşı'nda stratejik zekasını konuşturan Mustafa Kemal, asıl işini savaştan sonra yapacaktı. Yeni dünya düzeninde yer almak için gerekli değişiklikleri önceden tahmin edebilen Atatürk, "muasır medeniyet" ülküsünü benimseyerek "cihanda sulh" mottosu ile hedefine yürümüştü. Hem iç hem dış politikada Türkiye için önemli hamleler yapan Mustafa Kemal Atatürk, özellikle son yıllarında Türk milleti üzerine akademik çalışmalara yoğunlaşmıştı...


Alıntıdır.]]>
<![CDATA[Türkler Hakkında Söylenen Seçme Sözler]]> https://eylulforum.com/konu-turkler-hakkinda-soylenen-secme-sozler Sun, 30 Sep 2012 22:11:42 +0300 https://eylulforum.com/konu-turkler-hakkinda-soylenen-secme-sozler MUHAMMED

*Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü; Türk milleti birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. ATATÜRK

*Türk'ün haysiyet, izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır. ATATÜRK

* Türk, asillerin asilidir. Yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüksek asalet ona, tabiatın hediyesidir. PİERRE LOTİ

* Türkler bir ırk ve bir millet olarak yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. LA MARTİNE

*Türkler, devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf üstatlardır. HAMMER

* Türkler öldürülebilir, lakin maglup edilemezler. NAPOLEON


*Eğer kendilerini tanımış olsaydınız, Türklere hayran olurdunuz. SİR MARK SYKES


*Türk tek başına bir kuvvettir. Azmini ve iradesini kanından alır. HAMMER

*Savaşın zevkini almak isteyen Türklerle savaşmalıdır. TAUSEND

* Türkler barışta melek savaşta ifrit gibidir. B. GAZZİ

* Türke düşman olmak beşeriyete düşman olmak demektir. Allah beni bu afetten korusun. LA MARTİNE

* Türk Milleti'nin aşırı sabırlı oldugunu, fakat ayranı kabardıgı zaman, Kagan arslan gibi önünde durulmadıgını bütün tarih ve dünya bilir. NİHAL ATSIZ

* Türkler dünyanın en mert insanları, en iyi ve asil milletidirler. VON DER GOLTZ

*Türkler, tarihte oynadıkları rol bakımından, dünyanın birinci milletidir.
NİHAL ATSIZ

* Kılıcı eşsiz bir maharetle kullanan Türk eli, maglup ettigi insanların yarasını sarmakta da o kadar ustadır. LORD BYRON

* Türkler müdafaaya başkalarının vaz geçtikleri noktadan başlarlar. MOLTKE

* Türk milleti cihana hakim olmak için yaratılmıştır.
HACI BEKTAŞI VELİ

* Türklerin biricik sevdikleri şey hak ve dogruluktur. W. PİTT
Türk'ü, gerçek olarak Türk'ten başkası sevemez. NİHAL ATSIZ


* Türklerin yalnız sonsuz bir cesareti degil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekası da vardır ÇERNAYEV

*Ey Türk! Titre ve kendine dön. BİLGE KAĞAN

*Türkler ma lubiyet adında bir şey oldugunu red ve inkar etmişlerdir. MAREŞAL FRENCH

* Türklerin yürekleri temizdir. Onlarda batıl fikirler, basit düşünceler yoktur. Türklerin vücutları ve sesleri gibi konuştukları dil de azametlidir. Her Türk kendini aslan, düşmanı av, atını ceylan sayar. SEMAME İBNİ EŞREF

* Türkler her şeylerini feda eder, fakat istiklallerini asla.
GEORGİA]]>
MUHAMMED

*Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü; Türk milleti birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. ATATÜRK

*Türk'ün haysiyet, izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır. ATATÜRK

* Türk, asillerin asilidir. Yapma olmayan, gösterişi bulunmayan bu pek yüksek asalet ona, tabiatın hediyesidir. PİERRE LOTİ

* Türkler bir ırk ve bir millet olarak yeryüzünün en şerefli insanlarıdır. LA MARTİNE

*Türkler, devlet yıkmakta ve devlet kurmakta birinci sınıf üstatlardır. HAMMER

* Türkler öldürülebilir, lakin maglup edilemezler. NAPOLEON


*Eğer kendilerini tanımış olsaydınız, Türklere hayran olurdunuz. SİR MARK SYKES


*Türk tek başına bir kuvvettir. Azmini ve iradesini kanından alır. HAMMER

*Savaşın zevkini almak isteyen Türklerle savaşmalıdır. TAUSEND

* Türkler barışta melek savaşta ifrit gibidir. B. GAZZİ

* Türke düşman olmak beşeriyete düşman olmak demektir. Allah beni bu afetten korusun. LA MARTİNE

* Türk Milleti'nin aşırı sabırlı oldugunu, fakat ayranı kabardıgı zaman, Kagan arslan gibi önünde durulmadıgını bütün tarih ve dünya bilir. NİHAL ATSIZ

* Türkler dünyanın en mert insanları, en iyi ve asil milletidirler. VON DER GOLTZ

*Türkler, tarihte oynadıkları rol bakımından, dünyanın birinci milletidir.
NİHAL ATSIZ

* Kılıcı eşsiz bir maharetle kullanan Türk eli, maglup ettigi insanların yarasını sarmakta da o kadar ustadır. LORD BYRON

* Türkler müdafaaya başkalarının vaz geçtikleri noktadan başlarlar. MOLTKE

* Türk milleti cihana hakim olmak için yaratılmıştır.
HACI BEKTAŞI VELİ

* Türklerin biricik sevdikleri şey hak ve dogruluktur. W. PİTT
Türk'ü, gerçek olarak Türk'ten başkası sevemez. NİHAL ATSIZ


* Türklerin yalnız sonsuz bir cesareti degil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekası da vardır ÇERNAYEV

*Ey Türk! Titre ve kendine dön. BİLGE KAĞAN

*Türkler ma lubiyet adında bir şey oldugunu red ve inkar etmişlerdir. MAREŞAL FRENCH

* Türklerin yürekleri temizdir. Onlarda batıl fikirler, basit düşünceler yoktur. Türklerin vücutları ve sesleri gibi konuştukları dil de azametlidir. Her Türk kendini aslan, düşmanı av, atını ceylan sayar. SEMAME İBNİ EŞREF

* Türkler her şeylerini feda eder, fakat istiklallerini asla.
GEORGİA]]>
<![CDATA[Justin Dejong Kimdir ?]]> https://eylulforum.com/konu-justin-dejong-kimdir Thu, 13 Sep 2012 20:48:11 +0300 https://eylulforum.com/konu-justin-dejong-kimdir
" Justin Dejong " yazar. Merak edenler için 1 aylık çalışmamı kaybetsemde (Forum bilgileri taşınırken yedeklenmediği için :@) bir kaç gündür yoğun çalışmam üzerine tekrar derleyip toparladım.

Justin Dejong Kimdir ?

Justin Dejong oyun nick'i ile nami diğer "N0TH1NG" 6 ocak 1982 doğumlu Half Life da çalışan bir elemandır."de_docks" ve "de_siege" maplarının tasarımcısıdır.7 aralık 2000 tarihinde daha 18 yaşındayken kendini asarak hayatını kaybetmiştir.Kardeşi eve geldiğinde onu dolabında asılı olarak buldu.Bundan daha öncede intihar girişiminde bulunduğu biliniyor ama o girişimler başarısız olmuştur.Ölümünden kısa bir süre sonra ölüm haberi forumlarda ilan edildi.

Ölümünden dolayı ekiptekiler üzgündü ve ekip tarafından çok sevilen biriydi.Bu yüzden ona bir jest yaptılar ölüyken "free lock" kamerasında CT baseden B ye giderken sağdaki dağın içine adını yazmışlardır ;

"in memory of
Justin Dejong
6th Jan 1982 - 7th Dec 2000" olarak yazmışlardır.

Bir çok mapta ismi geçen birisidir ("N0TH1NG" olarak)

İsmi Geçen Maplar :
as_oilrig
as_tundra
cs_747
cs_assault
cs_estate
cs_havana
cs_italy
cs_militia
cs_office
cs_siege
de_aztec
de_chateau
de_dust2
de_inferno
de_nuke
de_prodigy
de_storm
de_survivor
de_torn
de_vertigo

Hepsine ayrı ayrı bakmadım ama bazı maplarda gördüm ismini.Hatta Cstrike dosyasının içinde "N0TH1NG.wad" diye bir dosya bile vardır.

Ölen arkadaşımızın resmi ;

resim]]>

" Justin Dejong " yazar. Merak edenler için 1 aylık çalışmamı kaybetsemde (Forum bilgileri taşınırken yedeklenmediği için :@) bir kaç gündür yoğun çalışmam üzerine tekrar derleyip toparladım.

Justin Dejong Kimdir ?

Justin Dejong oyun nick'i ile nami diğer "N0TH1NG" 6 ocak 1982 doğumlu Half Life da çalışan bir elemandır."de_docks" ve "de_siege" maplarının tasarımcısıdır.7 aralık 2000 tarihinde daha 18 yaşındayken kendini asarak hayatını kaybetmiştir.Kardeşi eve geldiğinde onu dolabında asılı olarak buldu.Bundan daha öncede intihar girişiminde bulunduğu biliniyor ama o girişimler başarısız olmuştur.Ölümünden kısa bir süre sonra ölüm haberi forumlarda ilan edildi.

Ölümünden dolayı ekiptekiler üzgündü ve ekip tarafından çok sevilen biriydi.Bu yüzden ona bir jest yaptılar ölüyken "free lock" kamerasında CT baseden B ye giderken sağdaki dağın içine adını yazmışlardır ;

"in memory of
Justin Dejong
6th Jan 1982 - 7th Dec 2000" olarak yazmışlardır.

Bir çok mapta ismi geçen birisidir ("N0TH1NG" olarak)

İsmi Geçen Maplar :
as_oilrig
as_tundra
cs_747
cs_assault
cs_estate
cs_havana
cs_italy
cs_militia
cs_office
cs_siege
de_aztec
de_chateau
de_dust2
de_inferno
de_nuke
de_prodigy
de_storm
de_survivor
de_torn
de_vertigo

Hepsine ayrı ayrı bakmadım ama bazı maplarda gördüm ismini.Hatta Cstrike dosyasının içinde "N0TH1NG.wad" diye bir dosya bile vardır.

Ölen arkadaşımızın resmi ;

resim]]>
<![CDATA[TÜRKLER NEDEN BOZKURTU SEMBOL OLARAK SEÇTİ ?]]> https://eylulforum.com/konu-turkler-neden-bozkurtu-sembol-olarak-secti Tue, 05 Jun 2012 20:10:50 +0300 https://eylulforum.com/konu-turkler-neden-bozkurtu-sembol-olarak-secti Ruslar ayıyı, İngilizler aslanı, Amerikalılar kartalı, İspanyollar boğayı milli sembol saymışlar.
Biz? Neden başka bir hayvan değil de Gök yeleli Bozkurtu sembol edindik?


Türkler ve Bozkurtlar Arasındaki İnanılmaz Benzerlikler:

Bozkurt' un özelliklerini temel olarak şu şekilde sıralamak mümkündür.

1- Bozkurtlar , Türk'ler gibi ataerkil bir yapıdadır . (Yani ataya bağlıdır)

2- Bozkurtlar , Türk'ler gibi teşkilat halinde bir yaşam sürerler.

