takipçi satın al

instagram takipçi hilesi

takipçi

izmir escort escort izmir izmir escort bayanlar urlexpander.edu.pl dnswhois.edu.pl createaform.com obio.link muzikindirdinle.com izlexl.com downloadbu.com xcryptotrack.com scriptsnulled.net istanbul escort istanbul escort

<![CDATA[Eylül Forum | Hayat Paylaşınca Güzel - Kadın Hastalıkları (Jinekoloji) ]]> https://eylulforum.com/ Sat, 22 Feb 2025 22:51:19 +0000 MyBB <![CDATA[Epidural Anestezi]]> https://eylulforum.com/konu-epidural-anestezi Mon, 09 Jan 2017 13:08:21 +0300 https://eylulforum.com/konu-epidural-anestezi Epidural Anestezi Gebelik haftaları ilerledikçe anne olacak adaylar doğum konusunda bazı endişelere kapılır. Vajinal doğum ağrıları, birçok kadını oldukça korkutur. Epidural anestezi yapılarak doğuma yardımcı olunması, çok rahatlatıcı olan bir metottur.

Epidural anestezi belden bir iğne ile yapılarak uygulanan anestezi biçimidir. 3 şekli vardır:

1.Saf epidural anestezi: Hem normal doğumda hem de sezaryen doğumda kullanılarbilir. Uygulandıktan sonra etkisini 15 ile 20 dk süresinde beklemek gerekir.
2.Spinal anestezi: Sadece sezaryen doğumda kullanılabilir. Anında etki etmeye başlar.
3.Epidural-spinal anestezi: Kombine denilen bir tiptir. Sadece sezaryen doğumda kullanılabilir.

resim

 Epidural anestezi çok ince bir kateter yardımı ile anestezi uzmanı tarafından yapılır. Bu kateterin bir ucu dışarıda kalacak şekilde uygulanır ve bu uçtan belli aralıklarla ilaç verilir. Doğumunuz aktif olarak başladığında, yaklaşık 3 ile 4 cm rahim ağzı açıklığınız olduğunda, anestezi uzmanına ulaşarak bu işlemi yaptırabilirsiniz.

Sadece epidural anesteziyle bacaklarınızı hareket ettirebilirsiniz. Kasılmaları hissedebilirsiniz ama ağrı olarak algılayamazsınız ve bu da doğumu çok rahat bir hale getirmeye yardımcı olur. Doğumun ilerleyen zamanlarında sezaryene geçiş yapmanız gerekiyorsa tekrar bu anesteziyi kullanmak mümkündür.

Epidural anestezi belinde bazı bel fıtığı gibi engeller bulunan kişilere, aktif kanamaya sahip olan ya da trombosit sayı düşüklüğüne sahip olan hastalara, yapılacak ilaçlara alerjisi olanlara uygulanamaz. Detaylı bilgiler için bir anestezi uzmanı ile görüşebilirsiniz.]]>
Epidural Anestezi Gebelik haftaları ilerledikçe anne olacak adaylar doğum konusunda bazı endişelere kapılır. Vajinal doğum ağrıları, birçok kadını oldukça korkutur. Epidural anestezi yapılarak doğuma yardımcı olunması, çok rahatlatıcı olan bir metottur.

Epidural anestezi belden bir iğne ile yapılarak uygulanan anestezi biçimidir. 3 şekli vardır:

1.Saf epidural anestezi: Hem normal doğumda hem de sezaryen doğumda kullanılarbilir. Uygulandıktan sonra etkisini 15 ile 20 dk süresinde beklemek gerekir.
2.Spinal anestezi: Sadece sezaryen doğumda kullanılabilir. Anında etki etmeye başlar.
3.Epidural-spinal anestezi: Kombine denilen bir tiptir. Sadece sezaryen doğumda kullanılabilir.

resim

 Epidural anestezi çok ince bir kateter yardımı ile anestezi uzmanı tarafından yapılır. Bu kateterin bir ucu dışarıda kalacak şekilde uygulanır ve bu uçtan belli aralıklarla ilaç verilir. Doğumunuz aktif olarak başladığında, yaklaşık 3 ile 4 cm rahim ağzı açıklığınız olduğunda, anestezi uzmanına ulaşarak bu işlemi yaptırabilirsiniz.

Sadece epidural anesteziyle bacaklarınızı hareket ettirebilirsiniz. Kasılmaları hissedebilirsiniz ama ağrı olarak algılayamazsınız ve bu da doğumu çok rahat bir hale getirmeye yardımcı olur. Doğumun ilerleyen zamanlarında sezaryene geçiş yapmanız gerekiyorsa tekrar bu anesteziyi kullanmak mümkündür.

Epidural anestezi belinde bazı bel fıtığı gibi engeller bulunan kişilere, aktif kanamaya sahip olan ya da trombosit sayı düşüklüğüne sahip olan hastalara, yapılacak ilaçlara alerjisi olanlara uygulanamaz. Detaylı bilgiler için bir anestezi uzmanı ile görüşebilirsiniz.]]>
<![CDATA[Rahim Kanseri]]> https://eylulforum.com/konu-rahim-kanseri--7873 Sat, 02 Oct 2010 19:16:49 +0300 https://eylulforum.com/konu-rahim-kanseri--7873
Kadınlardaki tüm kanserler arasında dördüncü sırada olup, aynı zamanda en sık görülen kadın üreme sistemi kanseridir.
Rahim kanseri genellikle menopoz sonrası yıllarda ortaya çıkmaktadır. Genellikle 50-60 yaşları arasında görülür.

Rahim kanseri endometrium dokusunda geliştikten sonra kadın üreme sisteminin diğer organlarına da yayılma eğilimindedir. İlk önce rahim ağzı (serviks), tüpler ve yumurtalıklara doğru yayılır. Daha ilerlemiş hastalık durumlarında lenfatik damarlar aracılığı ile vücudun diğer bölümlerine atlar.
Bir kanserin lenf veya kan yoluyla yayılması olayına "metastas" denir.

Uterus (Rahim) Kanserlerinde Risk Faktörleri
Geç menopoz
Çocuk doğurmamış olmak
Genç yaşlarda adet düzensizlikleri, adet gecikmeleri, PCOS
Şişmanlık (Obesite)
Hipertansiyon
Şeker hastalığı (Diabetes mellitus)
Endometrial hiperplazi öyküsü olanlar
Önceden doğum kontrol hapı kullanmış veya kullanmakta olanlar rahim kanseri ve yumurtalık kanseri için risklerini azaltırken, rahim ağzı (serviks) kanseri için risklerini arttırırlar.

Uterus Kanserlerinde Ne Tür Şikayetler Olur?

Rahim kanserinin menopoz sonrası dönemdeki ilk bulgusu vaginal kanama izlenmesi şeklindeyken adet gören kadınlarda ise düzensiz adet kanamaları tarzındadır.

ÇOK ÖNEMLİDİR!!! Menopoz sonrası kanaması olan veya 40 yaş sonrası artmış (özellikle pıhtılı) vaginal kanama şikayeti olan tüm kadınlar rahim kanseri riskine karşı doktora başvurmalıdır.
Ayrıca periyodik jinekolojik muayeneler sırasında vaginal ultrason ile rahim iç zarı (endometrium) kalınlığı ölçümü de rahim kanseri hakkında fikir verebilmektedir.

Menopoz sonrası yıllarda kalınlaşmış bir endometrium izlenmesi durumunda da hastalar kanser açısından değerlendirilmelidir.
Pap-smear testi rahim kanseri erken tanısında kullanmaya elverişli bir test değildir. Bu test daha çok rahim ağzı (serviks) kanserlerinde önemlidir.

Rahim Kanserlerinde Tanı Nasıl Konulur?

Rahim kanseri kesin tanısı, rahim içersinden kürtaj yolu ile parça alınması (probe küretaj veya fraksiyone küretaj) ve bu parçanın mikroskop altında bir patoloji uzmanı tarafından değerlendirilmesi ile konur.

Patolojik değerlendirmede rahim kanseri tanısı konmuşsa, kanser hücrelerinin davranış potansiyelini gösteren hücresel "grade" (kanserin derecesi) belirtilir. Bu aşamadan sonra rahim kanserinin yayılma derecesini saptamak için ek tetkikler yapılabilir.

Rahim Kanserlerinde Tedavi Nedir?

Rahim kanserinin tedavisinde cerrahi olarak rahimi almak (histerektomi operasyonu) temel prensiptir.

Operasyon sırasında hastalığın yaygınlığını saptamak amacıyla karın içersinden örnekler alınır, tüpler ve yumurtalıklar çıkartılır. Bunlara ilave olarak alt karın bölgesi ve aort damarı etrafındaki lenf bezlerinden de örnekler alınır.

Ameliyat sonrasında çıkartılan tüm parçalar patolojik değerlendirmeye alınarak hastalığın yaygınlığı saptanır.

Eğer kanser rahim dışarısına yayılmamışsa histerektomi tam kür sağlar.

Ancak kanser başka organ veya lenf dokularına da yayılmışsa ek bir tedavi gerekecektir. Bu tür ilerlemiş rahim kanserlerinde cerrahiden sonra radyasyon (ışın) tedavisi uygulanmaktadır. Çok özel bazı durumlarda ilaç tedavisi (kemoterapi) de rahim kanseri tedavisind]]>

Kadınlardaki tüm kanserler arasında dördüncü sırada olup, aynı zamanda en sık görülen kadın üreme sistemi kanseridir.
Rahim kanseri genellikle menopoz sonrası yıllarda ortaya çıkmaktadır. Genellikle 50-60 yaşları arasında görülür.

Rahim kanseri endometrium dokusunda geliştikten sonra kadın üreme sisteminin diğer organlarına da yayılma eğilimindedir. İlk önce rahim ağzı (serviks), tüpler ve yumurtalıklara doğru yayılır. Daha ilerlemiş hastalık durumlarında lenfatik damarlar aracılığı ile vücudun diğer bölümlerine atlar.
Bir kanserin lenf veya kan yoluyla yayılması olayına "metastas" denir.

Uterus (Rahim) Kanserlerinde Risk Faktörleri
Geç menopoz
Çocuk doğurmamış olmak
Genç yaşlarda adet düzensizlikleri, adet gecikmeleri, PCOS
Şişmanlık (Obesite)
Hipertansiyon
Şeker hastalığı (Diabetes mellitus)
Endometrial hiperplazi öyküsü olanlar
Önceden doğum kontrol hapı kullanmış veya kullanmakta olanlar rahim kanseri ve yumurtalık kanseri için risklerini azaltırken, rahim ağzı (serviks) kanseri için risklerini arttırırlar.

Uterus Kanserlerinde Ne Tür Şikayetler Olur?

Rahim kanserinin menopoz sonrası dönemdeki ilk bulgusu vaginal kanama izlenmesi şeklindeyken adet gören kadınlarda ise düzensiz adet kanamaları tarzındadır.

ÇOK ÖNEMLİDİR!!! Menopoz sonrası kanaması olan veya 40 yaş sonrası artmış (özellikle pıhtılı) vaginal kanama şikayeti olan tüm kadınlar rahim kanseri riskine karşı doktora başvurmalıdır.
Ayrıca periyodik jinekolojik muayeneler sırasında vaginal ultrason ile rahim iç zarı (endometrium) kalınlığı ölçümü de rahim kanseri hakkında fikir verebilmektedir.

Menopoz sonrası yıllarda kalınlaşmış bir endometrium izlenmesi durumunda da hastalar kanser açısından değerlendirilmelidir.
Pap-smear testi rahim kanseri erken tanısında kullanmaya elverişli bir test değildir. Bu test daha çok rahim ağzı (serviks) kanserlerinde önemlidir.

Rahim Kanserlerinde Tanı Nasıl Konulur?

Rahim kanseri kesin tanısı, rahim içersinden kürtaj yolu ile parça alınması (probe küretaj veya fraksiyone küretaj) ve bu parçanın mikroskop altında bir patoloji uzmanı tarafından değerlendirilmesi ile konur.

Patolojik değerlendirmede rahim kanseri tanısı konmuşsa, kanser hücrelerinin davranış potansiyelini gösteren hücresel "grade" (kanserin derecesi) belirtilir. Bu aşamadan sonra rahim kanserinin yayılma derecesini saptamak için ek tetkikler yapılabilir.

Rahim Kanserlerinde Tedavi Nedir?

Rahim kanserinin tedavisinde cerrahi olarak rahimi almak (histerektomi operasyonu) temel prensiptir.

Operasyon sırasında hastalığın yaygınlığını saptamak amacıyla karın içersinden örnekler alınır, tüpler ve yumurtalıklar çıkartılır. Bunlara ilave olarak alt karın bölgesi ve aort damarı etrafındaki lenf bezlerinden de örnekler alınır.

Ameliyat sonrasında çıkartılan tüm parçalar patolojik değerlendirmeye alınarak hastalığın yaygınlığı saptanır.

Eğer kanser rahim dışarısına yayılmamışsa histerektomi tam kür sağlar.

Ancak kanser başka organ veya lenf dokularına da yayılmışsa ek bir tedavi gerekecektir. Bu tür ilerlemiş rahim kanserlerinde cerrahiden sonra radyasyon (ışın) tedavisi uygulanmaktadır. Çok özel bazı durumlarda ilaç tedavisi (kemoterapi) de rahim kanseri tedavisind]]>
<![CDATA[Klamidya Nedir?]]> https://eylulforum.com/konu-klamidya-nedir--7872 Sat, 02 Oct 2010 19:16:30 +0300 https://eylulforum.com/konu-klamidya-nedir--7872
Belirtileri

Genelde belirti vermemesine rağmen bazı kadınlarda hafif sarımsı akıntı, idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, vajinal bölgede yanma ve kaşınma, kızarıklık, şişlik, dış genital organlarda yaralar, ilişki esnasında ağrı ve anormal kanama gibi kalmidya enfeksiyonuna özgü olmayan nonspesifik tabir edilen belirtiler olur. Erkeklerde ise en sık bulgu penisden olan akıntı ve idrar yaparken olan yanmadır.