3- Bozkurt sürüsünün , Türk ailesindeki gibi bir lideri vardır ve sürü o liderin emrinden çıkmaz.

4- Savaş şekilleri olarak benzerlik gösterirler .( Bozkurt sürüsü sağdan ve soldan giden öncüler , akabinde de göbekten gelen ana kuvvetle saldırırlar , Türk'lerdeki Hilal taktiği burdan gelir)

5- Bozkurtlar eşlerini kıskanırlar

6- Karda yürüyen 40 bireylik bir sürüyü takip eden biri sadece 5-6 ayak izi görebilir. Çünkü sürü önde giden lider Bozkurt'un ayak izlerine basarak ilerler. 6-7 kurt bulacağınızı düşünürken koca bir sürüyle karşılaşabilirsiniz.

7- Bozkurtlar , Türk'lerin oldugu gibi özgürlüklerine düşkünlerdir . Dünyada evcilleştirilememiş tek hayvan olma ünvanı Orta asya bozkurtlarındadır ...Hayvan yakalandığında tüm hayvanların aksine gırtlak kısmında bulunan öd denen keseyi parçalar ve intihar eder. Tüm hayvanlarda bir yavrunun annesi yada babası ölürse yavru da ölür. Fakat bozkurtlarda sürü hiyerarşisi buna müsade etmez , yavrunun hem annesi hem de babası ölse dahi yavru hayatta kalır.
Diğer sürü üyeleri yavruyu evlat edinir ve kendi yavruları gibi büyütürler.

8- Bir Bozkurt sürüsü Sadece yiyeceği kadarını avlar , ve yine harika bir özelliktir... Kuzulu koyuna saldırmazlar ( Yavrusu olan bir hayvana saldırmazlar savaşta Türklerde olduğu gibi)]]>
Ruslar ayıyı, İngilizler aslanı, Amerikalılar kartalı, İspanyollar boğayı milli sembol saymışlar.
Biz? Neden başka bir hayvan değil de Gök yeleli Bozkurtu sembol edindik?


Türkler ve Bozkurtlar Arasındaki İnanılmaz Benzerlikler:

Bozkurt' un özelliklerini temel olarak şu şekilde sıralamak mümkündür.

1- Bozkurtlar , Türk'ler gibi ataerkil bir yapıdadır . (Yani ataya bağlıdır)

2- Bozkurtlar , Türk'ler gibi teşkilat halinde bir yaşam sürerler.

3- Bozkurt sürüsünün , Türk ailesindeki gibi bir lideri vardır ve sürü o liderin emrinden çıkmaz.

4- Savaş şekilleri olarak benzerlik gösterirler .( Bozkurt sürüsü sağdan ve soldan giden öncüler , akabinde de göbekten gelen ana kuvvetle saldırırlar , Türk'lerdeki Hilal taktiği burdan gelir)

5- Bozkurtlar eşlerini kıskanırlar

6- Karda yürüyen 40 bireylik bir sürüyü takip eden biri sadece 5-6 ayak izi görebilir. Çünkü sürü önde giden lider Bozkurt'un ayak izlerine basarak ilerler. 6-7 kurt bulacağınızı düşünürken koca bir sürüyle karşılaşabilirsiniz.

7- Bozkurtlar , Türk'lerin oldugu gibi özgürlüklerine düşkünlerdir . Dünyada evcilleştirilememiş tek hayvan olma ünvanı Orta asya bozkurtlarındadır ...Hayvan yakalandığında tüm hayvanların aksine gırtlak kısmında bulunan öd denen keseyi parçalar ve intihar eder. Tüm hayvanlarda bir yavrunun annesi yada babası ölürse yavru da ölür. Fakat bozkurtlarda sürü hiyerarşisi buna müsade etmez , yavrunun hem annesi hem de babası ölse dahi yavru hayatta kalır.
Diğer sürü üyeleri yavruyu evlat edinir ve kendi yavruları gibi büyütürler.

8- Bir Bozkurt sürüsü Sadece yiyeceği kadarını avlar , ve yine harika bir özelliktir... Kuzulu koyuna saldırmazlar ( Yavrusu olan bir hayvana saldırmazlar savaşta Türklerde olduğu gibi)]]>
<![CDATA[Srebrenitsa Soykırımı]]> https://eylulforum.com/konu-srebrenitsa-soykirimi Mon, 11 Jul 2011 12:17:43 +0300 https://eylulforum.com/konu-srebrenitsa-soykirimi
Srebrenitsa Katliamı ya da Srebrenitsa Soykırımı, 1991-1995 Yugoslavya İç Savaşı (Hırvatistan Savaşı ve Bosna Savaşı)'nda Srpska Cumhuriyeti Ordusu'nun Srebrenica'ya karşı giriştiği Krivaya '95 Harekâtı esnasında Temmuz 1995'te yaşanan ve en az 8300[2] Boşnak'ın Bosna-Hersek'in Srebrenitza kentinde general Ratko Mladiç komutasındaki ağır silahlarla donatılmış Bosna Sırp ordusu tarafından öldürülmesine verilen addır. Katliamda bir kısım kadın ve küçük yaşta çocuğun da öldürüldüğü, belgelerle kanıtlanmıştır [3]. Bosna Sırp ordusunun dışında katliama "Akrepler" olarak tanınan Sırbistan özel güvenlik güçleri de katılmıştır. Birleşmiş Milletler Srebrenica'yı güvenli bölge ilan etmiş olmasına karşın 400 silahlı Hollanda barışgücü askerinin varlığı katliamı önle(ye)memiştir.

Srebrenitsa katliami II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı olması ve Avrupa'daki hukuksal olarak ilk kez belgelenmiş soykırım olması açısından da önem taşır.



Katliamın Gelişimi



Yugoslavya'nın çöküşü üzerine 1992 yılında Sırpların Bosna'da başlattıkları soykırımın ardından bölgeye zoraki olarak müdahele eden Birleşmiş Milletler'in güvenli bölge ilan edilen 6 bölge arasında Srebrenica'da bulunmaktaydı.



Savaştan önce nüfüsu 24 bin civarı olan kentin nüfusu diğer bölgelerden gelen mülteci göçleriyle 60 bin civarına gelmişti.Artık Srebrenica 'açlık' ve 'hastalıklar' ile mücadele eden bir 'toplama kampı'na dönüşmüştü.Müslümanların elindeki silahlar BM Barış Gücü tarafından koruma gerekçesiyle toplanmıştı.



Ratko Mladiç komutasındaki Sırplar Srebrenica'ya olan saldırılarını sıklaştırdıklarında Müslümanlar'ın toplanan silahlarını geri almak için yaptıkları basvuru sorumlu Hollanda komutanı tarafından reddedildi.BM yalnızca iki F16'yı kent üzerinde bir uçuş yaptırmakla yetindi.



Hollandalı askerler bir gece yarısı Bosna'daki BM Barış Gücü komutanı Fransız generalden aldıkları emir doğrultusunda kenti boşalttılar.



11 Temmuz 1995 günü Ratko Mladiç silahlarından arındırılmış kente hiç zorlanmadan girdi.Sonra da Sırp askerler Müslüman Boşnakları yolarda,dağlarda hunharca katlettiler.Sırp katiller cesetlerin kimlikleri tespit edilmesin diye cesetleri parçalayarak sayıları 64'ü bulan toplu mezarlara gömdüler.

Daha sonra orataya çıkan bir video kasedinde Sırp generalin kenti boşaltan Hollandalı komutana bir hediye verirken görüntüleri çekilecekti.Bir hafta süren katliam II. Dünya Savaşı'ından sonra insanlığa yapılan en büyük suç olarak arşivlerde yer aldı.



Lahey Adalet Divanı bir hafta süren katliamın bir 'soykırım' olarak kabul etti;ancak Sırbistan'ın sorumlu tutulmayacağına karar verdi.



Srebrenitza Katliamı ve Müslümanların Toplu Şekilde Kıyımı



1992 Bosna Savaşından sonra Sırbistan Bosna Hersek (Gerçek Adı Bosna Herzegova)'in stratejik alanı haline geldi.Özellikle ülkenin Doğu tarafı Avrupa Birliği tarafından "YASAK BÖLGE" ilan edildi.Bu bölge içinde Sırbistan'ın o zamanki başkenti Srebrenica'da vardı. Bu da Bosna Hersek Silahlı Kuvvetleri için bir fırsat olarak değerlendirildi. Ayrıca Bosna Hersek'in bütün maddi varlığı olan en büyük maden ocakları da ülkenin tek geçim kaynağıydı. Bu da Sırplar için bir araç olarak değerlendirildi. Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu ve Sırp zulmüne karşı yetersiz imkanlarla karşı koymaya çalışan Srebrenica'nın Tanjarz Kırsalında tam 10000 kişiyi esir alan askeri grup Mladiç'in emriyle esirleri öldürmeye başladı. Sırp vahşetinin Avrupa'dan yüz bularak doruğa çıktığı ve tam 5 gün süren katliamda 8300 kişi öldürüldü. Kalan 2700 kişi serbest bırakıldı. Öldürülen bu 8300 kişinin cesetleri parçalanıp iskeletleri çıkarttırıldı ve bu cesetler krematoryumda yakıldıktan sonra Lahey Mezarlığına gömüldüler.Katliamdan yaklaşık 13 yıl sonra Bosna'lı Sırp komutan Ratko Mladic kaçak olarak yaşadığı Sırbistan'ın Sermiyan köyünde Radovan Karadzic ile beraber yakalanarak tutuklanmış ve Lahey Uluslararası Ağır Ceza Mahkemesinde 1 hafta yargılandıktan sonra haklarında tutuklama kararı çıkmış ayrıca Mladic'in cezası müebbet hapis olarak belirlenmiştir]]>

Srebrenitsa Katliamı ya da Srebrenitsa Soykırımı, 1991-1995 Yugoslavya İç Savaşı (Hırvatistan Savaşı ve Bosna Savaşı)'nda Srpska Cumhuriyeti Ordusu'nun Srebrenica'ya karşı giriştiği Krivaya '95 Harekâtı esnasında Temmuz 1995'te yaşanan ve en az 8300[2] Boşnak'ın Bosna-Hersek'in Srebrenitza kentinde general Ratko Mladiç komutasındaki ağır silahlarla donatılmış Bosna Sırp ordusu tarafından öldürülmesine verilen addır. Katliamda bir kısım kadın ve küçük yaşta çocuğun da öldürüldüğü, belgelerle kanıtlanmıştır [3]. Bosna Sırp ordusunun dışında katliama "Akrepler" olarak tanınan Sırbistan özel güvenlik güçleri de katılmıştır. Birleşmiş Milletler Srebrenica'yı güvenli bölge ilan etmiş olmasına karşın 400 silahlı Hollanda barışgücü askerinin varlığı katliamı önle(ye)memiştir.

Srebrenitsa katliami II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı olması ve Avrupa'daki hukuksal olarak ilk kez belgelenmiş soykırım olması açısından da önem taşır.



Katliamın Gelişimi



Yugoslavya'nın çöküşü üzerine 1992 yılında Sırpların Bosna'da başlattıkları soykırımın ardından bölgeye zoraki olarak müdahele eden Birleşmiş Milletler'in güvenli bölge ilan edilen 6 bölge arasında Srebrenica'da bulunmaktaydı.