Tanı

Tanı hastanın öyküsü ve muayene esnasında alınan servikal doku örneğinin laboratuvarda incelenmesi ile konur. Bu masraflı bir teknik olmasına ve heryerde yapılamamasına rağmen en etkili teşhis yöntemidir. Klamidyayı saptayacak ve tarama testi olarak kullanılabilecek idrar analiz teknikleri geliştirmek amacı ile çalışmalar sürdürülmektedir. Klamidya saptandığında kişinin son 1 hafta içinde ilişkide bulunduğu bireyler de taranmalıdır.

Tedavi edilmediği taktirde klamidya enfeksiyonununen ciddi sonucu infertilitedir.
Pek çok kadında pelvik iltihabi hastalığın etken faktörü klamidyadır ve vücuda girdikten uzun yıllar sonra bu tabloya neden olabilir. Klamidya enfeksiyonu karın boşluğu içerisinde yapışıklıklara neden olur ve uzun dönemde çocuk sahibi olmada güçlükler meydana gelebilir.Enfeksiyon varlığından habersiz olan gebe kadınları bekleyen en büyük tehlike ise erken doğum riski ve bundan çok daha önemlisi doğum esnasında mikroorganizmayı bebeğe bulaştırmaktır. Klamidya bebeklerde göz iltihaplarına neden olur. Trahom adı verilen bu hastalık körlükle dahi sonuçlanabilir. Ayrıca yenidoğanlardaki diğer bir tehlike de klamidya zaatürresidir. Bu nedenle gebe olan her kadında klamidya taraması iddeal olarak yapılmalıdır.

Önlem

Klamidya enfeksiyonundan korunmanın en etkili yolu diğer bütün cinsel yolla bulaşan hastalıklarda olduğu gibi (uzun süreli tek eşli bir ilişki yok ise) kondom kullanmaktır. Bunun dışında yıkanırken akan suyla yıkanmak yani duş yapmak, vajina içini su ile yıkamamak, sentetik iç çamaşır yerine pamuklu olanları tercih etmek, çok dar pantolon giymemek gibi basit kurallara dikkat etmek tüm vajinal enfeksiyonlardan korunmada olduğu gibi klamidyadan da korunmada etkilidir. En az yılda bir herhangi bir yakınma olmasa bile kontrole gitmek de genel sağlık açısından önemlidir.

Tedavi

Klamidyanın tedavisi antibiyotikler ile olur.Yapılan araştırmalar sonucu Amerikan Hastalık Kontrol ve Öneme Dairesi klamidya enfeksiyonları için standart protokoller önermiştir. Bu tedaviler ile klamidya herhangi bir zarar yaratmadan tedavi edilebilir. Klamidya ile gonore (bel soğuklu) genelde birarada bulunduğundan bu hastalıklardan bir teşhis edildiğinde diğerine yönelik tetkik ve tedaviler de mutlaka yapılmalıdır.]]>

Belirtileri

Genelde belirti vermemesine rağmen bazı kadınlarda hafif sarımsı akıntı, idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, vajinal bölgede yanma ve kaşınma, kızarıklık, şişlik, dış genital organlarda yaralar, ilişki esnasında ağrı ve anormal kanama gibi kalmidya enfeksiyonuna özgü olmayan nonspesifik tabir edilen belirtiler olur. Erkeklerde ise en sık bulgu penisden olan akıntı ve idrar yaparken olan yanmadır.

Tanı

Tanı hastanın öyküsü ve muayene esnasında alınan servikal doku örneğinin laboratuvarda incelenmesi ile konur. Bu masraflı bir teknik olmasına ve heryerde yapılamamasına rağmen en etkili teşhis yöntemidir. Klamidyayı saptayacak ve tarama testi olarak kullanılabilecek idrar analiz teknikleri geliştirmek amacı ile çalışmalar sürdürülmektedir. Klamidya saptandığında kişinin son 1 hafta içinde ilişkide bulunduğu bireyler de taranmalıdır.

Tedavi edilmediği taktirde klamidya enfeksiyonununen ciddi sonucu infertilitedir.
Pek çok kadında pelvik iltihabi hastalığın etken faktörü klamidyadır ve vücuda girdikten uzun yıllar sonra bu tabloya neden olabilir. Klamidya enfeksiyonu karın boşluğu içerisinde yapışıklıklara neden olur ve uzun dönemde çocuk sahibi olmada güçlükler meydana gelebilir.Enfeksiyon varlığından habersiz olan gebe kadınları bekleyen en büyük tehlike ise erken doğum riski ve bundan çok daha önemlisi doğum esnasında mikroorganizmayı bebeğe bulaştırmaktır. Klamidya bebeklerde göz iltihaplarına neden olur. Trahom adı verilen bu hastalık körlükle dahi sonuçlanabilir. Ayrıca yenidoğanlardaki diğer bir tehlike de klamidya zaatürresidir. Bu nedenle gebe olan her kadında klamidya taraması iddeal olarak yapılmalıdır.

Önlem

Klamidya enfeksiyonundan korunmanın en etkili yolu diğer bütün cinsel yolla bulaşan hastalıklarda olduğu gibi (uzun süreli tek eşli bir ilişki yok ise) kondom kullanmaktır. Bunun dışında yıkanırken akan suyla yıkanmak yani duş yapmak, vajina içini su ile yıkamamak, sentetik iç çamaşır yerine pamuklu olanları tercih etmek, çok dar pantolon giymemek gibi basit kurallara dikkat etmek tüm vajinal enfeksiyonlardan korunmada olduğu gibi klamidyadan da korunmada etkilidir. En az yılda bir herhangi bir yakınma olmasa bile kontrole gitmek de genel sağlık açısından önemlidir.

Tedavi

Klamidyanın tedavisi antibiyotikler ile olur.Yapılan araştırmalar sonucu Amerikan Hastalık Kontrol ve Öneme Dairesi klamidya enfeksiyonları için standart protokoller önermiştir. Bu tedaviler ile klamidya herhangi bir zarar yaratmadan tedavi edilebilir. Klamidya ile gonore (bel soğuklu) genelde birarada bulunduğundan bu hastalıklardan bir teşhis edildiğinde diğerine yönelik tetkik ve tedaviler de mutlaka yapılmalıdır.]]>
<![CDATA[Doğum Kontrol laçları Zararlımı !!!]]> https://eylulforum.com/konu-dogum-kontrol-laclari-zararlimi--7871 Sat, 02 Oct 2010 19:16:08 +0300 https://eylulforum.com/konu-dogum-kontrol-laclari-zararlimi--7871

Bazı kadınlarda bu etkiler kendini düşük libido, azalan ya da ortadan kalkan orgazm ve acılı cinsel ilişki şeklinde gösteriyor. Yine de şimdiye kadar bilinen, hapların kullanımının bırakılmasından sonra her şeyin normale döndüğüydü.

ABD'deki Boston Üniversitesi'nde Irwin Goldstein ve Claudia Panzer tarafından yapılan araştırma ise durumun daha vahim olabileceğini gösteriyor. Cinsel bozukluk kliniğine giden 125 genç kadın üzerinde araştırma yapan uzmanlar, bir yıl boyunca her üç ayda bir bu kadınların kanındaki SHBG seviyesini ölçtü. Kadınların 62'sinin doğum kontrol hapı kullanıyor olduğu, 40'ının daha önce kullanmış olduğu, 23'ünün ise hiç bu ilaçlardan kullanmadığı belirtildi. Hap almayı bırakmış kadınlarda SHBG seviyesinin düşmüş olduğu, ancak bu seviyenin, hiçbir zaman hap kullanmamış kadınlardan yine de üç-dört kat fazla olduğu ortaya çıktı. Uzmanlar "Doğum kontrol haplarının, bir kadının cinsel hayatını hayatının sonuna kadar etkileyebilme olasılığı var" dedi.]]>


Bazı kadınlarda bu etkiler kendini düşük libido, azalan ya da ortadan kalkan orgazm ve acılı cinsel ilişki şeklinde gösteriyor. Yine de şimdiye kadar bilinen, hapların kullanımının bırakılmasından sonra her şeyin normale döndüğüydü.

ABD'deki Boston Üniversitesi'nde Irwin Goldstein ve Claudia Panzer tarafından yapılan araştırma ise durumun daha vahim olabileceğini gösteriyor. Cinsel bozukluk kliniğine giden 125 genç kadın üzerinde araştırma yapan uzmanlar, bir yıl boyunca her üç ayda bir bu kadınların kanındaki SHBG seviyesini ölçtü. Kadınların 62'sinin doğum kontrol hapı kullanıyor olduğu, 40'ının daha önce kullanmış olduğu, 23'ünün ise hiç bu ilaçlardan kullanmadığı belirtildi. Hap almayı bırakmış kadınlarda SHBG seviyesinin düşmüş olduğu, ancak bu seviyenin, hiçbir zaman hap kullanmamış kadınlardan yine de üç-dört kat fazla olduğu ortaya çıktı. Uzmanlar "Doğum kontrol haplarının, bir kadının cinsel hayatını hayatının sonuna kadar etkileyebilme olasılığı var" dedi.]]>
<![CDATA[Kısırlıga Cozum!]]> https://eylulforum.com/konu-kisirliga-cozum--7870 Sat, 02 Oct 2010 19:15:39 +0300 https://eylulforum.com/konu-kisirliga-cozum--7870
Domates içerdiği C ve E vitaminleri, potasyum ve diğer mineralleri ile, insan sağlığı için oldukça yararlı bir sebzedir.

Domates suyunda bol miktarda bulunan likopen adlı madde kısır erkeklerde sperm yoğunluğunu ve hareketliliğini arttırarak kısırlığı önler ve Prostat kanserine yakalanma riskini azaltır. Bir C vitamini olan domateste bulunan likopen grip virüsüne karşı bağışıklık sistemini güçlendirerek vücudu grip ve nezleden korur. Aynı zamanda domates suyunda bol miktarda bulunan likopen vücudu kalp hastalıklarına karşı koruyan bir maddedir. Hazmı kolaylaştırıcı ve vücudun su tutmasını önleyici özelliğe sahiptir. Kan basıncının düşürülmesinde etkilidir. Bir bardak domates suyuna bir adet çiğ yumurta kırın, Cystein adlı bir tür protein içeren bu karışım vücuttaki zehirli maddelerin bir an önce dışarı atılmasını sağlar.]]>

Domates içerdiği C ve E vitaminleri, potasyum ve diğer mineralleri ile, insan sağlığı için oldukça yararlı bir sebzedir.

Domates suyunda bol miktarda bulunan likopen adlı madde kısır erkeklerde sperm yoğunluğunu ve hareketliliğini arttırarak kısırlığı önler ve Prostat kanserine yakalanma riskini azaltır. Bir C vitamini olan domateste bulunan likopen grip virüsüne karşı bağışıklık sistemini güçlendirerek vücudu grip ve nezleden korur. Aynı zamanda domates suyunda bol miktarda bulunan likopen vücudu kalp hastalıklarına karşı koruyan bir maddedir. Hazmı kolaylaştırıcı ve vücudun su tutmasını önleyici özelliğe sahiptir. Kan basıncının düşürülmesinde etkilidir. Bir bardak domates suyuna bir adet çiğ yumurta kırın, Cystein adlı bir tür protein içeren bu karışım vücuttaki zehirli maddelerin bir an önce dışarı atılmasını sağlar.]]>
<![CDATA[4WomanOnly v5.7]]> https://eylulforum.com/konu-4womanonly-v5-7--7869 Sat, 02 Oct 2010 19:14:55 +0300 https://eylulforum.com/konu-4womanonly-v5-7--7869
Özellikleri Kayıtlı sürüm kullanıcılar için lisansınız tüm gelecek sürümler için geçerli olacak ve yükseltmelerde ücret ödemeyeceksiniz Birden fazla yol içinden (luteal evre) yumurtlama gün sayısını hesaplayabilirsiniz Düşey kaydırmayla bir yılın yarısını ekranda gösterebilirsiniz Takvim görünüşünü özelleştirebilirsiniz. Önceden tanımlı bir listeden seçebilir ve kendi temanızı oluşturabilirsiniz Aybaşına ait döngü içinde bir çizelgeyle belirli günü gösterilebilir Çin ay takvimine göre çocuk cinsiyeti tahmin edilebilir Çocuğunuzun doğumu hakkında ve gelecekle ilgili (cinsiyet, ay evresi, yıldız falı, doğum günü ünlüleri, ana okuluna başlama tarihi tahmini gibi) tahminler hesaplayabilir Sonraki aybaşı ve yumurtlamaya kadar gün sayısını gösterir Son dönem parametrelerine dayanarak gelecek dönem hesaplamasını takvimde gösterebilir Geçerli parametreleri ve önceki döngüleri düzenleyebilir Her gün sağlık durumunuzu kaydetmeye imkan tanır Belirttiğiniz dönemler için detaylı istatistik gösterilir Belirttiğiniz dönemler için özet veriyi tabloda gösterebilir Aybaşı ve yumurtlama hatırlatıcısı kurabilir Her takvim parametresini belirtmek için sihirbaz kullanılabilir Geçerli günler için farklı renkler kullanılabilir Sistem tepsisinde, fare program simgesi üzerine geldiğinde küçük takvim gösterilebilir Tarih/zaman hesaplayıcı kurulabilir Verileri HTML, XML ve Metin dosya olarak dışarı gönderebilir Verilerin tümünü ya da belirlediğiniz bölümü yazdırabilir Windows başlangıcında çalışabilmesi ayarlanabilir Parolayla verilerinizi koruma altına alabilirsiniz Çocuk cinsiyet tahmininde bulunabilir Özgün, modern ve klasik arayüz desteği Takvim verisi alma ve gönderebilme Basit ve gelişmiş tarz Çoklu dil desteği İngilizce bilenler için yardım menüsü detaylı bilgi içerir.
Homepage - http://4womenonly.mutexdevelopments.com/

Size - 11.4 Mb


http://rapidshare.com/files/31068897/4Wo...y_v5.7.rar]]>

Özellikleri Kayıtlı sürüm kullanıcılar için lisansınız tüm gelecek sürümler için geçerli olacak ve yükseltmelerde ücret ödemeyeceksiniz Birden fazla yol içinden (luteal evre) yumurtlama gün sayısını hesaplayabilirsiniz Düşey kaydırmayla bir yılın yarısını ekranda gösterebilirsiniz Takvim görünüşünü özelleştirebilirsiniz. Önceden tanımlı bir listeden seçebilir ve kendi temanızı oluşturabilirsiniz Aybaşına ait döngü içinde bir çizelgeyle belirli günü gösterilebilir Çin ay takvimine göre çocuk cinsiyeti tahmin edilebilir Çocuğunuzun doğumu hakkında ve gelecekle ilgili (cinsiyet, ay evresi, yıldız falı, doğum günü ünlüleri, ana okuluna başlama tarihi tahmini gibi) tahminler hesaplayabilir Sonraki aybaşı ve yumurtlamaya kadar gün sayısını gösterir Son dönem parametrelerine dayanarak gelecek dönem hesaplamasını takvimde gösterebilir Geçerli parametreleri ve önceki döngüleri düzenleyebilir Her gün sağlık durumunuzu kaydetmeye imkan tanır Belirttiğiniz dönemler için detaylı istatistik gösterilir Belirttiğiniz dönemler için özet veriyi tabloda gösterebilir Aybaşı ve yumurtlama hatırlatıcısı kurabilir Her takvim parametresini belirtmek için sihirbaz kullanılabilir Geçerli günler için farklı renkler kullanılabilir Sistem tepsisinde, fare program simgesi üzerine geldiğinde küçük takvim gösterilebilir Tarih/zaman hesaplayıcı kurulabilir Verileri HTML, XML ve Metin dosya olarak dışarı gönderebilir Verilerin tümünü ya da belirlediğiniz bölümü yazdırabilir Windows başlangıcında çalışabilmesi ayarlanabilir Parolayla verilerinizi koruma altına alabilirsiniz Çocuk cinsiyet tahmininde bulunabilir Özgün, modern ve klasik arayüz desteği Takvim verisi alma ve gönderebilme Basit ve gelişmiş tarz Çoklu dil desteği İngilizce bilenler için yardım menüsü detaylı bilgi içerir.
Homepage - http://4womenonly.mutexdevelopments.com/

Size - 11.4 Mb


http://rapidshare.com/files/31068897/4Wo...y_v5.7.rar]]>
<![CDATA[Regl ilacı (Lybrel)]]> https://eylulforum.com/konu-regl-ilaci-lybrel--7868 Sat, 02 Oct 2010 19:14:19 +0300 https://eylulforum.com/konu-regl-ilaci-lybrel--7868 Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) "Wyeth" ilaç firması tarafından üretilen Lybrel’in piyasaya çıkması için verdiği onayı, önümüzdeki salı günü açıklayacağı belirtildi.

Kadınların doğum kontrol hapını aldığı sürece ádetten kesilmesini sağlayacak ilaç, ABD’de yıllardır tartışma konusuydu. "Lybrel" adlı ilacın satışa sunulmasıyla kadınlar, doğum kontrol hapını düzenli olarak alıp aylık kanamalarından kurtulabilecekler. Geleneksel doğum kontrol hapları, 21 aktif tablet ile bunu takip eden ve kadında "yalancı" kanamayı sağlayan 7 şeker tabletinden oluşurken yeni ilaç, bu standart düzeni içermiyor ve kanamaya yol açmıyor.

Daha önce de 21-7 standart düzeni dışında doğum kontrol hapları üretilmişti. Bunlardan "Yaz" ve "Loestrin 24" aylık kanamaları üç güne indirirken, "Seasonique" adlı ilaç periyodu yılda dört sefere indiriyordu.

YILDA 40 MİLYON DOLAR

Ancak Amerikalı jinekologlar, kadınlardan giderek artan miktarda "aylık periyodun tamamen ortadan kaldırılması" yönünde talepler geldiğini belirtiyordu. Yapılan anketlere göre de kadınların yarıdan fazlası antık regl olmak istemediği yönünde görüş bildiriyordu.

Aylık periyotların ortadan kaldırılması için mücadele veren web sitesinin kurucusu Jinekolog Dr. Leslie Miller, doğum kontrol hapının icadından sonra, şimdi kadınlar için yeni bir kurtuluş döneminin başladığını söyledi. Önümüzdeki temmuz ayında piyasaya çıkacak olan Lybrel’in bu yılki satışlarının 40 milyon doları bulması ve 2010 yılında satışların 235 milyon dolara kadar ulaşması bekleniyor.

HÜRRİYET]]>
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) "Wyeth" ilaç firması tarafından üretilen Lybrel’in piyasaya çıkması için verdiği onayı, önümüzdeki salı günü açıklayacağı belirtildi.

Kadınların doğum kontrol hapını aldığı sürece ádetten kesilmesini sağlayacak ilaç, ABD’de yıllardır tartışma konusuydu. "Lybrel" adlı ilacın satışa sunulmasıyla kadınlar, doğum kontrol hapını düzenli olarak alıp aylık kanamalarından kurtulabilecekler. Geleneksel doğum kontrol hapları, 21 aktif tablet ile bunu takip eden ve kadında "yalancı" kanamayı sağlayan 7 şeker tabletinden oluşurken yeni ilaç, bu standart düzeni içermiyor ve kanamaya yol açmıyor.

Daha önce de 21-7 standart düzeni dışında doğum kontrol hapları üretilmişti. Bunlardan "Yaz" ve "Loestrin 24" aylık kanamaları üç güne indirirken, "Seasonique" adlı ilaç periyodu yılda dört sefere indiriyordu.

YILDA 40 MİLYON DOLAR

Ancak Amerikalı jinekologlar, kadınlardan giderek artan miktarda "aylık periyodun tamamen ortadan kaldırılması" yönünde talepler geldiğini belirtiyordu. Yapılan anketlere göre de kadınların yarıdan fazlası antık regl olmak istemediği yönünde görüş bildiriyordu.

Aylık periyotların ortadan kaldırılması için mücadele veren web sitesinin kurucusu Jinekolog Dr. Leslie Miller, doğum kontrol hapının icadından sonra, şimdi kadınlar için yeni bir kurtuluş döneminin başladığını söyledi. Önümüzdeki temmuz ayında piyasaya çıkacak olan Lybrel’in bu yılki satışlarının 40 milyon doları bulması ve 2010 yılında satışların 235 milyon dolara kadar ulaşması bekleniyor.

HÜRRİYET]]>
<![CDATA[Kemiklerin sessiz hırsızı: Osteoporoz]]> https://eylulforum.com/konu-kemiklerin-sessiz-hirsizi-osteoporoz--7867 Sat, 02 Oct 2010 19:13:50 +0300 https://eylulforum.com/konu-kemiklerin-sessiz-hirsizi-osteoporoz--7867
Osteoporoz nedir?

Osteoporoz ya da halk arasındaki adıyla kemik erimesi, kemiğin doğal yapısının zayıflamasına, yoğunluğunun azalmasına, kemiklerin hafif bir zorlanma veya olağan bir hareket sırasında bile kolayca kırılmasına yol açan bir hastalıktır. 50 yaşın üzerindeki her 8 kişiden 1'inde osteoporoza bağlı omurga kırığı görülmektedir. Bu oran yaşla birlikte de artış göstermektedir.

Osteoporozdan etkilenenlerin % 80'i kadınlardır. Erkeklere oranla osteoporoza yakalanma riski kadınlarda daha yüksektir. Bunun nedeni de kadınların kemik kütlesinin erkeklere oranla % 20 - 30 daha az olmasıdır.

Yaşam süresince eski kemik yıkılır ve bunun yerini sağlam yeni kemik alır. Kemik yaşam boyu sürekli yapılan, yıkılan canlı bir dokudur. Bal peteği görünümünde olan kemik, başta kalsiyum olmak üzere önemli mineralleri depolar. 20 - 25 yaşlarına kadar yiyeceklerden alınan kalsiyumun kemiği yenileme kapasitesi kemiğin yıkım hızından daha yüksektir. 30'lu yaşlarda Tepe kemik kütlesi adı verilen en yüksek kemik kütlesine ulaşılır. Bu dönem kemiğin en güçlü olduğu dönemdir.

40 yaşları civarında kemik kütlesi yavaş yavaş azalmaya başlar. Bu kayıp menopozdan sonra kadınlarda östrojen hormonunun seviyesinin düşmesine bağlı olarak hızlanmaktadır. Menopozdan sonraki ilk 5 yıl kemik kütlesinin en hızlı kaybedildiği zaman dilimidir. Bu dönemde kadınlar her yıl kemik kütlelerinin % 3'ünü kaybedebilirler. Hızlı kayıp döneminin sonlarında, 60 yaş civarında osteoporozun ilk belirtileri; kamburlaşma, boy kısalması, yaygın sırt ağrıları yada ufak bir zorlama sonucu oluşan kırıklar şeklinde ortaya çıkabilir.

Risk faktörleri

Kimlerin bu hastalığa yakalanacağı önceden bilinemese de hastalığa yakalanma riski aşağıdaki durumlarda artmaktadır:

45 yaşın altında doğal ya da cerrahi menopoz,
Kadın olmak,
İleri yaş,
Ufak, tefek, zayıf yapıda ve beyaz tenli olmak,
Daha önce kırık geçirmiş olmak,
İnflamatuar (iltihaplı) eklem hastalığı ya da astım varlığı,
Kemik yıkımını hızlandıran ilaçların kullanımı (Kortizon, guatr ilaçları, sara ilaçları, heparin v.b.),
Kalsiyum eksikliği, yetersiz D vitamini,
Yetersiz beslenme alışkanlığı,
Kafein, sigara ve alkol kullanımı,
Hareketsiz bir yaşam,
Düzenli egzersiz yapma alışkanlığının olmayışı,
Uzun süreli yatak istirahati,
Bunama.
Uzmanlara göre yukardaki faktörlerden 1 ya da 1'den fazlası sizde var ise osteoporoz'a yakalanma ve kırık riskiniz yüksektir.]]>

Osteoporoz nedir?

Osteoporoz ya da halk arasındaki adıyla kemik erimesi, kemiğin doğal yapısının zayıflamasına, yoğunluğunun azalmasına, kemiklerin hafif bir zorlanma veya olağan bir hareket sırasında bile kolayca kırılmasına yol açan bir hastalıktır. 50 yaşın üzerindeki her 8 kişiden 1'inde osteoporoza bağlı omurga kırığı görülmektedir. Bu oran yaşla birlikte de artış göstermektedir.

Osteoporozdan etkilenenlerin % 80'i kadınlardır. Erkeklere oranla osteoporoza yakalanma riski kadınlarda daha yüksektir. Bunun nedeni de kadınların kemik kütlesinin erkeklere oranla % 20 - 30 daha az olmasıdır.

Yaşam süresince eski kemik yıkılır ve bunun yerini sağlam yeni kemik alır. Kemik yaşam boyu sürekli yapılan, yıkılan canlı bir dokudur. Bal peteği görünümünde olan kemik, başta kalsiyum olmak üzere önemli mineralleri depolar. 20 - 25 yaşlarına kadar yiyeceklerden alınan kalsiyumun kemiği yenileme kapasitesi kemiğin yıkım hızından daha yüksektir. 30'lu yaşlarda Tepe kemik kütlesi adı verilen en yüksek kemik kütlesine ulaşılır. Bu dönem kemiğin en güçlü olduğu dönemdir.

40 yaşları civarında kemik kütlesi yavaş yavaş azalmaya başlar. Bu kayıp menopozdan sonra kadınlarda östrojen hormonunun seviyesinin düşmesine bağlı olarak hızlanmaktadır. Menopozdan sonraki ilk 5 yıl kemik kütlesinin en hızlı kaybedildiği zaman dilimidir. Bu dönemde kadınlar her yıl kemik kütlelerinin % 3'ünü kaybedebilirler. Hızlı kayıp döneminin sonlarında, 60 yaş civarında osteoporozun ilk belirtileri; kamburlaşma, boy kısalması, yaygın sırt ağrıları yada ufak bir zorlama sonucu oluşan kırıklar şeklinde ortaya çıkabilir.

Risk faktörleri

Kimlerin bu hastalığa yakalanacağı önceden bilinemese de hastalığa yakalanma riski aşağıdaki durumlarda artmaktadır:

45 yaşın altında doğal ya da cerrahi menopoz,
Kadın olmak,
İleri yaş,
Ufak, tefek, zayıf yapıda ve beyaz tenli olmak,
Daha önce kırık geçirmiş olmak,
İnflamatuar (iltihaplı) eklem hastalığı ya da astım varlığı,
Kemik yıkımını hızlandıran ilaçların kullanımı (Kortizon, guatr ilaçları, sara ilaçları, heparin v.b.),
Kalsiyum eksikliği, yetersiz D vitamini,
Yetersiz beslenme alışkanlığı,
Kafein, sigara ve alkol kullanımı,
Hareketsiz bir yaşam,
Düzenli egzersiz yapma alışkanlığının olmayışı,
Uzun süreli yatak istirahati,
Bunama.
Uzmanlara göre yukardaki faktörlerden 1 ya da 1'den fazlası sizde var ise osteoporoz'a yakalanma ve kırık riskiniz yüksektir.]]>
<![CDATA[başkasının spermini kullanmak yasak!!!!!!]]> https://eylulforum.com/konu-baskasinin-spermini-kullanmak-yasak--7866 Sat, 02 Oct 2010 19:13:13 +0300 https://eylulforum.com/konu-baskasinin-spermini-kullanmak-yasak--7866
Türkiye'de kısırlık tedavisinde, başka kadının yumurtası ve başka erkeğin sperminin kullanılmasının söz konusu olmadığını belirten Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, yasaların buna izin vermemesine karşılık Türkiye'de ve dünyadaki çiftlerde yaklaşık yüzde 15 oranında infertilite (kısırlık) sorunu bulunduğunu söylüyor.