Savaştan önce nüfüsu 24 bin civarı olan kentin nüfusu diğer bölgelerden gelen mülteci göçleriyle 60 bin civarına gelmişti.Artık Srebrenica 'açlık' ve 'hastalıklar' ile mücadele eden bir 'toplama kampı'na dönüşmüştü.Müslümanların elindeki silahlar BM Barış Gücü tarafından koruma gerekçesiyle toplanmıştı.



Ratko Mladiç komutasındaki Sırplar Srebrenica'ya olan saldırılarını sıklaştırdıklarında Müslümanlar'ın toplanan silahlarını geri almak için yaptıkları basvuru sorumlu Hollanda komutanı tarafından reddedildi.BM yalnızca iki F16'yı kent üzerinde bir uçuş yaptırmakla yetindi.



Hollandalı askerler bir gece yarısı Bosna'daki BM Barış Gücü komutanı Fransız generalden aldıkları emir doğrultusunda kenti boşalttılar.



11 Temmuz 1995 günü Ratko Mladiç silahlarından arındırılmış kente hiç zorlanmadan girdi.Sonra da Sırp askerler Müslüman Boşnakları yolarda,dağlarda hunharca katlettiler.Sırp katiller cesetlerin kimlikleri tespit edilmesin diye cesetleri parçalayarak sayıları 64'ü bulan toplu mezarlara gömdüler.

Daha sonra orataya çıkan bir video kasedinde Sırp generalin kenti boşaltan Hollandalı komutana bir hediye verirken görüntüleri çekilecekti.Bir hafta süren katliam II. Dünya Savaşı'ından sonra insanlığa yapılan en büyük suç olarak arşivlerde yer aldı.



Lahey Adalet Divanı bir hafta süren katliamın bir 'soykırım' olarak kabul etti;ancak Sırbistan'ın sorumlu tutulmayacağına karar verdi.



Srebrenitza Katliamı ve Müslümanların Toplu Şekilde Kıyımı



1992 Bosna Savaşından sonra Sırbistan Bosna Hersek (Gerçek Adı Bosna Herzegova)'in stratejik alanı haline geldi.Özellikle ülkenin Doğu tarafı Avrupa Birliği tarafından "YASAK BÖLGE" ilan edildi.Bu bölge içinde Sırbistan'ın o zamanki başkenti Srebrenica'da vardı. Bu da Bosna Hersek Silahlı Kuvvetleri için bir fırsat olarak değerlendirildi. Ayrıca Bosna Hersek'in bütün maddi varlığı olan en büyük maden ocakları da ülkenin tek geçim kaynağıydı. Bu da Sırplar için bir araç olarak değerlendirildi. Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu ve Sırp zulmüne karşı yetersiz imkanlarla karşı koymaya çalışan Srebrenica'nın Tanjarz Kırsalında tam 10000 kişiyi esir alan askeri grup Mladiç'in emriyle esirleri öldürmeye başladı. Sırp vahşetinin Avrupa'dan yüz bularak doruğa çıktığı ve tam 5 gün süren katliamda 8300 kişi öldürüldü. Kalan 2700 kişi serbest bırakıldı. Öldürülen bu 8300 kişinin cesetleri parçalanıp iskeletleri çıkarttırıldı ve bu cesetler krematoryumda yakıldıktan sonra Lahey Mezarlığına gömüldüler.Katliamdan yaklaşık 13 yıl sonra Bosna'lı Sırp komutan Ratko Mladic kaçak olarak yaşadığı Sırbistan'ın Sermiyan köyünde Radovan Karadzic ile beraber yakalanarak tutuklanmış ve Lahey Uluslararası Ağır Ceza Mahkemesinde 1 hafta yargılandıktan sonra haklarında tutuklama kararı çıkmış ayrıca Mladic'in cezası müebbet hapis olarak belirlenmiştir]]>
<![CDATA[Türk Savaşçıları Nasıl Giyinirlerdi]]> https://eylulforum.com/konu-turk-savascilari-nasil-giyinirlerdi Sat, 30 Apr 2011 13:28:34 +0300 https://eylulforum.com/konu-turk-savascilari-nasil-giyinirlerdi
1) Atalarımız sakallarını kazıtır,bıyığa ise önem verir,bıyık bırakırlardı.Bıyık bırakmak bir zorunluluk değil bir tercihti.Bıyık bırakmayan Türklerde vardı.Hafif sakal bırakmakta bu tercihlerden bir tanesiydi.

2) Saçlar genelde uzun tutulur.Omuz başına veya omuzu geçecek şekilde uzatılırdı.Bazı Türk savaşçıların uzun saçlarını yanlardan ördükleri de görülürdü.

3) Başa genelde koyun derisinden,kakım ve samur postundan yapılan tepesi sivri veya düz "börk",üç dilimli taçlar ile tepesi düz ve yuvarlak başlıklar giyerlerdi.Bazen de uzun ipekli bez parçalarını birkaç defa dolanacak ve arkaya sarkıtacak biçimde pay bırakarak başlarına sararlardı.

4) Eskiden Türklerde küpe önem atfedilen bir aksesuardı.Erkek savaşçıların bazılarının da küpe taktığı biliniyor.Yalnız kadın ve erkeklerin taktıkları küpeler arasındaki farklılıkları bilemiyoruz.

5) Yüzük takmak Türk erkek ve kadınlarının vazgeçilmezlerindendi.Yüzük genelde yüzük parmağına veya baş parmağa takılırdı.

6) Kadınların taktığı bilezikler burma,akarsu,akıtma,dilmiç,kabara,şeve,tor,yandım, kol bağı ve kolçak gibi isimlerle isimlendirilirdi.Bazı erkek savaşçılar deri veya metalden yapılma bileklik ve pazubant takarlardı.

7) Eskiden Türkler kaftana ``kaptan`` derlerdi.Kaftanlar boy,biçim ve yöre bakımından farklı isimlendirilirlerdi.Bazı kaftanlar yırtmaçlı bazıları yırtmaçsızdı.Kaftan ve cüppe farklı şeylerdir.Mevsimine göre içi pamuklu veya pamuksuz olarak imal edilen kaftanların kalmaki,çukal,kemse(a)l,kapama,çapan gibi isimleri vardı.

8) Eskiden Türkler içe giyilen elbiselere ``iç don,içlik``,dışa giyilen elbiselere ``dış don,dışlık`` adını verirlerdi.Daha sonraları ``urba`` veya ``ruba`` sözcükleri de elbise manasında kullanılmıştır.

9) Elbiseler saten,ipek,yün,pamuk,keçe gibi malzemelerden imal edilirdi.Deri de elbise yapımında sıkça kullanılan bir malzemeydi.

10) Gömlek(kollu veya kolsuz),kayış,kemer(bel bağı,bilbo),kuşak mutlaka kullanılan giyim malzemeleri idi.Elbiselere cep yapılması ihmal edilmezdi.Mendil kullanımı yaygındı.Kuşak,kemer ve kayışlara hançer,bıçak ve kama takılırdı.

11) Eskiden Türkler eyer çantasına ``yançık`` derlerdi.

12) Bazı atalarımız boyun bağı da kullanırlardı.

13) Pantolonun mucidi atalarımızdır.Pantolonlar ketenden,deriden,yünden ve
kumaşlardan imal edilirdi.Pantolonlar ata binmeye,savaşmaya ve rahat hareket etmeye uygun bollukta imal edilirdi.

14) Çizmeler tam(tomak) ve yarım boy(edik) olmak üzere keçe ve deriden imal edilirdi.

15) Eskiden Türkler ayakkabıya ``başmak,edik,çarık,çedik,sokman,oltan(ortan) ,kalo ş(galoş)`` derlerdi.

16) Atalarımız kış aylarında kürkte giyerlerdi.

17) Bazı Türkler,elbiselerini gümüş ve altın işlemelerle süslerlerdi.Ama sadelik genelde tercih edilen bir durumdu.Savaş elbiseleri sade,rahat, hareket ve manevra imkanı sağlayan elbiselerdi...

Alıntıdır]]>

1) Atalarımız sakallarını kazıtır,bıyığa ise önem verir,bıyık bırakırlardı.Bıyık bırakmak bir zorunluluk değil bir tercihti.Bıyık bırakmayan Türklerde vardı.Hafif sakal bırakmakta bu tercihlerden bir tanesiydi.

2) Saçlar genelde uzun tutulur.Omuz başına veya omuzu geçecek şekilde uzatılırdı.Bazı Türk savaşçıların uzun saçlarını yanlardan ördükleri de görülürdü.

3) Başa genelde koyun derisinden,kakım ve samur postundan yapılan tepesi sivri veya düz "börk",üç dilimli taçlar ile tepesi düz ve yuvarlak başlıklar giyerlerdi.Bazen de uzun ipekli bez parçalarını birkaç defa dolanacak ve arkaya sarkıtacak biçimde pay bırakarak başlarına sararlardı.

4) Eskiden Türklerde küpe önem atfedilen bir aksesuardı.Erkek savaşçıların bazılarının da küpe taktığı biliniyor.Yalnız kadın ve erkeklerin taktıkları küpeler arasındaki farklılıkları bilemiyoruz.

5) Yüzük takmak Türk erkek ve kadınlarının vazgeçilmezlerindendi.Yüzük genelde yüzük parmağına veya baş parmağa takılırdı.

6) Kadınların taktığı bilezikler burma,akarsu,akıtma,dilmiç,kabara,şeve,tor,yandım, kol bağı ve kolçak gibi isimlerle isimlendirilirdi.Bazı erkek savaşçılar deri veya metalden yapılma bileklik ve pazubant takarlardı.

7) Eskiden Türkler kaftana ``kaptan`` derlerdi.Kaftanlar boy,biçim ve yöre bakımından farklı isimlendirilirlerdi.Bazı kaftanlar yırtmaçlı bazıları yırtmaçsızdı.Kaftan ve cüppe farklı şeylerdir.Mevsimine göre içi pamuklu veya pamuksuz olarak imal edilen kaftanların kalmaki,çukal,kemse(a)l,kapama,çapan gibi isimleri vardı.

8) Eskiden Türkler içe giyilen elbiselere ``iç don,içlik``,dışa giyilen elbiselere ``dış don,dışlık`` adını verirlerdi.Daha sonraları ``urba`` veya ``ruba`` sözcükleri de elbise manasında kullanılmıştır.

9) Elbiseler saten,ipek,yün,pamuk,keçe gibi malzemelerden imal edilirdi.Deri de elbise yapımında sıkça kullanılan bir malzemeydi.

10) Gömlek(kollu veya kolsuz),kayış,kemer(bel bağı,bilbo),kuşak mutlaka kullanılan giyim malzemeleri idi.Elbiselere cep yapılması ihmal edilmezdi.Mendil kullanımı yaygındı.Kuşak,kemer ve kayışlara hançer,bıçak ve kama takılırdı.

11) Eskiden Türkler eyer çantasına ``yançık`` derlerdi.

12) Bazı atalarımız boyun bağı da kullanırlardı.

13) Pantolonun mucidi atalarımızdır.Pantolonlar ketenden,deriden,yünden ve
kumaşlardan imal edilirdi.Pantolonlar ata binmeye,savaşmaya ve rahat hareket etmeye uygun bollukta imal edilirdi.

14) Çizmeler tam(tomak) ve yarım boy(edik) olmak üzere keçe ve deriden imal edilirdi.

15) Eskiden Türkler ayakkabıya ``başmak,edik,çarık,çedik,sokman,oltan(ortan) ,kalo ş(galoş)`` derlerdi.