Kısırlık tedavisinin çiftlerin durmuna göre farklı tedavi yöntemleri mevcut. Ancak erkeğin kısır olması halinde yurtdışında uygulanan, bir başka erkekten sperm alıp döllendirme yöntemi ne yazık ki Türkiye'de uygulanamıyor. Oysa ülkemizde yasalar önünde suç teşkil eden böylesi uygulamalar için Avrupa ve Amerika'da sperm bankaları oluşturulmuş.

Türk erkeği kısır olduğunu ve yardım almayı kabullenemiyor

Prof. Dr. Şatıroğlu, 1990 yılında İngiltere'de çalışırken başkasının spermiyle aşılama için özellikle Orta Doğu ve Türkiye'den çok sayıda çiftin geldiğini belirtiyor.

Türkiye ve benzeri ülkelerde çocuk sahibi olmanın aileler için çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şatıroğlu, "Hele hele erkeklerin spermlerinin bu işe yetmediğini söylemeleri, yardım istemeleri çok güçtür. Bu bizim kültürümüzün getirdiği bir şey. Dolayısıyla İngiltere'de bize gelen hastaların yaklaşık yarısı bizim gibi ülkelerdendi" diyor.

Dünyanın birçok ülkesinde, sperm bankalarının kurulduğunu, bankalarda, kan grubuna, gen yapısına uygun özelliklerin kaydedildiğini anlatan Prof. Dr. Şatıroğlu, bu kaydedilen özelliklerin çiftlere anlatıldığını, böyle bir talep halinde spermin alındığını bildiriyor. Sperm bağışlayıcılarının, genetik kusur, zeka seviyesi gibi 100-150 değişik sorgu ve testten geçirildiğini belirten Prof. Dr. Şatıroğlu, bir sperm bağışlayıcısından gebe kalınması halinde aynı bağışlayıcıdan 10'dan fazla gebeliğe izin verilmediğini de ifade ediyor.

100 bin çift tedaviye ulaşamıyor

Türkiye'de 1.5 milyon çiftin, çocuk sahibi olma konusunda problem yaşadığını, bunların yüzde 90'ının, tüp bebeğe gerek kalmadan, basit tekniklerle tedavi edilebildiğini kaydeden Prof. Dr. Şatıroğlu, geri kalan kişilerin yüzde 10'unun yani 150 bin çiftin tedavisinde tüp bebek, mikroenjeksiyon ve benzeri gelişmiş yöntemlerin kullanıldığını bildiriyor.

Türkiye'de şu anda 10-12 bin çifte kısırlık tedavisi hizmeti verebildiklerini söyleyen Prof. Dr. Şatıroğlu, parasal nedenler veya hizmetin yaygınlaştırılamaması nedeniyle kalan yaklaşık 100 bin çiftin bu tedaviye ulaşamadığına işaret ediyor.]]>

Türkiye'de kısırlık tedavisinde, başka kadının yumurtası ve başka erkeğin sperminin kullanılmasının söz konusu olmadığını belirten Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, yasaların buna izin vermemesine karşılık Türkiye'de ve dünyadaki çiftlerde yaklaşık yüzde 15 oranında infertilite (kısırlık) sorunu bulunduğunu söylüyor.

Kısırlık tedavisinin çiftlerin durmuna göre farklı tedavi yöntemleri mevcut. Ancak erkeğin kısır olması halinde yurtdışında uygulanan, bir başka erkekten sperm alıp döllendirme yöntemi ne yazık ki Türkiye'de uygulanamıyor. Oysa ülkemizde yasalar önünde suç teşkil eden böylesi uygulamalar için Avrupa ve Amerika'da sperm bankaları oluşturulmuş.

Türk erkeği kısır olduğunu ve yardım almayı kabullenemiyor

Prof. Dr. Şatıroğlu, 1990 yılında İngiltere'de çalışırken başkasının spermiyle aşılama için özellikle Orta Doğu ve Türkiye'den çok sayıda çiftin geldiğini belirtiyor.

Türkiye ve benzeri ülkelerde çocuk sahibi olmanın aileler için çok önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Şatıroğlu, "Hele hele erkeklerin spermlerinin bu işe yetmediğini söylemeleri, yardım istemeleri çok güçtür. Bu bizim kültürümüzün getirdiği bir şey. Dolayısıyla İngiltere'de bize gelen hastaların yaklaşık yarısı bizim gibi ülkelerdendi" diyor.

Dünyanın birçok ülkesinde, sperm bankalarının kurulduğunu, bankalarda, kan grubuna, gen yapısına uygun özelliklerin kaydedildiğini anlatan Prof. Dr. Şatıroğlu, bu kaydedilen özelliklerin çiftlere anlatıldığını, böyle bir talep halinde spermin alındığını bildiriyor. Sperm bağışlayıcılarının, genetik kusur, zeka seviyesi gibi 100-150 değişik sorgu ve testten geçirildiğini belirten Prof. Dr. Şatıroğlu, bir sperm bağışlayıcısından gebe kalınması halinde aynı bağışlayıcıdan 10'dan fazla gebeliğe izin verilmediğini de ifade ediyor.

100 bin çift tedaviye ulaşamıyor

Türkiye'de 1.5 milyon çiftin, çocuk sahibi olma konusunda problem yaşadığını, bunların yüzde 90'ının, tüp bebeğe gerek kalmadan, basit tekniklerle tedavi edilebildiğini kaydeden Prof. Dr. Şatıroğlu, geri kalan kişilerin yüzde 10'unun yani 150 bin çiftin tedavisinde tüp bebek, mikroenjeksiyon ve benzeri gelişmiş yöntemlerin kullanıldığını bildiriyor.

Türkiye'de şu anda 10-12 bin çifte kısırlık tedavisi hizmeti verebildiklerini söyleyen Prof. Dr. Şatıroğlu, parasal nedenler veya hizmetin yaygınlaştırılamaması nedeniyle kalan yaklaşık 100 bin çiftin bu tedaviye ulaşamadığına işaret ediyor.]]>
<![CDATA[Erkekler neden “kısır” olur?]]> https://eylulforum.com/konu-erkekler-neden-%E2%80%9Ckisir%E2%80%9D-olur--7865 Sat, 02 Oct 2010 19:12:49 +0300 https://eylulforum.com/konu-erkekler-neden-%E2%80%9Ckisir%E2%80%9D-olur--7865
Yapılan çalışmalar göstermiştir ki, infertilite (kısırlık) vakalarının yaklaşık üçte biri erkek faktörüne bağlı. Erkek infertilitesi vakasında en sık görülen nedenlerin başında ise çocukluk çağında geçirilen tıp dilinde “Kriptorşizm” olarak bilinen inmemiş testisler, çocukluk çağında ve ileri yaşlarda karşılaşılan üreme organlarındaki enfeksiyonlar ile varikoseldir. Doğuştan ya da sonradan oluşan “kriptorşizm” durumunda, çocuk 1-2 yaşlarına gelmeden testisler cerrahi bir operasyonla yumurtalık torbasına indirilmeli. Çünkü erken tedavi edilmemiş bu tip vakalar, ileride çocuk sahibi olabilmek için yardımcı üreme tekniklerine ihtiyaç duyabilirler.

Avrupa Androloji Akademisi, 2000’li yıllarda erkekleri bekleyen başlıca sorunların arasında “kısırlık” olduğuna dikkati çekiyor. Yapılan araştırmalar sonucunda erkek kısırlığına neden olan en önemli nedenler, çocukluk çağında geçirilen tıp dilinde “Kriptorşizm” denilen inmemiş testisler, üreme organlarındaki enfeksiyonlar ve ileri yaşlarda karşılaşılan varikosel’dir. Erkek kısırlığına neden olan diğer sebepler ise; testis tümörleri, testiküler yaralanma (testislerde yaralanmalar), yüksek ateşli hastalıklar, üreme kanallarında tıkanıklık, geriye boşalma, sinir sistemine ait nedenler, genetik bozukluklar, kötü alışkanlıklar ve yaşam tarzı ile hormonal ve cinsel fonksiyon bozukluklarıdır.

İnmemiş testisler kısırlığa yol açıyor!

Doğumda veya doğumdan sonra en geç bir yıl içinde testisler yumurtalık torbasına iner. Testislerin her ikisinin veya bir tanesinin inmemesi kriptorşizm olarak adlandırılır. Bu vakalarda karın içinde yukarıda kalan testisler daha yüksek ısılara maruz kaldıkları için sperm üretimi bozuluyor ve çift taraflı inmemiş testis vakalarında azospermi (menide hiç spermin olmaması) görülebiliyor. Ayrıca testisler 1-2 yaşları arasında cerrahi müdahale ile skrotuma (yumurtalık torbası) indirilirse ileride üreme sağlığı olumsuz etkilenmez. Ancak bu tür vakalara erken müdahale edilmezse, ileride çocuk sahibi olmak isteyenler yardımcı üreme tekniklerine ihtiyaç duyabilirler.

Erkeklerin korkulu rüyası: Varikosel
İnfertilite nedeni ile değerlendirilen erkeklerin yaklaşık üçte birinde olan, erkeklerin korkulu rüyası varikosel, skrotumda (yumurtalık torbası) testislerin etrafında oluşan varisli damarlardır. Vakaların %90’ında varikosel, sol tarafta görülüyor.

Varikosel infertiliteye nasıl yol açar?
-Kan akımının yavaşlamasına bağlı olarak yumurtalık torbasında ısı artışına neden olarak
-Sol böbrek üstü bezinden gelen ters yöndeki kan akımı testislerin yüksek düzeyde toksik atıklara maruz kalmasına neden olarak
-Üreme hormonlarının dengesinin bozulmasına neden olarak interfiliteye yol açabilir.

Geç yaşta geçirilen kabakulağa dikkat!

Erkek üreme organlarındaki enfeksiyonlar da infertiliteye yol açabilir. Çünkü, gonore (bel soğukluğu), tüberküloz ve bazı bakteriyel enfeksiyonlar sırasında meydana gelen iltihaplı reaksiyonlar üreme kanallarında tıkanıklıklara yol açar. Bakteriyel enfeksiyonlar sperm hareketini bozarak ve gelişmekte olan sperm hücrelerine zarar vererek infertiliteye neden olabilir.

Özellikle geç yaşta geçirilen kabakulak, sonradan testislere yerleşiyor ve dokuya zarar vererek sperm üretimini engelliyor ve bu durum infertiliteye sebep olabiliyor.

Erkek infertilitesini tetikleyen üç “S”:
Sigara, Stres, Sıcaklık

Erkek infertilitesi vakalarına neden olan ana sebepler haricinde, çevresel faktörler ve yaşam tarzı da erkek üreme sağlığını olumsuz etkiliyor. Erkek infertilitesinde rol oynayan birçok çevresel risk faktörleri var. Özellikle sigara sperm sayısını, hareketini ve yapısını olumsuz etkiler ve içen erkeklerin eşlerinde düşük ihtimalinin de arttığı belirlenmiştir. Strese uzun süre maruz kalan erkeklerde de spermin hareketliliği ve yapısında bozulma görülüyor. Yüksek ısı (özellikle sauna ve sıcak su banyoları), yüksek ateş ve çok sıkı pantolonların giyilmesi sperm üretimini olumsuz etkiliyor.

Erkek infertilitesinde rol oynayan diğer faktörler ise alkol, uyuşturucu maddeler, kemoterapi, obezite (aşırı şişmanlık) ve radyasyon.

Erkek infertilitesi (kısırlığı) durumunda nasıl bebek sahibi olunuyor?

Ağır erkek infertilitesi (kısırlık) vakalarının tedavisinde “mikroenjeksiyon” yöntemi başarıyla uygulanabiliyor. Bu tedavi yöntemi;
-menide az sayıda spermi olan,
-sperm hareketliliği az olan,
-normal yapıdaki spermi az olan,
-normal sayıda spermi olmasına rağmen spermlerin yumurtayı dölleyemediği durumlarda uygulanıyor.

Erkeğin menisinde hiç sperm olmazsa?
Bu yöntemle menisinde hiç spermi olmayan erkeklerden MESA ve TESE işlemi ile elde edilen spermler, kadın eşten alınan yumurtalara enjekte edilerek bu çiftlerin çocuk sahibi olabilmeleri sağlanıyor. TESE işlemi lokal anestezi altında uygulanıyor ve bu işlem ile testisin farklı bölgelerinden küçük doku parçaları alınıyor. Bu parçalardan özel işlemler ile ayrıştırılarak elde edilen sperm hücreleri ile mikroenjeksiyon işlemi gerçekleştiriliyor. TESE işlemi, menisinde hiç spermi olmayan vakalar dışında mensinde hiç normal yapıda sperm veya canlı sperm olmayan vakalarda da başarı ile uygulanabiliyor. Sperm elde edildikten sonra başarı oranı normal tüp bebek uygulamasında olduğu kadar yüksek oluyor.
alıntı]]>

Yapılan çalışmalar göstermiştir ki, infertilite (kısırlık) vakalarının yaklaşık üçte biri erkek faktörüne bağlı. Erkek infertilitesi vakasında en sık görülen nedenlerin başında ise çocukluk çağında geçirilen tıp dilinde “Kriptorşizm” olarak bilinen inmemiş testisler, çocukluk çağında ve ileri yaşlarda karşılaşılan üreme organlarındaki enfeksiyonlar ile varikoseldir. Doğuştan ya da sonradan oluşan “kriptorşizm” durumunda, çocuk 1-2 yaşlarına gelmeden testisler cerrahi bir operasyonla yumurtalık torbasına indirilmeli. Çünkü erken tedavi edilmemiş bu tip vakalar, ileride çocuk sahibi olabilmek için yardımcı üreme tekniklerine ihtiyaç duyabilirler.

Avrupa Androloji Akademisi, 2000’li yıllarda erkekleri bekleyen başlıca sorunların arasında “kısırlık” olduğuna dikkati çekiyor. Yapılan araştırmalar sonucunda erkek kısırlığına neden olan en önemli nedenler, çocukluk çağında geçirilen tıp dilinde “Kriptorşizm” denilen inmemiş testisler, üreme organlarındaki enfeksiyonlar ve ileri yaşlarda karşılaşılan varikosel’dir. Erkek kısırlığına neden olan diğer sebepler ise; testis tümörleri, testiküler yaralanma (testislerde yaralanmalar), yüksek ateşli hastalıklar, üreme kanallarında tıkanıklık, geriye boşalma, sinir sistemine ait nedenler, genetik bozukluklar, kötü alışkanlıklar ve yaşam tarzı ile hormonal ve cinsel fonksiyon bozukluklarıdır.

İnmemiş testisler kısırlığa yol açıyor!

Doğumda veya doğumdan sonra en geç bir yıl içinde testisler yumurtalık torbasına iner. Testislerin her ikisinin veya bir tanesinin inmemesi kriptorşizm olarak adlandırılır. Bu vakalarda karın içinde yukarıda kalan testisler daha yüksek ısılara maruz kaldıkları için sperm üretimi bozuluyor ve çift taraflı inmemiş testis vakalarında azospermi (menide hiç spermin olmaması) görülebiliyor. Ayrıca testisler 1-2 yaşları arasında cerrahi müdahale ile skrotuma (yumurtalık torbası) indirilirse ileride üreme sağlığı olumsuz etkilenmez. Ancak bu tür vakalara erken müdahale edilmezse, ileride çocuk sahibi olmak isteyenler yardımcı üreme tekniklerine ihtiyaç duyabilirler.

Erkeklerin korkulu rüyası: Varikosel
İnfertilite nedeni ile değerlendirilen erkeklerin yaklaşık üçte birinde olan, erkeklerin korkulu rüyası varikosel, skrotumda (yumurtalık torbası) testislerin etrafında oluşan varisli damarlardır. Vakaların %90’ında varikosel, sol tarafta görülüyor.

Varikosel infertiliteye nasıl yol açar?
-Kan akımının yavaşlamasına bağlı olarak yumurtalık torbasında ısı artışına neden olarak
-Sol böbrek üstü bezinden gelen ters yöndeki kan akımı testislerin yüksek düzeyde toksik atıklara maruz kalmasına neden olarak
-Üreme hormonlarının dengesinin bozulmasına neden olarak interfiliteye yol açabilir.

Geç yaşta geçirilen kabakulağa dikkat!

Erkek üreme organlarındaki enfeksiyonlar da infertiliteye yol açabilir. Çünkü, gonore (bel soğukluğu), tüberküloz ve bazı bakteriyel enfeksiyonlar sırasında meydana gelen iltihaplı reaksiyonlar üreme kanallarında tıkanıklıklara yol açar. Bakteriyel enfeksiyonlar sperm hareketini bozarak ve gelişmekte olan sperm hücrelerine zarar vererek infertiliteye neden olabilir.

Özellikle geç yaşta geçirilen kabakulak, sonradan testislere yerleşiyor ve dokuya zarar vererek sperm üretimini engelliyor ve bu durum infertiliteye sebep olabiliyor.

Erkek infertilitesini tetikleyen üç “S”:
Sigara, Stres, Sıcaklık

Erkek infertilitesi vakalarına neden olan ana sebepler haricinde, çevresel faktörler ve yaşam tarzı da erkek üreme sağlığını olumsuz etkiliyor. Erkek infertilitesinde rol oynayan birçok çevresel risk faktörleri var. Özellikle sigara sperm sayısını, hareketini ve yapısını olumsuz etkiler ve içen erkeklerin eşlerinde düşük ihtimalinin de arttığı belirlenmiştir. Strese uzun süre maruz kalan erkeklerde de spermin hareketliliği ve yapısında bozulma görülüyor. Yüksek ısı (özellikle sauna ve sıcak su banyoları), yüksek ateş ve çok sıkı pantolonların giyilmesi sperm üretimini olumsuz etkiliyor.

Erkek infertilitesinde rol oynayan diğer faktörler ise alkol, uyuşturucu maddeler, kemoterapi, obezite (aşırı şişmanlık) ve radyasyon.

Erkek infertilitesi (kısırlığı) durumunda nasıl bebek sahibi olunuyor?

Ağır erkek infertilitesi (kısırlık) vakalarının tedavisinde “mikroenjeksiyon” yöntemi başarıyla uygulanabiliyor. Bu tedavi yöntemi;
-menide az sayıda spermi olan,
-sperm hareketliliği az olan,
-normal yapıdaki spermi az olan,
-normal sayıda spermi olmasına rağmen spermlerin yumurtayı dölleyemediği durumlarda uygulanıyor.

Erkeğin menisinde hiç sperm olmazsa?
Bu yöntemle menisinde hiç spermi olmayan erkeklerden MESA ve TESE işlemi ile elde edilen spermler, kadın eşten alınan yumurtalara enjekte edilerek bu çiftlerin çocuk sahibi olabilmeleri sağlanıyor. TESE işlemi lokal anestezi altında uygulanıyor ve bu işlem ile testisin farklı bölgelerinden küçük doku parçaları alınıyor. Bu parçalardan özel işlemler ile ayrıştırılarak elde edilen sperm hücreleri ile mikroenjeksiyon işlemi gerçekleştiriliyor. TESE işlemi, menisinde hiç spermi olmayan vakalar dışında mensinde hiç normal yapıda sperm veya canlı sperm olmayan vakalarda da başarı ile uygulanabiliyor. Sperm elde edildikten sonra başarı oranı normal tüp bebek uygulamasında olduğu kadar yüksek oluyor.
alıntı]]>
<![CDATA[Kısırlık Nedir? Nedenleri nelerdir?]]> https://eylulforum.com/konu-kisirlik-nedir-nedenleri-nelerdir--7864 Sat, 02 Oct 2010 19:12:24 +0300 https://eylulforum.com/konu-kisirlik-nedir-nedenleri-nelerdir--7864
Genel olarak, kısır çiftlerin %40’ında erkeğe bağlı faktör sorumludur. %15 çiftde kadına ait yumurtlama, diğer %15 çiftte rahim-tüp ile ilgili problemler sorumlu olmaktadır. %30-40 çiftde hem erkeğe hem kadına ait problemler birlikte katkıda bulunmaktadırlar. %15 çiftde ise mevcut tanısal testler normal olup, görünür bir problem saptanamaktadır; bu duruma izah edilemeyen infertilite denir.

Kısırlık Nedenleri

Kadına ait nedenler
1. Yumurtlama bozuklukları: Yumutlamanın hiç olmaması veya seyrek olması olarak tanımlanabilir. Olgularda hemen çoğu zaman adet görmeme veya seyrek adet görme (35 günden daha uzun aralıklarla adet görme) vardır. Yumurtlama bozukluğu başlıca dört ana grupda incelenebilir.

Birinci grupda yumurtalıkları uyaran hormonların eksikliği söz konusudur. Yumurtlatma tedavisine oldukça iyi yanıt gözlenir.

İkinci grupda polikistik over sendromlu (PCOS) olgular vardır. Adet görmeme veya seyrek adet görmeye ilaveten kadındaki androjen hormonu fazlalığı ile karakterize cilt değişiklikleri (tüylenmede artma, yağlı cilt, sivilce) gözlenir. Öncelikle hap, başarısız olunduğu takdirde iğne tedavisi uygulanır. Netice alınamaz ise hasta tüp bebek uygulamasına yönlendirilmelidir.

Üçüncü grup, çocuk sahibi olmak için tek şansın evlat edinme veya ülkemizde yasal olmayan yumurta bağışı olduğu erken menopoz olgularıdır. Bu olgularda, tüp bebek dahil, her türlü yumurtayı uyarıcı ilaç ve protokol başarısızdır. Bununla birlikte, erken menopoz olgularının bir kısmında (%10), ilk 5 yılda, yumurtalık fonksiyonunun geriye gelmesi söz konusu olabilir. Bu geriye gelmenin, hangi olguda ne zaman, beraberinde yumurtlama olup olmayacağı veya ne kadar süreceği konusunda öngörücü bir belirteç yoktur.

Dördüncü grup, prolaktin denilen süt salgılayıcı hormon fazlalığı ile karakterize durumdur. Prolaktin hormonu fazlalığında yumurtlama gerçekleşmez. Prolaktin düşürücü ilaç tedavisi ile yumurtlama çoğu olguda geriye gelir.

Sonuç olarak, sadece yumurtlama bozukluğuna bağlı kısırlıkta, ilaç tedavisi ile tatminkar neticeler elde edilebilinir. Bununla birlikte standard tedavi ile gebelik elde edilemiyen çiftler tüp bebeğe yönlendirilmelidir.

2. Tüp (kanal) tıkanıklığı ve/veya hasarı: Tüplerin kısmen veya tamamen tıkalı olması durumunda sperm ve yumurta'nın tüp içinde biraraya gelmesini engelleyerek döllenme ve buna bağlı gebeliği imkansız kılar.

Ayrıca değişik nedenlere bağlı her iki tarafta tüp-yumurtalık anatomik ilişkisini bozacak yapışıklık varlığında da kısırlık oluşur. Ülkemizde kadın üreme organları tüberkülozu (verem) da nadir olmayacak sıklıkta kısırlığa neden olmaktadır; bu durumda tek şans tüp bebektir.

Rahim içi yapışıklıklar da kısırlık nedeni olabilmektedir. Geçirilmiş kürtaj, rahim ameliyatı veya verem sonrası rahim içi yapışıklıklar gelişebilmektedir. Tüp bebek uygulamasından önce rahim içinin normal olarak görüntülenmesi çok önem arz eder; bu nedenle rahim tüp filmi veya çoğu zaman ofis histeroskopisi ile değerlendirme yapılır. Ofis histeroskopisi esnasında saptamabilecek normalin dışında durumlarda (rahim içi yapışıklık, polip, myom, veya doğuştan olan perde-septum) aynı anda cerrahi ile düzeltme sağlanabilmektedir.

Erkeğe ait nedenler:
Çoğu zaman genetik veya nedeni belli olmayan erkeğe ait faktörde sperm sayı ve/veya hareketliliği ve/veya şekilsel bozukluk vardır. Sperm sayı, hareketlilik, şekil bozukluğunda erkeğe ilaç tedavisi (hap, iğne, toz, özel diet) gerek kendiliğinden gerekse de tüp bebek ile gebe kalmaya katkı sağlamamaktadır. Varikosel (testis topla dama genişlemesi) cerrahi tedavisinin yeri son derece tartışmalıdır.

Erkeğe bağlı infertilitede mikroenjeksiyon ile elde edilen başarı kısırlık tedavisinde çığı açacak mahiyette olmuştur.

İzah edilemeyen kısırlık:
Çiftde uygun tanısal değerlendirme sonrası bir neden bulunamaz. Bu olgularda kadın yaşı, kısırlık süresi göz önünde bulundurmak koşulu ile en fazla 4 yumurtlama ve aşılama uygulaması ile netice alınmadığı takdirde tüp bebek/mikroenjeksiyon uygulaması önerilmektedir.]]>

Genel olarak, kısır çiftlerin %40’ında erkeğe bağlı faktör sorumludur. %15 çiftde kadına ait yumurtlama, diğer %15 çiftte rahim-tüp ile ilgili problemler sorumlu olmaktadır. %30-40 çiftde hem erkeğe hem kadına ait problemler birlikte katkıda bulunmaktadırlar. %15 çiftde ise mevcut tanısal testler normal olup, görünür bir problem saptanamaktadır; bu duruma izah edilemeyen infertilite denir.

Kısırlık Nedenleri

Kadına ait nedenler
1. Yumurtlama bozuklukları: Yumutlamanın hiç olmaması veya seyrek olması olarak tanımlanabilir. Olgularda hemen çoğu zaman adet görmeme veya seyrek adet görme (35 günden daha uzun aralıklarla adet görme) vardır. Yumurtlama bozukluğu başlıca dört ana grupda incelenebilir.

Birinci grupda yumurtalıkları uyaran hormonların eksikliği söz konusudur. Yumurtlatma tedavisine oldukça iyi yanıt gözlenir.

İkinci grupda polikistik over sendromlu (PCOS) olgular vardır. Adet görmeme veya seyrek adet görmeye ilaveten kadındaki androjen hormonu fazlalığı ile karakterize cilt değişiklikleri (tüylenmede artma, yağlı cilt, sivilce) gözlenir. Öncelikle hap, başarısız olunduğu takdirde iğne tedavisi uygulanır. Netice alınamaz ise hasta tüp bebek uygulamasına yönlendirilmelidir.

Üçüncü grup, çocuk sahibi olmak için tek şansın evlat edinme veya ülkemizde yasal olmayan yumurta bağışı olduğu erken menopoz olgularıdır. Bu olgularda, tüp bebek dahil, her türlü yumurtayı uyarıcı ilaç ve protokol başarısızdır. Bununla birlikte, erken menopoz olgularının bir kısmında (%10), ilk 5 yılda, yumurtalık fonksiyonunun geriye gelmesi söz konusu olabilir. Bu geriye gelmenin, hangi olguda ne zaman, beraberinde yumurtlama olup olmayacağı veya ne kadar süreceği konusunda öngörücü bir belirteç yoktur.

Dördüncü grup, prolaktin denilen süt salgılayıcı hormon fazlalığı ile karakterize durumdur. Prolaktin hormonu fazlalığında yumurtlama gerçekleşmez. Prolaktin düşürücü ilaç tedavisi ile yumurtlama çoğu olguda geriye gelir.

Sonuç olarak, sadece yumurtlama bozukluğuna bağlı kısırlıkta, ilaç tedavisi ile tatminkar neticeler elde edilebilinir. Bununla birlikte standard tedavi ile gebelik elde edilemiyen çiftler tüp bebeğe yönlendirilmelidir.

2. Tüp (kanal) tıkanıklığı ve/veya hasarı: Tüplerin kısmen veya tamamen tıkalı olması durumunda sperm ve yumurta'nın tüp içinde biraraya gelmesini engelleyerek döllenme ve buna bağlı gebeliği imkansız kılar.

Ayrıca değişik nedenlere bağlı her iki tarafta tüp-yumurtalık anatomik ilişkisini bozacak yapışıklık varlığında da kısırlık oluşur. Ülkemizde kadın üreme organları tüberkülozu (verem) da nadir olmayacak sıklıkta kısırlığa neden olmaktadır; bu durumda tek şans tüp bebektir.