16) Atalarımız kış aylarında kürkte giyerlerdi.

17) Bazı Türkler,elbiselerini gümüş ve altın işlemelerle süslerlerdi.Ama sadelik genelde tercih edilen bir durumdu.Savaş elbiseleri sade,rahat, hareket ve manevra imkanı sağlayan elbiselerdi...

Alıntıdır]]>
<![CDATA[Taihteki 16 Türk Devleti]]> https://eylulforum.com/konu-taihteki-16-turk-devleti Sat, 30 Apr 2011 13:16:32 +0300 https://eylulforum.com/konu-taihteki-16-turk-devleti 1. HUN DEVLETİ: Büyük Hun Devleti Orta Asya'da kurulan ilk Türk devletidir. MÖ 220'den MS 216'ya kadar hüküm sürmüştür. Bilinen ilk hükümdarı Teoman'dır. Mete Han döneminde devletin sınırları Japon Denizi'nden Hazar Denizi'ne kadar geniş bir bölgeyi kapsamıştır.
2. BAtI HUN İMPARATORLUĞU: MÖ 53'de, Büyük Hun İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesiyle, Batı Türkistan'da Cici Han tarafından kurulan Türk devletidir. Yaşadığı dönem boyunca en büyük bölgesel güç olmuştur.
3. AVRUPA HUNLARI (BATI HUNLARI): Avrupa Hunları MS 434'de Atilla'nın başa geçmesiyle büyük bir devlet haline geldiler. Hakim olduğu yıllarda, Avrupa kıtasında en büyük güç olmuştur.
4. AKHUNLAR: 5. yüzyılın ortalarında, Amuderya nehrinin çevresinde kurulmuş ve gelişme göstermiş bir Türk devletidir. Horasan, Afganistan ve İran topraklarına kadar yayılmıştır. Kısa bir dönem hüküm sürmesine rağmen, hakimiyeti boyunca Asya'da büyük bir güç olmuştur.
5. GÖKTÜRK DEVLETİ: Göktürk Devleti, Türk tarihinde Türk adı ile kurulan ilk devlettir. Devletin kurucusu ve ilk hükümdarı olan Bumin Kağan, Orta Asya'daki bütün Türk boylarını egemenliği altında toplamıştır. Bumin Kağan ölünce yerine oğlu Murat Kağan hükümdar olmuştur. Bu dönemde İpek Yolu Türklerin denetimine girmiş ve Türkler Çin'e üstünlüklerini kabul ettirmişlerdir.
6. UYGUR HAKANLIĞI: Büyük Hunların torunları olan Uygurlar, çok sayıda devlet kurmuşlardır. Uygur Hakanlığı bunlardan birisidir. 744-840 yılları arasında hüküm sürmüştür. Selenga, Orhun ve Tola ırmakları havzalarından Baykal Gölü'nün güneyindeki bozkırlara kadar uzanan geniş sahada yaşamışlardır. 100 yıla yakın bir süre içinde, Asya kıtasında, bölgesel güç olmuşlardır.
7. AVAR DEVLETİ: Macaristan'da büyük bir devlet kuran Avarlar, zaman zaman İstanbul'u kuşatmışlardır. O dönemde Avrupa kıtasında bölgesel güç oluşturmuşlardır. İstanbul'u kuşatan ilk Türk boyu Avarlar olmuştur.
8. HAZAR DEVLETİ: Kafkaslar'da kurulmuş olan Hazarlar, Hazar Denizi'ne de adını vermiştir. 7. yüzyıldan itibaren iyice güçlenen ve bütün Doğu Avrupa'yı eline geçiren Hazarlar, 3 yüzyıl hüküm sürmüşler ve yıkılana kadar bölgede çok büyük bir güç oluşturmuşlardır.
9. KARAHANLILAR: 10. yüzyılın ortalarında Orta Asya'da kurulan ilk Müslüman Türk devletidir. Aynı zamanda ilk Müslüman Türk devleti olarak bölgesel hakimiyet kurdular.
10. GAZNELİLER: Karahanlılarla aynı dönemde yaşamışlardır. İlk Müslüman Türk devletlerindendir. Sınırları Afganistan ve Hindistan'ı içine alır. Karahanlılar ile birlikte Asya kıtasında, bölgesel bir güç olmuşlardır.
11. BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU: Ön Asya'da kurulan ilk ve en büyük Müslüman Türk devletlerinden biridir. 1040-1157 yılları arasında hüküm sürmüştür. Güneybatı Asya'nın tamamına yakın bir bölümüne hakim olan Büyük Selçuklu Devleti, bölgenin en büyük gücü olmuştur.
12. HARİZMŞAHLAR DEVLETİ: Büyük Selçuklu Devleti ile aynı dönemde, 1097-1231 yılları arasında Aral Gölü'nün güneyinde yaşamışlardır. Orta Asya'da bölgesel hakim güç olmuşlardır.
13. TİMURLAR DEVLETİ: 1370-1507 yılları arasında, Ege kıyılarından Orta Asya'ya ve Hint Okyanusu'na kadar uzanan geniş topraklar üzerinde hüküm sürmüş büyük bir Türk devletidir. Hakim olduğu topraklardan en büyük bölgesel güç olduğu anlaşılır.
14. BABUR DEVLETİ: 1494-1858 yılları arasında Hindistan'da hüküm sürmüştür. Hakim olduğu tarihlerde, Asya'da büyük bir güç oluşturmuştur.
15. ALTINORDU HANLIĞI: 1227-1502 yılları arasında, Karadeniz ile Hazar Denizi arasında yaşamış bir Türk devletidir. Yaklaşık üç asır Asya'da hakim güç olmuştur.
16. OSMANLI İMPARATORLUĞU: 1299'da Söğüt civarında kurulmuş ve 1923 yılına kadar devam etmiş ve üç kıtada hakimiyet kurmuş bir cihan devletidir. Toprak bakımından en geniş sınırlara ulaştığı dönemde Anadolu, Kafkasya, Kırım, Güney Ukrayna, bugünkü Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan, Macaristan, Suriye, Ürdün, Lübnan, İsrail, Irak, Suudi Arabistan, Yemen, Mısır, Tunus, Libya ve Cezayir'i yönetmiştir.
Ki…
Yapılan araştırmalar Türkler’in tarih boyunca 180'e yakın devlet kurduğunu göstermektedir.
Araştırmalar devam ettikçe, bu sayının artması ve de bu devletler hakkındaki bilgilerin kesinlik kazanması beklenmektedir.
Tarih boyunca yaşamış Türk devletlerinin yaşadıkları dönemlere ve bölgelere bakıldığında, Japon Denizi'nden Adriyatik Denizi'ne kadar uzanan geniş toprakların "Türk Dünyası" olarak kabul edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Hülasa, Türk’lerin şanlı geçmişi ile muzaffer gelecekleri arasındaki bağı kopartmak isteyen Vatikan’ın yüzlerce yıllık oyununa son vermek adına; yıldönümü kutlamalarında “tashih” yapmak şart!
Artık Cumhuriyet Bayramları’nda sadece Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adını değil, tarihte yaşayan tüm Atatürk’lerin adını da, onunki ile birlikte anmak şart!
Kaldı ki, tarihsel bütünlük adına bu bir zorunluluk!
Bundan böyle 29 Ekim’lerde, Oğuz Kağan (Mete) Atatürk’ün de, Alparslan Atatürk’ün de, Osman Gazi Atatürk’ün de adlarını anmak en doğru, en akılcı ve de en hakkaniyetli olanı!
Zira, tarihte yaşayan Atatürkler’in mirasına sahip çıkan Türk’lerden biri olan Gazi Mustafa Kemal de, 29 Ekim 1933’te bu anlamda bir konuşma yapar.
Cumhuriyet’in 10. yıldönümü kutlamaları bağlamında büyük Türk Milleti’ne şöyle seslenir:
“Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilir. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir! Bizim bu dostumuzun idaresinde, dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür! Tarih bir köprüdür! Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların yani dış Türkler'in bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli...”
Gazi bu konuşmasında özetle, “Binlerce yıllık mazisi olan bir milletiz, içinde bulunduğumuz koşullar moralinizi bozmasın, zaman önümüze yeni fırsatlar getirecek, hepimiz bu yeni döneme geçmişle aramızdaki bağları koparmadan hazırlanmalıyız” mesajını verir.
Görüldüğü üzere, İngiliz tarihçilerin iddia ettiği gibi burada yeni bir dönem açma sevdasından ziyade, maziyi kucaklayan, tarihsel perspektifini kaybetmemiş “milli” bir kafa Atalarına saygılı bir üslup sözkonusudur!
Öte yandan…
Gazi’nin dile getirdiği bu derin öngörü için, şöylesi bir ek değerlendirme de yapılabilir:
“O zor koşullar altında dahi, Türk -çekirdek- Devleti’nin yedi düveli muntazaman izlediği ve de doğru analizler yaptığı da ortaya çıkmaktadır!”
Bundan 2600 yıl önce yaşamış Çinli düşünür Lao Tse, bu tür durumlar için şöyle der; “Bir olayı olmadan önce önlemek ve düzeni kargaşa çıkmadan korumak gerekir!”
Ezcümle, tarihsel bütünlük adına, “Cumhuriyet” kutlamalarında, bundan böyle geçmiş ile geleceği bütünleştiren, tüm maziyi]]>
1. HUN DEVLETİ: Büyük Hun Devleti Orta Asya'da kurulan ilk Türk devletidir. MÖ 220'den MS 216'ya kadar hüküm sürmüştür. Bilinen ilk hükümdarı Teoman'dır. Mete Han döneminde devletin sınırları Japon Denizi'nden Hazar Denizi'ne kadar geniş bir bölgeyi kapsamıştır.
2. BAtI HUN İMPARATORLUĞU: MÖ 53'de, Büyük Hun İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesiyle, Batı Türkistan'da Cici Han tarafından kurulan Türk devletidir. Yaşadığı dönem boyunca en büyük bölgesel güç olmuştur.
3. AVRUPA HUNLARI (BATI HUNLARI): Avrupa Hunları MS 434'de Atilla'nın başa geçmesiyle büyük bir devlet haline geldiler. Hakim olduğu yıllarda, Avrupa kıtasında en büyük güç olmuştur.
4. AKHUNLAR: 5. yüzyılın ortalarında, Amuderya nehrinin çevresinde kurulmuş ve gelişme göstermiş bir Türk devletidir. Horasan, Afganistan ve İran topraklarına kadar yayılmıştır. Kısa bir dönem hüküm sürmesine rağmen, hakimiyeti boyunca Asya'da büyük bir güç olmuştur.
5. GÖKTÜRK DEVLETİ: Göktürk Devleti, Türk tarihinde Türk adı ile kurulan ilk devlettir. Devletin kurucusu ve ilk hükümdarı olan Bumin Kağan, Orta Asya'daki bütün Türk boylarını egemenliği altında toplamıştır. Bumin Kağan ölünce yerine oğlu Murat Kağan hükümdar olmuştur. Bu dönemde İpek Yolu Türklerin denetimine girmiş ve Türkler Çin'e üstünlüklerini kabul ettirmişlerdir.
6. UYGUR HAKANLIĞI: Büyük Hunların torunları olan Uygurlar, çok sayıda devlet kurmuşlardır. Uygur Hakanlığı bunlardan birisidir. 744-840 yılları arasında hüküm sürmüştür. Selenga, Orhun ve Tola ırmakları havzalarından Baykal Gölü'nün güneyindeki bozkırlara kadar uzanan geniş sahada yaşamışlardır. 100 yıla yakın bir süre içinde, Asya kıtasında, bölgesel güç olmuşlardır.
7. AVAR DEVLETİ: Macaristan'da büyük bir devlet kuran Avarlar, zaman zaman İstanbul'u kuşatmışlardır. O dönemde Avrupa kıtasında bölgesel güç oluşturmuşlardır. İstanbul'u kuşatan ilk Türk boyu Avarlar olmuştur.
8. HAZAR DEVLETİ: Kafkaslar'da kurulmuş olan Hazarlar, Hazar Denizi'ne de adını vermiştir. 7. yüzyıldan itibaren iyice güçlenen ve bütün Doğu Avrupa'yı eline geçiren Hazarlar, 3 yüzyıl hüküm sürmüşler ve yıkılana kadar bölgede çok büyük bir güç oluşturmuşlardır.
9. KARAHANLILAR: 10. yüzyılın ortalarında Orta Asya'da kurulan ilk Müslüman Türk devletidir. Aynı zamanda ilk Müslüman Türk devleti olarak bölgesel hakimiyet kurdular.
10. GAZNELİLER: Karahanlılarla aynı dönemde yaşamışlardır. İlk Müslüman Türk devletlerindendir. Sınırları Afganistan ve Hindistan'ı içine alır. Karahanlılar ile birlikte Asya kıtasında, bölgesel bir güç olmuşlardır.
11. BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU: Ön Asya'da kurulan ilk ve en büyük Müslüman Türk devletlerinden biridir. 1040-1157 yılları arasında hüküm sürmüştür. Güneybatı Asya'nın tamamına yakın bir bölümüne hakim olan Büyük Selçuklu Devleti, bölgenin en büyük gücü olmuştur.
12. HARİZMŞAHLAR DEVLETİ: Büyük Selçuklu Devleti ile aynı dönemde, 1097-1231 yılları arasında Aral Gölü'nün güneyinde yaşamışlardır. Orta Asya'da bölgesel hakim güç olmuşlardır.
13. TİMURLAR DEVLETİ: 1370-1507 yılları arasında, Ege kıyılarından Orta Asya'ya ve Hint Okyanusu'na kadar uzanan geniş topraklar üzerinde hüküm sürmüş büyük bir Türk devletidir. Hakim olduğu topraklardan en büyük bölgesel güç olduğu anlaşılır.
14. BABUR DEVLETİ: 1494-1858 yılları arasında Hindistan'da hüküm sürmüştür. Hakim olduğu tarihlerde, Asya'da büyük bir güç oluşturmuştur.
15. ALTINORDU HANLIĞI: 1227-1502 yılları arasında, Karadeniz ile Hazar Denizi arasında yaşamış bir Türk devletidir. Yaklaşık üç asır Asya'da hakim güç olmuştur.
16. OSMANLI İMPARATORLUĞU: 1299'da Söğüt civarında kurulmuş ve 1923 yılına kadar devam etmiş ve üç kıtada hakimiyet kurmuş bir cihan devletidir. Toprak bakımından en geniş sınırlara ulaştığı dönemde Anadolu, Kafkasya, Kırım, Güney Ukrayna, bugünkü Romanya, Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan, Macaristan, Suriye, Ürdün, Lübnan, İsrail, Irak, Suudi Arabistan, Yemen, Mısır, Tunus, Libya ve Cezayir'i yönetmiştir.
Ki…
Yapılan araştırmalar Türkler’in tarih boyunca 180'e yakın devlet kurduğunu göstermektedir.
Araştırmalar devam ettikçe, bu sayının artması ve de bu devletler hakkındaki bilgilerin kesinlik kazanması beklenmektedir.
Tarih boyunca yaşamış Türk devletlerinin yaşadıkları dönemlere ve bölgelere bakıldığında, Japon Denizi'nden Adriyatik Denizi'ne kadar uzanan geniş toprakların "Türk Dünyası" olarak kabul edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Hülasa, Türk’lerin şanlı geçmişi ile muzaffer gelecekleri arasındaki bağı kopartmak isteyen Vatikan’ın yüzlerce yıllık oyununa son vermek adına; yıldönümü kutlamalarında “tashih” yapmak şart!
Artık Cumhuriyet Bayramları’nda sadece Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adını değil, tarihte yaşayan tüm Atatürk’lerin adını da, onunki ile birlikte anmak şart!
Kaldı ki, tarihsel bütünlük adına bu bir zorunluluk!
Bundan böyle 29 Ekim’lerde, Oğuz Kağan (Mete) Atatürk’ün de, Alparslan Atatürk’ün de, Osman Gazi Atatürk’ün de adlarını anmak en doğru, en akılcı ve de en hakkaniyetli olanı!
Zira, tarihte yaşayan Atatürkler’in mirasına sahip çıkan Türk’lerden biri olan Gazi Mustafa Kemal de, 29 Ekim 1933’te bu anlamda bir konuşma yapar.
Cumhuriyet’in 10. yıldönümü kutlamaları bağlamında büyük Türk Milleti’ne şöyle seslenir:
“Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilir. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir! Bizim bu dostumuzun idaresinde, dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak. Dil bir köprüdür! Tarih bir köprüdür! Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların yani dış Türkler'in bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli...”
Gazi bu konuşmasında özetle, “Binlerce yıllık mazisi olan bir milletiz, içinde bulunduğumuz koşullar moralinizi bozmasın, zaman önümüze yeni fırsatlar getirecek, hepimiz bu yeni döneme geçmişle aramızdaki bağları koparmadan hazırlanmalıyız” mesajını verir.
Görüldüğü üzere, İngiliz tarihçilerin iddia ettiği gibi burada yeni bir dönem açma sevdasından ziyade, maziyi kucaklayan, tarihsel perspektifini kaybetmemiş “milli” bir kafa Atalarına saygılı bir üslup sözkonusudur!
Öte yandan…
Gazi’nin dile getirdiği bu derin öngörü için, şöylesi bir ek değerlendirme de yapılabilir:
“O zor koşullar altında dahi, Türk -çekirdek- Devleti’nin yedi düveli muntazaman izlediği ve de doğru analizler yaptığı da ortaya çıkmaktadır!”
Bundan 2600 yıl önce yaşamış Çinli düşünür Lao Tse, bu tür durumlar için şöyle der; “Bir olayı olmadan önce önlemek ve düzeni kargaşa çıkmadan korumak gerekir!”
Ezcümle, tarihsel bütünlük adına, “Cumhuriyet” kutlamalarında, bundan böyle geçmiş ile geleceği bütünleştiren, tüm maziyi]]>
<![CDATA[Bilge Kağan Kimdir]]> https://eylulforum.com/konu-bilge-kagan-kimdir Sat, 30 Apr 2011 13:11:16 +0300 https://eylulforum.com/konu-bilge-kagan-kimdir
Bilge Kağan, amcası öldüğünde yerine geçen oğlu İnal'ı devirerek 32 yaşında Göktürk Devleti'nin başına geçti. Devletin yönetimini ele alan Bilge'nin ilk işi iyi bir yönetim oluşturmak oldu. Bunun için, ordunun başına 31 yaşındaki kardeşi Kül Tegin'i, vezirliğe de Tonyukuk'u getirdi.