Rahim içi yapışıklıklar da kısırlık nedeni olabilmektedir. Geçirilmiş kürtaj, rahim ameliyatı veya verem sonrası rahim içi yapışıklıklar gelişebilmektedir. Tüp bebek uygulamasından önce rahim içinin normal olarak görüntülenmesi çok önem arz eder; bu nedenle rahim tüp filmi veya çoğu zaman ofis histeroskopisi ile değerlendirme yapılır. Ofis histeroskopisi esnasında saptamabilecek normalin dışında durumlarda (rahim içi yapışıklık, polip, myom, veya doğuştan olan perde-septum) aynı anda cerrahi ile düzeltme sağlanabilmektedir.

Erkeğe ait nedenler:
Çoğu zaman genetik veya nedeni belli olmayan erkeğe ait faktörde sperm sayı ve/veya hareketliliği ve/veya şekilsel bozukluk vardır. Sperm sayı, hareketlilik, şekil bozukluğunda erkeğe ilaç tedavisi (hap, iğne, toz, özel diet) gerek kendiliğinden gerekse de tüp bebek ile gebe kalmaya katkı sağlamamaktadır. Varikosel (testis topla dama genişlemesi) cerrahi tedavisinin yeri son derece tartışmalıdır.

Erkeğe bağlı infertilitede mikroenjeksiyon ile elde edilen başarı kısırlık tedavisinde çığı açacak mahiyette olmuştur.

İzah edilemeyen kısırlık:
Çiftde uygun tanısal değerlendirme sonrası bir neden bulunamaz. Bu olgularda kadın yaşı, kısırlık süresi göz önünde bulundurmak koşulu ile en fazla 4 yumurtlama ve aşılama uygulaması ile netice alınmadığı takdirde tüp bebek/mikroenjeksiyon uygulaması önerilmektedir.]]>
<![CDATA[Embriyo Dondurma]]> https://eylulforum.com/konu-embriyo-dondurma--7863 Sat, 02 Oct 2010 19:12:04 +0300 https://eylulforum.com/konu-embriyo-dondurma--7863
Tüp bebek uygulamalarına başlamadan önce kadın ve erkek çeşitli tetkiklerden ve tedavilerden geçer. Tedavi aşamalarında gerek kadın gerekse erkek pek çok yan etkinin ektisi altında kalabilir. Tüm işlemlerin ardından uygulamalarda çoğu zaman 1 hatta 3’ten fazla embriyo elde edilebilir. Ancak çoğul gebelik riskini en aza indirmek için genel yaklaşım en fazla 3 embriyo transfer etmektir. Arta kalan embriyolarla ne yapılacağı bu aşamada büyük önem taşır. Yeniden yapılacak bir tüp bebek uygulamasında tedavi aşamalarının tekrar edilmeyecek olması nedeniyle, embriyoların dondurulması en uygun yöntem olarak karşımıza çıkar.

Embriyoların dondurularak değerlendirilmesi hastaya hem ekonomik hem de psikolojik bir avantaj sağlar. Ayrıca embriyo dondurma işlemi tüp bebek uygulamalarında başarı şansını arttıran bir işlem olarak da değerlendirilebilir.

Embriyo nasıl dondurulur?
Embriyo dondurma ve çözme işlemi için embriyolar kimyasal maddelerle (kriyoprotektan) dengelenir. Ardından soğutulup -196 santigrad derecede sıvı nitrojen içinde depolanır. Çözüldükten sonra da krioprotektan (koruyucu kimyasal maddeler) ortamından uzaklaştırılarak ileri gelişimi sağlamak için özel kültür ortamlarının içine alınır.

Her iki işlemde çok dikkatli yapılmalı. Hücre yapısının korunabilmesi için hücrelerin düşük hızda su kaybetmeleri buna bağlı olarak da yavaş soğutma yöntemi ile dondurulmaları sağlanır. Soğutma sırasında medium içindeki saf su katılaşır. Sonuçta hücreye göre daha yoğun bir hal alır. Ancak yavaş soğutma yöntemi ile ufak hacimler soğutulduğunda bu kez aşırı soğuma oluşur. Solüsyon donma sıcaklığının altına kadar soğutulduğu halde buz kristalleri oluşur. Bu işlem çok ani olursa embriyolar zarar görür. Zarar görmeyi engellemek için seeding adı verilen bir teknikle buz kristalleri çok yavaş oluşturulur.

Dondurmanın yararı nedir?
Rutin tüp bebek ve mikroenjeksiyon uygulamalarında embriyo dondurmayla gebelik oranları %35-40 arasında değişir. Aynı siklusda gebelik elde edilmiş ve kalan embriyolar dondurulmuşsa bu kez gebelik oranı %50 kadar olur.

Dondurma işleminin etkisini bir örnekle açıklayalım. Bir kadından aynı adet döneminde 6 adet embriyo elde edildiğini ve bunların 3 tanesinin transfer edildiğini varsayalım. Kalan 3 tanesinin de dondurulduğunu düşünelim. Transfer edilen embriyolar ile tekiz gebelik elde edilmiş olsun. Bu bebek 40 hafta sonra doğar. Bebek 3 yaşına geldiğinde anne ve babası ikinci bir çocuğa karar verirse, bu kez önceden dondurulmuş embriyolar kullanılarak yeniden tekiz gebelik elde edilebilir. Bu durumda aslında aynı batında elde edilen embriyolardan değişik dönemlerde çocuk sahibi olunabilir.

Çiftlerden izin belgesi alınarak dondurulan embriyolar, Türkiye’de 1997 yılında yürürlüğe giren bir yasayla 3 yıl boyunca sıvı nitrojen içerisinde saklanabilir.]]>

Tüp bebek uygulamalarına başlamadan önce kadın ve erkek çeşitli tetkiklerden ve tedavilerden geçer. Tedavi aşamalarında gerek kadın gerekse erkek pek çok yan etkinin ektisi altında kalabilir. Tüm işlemlerin ardından uygulamalarda çoğu zaman 1 hatta 3’ten fazla embriyo elde edilebilir. Ancak çoğul gebelik riskini en aza indirmek için genel yaklaşım en fazla 3 embriyo transfer etmektir. Arta kalan embriyolarla ne yapılacağı bu aşamada büyük önem taşır. Yeniden yapılacak bir tüp bebek uygulamasında tedavi aşamalarının tekrar edilmeyecek olması nedeniyle, embriyoların dondurulması en uygun yöntem olarak karşımıza çıkar.

Embriyoların dondurularak değerlendirilmesi hastaya hem ekonomik hem de psikolojik bir avantaj sağlar. Ayrıca embriyo dondurma işlemi tüp bebek uygulamalarında başarı şansını arttıran bir işlem olarak da değerlendirilebilir.

Embriyo nasıl dondurulur?
Embriyo dondurma ve çözme işlemi için embriyolar kimyasal maddelerle (kriyoprotektan) dengelenir. Ardından soğutulup -196 santigrad derecede sıvı nitrojen içinde depolanır. Çözüldükten sonra da krioprotektan (koruyucu kimyasal maddeler) ortamından uzaklaştırılarak ileri gelişimi sağlamak için özel kültür ortamlarının içine alınır.

Her iki işlemde çok dikkatli yapılmalı. Hücre yapısının korunabilmesi için hücrelerin düşük hızda su kaybetmeleri buna bağlı olarak da yavaş soğutma yöntemi ile dondurulmaları sağlanır. Soğutma sırasında medium içindeki saf su katılaşır. Sonuçta hücreye göre daha yoğun bir hal alır. Ancak yavaş soğutma yöntemi ile ufak hacimler soğutulduğunda bu kez aşırı soğuma oluşur. Solüsyon donma sıcaklığının altına kadar soğutulduğu halde buz kristalleri oluşur. Bu işlem çok ani olursa embriyolar zarar görür. Zarar görmeyi engellemek için seeding adı verilen bir teknikle buz kristalleri çok yavaş oluşturulur.

Dondurmanın yararı nedir?
Rutin tüp bebek ve mikroenjeksiyon uygulamalarında embriyo dondurmayla gebelik oranları %35-40 arasında değişir. Aynı siklusda gebelik elde edilmiş ve kalan embriyolar dondurulmuşsa bu kez gebelik oranı %50 kadar olur.

Dondurma işleminin etkisini bir örnekle açıklayalım. Bir kadından aynı adet döneminde 6 adet embriyo elde edildiğini ve bunların 3 tanesinin transfer edildiğini varsayalım. Kalan 3 tanesinin de dondurulduğunu düşünelim. Transfer edilen embriyolar ile tekiz gebelik elde edilmiş olsun. Bu bebek 40 hafta sonra doğar. Bebek 3 yaşına geldiğinde anne ve babası ikinci bir çocuğa karar verirse, bu kez önceden dondurulmuş embriyolar kullanılarak yeniden tekiz gebelik elde edilebilir. Bu durumda aslında aynı batında elde edilen embriyolardan değişik dönemlerde çocuk sahibi olunabilir.

Çiftlerden izin belgesi alınarak dondurulan embriyolar, Türkiye’de 1997 yılında yürürlüğe giren bir yasayla 3 yıl boyunca sıvı nitrojen içerisinde saklanabilir.]]>
<![CDATA[İNFERTİLİTE(KISIRLIK)]]> https://eylulforum.com/konu-infertilite-kisirlik--7862 Sat, 02 Oct 2010 19:11:49 +0300 https://eylulforum.com/konu-infertilite-kisirlik--7862
İnfertilite düzenli ve korunmasız olarak, haftada en az 2-3 kere olacak şekilde girilen cinsel ilişkiye rağmen 1 yıl sonunda gebelik olmamasıdır.

Eğer daha önceden hiç gebelik olmamışsa bu durum primer infertilite olarak adlandırılır. Önceden geçirilmiş dış gebelik, boş gebelik, ölü doğum, erken doğum ya da canlı doğum gibi herhangi bir şekilde sonlanmış en az bir tane gebelik mevcut ise bu kez sekonder infertiliteden söz edilir.

Bazı durumlarda bireyin ya da çiftin çocuk sahibi olması mümkün değildir. Erkekte testislerin, kadında yumurtalıkların ya da rahmin olmaması bu durumlara örnektir. Bu tür durumlar sterilite olarak adlandırılır.

İnfertilitenin nedenlerini anlayabilmek ve tedavisini planlayabilmek için önce kadında ve erkekde üreme döngüsünün nasıl işlediğini ve gebeliğin oluş mekanizmasını anlamak gerekir.

"Ne zaman çocuk sahibi olmayı planlıyorsunuz ?" sorusu pek çok yeni evli çiftin en çok karşılaştığı sorudur. Aslında bu soru yeni evlenen çiftlerin kendi kendilerine de ilk sordukları soruların başında gelir. Özellikle kadının çalışmadığı, geleneksel aile yapısındaki çiftlerde balayında gebe kalma hayali kuran çok genç çift vardır. Çocuğun ailenin geçimi ve işleri için önemli olduğu, kırsal alanda ise sadece çocuk sahibi olmak için evlenen kadın ve erkekler azımsanamayacak kadar çoktur. Bizim toplumumuz gibi çocuk sahibi olmanın ayrıcalık ve prestij olarak görüldüğü toplumlarda ise infertilite neredeyse hayati öneme sahiptir. Bir başka grup ise, çalışma hayatının zorlukları içinde evlenmeye zaman bulamamış ancak yaşı ilerlediği için bir an önce evlenip çocuk sahibi olmayı düşünen bireylerden oluşur. Tüm bu bireylerin ortak yanılgısı istedikleri anda, hatta belki balayında gebe kalabileceklerini düşünmeleridir. Pekçok sinema filminde ve romanda kahraman tek bir ilişki ile ya da bebek istediği zamanda gebe kalabilirken gerçek hayatta durum bu değildir.

Hiçbir sağlık problemi olmayan tamamen normal bir çifti ele aldığımızda, kadının tek bir adet döneminde, her gün ilişkide bulunsalar bile, gebe kalma olasılığı sadece %25'dir. Çiftin fertilite potansiyelini gösteren bu durum "fekundite" olarak adlandırılır.

İnsan, organizma olarak üreme potansiyeli çok yüksek bir canlı değildir. Bunun pekçok nedeni vardır. Bazı yumurtalar döllenmez, bazıları da döllense bile embryo döneminde gelişme gösteremez. Gebelik bir anlamda şans işidir. Bunu kabaca Rus ruletine benzetmek mümkündür. Hangi çiftin gebe kalabileceğini, yada hangisinin gebe kalamayacağını önceden tahmin etmek imkansızdır!

Tamamen normal ve gebe kalma potansiyeli olan bir çift korunmaksızın düzenli ve yeterli sayıda ilişkiye girseler bile kadının o ay hamile kalma olasılığı sadece %25'dir. Korunmayı bırakır bırakmaz ilk ayda hamile kalmak aslında çok zor bir iştir ve genelde filmlerde karşılaşılan bir senaryodur. Aradan 4-5 ay geçip de hala daha hamile kalamayan bir kadın çoğu zaman ciddi endişeler yaşar. Özellikle etraftan eşinden dostundan duyduğu hemen hamile kalma öyküleri kadının moralini bozar. Oysa bu da tamamen normal bir durumdur ve 5 aylık denemenin sonunda çiftlerin sadece %50'sinde hamilelik oluşur. Zaman geçmeye devam etmektedir. Bu sırada kadın etrafında ne kadar çok kısırlık sorunu yaşayan çift olduğunu fark eder. Bu durum hemkadını hem de eşini derinden yaralar. Artık her ikisi de kendilerinde bir problem olduğunu düşünmektedir.Birinci yılın sonuna ulaşıldığında artık her ikisi de kendilerinde bir problem olduğundan emindir. Bazı çiftler bir yılı beklemeden 3-4 ay içinde hamile kalamazlarsa doktor doktor dolaşmaya başlarlar. Sabırlı olanlar ise bir süre daha beklemeyi yeğlerler. Bekleyenler aslında doğru davrananlardır. Tamamen sağlıklı ve üreme yeteneklerinde hiçbir problem olmayan 100 çiftten 85'i birinci yılın sonunda muratlarına ererler. Bu süre iki yıla ulaştığında oran %92'ye çıkar. Geri kalan çiftlerde ise infertilite ya da yaygın bilinen adı ile kısırlık söz konusudur.