Bilge Kağan'ın en büyük hayali milletini yerleşik hayata geçirip onları şehirlerde oturtmak idi. Ama buna vezir Tonyukuk karşı çıkarak, "Türkler, Çinlilerin yüzde biri kadar bile değildiler. Su ve otlak peşindedirler. Avcılık yaparlar. Belli bir yerleri yoktur ve savaşçıdırlar. Kendilerini güçlü görünce, orduları yürütürler. Güçsüz bulunca kaçarlar ve gizlenirler. Çinlilerin sayı üstünlüklerini böylece etkisiz kılarlar. Türkleri surlarla çevrili bir kentte toplarsanız ve bir kez Çin'e yenilirseniz, onların tutsağı olursunuz " dedi.

Bilge Kağan, bir dönem de Türkler arasında Budizm'i yaymak hevesine kapıldı. Tapınaklar yaparak Türkleri Budist yapmak arzusunu taşıdı. Vezir Tonyukuk, bu düşünceye de karşı çıkarak, Budizm'in insandaki hükmetme ve iktidar duygusunu zaafa uğrattığını, kuvvet ve savaşçılık yolunun bu olmadığını, eğer Türk milletinin yaşaması isteniyorsa bu din ve tapınakların ülkeye sokulmaması gerektiğini söyledi. Bilge Kağan, çok itibar ettiği Veziri Tonyukuk'un tavsiyelerine uyarak, aklından geçen bu planları yapmadı.

Bilge Kağan döneminde Göktürk Devleti'nin sınırları Çin'in Şan-Tung ovasından, İç Asya'da Karaşar bölgesine, kuzeyde Bayırku sahasından Ani ırmağı havalisi ve Batı Demir Kapı'ya (Ceyhun Irmağı'nın yakınında Semerkant-Belh yolu üzerinde) kadar ulaştı. Önce veziri Tonyukuk'u sonra kardeşi Kül Tegin'i kaybeden Bilge Kağan'ı, Çinlilerle işbirliği yapan bakanı Buyrak Cor zehirledi. Yatağında hasta yatarken, kendisini zehirleten bakan ve yardımcısını öldürten Bilge Kağan, 25 Kasım 734'de öldü. Bilge Kağan'ın cenazesi 22 Haziran 735 tarihinde büyük bir törenle defnedildi.


Alıntıdır]]>

Bilge Kağan, amcası öldüğünde yerine geçen oğlu İnal'ı devirerek 32 yaşında Göktürk Devleti'nin başına geçti. Devletin yönetimini ele alan Bilge'nin ilk işi iyi bir yönetim oluşturmak oldu. Bunun için, ordunun başına 31 yaşındaki kardeşi Kül Tegin'i, vezirliğe de Tonyukuk'u getirdi.

Bilge Kağan'ın en büyük hayali milletini yerleşik hayata geçirip onları şehirlerde oturtmak idi. Ama buna vezir Tonyukuk karşı çıkarak, "Türkler, Çinlilerin yüzde biri kadar bile değildiler. Su ve otlak peşindedirler. Avcılık yaparlar. Belli bir yerleri yoktur ve savaşçıdırlar. Kendilerini güçlü görünce, orduları yürütürler. Güçsüz bulunca kaçarlar ve gizlenirler. Çinlilerin sayı üstünlüklerini böylece etkisiz kılarlar. Türkleri surlarla çevrili bir kentte toplarsanız ve bir kez Çin'e yenilirseniz, onların tutsağı olursunuz " dedi.

Bilge Kağan, bir dönem de Türkler arasında Budizm'i yaymak hevesine kapıldı. Tapınaklar yaparak Türkleri Budist yapmak arzusunu taşıdı. Vezir Tonyukuk, bu düşünceye de karşı çıkarak, Budizm'in insandaki hükmetme ve iktidar duygusunu zaafa uğrattığını, kuvvet ve savaşçılık yolunun bu olmadığını, eğer Türk milletinin yaşaması isteniyorsa bu din ve tapınakların ülkeye sokulmaması gerektiğini söyledi. Bilge Kağan, çok itibar ettiği Veziri Tonyukuk'un tavsiyelerine uyarak, aklından geçen bu planları yapmadı.

Bilge Kağan döneminde Göktürk Devleti'nin sınırları Çin'in Şan-Tung ovasından, İç Asya'da Karaşar bölgesine, kuzeyde Bayırku sahasından Ani ırmağı havalisi ve Batı Demir Kapı'ya (Ceyhun Irmağı'nın yakınında Semerkant-Belh yolu üzerinde) kadar ulaştı. Önce veziri Tonyukuk'u sonra kardeşi Kül Tegin'i kaybeden Bilge Kağan'ı, Çinlilerle işbirliği yapan bakanı Buyrak Cor zehirledi. Yatağında hasta yatarken, kendisini zehirleten bakan ve yardımcısını öldürten Bilge Kağan, 25 Kasım 734'de öldü. Bilge Kağan'ın cenazesi 22 Haziran 735 tarihinde büyük bir törenle defnedildi.


Alıntıdır]]>
<![CDATA[Göktürk Devleti]]> https://eylulforum.com/konu-gokturk-devleti Sat, 30 Apr 2011 13:04:52 +0300 https://eylulforum.com/konu-gokturk-devleti Türk kelimesinin aslı "türümek" fiilinden gelmektedir. Bu fiilden türetilmiş, kişi ve insan anlamında "türük" ve nihayet hece düşmesiyle "Türk" kelimesi ortaya çıkmıştır. Nitekim Anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümekten "yürük" adını almışlardır.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.Göktürkler, Türklerin atlı uygarlık ya da bozkır uygarlığından yerleşik uygarlığa geçiş döneminde, Türk boylarının başına geçerek hüküm süren bir hakan sülâlesidir (552-745). Kurdukları devlete de Göktürk Devleti denir.

Başkentleri
Göktürkler veya Kök-Türkler Orta Asya ve Çin'de yaşamış Türk toplumu. Göktürkler inanç ve düşünce yapılarına göre Göktanrı (Tanrı veya Tengri) tarafından devlet kurma görevinin kendilerine verildiğine inanır ve bu doğrultuda hareket ederlerdi. Bu yüzden kendilerini Göktürk olarak tanımlamışlardır. Türk adı ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları'nda geçmektedir.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.Orta Asya’da Karakurum yakınında Ötüken kentiydi. Devlet başkanlarına «kağan», hakan soyundan olanlara "tigin" derlerdi. Devletin kuruluşunda kağan,
Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Çin'in bir kısmı (Doğu Türkistan), Rusya ve Pakistan'ın bir kısmından oluşan bölge ve bölgeyi tanımlamak için kullanılan coğrafi terim.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.Bumin’di. Ülkenin doğu kesimini yönetiyordu. Batı kesiminde ise kardeşi İstemi Kağan vardı, ama geleneğe göre o, doğu kağanına bağlıydı.

Bumin öldüğünde yerine oğullarından biri değil,

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.İstemi Kağan geçti. Göktürkler, saltanatı Avarların elinden alarak devletlerini kurmuşlardı. Bu iki kağan ve onların oğulları zamanında Göktürkler, doğuda Kingan Dağları’ndan batıda Demirkapı’ya kadar bütün Orta Asya’ya egemen oldular. İran Sasani hükümdarı Hüsrev Nuşirevan ile anlaşarak Çin ipek ticaret yollarım ellerine geçirdiler. Türk egemenliğinin batıda yayılmasında ve Batı Türkistan Türkmenleşmesinde önemli rol oynadılar.

VII. yüzyılın ilk çeyreğinde bir durgunluk geçiren Göktürkler, Kutluğ İlteriş Kağan zamanında yeniden canlılık gösterdiler. Ama bu sırada doğudaki Çin tehlikesine, batıdan gelen ve Sasani egemenliğine son veren bir de Arap tehlikesi eklendi.

VIII. yüzyılın başlarında, 706’da Kapağan Kağan komuta ettiği Türk ordusu Çinlileri yenerek Türk devletinin durumunu düzeltirken, batıda Kültigin Kağan ordusuyla Buhara yakınlarına kadar ilerledi (707). Böylece Türkler batıda Araplarla karşı karşıya" geldiler.

Kapağan Kağan 716’da ölünce oğullarıyla yeğenleri Bilge ve Kültigin arasında iktidar mücadelesi başladı. Yeğenler bu savaşı kazandılar ama, ayrılıkçı
İstemi Kağan Göktürk Devleti hükümdârı. Göktürk Devletinin (552-745) kurucusu olan Bumin (Bumın) Kağan’ın kardeşidir. Bumin Kağan (552-553), Avarlara isyân ettiğinde İstemi, on boyun başında olarak ona yardım etti. Göktürk Devleti kurulunca Bumin, Doğu Göktürk Hakanı, İstemi de Batı Göktürk Yabgusu oldu. Bumin’in 553 yılında ölümüyle İstemi Büyük Göktürk Kağanı seçildi. 576 târihinde ölümüne kadar kağanlık yaptı.

İstemi Kağan, Göktürk Devletinin batısındaki Akhunlar Dev
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.Türk boyları ve Çinlilerle uzun uzun uğraşmak zorunda kaldılar. Kültigin 731’de, ağabeyi Bilge Kağan ise 734’te öldüler. Geniş bölgeyi elde tutmak iyice güçleşti. Arap baskısına doğuda Moğol baskısı eklenince iç ayrılıkların da etkisiyle Göktürk Devleti son buldu (745).


Uygarlık
Göktürkler dönemi, Türklerin bozkır göçebe uygarlığından yerleşik tarım uygarlığına geçiş dönemidir. Bu dönemde hayvancılığın yanı sıra tarım da yapılmış, etrafı duvarlarla çevrili kentler meydana getirilmiştir.

Kaya resimlerinden anlaşıldığına göre Göktürkler deri veya keçe çizme ve uzun kaftan giyerlerdi. Savaşırken başlarına tulga geçirir, uzun ve eğri kılıçlar kullanırlardı.

Göktürklerin, Türk dilinin özelliklerine uygun bir yazıları vardı. 38 harften oluşan Göktürk alfabesinde satırlar sağdan sola yazılırdı. Bu alfabe ile yazılmış olan Orhon ve Yenisey yazıtları Türk dilinin VII. yüzyılda gelişmiş bir kültür dili olduğunu gösterir.

Göktürkler Türklerin ulusal dini olan Samanlığa bağlıydılar. Başta Gök Tanrı olmak üzere doğa güçlerine taparlardı. Hakanın hizmet yetkisini Tanrı’dan aldığına inanılır, bu görevi iyi bir şekilde yerine getirmesinin de bir Tanrı buyruğu olduğu kabul edilirdi.

Yazıtlardan anlaşıldığına göre Göktürklerde ölen bir kimsenin ruhunun bir kuş gibi uçup gittiğine inanılır ve onun için "yuğ" denilen törenler yapılır, ardından ağıtlar yakılırdı.




...Tümünü okumak için linke tıklayınız.Bilge Kağan Yazıtı
Bilge Kağan ölümünden sonra oğlu tarafından diktirilmiş (735), yazısını da yeğeni Yollug Tigin yazmıştır. Yazıt, piramit biçiminde büyük bir taş kütlesi üzerindedir. Taşın doğu cephesinde 41, dar olan kuzey ve güney cephelerinde 15’er satır vardır.

Batı cephesindeki yazılar Çincedir. Asıl metin ve bugünkü şekil olarak yazıttan bir örnek: «Üze kök tengri asra yağız yir kılmdukda ikin ara kişi oglı kılınmış. Kişi oglında üze eçüm apam Bumin Kağan istemi Kağan olurmış. Olurupan Türk budunung ilin törüsin tuta birmiş, iti birmiş». (Üstte mavi gök, altta kara yer yaratılınca, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış, insanoğlunun üzerine atalarım babam ve dedem Bumin Kağan ve istemi Kağan tahta geçmişler. Oturmuşlar, Türk milletinin ülke ve kanunlarını idare ve tanzim etmişler).



Orhon ve Yenisey Yazıtları
Moğolistan, Sibirya ve Yedisu eyaletlerinde, Orhon ve Yenisey ırmakları yöresinde bulunan bu Türkçe yazıtlar, Türklerin devlet anlayışı, yurt sevgisi, devlet görevlilerinin sorumlulukları v.b. konularda da açıklamalar yapar. Orhon’dan Tuna’ya, Yakutistan’dan Gobi’ye kadar olan bölgeye yayılarak, bu bölgenin Türk kültürünü meydana getiren bu yazıtların ilk zengin grubunu Kuzey Moğolistan yazıtları oluşturur.

Bu gruba giren Ongin, Kuli-Çur, Selenga, Karabalasagun, Suci v.b. yazıtlarından başka, büyüklükleri bakımından şu üç yazıt çok önemlidir: Bilge Kağan tarafından 732’de diktirilen Kültigin yazıtı, Bilge Kağan oğlu tarafından 735’te diktirilen Bilge Kağan yazıtı ve Tonyukuk’un ihtiyarlık yıllarında bizzat diktirdiği (720-725) Tonyukuk yazıtı. Diğer gruplarda şöyle sıralanabilir: Yenisey havzası yazıtları, Altay yöresi yazıtları, Lena ve Baykal yöresi yazıtları, Doğu Türkistan yazıtları, Orta Asya yazıtları, Doğu Avrupa yazıtları.
Alıntıdır]]>
Türk kelimesinin aslı "türümek" fiilinden gelmektedir. Bu fiilden türetilmiş, kişi ve insan anlamında "türük" ve nihayet hece düşmesiyle "Türk" kelimesi ortaya çıkmıştır. Nitekim Anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümekten "yürük" adını almışlardır.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.Göktürkler, Türklerin atlı uygarlık ya da bozkır uygarlığından yerleşik uygarlığa geçiş döneminde, Türk boylarının başına geçerek hüküm süren bir hakan sülâlesidir (552-745). Kurdukları devlete de Göktürk Devleti denir.

Başkentleri
Göktürkler veya Kök-Türkler Orta Asya ve Çin'de yaşamış Türk toplumu. Göktürkler inanç ve düşünce yapılarına göre Göktanrı (Tanrı veya Tengri) tarafından devlet kurma görevinin kendilerine verildiğine inanır ve bu doğrultuda hareket ederlerdi. Bu yüzden kendilerini Göktürk olarak tanımlamışlardır. Türk adı ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları'nda geçmektedir.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.Orta Asya’da Karakurum yakınında Ötüken kentiydi. Devlet başkanlarına «kağan», hakan soyundan olanlara "tigin" derlerdi. Devletin kuruluşunda kağan,
Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Çin'in bir kısmı (Doğu Türkistan), Rusya ve Pakistan'ın bir kısmından oluşan bölge ve bölgeyi tanımlamak için kullanılan coğrafi terim.
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.Bumin’di. Ülkenin doğu kesimini yönetiyordu. Batı kesiminde ise kardeşi İstemi Kağan vardı, ama geleneğe göre o, doğu kağanına bağlıydı.

Bumin öldüğünde yerine oğullarından biri değil,

...Tümünü okumak için linke tıklayınız.İstemi Kağan geçti. Göktürkler, saltanatı Avarların elinden alarak devletlerini kurmuşlardı. Bu iki kağan ve onların oğulları zamanında Göktürkler, doğuda Kingan Dağları’ndan batıda Demirkapı’ya kadar bütün Orta Asya’ya egemen oldular. İran Sasani hükümdarı Hüsrev Nuşirevan ile anlaşarak Çin ipek ticaret yollarım ellerine geçirdiler. Türk egemenliğinin batıda yayılmasında ve Batı Türkistan Türkmenleşmesinde önemli rol oynadılar.