Tek bir adet siklusunda gebe kalma şansı pek çok faktörün etkisi altındadır. Bu faktörleri inceleyecek olursak

Kadının yaşı: Biyolojik saat ilerledikçe kadının gebe kalma şansı giderek azalır. Bunun en önemli nedeni yaş ile birlikte yumurtalıklardaki yumurta sayısı ve kalitesinin azalmasıdır. 20 yaşında bir kadın ile 21 yaşındakinin gebe kalma olasılıkları arasındaki fark çok büyük değilken 30'lu yaşlarda bu fark daha fazla anlam kazanır.

Cinsel ilişki sıklığı: Cinsel ilişki sıklığı açısından normal ya da anormal diye bir sınıflama yapmak doğru değildir. Önemli olan ilişki sayısının az ya da çokluğu değil yeterliliğidir. Bunun için optimum sayı haftada 3 ilişkidir.

Zamanlama : Cinsel ilişki sıklığının yanısıra ilişkinin zamanlaması da önemlidir. Yumurtlamanın olduğu günlerde girilecek olan ilişki, gebelik olasılığını arttıracaktır.

Süre: Çiftin ne kadar zamandır çocuk istediği önemli bir noktadır. Gebe kalmaya uğraşan çiftlerde aradan geçen süre uzadıkça, tıbbi yardım almadan başarılı bir gebelik elde etme olasılığı da o ölçüde azalmaktadır.

Patoloji: İnfertiliteye neden olabilecek bir patolojinin varlığı da gebelik şansını azaltır. Bunlara en güzel örnek geçirilmiş ameliyatlar ya da endometriozisdir.

Eğer bir çiftte fertilite problemi varsa bu gebeliği nasıl etkiler?

Gebe kalma pekçok faktörün etkisi altındadır. Örneğin sperm sayısı olması gerekenin yarısı kadar olan bir erkek ve normal bir kadından oluşan çiftte gebelik şansı yarı yarıya azalır. Gebeliği etkileyen her faktör için durum böyle değildir. Örneğin kadında her iki tüpün de tıkalı olduğu durumlarda gebelik şansı neredeyse yok gibidir. Benzer şekilde testislerinde sperm üretimi olmayan ya da spermleri testisden dış dünyaya taşıyan kanalların fonksiyon görmediği erkeklerin de doğal yollardan çocuk sahibi olmaları büyük sürpriz olur. Bu açıdan bakıldığında çocuk isteği ile hekime müracaat eden çiftlerde hem erkek hem de kadın detaylı olarak incelenmelidir. Çiftin her ikisinde de problem olduğunda gebelik şansı bunların toplamı ölçüsünde değil çarpımı ölçüsünde azalır.

Gebe kalmanın tek değil pekçok faktör tarafından etkilendiğini belirtmiştik. Bunu bir örnekle somutlaştıralım.

Bir çift düşünelim ve çiftimizde erkeğin sperm sayısının normalin yarısı kadar olduğunu kabul edelim. Kadında ise yumurtlama düzensiliği olduğunu ve siklusların sadece yarısında yumurtlama olduğunu kabul edelim. Ayrıca tüplerden birinin de geçirilmiş bir enfeksiyon ya da ameliyat nedeni ile tıkalı olduğunu varsayalım. Bu çiftimizde gebelik şansını hesaplayalım. Sperm sayısı (0.5) x yumurtlama bozukluğu (0.5) x Tek tüpün tıkalı olması (0.5) yani 0.5 x 0.5 x 0.5 =0.125

Bu çiftimizde gebe kalma olasılığı normalin 0.125 katı yani sadece %12.5'idir. Tek bir siklus için düşünecek olursak gebe kalma şansı normalde %25 olduğuna göre bu çiftte

0.125 x 25 = 0.0125 yani bir başka deyişle % 3'dür.

Aynı çift beş yıl boyunca korunmasız olarak ilişkiye girdiklerinde herhangi bir tedavi uygulanmadan gebe kalma şansı % 60 olmaktadır.

İşte bu mekanizmayla zaman geçtikçe gebe kalma şansı küçük de olsa artmaktadır. Benzer bir artış yardımla üreme tekniklerinde de söz konusudur. Eğer insan ömrü 300-400 yıla çıkarılabilse ve bu süre zarfında kadından yumurta, erkekden de sperm üretimi sağlanabilse, açıklanamayan infertilite vakalarının tam***** yakını gebe kalabilirdi. Bu durum infertilitede zamanın önemini açıkça ortaya koyan bir olgudur. Gebelik olasılığı arttırılmalıdır ve bu da ancak tıbbi tedavi ile mümkün olmaktadır.

Ne zaman endişelenmeli, ne zaman hekime gitmeli ?

Eğer bir yıldan uzun bir süredir ovülasyona denk gelen günlerde 2-3 günde bir düzenli olarak cinsel ilişkide bulunuyorsanız ve herhangi bir korunma yöntemi uygulamadığınız halde gebe kalamadıysanız infertil sınıfına giriyorsunuz demektir. Bu asla normal yollardan gebe kalamazsınız demek değildir ancak istatistiksel anlamdan bakıldığında şans azalmış olmaktadır. Artık tıbbi yardıma ihtiyacınız vardır. Bu yardım için belirli ve kesin bir zaman yoktur. Bebek sahibi olmamanız sizi endişelendirmeye başladığında bir jinekoloğa gitmelisiniz. Pek çok çift infertiliteyi çekinecek hatta utanacak bir durum olarak görür ve kendilerini yanlız hissederler. Oysa durum bu derece kötü değildir. Tüm dünyada pek çok çift aynı problemi yaşamaktadır ve bunları önemli bir kısmı çok basit tedavilerle gebe kalabilmektedir. Burada çiftleri kısıtlayan infertilitenin herzaman önemli bir problem olmasına rağmen acil olmamasında yatmaktadır. Genelde kişiler doktora gitmeyi herhangi bir bahanenin arkasına saklayarak ertelemekte ve sürekli gelecek ay demektedirler. Oysa hayatta zaman dışında herşeyin telafisi mümkündür.

Bazı durumlarda ise hekime müracaat etmeden önce 1 yıl beklemek gereksizdir.

Çok sık ya da seyrek adet görmek
Geçirilmiş pelvik enfeksiyon öyküsü
2'den fazla sayıda düşük
Kadın yaşının ileri olması
Erkekte testislerin küçük olması
Prostat enfeksiyonu öyküsü.]]>

İnfertilite düzenli ve korunmasız olarak, haftada en az 2-3 kere olacak şekilde girilen cinsel ilişkiye rağmen 1 yıl sonunda gebelik olmamasıdır.

Eğer daha önceden hiç gebelik olmamışsa bu durum primer infertilite olarak adlandırılır. Önceden geçirilmiş dış gebelik, boş gebelik, ölü doğum, erken doğum ya da canlı doğum gibi herhangi bir şekilde sonlanmış en az bir tane gebelik mevcut ise bu kez sekonder infertiliteden söz edilir.

Bazı durumlarda bireyin ya da çiftin çocuk sahibi olması mümkün değildir. Erkekte testislerin, kadında yumurtalıkların ya da rahmin olmaması bu durumlara örnektir. Bu tür durumlar sterilite olarak adlandırılır.

İnfertilitenin nedenlerini anlayabilmek ve tedavisini planlayabilmek için önce kadında ve erkekde üreme döngüsünün nasıl işlediğini ve gebeliğin oluş mekanizmasını anlamak gerekir.

"Ne zaman çocuk sahibi olmayı planlıyorsunuz ?" sorusu pek çok yeni evli çiftin en çok karşılaştığı sorudur. Aslında bu soru yeni evlenen çiftlerin kendi kendilerine de ilk sordukları soruların başında gelir. Özellikle kadının çalışmadığı, geleneksel aile yapısındaki çiftlerde balayında gebe kalma hayali kuran çok genç çift vardır. Çocuğun ailenin geçimi ve işleri için önemli olduğu, kırsal alanda ise sadece çocuk sahibi olmak için evlenen kadın ve erkekler azımsanamayacak kadar çoktur. Bizim toplumumuz gibi çocuk sahibi olmanın ayrıcalık ve prestij olarak görüldüğü toplumlarda ise infertilite neredeyse hayati öneme sahiptir. Bir başka grup ise, çalışma hayatının zorlukları içinde evlenmeye zaman bulamamış ancak yaşı ilerlediği için bir an önce evlenip çocuk sahibi olmayı düşünen bireylerden oluşur. Tüm bu bireylerin ortak yanılgısı istedikleri anda, hatta belki balayında gebe kalabileceklerini düşünmeleridir. Pekçok sinema filminde ve romanda kahraman tek bir ilişki ile ya da bebek istediği zamanda gebe kalabilirken gerçek hayatta durum bu değildir.

Hiçbir sağlık problemi olmayan tamamen normal bir çifti ele aldığımızda, kadının tek bir adet döneminde, her gün ilişkide bulunsalar bile, gebe kalma olasılığı sadece %25'dir. Çiftin fertilite potansiyelini gösteren bu durum "fekundite" olarak adlandırılır.

İnsan, organizma olarak üreme potansiyeli çok yüksek bir canlı değildir. Bunun pekçok nedeni vardır. Bazı yumurtalar döllenmez, bazıları da döllense bile embryo döneminde gelişme gösteremez. Gebelik bir anlamda şans işidir. Bunu kabaca Rus ruletine benzetmek mümkündür. Hangi çiftin gebe kalabileceğini, yada hangisinin gebe kalamayacağını önceden tahmin etmek imkansızdır!

Tamamen normal ve gebe kalma potansiyeli olan bir çift korunmaksızın düzenli ve yeterli sayıda ilişkiye girseler bile kadının o ay hamile kalma olasılığı sadece %25'dir. Korunmayı bırakır bırakmaz ilk ayda hamile kalmak aslında çok zor bir iştir ve genelde filmlerde karşılaşılan bir senaryodur. Aradan 4-5 ay geçip de hala daha hamile kalamayan bir kadın çoğu zaman ciddi endişeler yaşar. Özellikle etraftan eşinden dostundan duyduğu hemen hamile kalma öyküleri kadının moralini bozar. Oysa bu da tamamen normal bir durumdur ve 5 aylık denemenin sonunda çiftlerin sadece %50'sinde hamilelik oluşur. Zaman geçmeye devam etmektedir. Bu sırada kadın etrafında ne kadar çok kısırlık sorunu yaşayan çift olduğunu fark eder. Bu durum hemkadını hem de eşini derinden yaralar. Artık her ikisi de kendilerinde bir problem olduğunu düşünmektedir.Birinci yılın sonuna ulaşıldığında artık her ikisi de kendilerinde bir problem olduğundan emindir. Bazı çiftler bir yılı beklemeden 3-4 ay içinde hamile kalamazlarsa doktor doktor dolaşmaya başlarlar. Sabırlı olanlar ise bir süre daha beklemeyi yeğlerler. Bekleyenler aslında doğru davrananlardır. Tamamen sağlıklı ve üreme yeteneklerinde hiçbir problem olmayan 100 çiftten 85'i birinci yılın sonunda muratlarına ererler. Bu süre iki yıla ulaştığında oran %92'ye çıkar. Geri kalan çiftlerde ise infertilite ya da yaygın bilinen adı ile kısırlık söz konusudur.

Tek bir adet siklusunda gebe kalma şansı pek çok faktörün etkisi altındadır. Bu faktörleri inceleyecek olursak

Kadının yaşı: Biyolojik saat ilerledikçe kadının gebe kalma şansı giderek azalır. Bunun en önemli nedeni yaş ile birlikte yumurtalıklardaki yumurta sayısı ve kalitesinin azalmasıdır. 20 yaşında bir kadın ile 21 yaşındakinin gebe kalma olasılıkları arasındaki fark çok büyük değilken 30'lu yaşlarda bu fark daha fazla anlam kazanır.

Cinsel ilişki sıklığı: Cinsel ilişki sıklığı açısından normal ya da anormal diye bir sınıflama yapmak doğru değildir. Önemli olan ilişki sayısının az ya da çokluğu değil yeterliliğidir. Bunun için optimum sayı haftada 3 ilişkidir.

Zamanlama : Cinsel ilişki sıklığının yanısıra ilişkinin zamanlaması da önemlidir. Yumurtlamanın olduğu günlerde girilecek olan ilişki, gebelik olasılığını arttıracaktır.

Süre: Çiftin ne kadar zamandır çocuk istediği önemli bir noktadır. Gebe kalmaya uğraşan çiftlerde aradan geçen süre uzadıkça, tıbbi yardım almadan başarılı bir gebelik elde etme olasılığı da o ölçüde azalmaktadır.

Patoloji: İnfertiliteye neden olabilecek bir patolojinin varlığı da gebelik şansını azaltır. Bunlara en güzel örnek geçirilmiş ameliyatlar ya da endometriozisdir.

Eğer bir çiftte fertilite problemi varsa bu gebeliği nasıl etkiler?

Gebe kalma pekçok faktörün etkisi altındadır. Örneğin sperm sayısı olması gerekenin yarısı kadar olan bir erkek ve normal bir kadından oluşan çiftte gebelik şansı yarı yarıya azalır. Gebeliği etkileyen her faktör için durum böyle değildir. Örneğin kadında her iki tüpün de tıkalı olduğu durumlarda gebelik şansı neredeyse yok gibidir. Benzer şekilde testislerinde sperm üretimi olmayan ya da spermleri testisden dış dünyaya taşıyan kanalların fonksiyon görmediği erkeklerin de doğal yollardan çocuk sahibi olmaları büyük sürpriz olur. Bu açıdan bakıldığında çocuk isteği ile hekime müracaat eden çiftlerde hem erkek hem de kadın detaylı olarak incelenmelidir. Çiftin her ikisinde de problem olduğunda gebelik şansı bunların toplamı ölçüsünde değil çarpımı ölçüsünde azalır.