VII. yüzyılın ilk çeyreğinde bir durgunluk geçiren Göktürkler, Kutluğ İlteriş Kağan zamanında yeniden canlılık gösterdiler. Ama bu sırada doğudaki Çin tehlikesine, batıdan gelen ve Sasani egemenliğine son veren bir de Arap tehlikesi eklendi.

VIII. yüzyılın başlarında, 706’da Kapağan Kağan komuta ettiği Türk ordusu Çinlileri yenerek Türk devletinin durumunu düzeltirken, batıda Kültigin Kağan ordusuyla Buhara yakınlarına kadar ilerledi (707). Böylece Türkler batıda Araplarla karşı karşıya" geldiler.

Kapağan Kağan 716’da ölünce oğullarıyla yeğenleri Bilge ve Kültigin arasında iktidar mücadelesi başladı. Yeğenler bu savaşı kazandılar ama, ayrılıkçı
İstemi Kağan Göktürk Devleti hükümdârı. Göktürk Devletinin (552-745) kurucusu olan Bumin (Bumın) Kağan’ın kardeşidir. Bumin Kağan (552-553), Avarlara isyân ettiğinde İstemi, on boyun başında olarak ona yardım etti. Göktürk Devleti kurulunca Bumin, Doğu Göktürk Hakanı, İstemi de Batı Göktürk Yabgusu oldu. Bumin’in 553 yılında ölümüyle İstemi Büyük Göktürk Kağanı seçildi. 576 târihinde ölümüne kadar kağanlık yaptı.

İstemi Kağan, Göktürk Devletinin batısındaki Akhunlar Dev
...Tümünü okumak için linke tıklayınız.Türk boyları ve Çinlilerle uzun uzun uğraşmak zorunda kaldılar. Kültigin 731’de, ağabeyi Bilge Kağan ise 734’te öldüler. Geniş bölgeyi elde tutmak iyice güçleşti. Arap baskısına doğuda Moğol baskısı eklenince iç ayrılıkların da etkisiyle Göktürk Devleti son buldu (745).


Uygarlık
Göktürkler dönemi, Türklerin bozkır göçebe uygarlığından yerleşik tarım uygarlığına geçiş dönemidir. Bu dönemde hayvancılığın yanı sıra tarım da yapılmış, etrafı duvarlarla çevrili kentler meydana getirilmiştir.

Kaya resimlerinden anlaşıldığına göre Göktürkler deri veya keçe çizme ve uzun kaftan giyerlerdi. Savaşırken başlarına tulga geçirir, uzun ve eğri kılıçlar kullanırlardı.

Göktürklerin, Türk dilinin özelliklerine uygun bir yazıları vardı. 38 harften oluşan Göktürk alfabesinde satırlar sağdan sola yazılırdı. Bu alfabe ile yazılmış olan Orhon ve Yenisey yazıtları Türk dilinin VII. yüzyılda gelişmiş bir kültür dili olduğunu gösterir.

Göktürkler Türklerin ulusal dini olan Samanlığa bağlıydılar. Başta Gök Tanrı olmak üzere doğa güçlerine taparlardı. Hakanın hizmet yetkisini Tanrı’dan aldığına inanılır, bu görevi iyi bir şekilde yerine getirmesinin de bir Tanrı buyruğu olduğu kabul edilirdi.

Yazıtlardan anlaşıldığına göre Göktürklerde ölen bir kimsenin ruhunun bir kuş gibi uçup gittiğine inanılır ve onun için "yuğ" denilen törenler yapılır, ardından ağıtlar yakılırdı.




...Tümünü okumak için linke tıklayınız.Bilge Kağan Yazıtı
Bilge Kağan ölümünden sonra oğlu tarafından diktirilmiş (735), yazısını da yeğeni Yollug Tigin yazmıştır. Yazıt, piramit biçiminde büyük bir taş kütlesi üzerindedir. Taşın doğu cephesinde 41, dar olan kuzey ve güney cephelerinde 15’er satır vardır.

Batı cephesindeki yazılar Çincedir. Asıl metin ve bugünkü şekil olarak yazıttan bir örnek: «Üze kök tengri asra yağız yir kılmdukda ikin ara kişi oglı kılınmış. Kişi oglında üze eçüm apam Bumin Kağan istemi Kağan olurmış. Olurupan Türk budunung ilin törüsin tuta birmiş, iti birmiş». (Üstte mavi gök, altta kara yer yaratılınca, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış, insanoğlunun üzerine atalarım babam ve dedem Bumin Kağan ve istemi Kağan tahta geçmişler. Oturmuşlar, Türk milletinin ülke ve kanunlarını idare ve tanzim etmişler).



Orhon ve Yenisey Yazıtları
Moğolistan, Sibirya ve Yedisu eyaletlerinde, Orhon ve Yenisey ırmakları yöresinde bulunan bu Türkçe yazıtlar, Türklerin devlet anlayışı, yurt sevgisi, devlet görevlilerinin sorumlulukları v.b. konularda da açıklamalar yapar. Orhon’dan Tuna’ya, Yakutistan’dan Gobi’ye kadar olan bölgeye yayılarak, bu bölgenin Türk kültürünü meydana getiren bu yazıtların ilk zengin grubunu Kuzey Moğolistan yazıtları oluşturur.

Bu gruba giren Ongin, Kuli-Çur, Selenga, Karabalasagun, Suci v.b. yazıtlarından başka, büyüklükleri bakımından şu üç yazıt çok önemlidir: Bilge Kağan tarafından 732’de diktirilen Kültigin yazıtı, Bilge Kağan oğlu tarafından 735’te diktirilen Bilge Kağan yazıtı ve Tonyukuk’un ihtiyarlık yıllarında bizzat diktirdiği (720-725) Tonyukuk yazıtı. Diğer gruplarda şöyle sıralanabilir: Yenisey havzası yazıtları, Altay yöresi yazıtları, Lena ve Baykal yöresi yazıtları, Doğu Türkistan yazıtları, Orta Asya yazıtları, Doğu Avrupa yazıtları.
Alıntıdır]]>
<![CDATA[Tanrı'nın Kırbacı]]> https://eylulforum.com/konu-tanri-nin-kirbaci Sat, 30 Apr 2011 13:01:34 +0300 https://eylulforum.com/konu-tanri-nin-kirbaci
Büyük Türk-Hun İmparatoru'dur. 395 yılında doğdu. Hun Devleti'nin kurucularından Muncuk'un oğludur. 434 yılında kardeşi Bledu ile birlikte İmparatorluğun başına geçti. Bir süre sonra kardeşinin öldürülmesiyle Tuna kıyılarından Çin Seddi'ne kadar uzayan imparatorluğun tek hâkimi oldu. 750 bin kişilik ordusuyla Galya şehirlerini alt üst etti. Orleans'ı kuşattı. Kuzey İtalya'yı silindir gibi ezip geçti. Avrupa'yı titreten bir cihangir oldu. 453 yılında öldü.Tıpkı Büyük İskender gibi bütün dünyaya hâkim olmak ihtirası ile dopdolu bulunan Attila, bu büyük emelini tamamen gerçekleştiremedi. Ancak tarihin tanıdığı en ünlü cihangirlerden biri oldu.Gençliğini barış için rehin olarak Roma'da geçirmiş, bu yüzden Roma kültürünün yanı sıra zaaflarını ve karakterlerini incelemişti. Latince'yi de ana dili gibi öğrenmişti. Hükümdar olduktan sonra Romalılar hakkındaki bütün bu bilgilerini en iyi şekilde değerlendirmeyi başardı.



Attilâ önce Doğu Roma'yı hedef aldı. Bizans üzerine yürüdü. Kendisinden aman dileyen İmparatoru yıllık vergiye bağladı. Bir süre sonra vergisini ödemeyen imparatora, bunu pek pahalıya ödetti. Balkanlardan Mora'ya, oradan İstanbul kapılarına kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Bizanslılar vergiyi iki misline çıkartarak İstanbul'u kurtardılar. Fakat, bu arada Bizans İmparatoru III. Valentinianus, bir suikastçi göndererek Attilâ'yı öldürtmeye teşebbüs etti. Bu teşebbüs sonuçsuz kaldı. İmparator bu kez kendi emriyle suikasti hazırlayanın kafasını kestirip Attilâ'ya göndermekle, kendisini temize çıkarmaya kalkıştı.

Bu arada III. Valentinianus'un hayatı boyunca evlenmemeye mahkum ettiği kız kardeşi, rahibe olarak kapatıldığı manastırdan Attilâ'ya bir nişan yüzüğü göndererek kendisiyle evlenmeye hazır olduğunu bildirdi. Bütün Avrupa'ya dehşet saçan Attilâ, Bizans İmparatoru'na daha sert bir mesaj göndererek, nişanlısının kapatılmış bulunduğu manastırdan serbest bırakılmasını ve müstakbel eşine çeyiz olarak Batı Roma İmparatorluğunun yarısının verilmesini istedi. III. Valentinianus, Büyük Türk-Hun İmparatoru'nun bu teklifi karşısında kara kara düşüncelere daldı. Bunun verdiği huzursuzluk bütün Bizans'ı kapladı. Doğu Roma İmpatorluğu sınırları içinde bitip tükenmek bilmeyen korkulu günler ve aylar başladı,

Attilâ'nın bütün emeli Batı ile Doğu Roma İmparatorluklarının kendisine karşı birleşmelerini önlemekti. İki cephede birden savaşmak istemiyordu. Doğu Roma'yı bu huzursuzluğun içinde bıraktıktan sonra ani bir kararla Batı Roma'ya yürüdü. Bir hallaç pamuğu gibi attı, Batı Roma İmparatorluğu'nu.

Roma'ya girmesinin gün meselesi halini aldığı bir sırada Papa III. Leon, bizzat Attilâ'nın karargâhına giderek Roma'yı çiğnememesi için ricada bulundu. Hattâ bunun için kendisine yalvardı. Papanın bu yalvarışı karşısında istilâyı durdurmayı kabul eden Attilâ, Romalıları çok ağır bir vergiye bağladı.Sekiz yıl içinde bütün Avrupa'da eşi görülmemiş ölçüde büyük bir istilâda bulunan Attilâ, korku ve dehşet ifade eden tek isim oluvermişti. Bu yüzden son derece âdil bir hükümdar olmasına rağmen bütün Avrupa kendisini barbar gözüyle gördü. Onun etrafına saçtığı büyük korku ve dehşetin p:-):-):-)olojik bir sonucu olmuştu bu yanlış teşhis...

Attilâ yalnız büyük bir istilâcı ve yaman bir komutan değil, mükemmel bir hükümdardı. Tarih onu, milletine medenî bir düzen veren ve dünyada posta teşkilatını kuran ilk kişi olarak tanır.Attilâ'nın ilk eşi ve baş kadını Arıkan idi. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu İlek'in anası olan Arıkan'dan başka bir kaç kadın daha almıştı. 453 yılında büyük Türk-Hun İmparatorluğu'nun başkenti olan Etzelburg'da (Bugün Macaristan sınırları içinde bulunan Attila şehri) İlkido adında genç bir kızla evlendi. Elli sekiz yaşında olmasına rağmen son derece dinç ve kuvvetli idi. Zifaf gecesinin sabahında, bütün Avrupa'yı tir tir titreten cihangir, yatağında ölü bulundu. Ağzından, burnundan boşanan kanlarla, bütün yatak kıpkırmızı olmuştu. Ölümünün şiddetli bir burun kanamasından mı, bir hastalıktan mı, yoksa bir suikast sonucu mu meydana geldiği kesinlikle anlaşılamadı.
Cenazesi, ölümünün ertesi günü yapılan çok büyük bir törenle kaldırıldı. Cesedi altın bir tabuta konulmuştu. Bu tabut, önce gümüş, sonra da demir bir mahfazanın içine yerleştirilmiş ve böylece toprağa verilmişti.Attilâ, ölümünden sonra, kimse tarafından rahatsız edilmeden ebedî uykusunu uyumak isterdi. Bunu, böyle vasiyet etmişti. Bu nedenle mezarını kazıp kendisini toprağa verenler okla vurulmak suretiyle hemen oracıkta öldürüldü. Sonra mezarının yanından geçmekte olan bir çayın mecrası değiştirildi. Sular başta tarafa, muhtemel olarak mezarın üzerinden verilen yeni mecrasına akıtıldı. Böylelikle büyük cihangirin son arzusu yerine getirilmiş oldu.
Ne yazık ki bugün mezarının yeri dahi bilinmez...
Alıntıdır]]>

Büyük Türk-Hun İmparatoru'dur. 395 yılında doğdu. Hun Devleti'nin kurucularından Muncuk'un oğludur. 434 yılında kardeşi Bledu ile birlikte İmparatorluğun başına geçti. Bir süre sonra kardeşinin öldürülmesiyle Tuna kıyılarından Çin Seddi'ne kadar uzayan imparatorluğun tek hâkimi oldu. 750 bin kişilik ordusuyla Galya şehirlerini alt üst etti. Orleans'ı kuşattı. Kuzey İtalya'yı silindir gibi ezip geçti. Avrupa'yı titreten bir cihangir oldu. 453 yılında öldü.Tıpkı Büyük İskender gibi bütün dünyaya hâkim olmak ihtirası ile dopdolu bulunan Attila, bu büyük emelini tamamen gerçekleştiremedi. Ancak tarihin tanıdığı en ünlü cihangirlerden biri oldu.Gençliğini barış için rehin olarak Roma'da geçirmiş, bu yüzden Roma kültürünün yanı sıra zaaflarını ve karakterlerini incelemişti. Latince'yi de ana dili gibi öğrenmişti. Hükümdar olduktan sonra Romalılar hakkındaki bütün bu bilgilerini en iyi şekilde değerlendirmeyi başardı.



Attilâ önce Doğu Roma'yı hedef aldı. Bizans üzerine yürüdü. Kendisinden aman dileyen İmparatoru yıllık vergiye bağladı. Bir süre sonra vergisini ödemeyen imparatora, bunu pek pahalıya ödetti. Balkanlardan Mora'ya, oradan İstanbul kapılarına kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Bizanslılar vergiyi iki misline çıkartarak İstanbul'u kurtardılar. Fakat, bu arada Bizans İmparatoru III. Valentinianus, bir suikastçi göndererek Attilâ'yı öldürtmeye teşebbüs etti. Bu teşebbüs sonuçsuz kaldı. İmparator bu kez kendi emriyle suikasti hazırlayanın kafasını kestirip Attilâ'ya göndermekle, kendisini temize çıkarmaya kalkıştı.

Bu arada III. Valentinianus'un hayatı boyunca evlenmemeye mahkum ettiği kız kardeşi, rahibe olarak kapatıldığı manastırdan Attilâ'ya bir nişan yüzüğü göndererek kendisiyle evlenmeye hazır olduğunu bildirdi. Bütün Avrupa'ya dehşet saçan Attilâ, Bizans İmparatoru'na daha sert bir mesaj göndererek, nişanlısının kapatılmış bulunduğu manastırdan serbest bırakılmasını ve müstakbel eşine çeyiz olarak Batı Roma İmparatorluğunun yarısının verilmesini istedi. III. Valentinianus, Büyük Türk-Hun İmparatoru'nun bu teklifi karşısında kara kara düşüncelere daldı. Bunun verdiği huzursuzluk bütün Bizans'ı kapladı. Doğu Roma İmpatorluğu sınırları içinde bitip tükenmek bilmeyen korkulu günler ve aylar başladı,

Attilâ'nın bütün emeli Batı ile Doğu Roma İmparatorluklarının kendisine karşı birleşmelerini önlemekti. İki cephede birden savaşmak istemiyordu. Doğu Roma'yı bu huzursuzluğun içinde bıraktıktan sonra ani bir kararla Batı Roma'ya yürüdü. Bir hallaç pamuğu gibi attı, Batı Roma İmparatorluğu'nu.

Roma'ya girmesinin gün meselesi halini aldığı bir sırada Papa III. Leon, bizzat Attilâ'nın karargâhına giderek Roma'yı çiğnememesi için ricada bulundu. Hattâ bunun için kendisine yalvardı. Papanın bu yalvarışı karşısında istilâyı durdurmayı kabul eden Attilâ, Romalıları çok ağır bir vergiye bağladı.Sekiz yıl içinde bütün Avrupa'da eşi görülmemiş ölçüde büyük bir istilâda bulunan Attilâ, korku ve dehşet ifade eden tek isim oluvermişti. Bu yüzden son derece âdil bir hükümdar olmasına rağmen bütün Avrupa kendisini barbar gözüyle gördü. Onun etrafına saçtığı büyük korku ve dehşetin p:-):-):-)olojik bir sonucu olmuştu bu yanlış teşhis...

Attilâ yalnız büyük bir istilâcı ve yaman bir komutan değil, mükemmel bir hükümdardı. Tarih onu, milletine medenî bir düzen veren ve dünyada posta teşkilatını kuran ilk kişi olarak tanır.Attilâ'nın ilk eşi ve baş kadını Arıkan idi. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu İlek'in anası olan Arıkan'dan başka bir kaç kadın daha almıştı. 453 yılında büyük Türk-Hun İmparatorluğu'nun başkenti olan Etzelburg'da (Bugün Macaristan sınırları içinde bulunan Attila şehri) İlkido adında genç bir kızla evlendi. Elli sekiz yaşında olmasına rağmen son derece dinç ve kuvvetli idi. Zifaf gecesinin sabahında, bütün Avrupa'yı tir tir titreten cihangir, yatağında ölü bulundu. Ağzından, burnundan boşanan kanlarla, bütün yatak kıpkırmızı olmuştu. Ölümünün şiddetli bir burun kanamasından mı, bir hastalıktan mı, yoksa bir suikast sonucu mu meydana geldiği kesinlikle anlaşılamadı.
Cenazesi, ölümünün ertesi günü yapılan çok büyük bir törenle kaldırıldı. Cesedi altın bir tabuta konulmuştu. Bu tabut, önce gümüş, sonra da demir bir mahfazanın içine yerleştirilmiş ve böylece toprağa verilmişti.Attilâ, ölümünden sonra, kimse tarafından rahatsız edilmeden ebedî uykusunu uyumak isterdi. Bunu, böyle vasiyet etmişti. Bu nedenle mezarını kazıp kendisini toprağa verenler okla vurulmak suretiyle hemen oracıkta öldürüldü. Sonra mezarının yanından geçmekte olan bir çayın mecrası değiştirildi. Sular başta tarafa, muhtemel olarak mezarın üzerinden verilen yeni mecrasına akıtıldı. Böylelikle büyük cihangirin son arzusu yerine getirilmiş oldu.
Ne yazık ki bugün mezarının yeri dahi bilinmez...
Alıntıdır]]>
<![CDATA[Kürşad ve 40 Çerisi]]> https://eylulforum.com/konu-kursad-ve-40-cerisi Sat, 30 Apr 2011 12:56:45 +0300 https://eylulforum.com/konu-kursad-ve-40-cerisi
Kürşad ve kırk çerisinin yaptıkları ihtilalden sonra korkuya kapılan Çinliler, Siganfu'daki bütün esir Göktürkleri mecburen serbest bırakırlar. Göktürkler kırküç yıl boyunca dağınık bir şekilde yaşarlar, bazı Göktürk soyluları yeniden devlet kurma girişiminde bulunsalar dahi başarılı olamazlar... Fakat 682 senesinde Bozkurt başlı sancak tekrar kaldırılır ve Kutluk Şad (İlteriş Kağan) ile Bilge Tonyukuk İkinci Göktürk Devleti'ni kurarlar...


bu da Bozkurtlar'ın Ölümü adlı kitaba göre Kürşad'ın Çerisi

Binbaşı Bögü Alp!
Yüzbaşı Yamtar
Yüzbaşı Yağmur!
Yüzbaşı Üçoğul!
Onbaşı Gök Börü!
Onbaşı Ay Kutluk!
Onbaşı Emen!
Onbaşı Sungur!
Onbaşı Göktaş!
Onbaşı Barmaklak!
Onbaşı Kızıl Buka!
Onbaşı karabudak!
Onbaşı Çıgay Börü!
Onbaşı Tanrıvermiş!
Kara Ozan!
Gümüş!
Yumru!
İl Kaya!
Çağrı!
Kalalduruk!
Utar!
Tunga!
Küçlük!
Ilaçın!
Yeke!
Arbuz!
Abı!
Turumtay!
Tuğrul!
Çobayıkmış!
Kaban!
Toluk Tüge!
Alp Aya!
Çengşi!
Öküş Kara Açkı!
Yığaç!
Kutan!
Yırım!
Badruk!
Tokuş!

Alıntıdır]]>

Kürşad ve kırk çerisinin yaptıkları ihtilalden sonra korkuya kapılan Çinliler, Siganfu'daki bütün esir Göktürkleri mecburen serbest bırakırlar. Göktürkler kırküç yıl boyunca dağınık bir şekilde yaşarlar, bazı Göktürk soyluları yeniden devlet kurma girişiminde bulunsalar dahi başarılı olamazlar... Fakat 682 senesinde Bozkurt başlı sancak tekrar kaldırılır ve Kutluk Şad (İlteriş Kağan) ile Bilge Tonyukuk İkinci Göktürk Devleti'ni kurarlar...


bu da Bozkurtlar'ın Ölümü adlı kitaba göre Kürşad'ın Çerisi

Binbaşı Bögü Alp!
Yüzbaşı Yamtar
Yüzbaşı Yağmur!
Yüzbaşı Üçoğul!
Onbaşı Gök Börü!
Onbaşı Ay Kutluk!
Onbaşı Emen!
Onbaşı Sungur!
Onbaşı Göktaş!
Onbaşı Barmaklak!
Onbaşı Kızıl Buka!
Onbaşı karabudak!
Onbaşı Çıgay Börü!
Onbaşı Tanrıvermiş!
Kara Ozan!
Gümüş!
Yumru!
İl Kaya!
Çağrı!
Kalalduruk!
Utar!
Tunga!
Küçlük!
Ilaçın!
Yeke!
Arbuz!
Abı!
Turumtay!
Tuğrul!
Çobayıkmış!
Kaban!
Toluk Tüge!
Alp Aya!
Çengşi!
Öküş Kara Açkı!
Yığaç!
Kutan!
Yırım!
Badruk!
Tokuş!

Alıntıdır]]>