Gebe kalmanın tek değil pekçok faktör tarafından etkilendiğini belirtmiştik. Bunu bir örnekle somutlaştıralım.

Bir çift düşünelim ve çiftimizde erkeğin sperm sayısının normalin yarısı kadar olduğunu kabul edelim. Kadında ise yumurtlama düzensiliği olduğunu ve siklusların sadece yarısında yumurtlama olduğunu kabul edelim. Ayrıca tüplerden birinin de geçirilmiş bir enfeksiyon ya da ameliyat nedeni ile tıkalı olduğunu varsayalım. Bu çiftimizde gebelik şansını hesaplayalım. Sperm sayısı (0.5) x yumurtlama bozukluğu (0.5) x Tek tüpün tıkalı olması (0.5) yani 0.5 x 0.5 x 0.5 =0.125

Bu çiftimizde gebe kalma olasılığı normalin 0.125 katı yani sadece %12.5'idir. Tek bir siklus için düşünecek olursak gebe kalma şansı normalde %25 olduğuna göre bu çiftte

0.125 x 25 = 0.0125 yani bir başka deyişle % 3'dür.

Aynı çift beş yıl boyunca korunmasız olarak ilişkiye girdiklerinde herhangi bir tedavi uygulanmadan gebe kalma şansı % 60 olmaktadır.

İşte bu mekanizmayla zaman geçtikçe gebe kalma şansı küçük de olsa artmaktadır. Benzer bir artış yardımla üreme tekniklerinde de söz konusudur. Eğer insan ömrü 300-400 yıla çıkarılabilse ve bu süre zarfında kadından yumurta, erkekden de sperm üretimi sağlanabilse, açıklanamayan infertilite vakalarının tam***** yakını gebe kalabilirdi. Bu durum infertilitede zamanın önemini açıkça ortaya koyan bir olgudur. Gebelik olasılığı arttırılmalıdır ve bu da ancak tıbbi tedavi ile mümkün olmaktadır.

Ne zaman endişelenmeli, ne zaman hekime gitmeli ?

Eğer bir yıldan uzun bir süredir ovülasyona denk gelen günlerde 2-3 günde bir düzenli olarak cinsel ilişkide bulunuyorsanız ve herhangi bir korunma yöntemi uygulamadığınız halde gebe kalamadıysanız infertil sınıfına giriyorsunuz demektir. Bu asla normal yollardan gebe kalamazsınız demek değildir ancak istatistiksel anlamdan bakıldığında şans azalmış olmaktadır. Artık tıbbi yardıma ihtiyacınız vardır. Bu yardım için belirli ve kesin bir zaman yoktur. Bebek sahibi olmamanız sizi endişelendirmeye başladığında bir jinekoloğa gitmelisiniz. Pek çok çift infertiliteyi çekinecek hatta utanacak bir durum olarak görür ve kendilerini yanlız hissederler. Oysa durum bu derece kötü değildir. Tüm dünyada pek çok çift aynı problemi yaşamaktadır ve bunları önemli bir kısmı çok basit tedavilerle gebe kalabilmektedir. Burada çiftleri kısıtlayan infertilitenin herzaman önemli bir problem olmasına rağmen acil olmamasında yatmaktadır. Genelde kişiler doktora gitmeyi herhangi bir bahanenin arkasına saklayarak ertelemekte ve sürekli gelecek ay demektedirler. Oysa hayatta zaman dışında herşeyin telafisi mümkündür.

Bazı durumlarda ise hekime müracaat etmeden önce 1 yıl beklemek gereksizdir.

Çok sık ya da seyrek adet görmek
Geçirilmiş pelvik enfeksiyon öyküsü
2'den fazla sayıda düşük
Kadın yaşının ileri olması
Erkekte testislerin küçük olması
Prostat enfeksiyonu öyküsü.]]>
<![CDATA[SERVİKS(RAHİM BOYNU) KANSERİ]]> https://eylulforum.com/konu-serviks-rahim-boynu-kanseri--7861 Sat, 02 Oct 2010 19:11:24 +0300 https://eylulforum.com/konu-serviks-rahim-boynu-kanseri--7861
Belirtiler

- Vajinadan ilişkiden sonra, adetler arasında veya menopozdan sonra kanama;
- Vajinadan sulu ve kanlı akıntı, Çok fazla ve kokulu olabilir.
- İleri aşamalarda, künt bir sırt ağrısı ve genel sağlık durumunda bozulma.

Cinsel organ siğilleri veya herpes gibi cinsel ilişkiyle bulaşan virüs enfeksiyonları geçiren; 18 yaşından önce cinsel ilişkide bulunmaya başlayan; birçok kişiyle cinsel ilişkide bulunan, çok genç yaştan beri birçok kere hamile kalmış kadınlarda rahim boynu kanseri diğer kadınlara kıyasla daha fazla görülür.

Teşhis

Doktorunuz PAP Smear testi ve muhtemelen kolposkopi ve biopsi yapacaktır. Kolposkop ucunda büyütücü bir mercek ve ışık alan bir alettir. Bununla rahim boynu yakından incelenebilir. Biopsi için doktor, laboratuvarda incelenmek üzere, rahim boynundan bir doku parçası alır. Dokunun habis olup olmadığını anlamanın tek yolu budur.

Biopsi kanser olduğunuzu gösterirse, doktorunuz konizasyon ve (kanserin rahime sıçrayıp sıçramadığını anlamak için) rahim iç duvarını kazıyıp doku örneği almak üzere kürtaj yapabilir. Sonra tümörün yayılma durumuna göre hastalığın safhasını saptar. Kanserin hangi safhada olduğunun belirlenmesi, tedavinin genişliği konusunda karar verirken bir anahtar niteliği taşır. "Karsinoma in situ" (yüzeydeki kanser) için uygulanacak tedavi, rahim boynu dokularının içine kadar işlemiş veya diğer organlara yayılmış saldırgan bir habis oluşuma uygulanandan çok daha ılımlı olabilir.

Kanser erken safhada teşhis edilirse, hemen hemen bütün kadınlar tedavi edilir. Rahim boynu kanseri rahimden öteye yayılmadığı sürece birçok kanser türünden çok daha az öldürücüdür. Hatta çok yayılmış rahim boynu kanseri bile, Amerika da kanserden ölen kadınların sadece yüzde 3 ünün ölüm nedenini oluşturur.

Tedavi :

Ameliyat
Karsinoma in situ (yüzeysel kanser) lazer cerrahisi, dondurarak veya koterizasyon ile yok edilebilir. Doktorun rahim boynundan, analiz için, koni biçiminde bir parça çıkarması anlamındaki konik biopsi de ayrı bir olasılıktır. Eğer sınırdaki hücrelerin hepsi normalse, doktor biopside kanserli hücrelerin tümünün çıkarılmış olduğunu varsayabilir. Ancak bazen bir önlem olarak ameliyat sonrası radyoterapi tavsiye edilir.

Eğer koninin çevresinde kanserli hücre bulunmuşsa; ikinci bir konizasyon veya bir histerektomi gerekebilir. Konik biopsi hastanede ve genel anestezi ile yapılması gereken büyük bir ameliyattır. "Kanser in situ" (yüzeysel kanser) için beş yıllık iyileşme oranı hemen hemen % 100 dür. "Kanser in situ" durumundan daha fazla yayılmış fakat rahim boynunun ötesine geçmemiş bir kanser için beş yıllık iyileşme oranı % 90 dır.

Radyasyon(Işın Tedavisi)
Rahim boynu kanseri için ameliyat ile radyoterapinin tedavi oranları aşağı yukarı aynıdır. Radyasyonla tedavi edilen hastalardan, yayılmamış kanseri olan (sadece rahim boynunda) kadınlarda en az 5 yıl için kurtulma oranı % 75-90; rahim boynundan öteye yayılmış kanseri olan kadınlarda en az 5 yıl için kurtulma oranı % 45-55 dir.

Radyasyon tedavisi hem makine ile verilen radyasyonu, hem de rahim veya vajinanın üst bölümüne yerleştirilerek orada birkaç gün bırakılan radioaktif materyali kapsar. Bu materyalin yerleştirilmesi genel anestezi ile yapılır.

Herkes aynı derecede etkilenmese de radyasyonun bazı sıkıntı veren yan etkileri vardır. Bunlar; diyare, makattan kanama ve bitkinlik hissidir. Radyasyon tedavisinden sonra birkaç ay idrarınızı tutmakta zorluk çekebilirsiniz. Histerektomi yaptırmamış iseniz, radyoterapi tedavisi, menopoza girmemişseniz bile, büyük bir olasılıkla adet sürecinizi durdurarak, sıcak basması gibi menopoz belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Radyasyon tedavisi, vajinanın kısalıp daralmasına da neden olabilir. Ancak, cinsel ilişkiden hemen önce kullanılacak kayganlaştırıcı bir krem bu problemi genellikle çözer. Rahim boynu kanserinin tedavisinden sonra en az 5 yıl süreyle düzenli kontroller ve testler yaptırmanız gerekecektir.]]>

Belirtiler

- Vajinadan ilişkiden sonra, adetler arasında veya menopozdan sonra kanama;
- Vajinadan sulu ve kanlı akıntı, Çok fazla ve kokulu olabilir.
- İleri aşamalarda, künt bir sırt ağrısı ve genel sağlık durumunda bozulma.

Cinsel organ siğilleri veya herpes gibi cinsel ilişkiyle bulaşan virüs enfeksiyonları geçiren; 18 yaşından önce cinsel ilişkide bulunmaya başlayan; birçok kişiyle cinsel ilişkide bulunan, çok genç yaştan beri birçok kere hamile kalmış kadınlarda rahim boynu kanseri diğer kadınlara kıyasla daha fazla görülür.

Teşhis

Doktorunuz PAP Smear testi ve muhtemelen kolposkopi ve biopsi yapacaktır. Kolposkop ucunda büyütücü bir mercek ve ışık alan bir alettir. Bununla rahim boynu yakından incelenebilir. Biopsi için doktor, laboratuvarda incelenmek üzere, rahim boynundan bir doku parçası alır. Dokunun habis olup olmadığını anlamanın tek yolu budur.

Biopsi kanser olduğunuzu gösterirse, doktorunuz konizasyon ve (kanserin rahime sıçrayıp sıçramadığını anlamak için) rahim iç duvarını kazıyıp doku örneği almak üzere kürtaj yapabilir. Sonra tümörün yayılma durumuna göre hastalığın safhasını saptar. Kanserin hangi safhada olduğunun belirlenmesi, tedavinin genişliği konusunda karar verirken bir anahtar niteliği taşır. "Karsinoma in situ" (yüzeydeki kanser) için uygulanacak tedavi, rahim boynu dokularının içine kadar işlemiş veya diğer organlara yayılmış saldırgan bir habis oluşuma uygulanandan çok daha ılımlı olabilir.

Kanser erken safhada teşhis edilirse, hemen hemen bütün kadınlar tedavi edilir. Rahim boynu kanseri rahimden öteye yayılmadığı sürece birçok kanser türünden çok daha az öldürücüdür. Hatta çok yayılmış rahim boynu kanseri bile, Amerika da kanserden ölen kadınların sadece yüzde 3 ünün ölüm nedenini oluşturur.

Tedavi :

Ameliyat
Karsinoma in situ (yüzeysel kanser) lazer cerrahisi, dondurarak veya koterizasyon ile yok edilebilir. Doktorun rahim boynundan, analiz için, koni biçiminde bir parça çıkarması anlamındaki konik biopsi de ayrı bir olasılıktır. Eğer sınırdaki hücrelerin hepsi normalse, doktor biopside kanserli hücrelerin tümünün çıkarılmış olduğunu varsayabilir. Ancak bazen bir önlem olarak ameliyat sonrası radyoterapi tavsiye edilir.

Eğer koninin çevresinde kanserli hücre bulunmuşsa; ikinci bir konizasyon veya bir histerektomi gerekebilir. Konik biopsi hastanede ve genel anestezi ile yapılması gereken büyük bir ameliyattır. "Kanser in situ" (yüzeysel kanser) için beş yıllık iyileşme oranı hemen hemen % 100 dür. "Kanser in situ" durumundan daha fazla yayılmış fakat rahim boynunun ötesine geçmemiş bir kanser için beş yıllık iyileşme oranı % 90 dır.

Radyasyon(Işın Tedavisi)
Rahim boynu kanseri için ameliyat ile radyoterapinin tedavi oranları aşağı yukarı aynıdır. Radyasyonla tedavi edilen hastalardan, yayılmamış kanseri olan (sadece rahim boynunda) kadınlarda en az 5 yıl için kurtulma oranı % 75-90; rahim boynundan öteye yayılmış kanseri olan kadınlarda en az 5 yıl için kurtulma oranı % 45-55 dir.

Radyasyon tedavisi hem makine ile verilen radyasyonu, hem de rahim veya vajinanın üst bölümüne yerleştirilerek orada birkaç gün bırakılan radioaktif materyali kapsar. Bu materyalin yerleştirilmesi genel anestezi ile yapılır.

Herkes aynı derecede etkilenmese de radyasyonun bazı sıkıntı veren yan etkileri vardır. Bunlar; diyare, makattan kanama ve bitkinlik hissidir. Radyasyon tedavisinden sonra birkaç ay idrarınızı tutmakta zorluk çekebilirsiniz. Histerektomi yaptırmamış iseniz, radyoterapi tedavisi, menopoza girmemişseniz bile, büyük bir olasılıkla adet sürecinizi durdurarak, sıcak basması gibi menopoz belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Radyasyon tedavisi, vajinanın kısalıp daralmasına da neden olabilir. Ancak, cinsel ilişkiden hemen önce kullanılacak kayganlaştırıcı bir krem bu problemi genellikle çözer. Rahim boynu kanserinin tedavisinden sonra en az 5 yıl süreyle düzenli kontroller ve testler yaptırmanız gerekecektir.]]>
<![CDATA[Antidepresanlar ve Hamilelik]]> https://eylulforum.com/konu-antidepresanlar-ve-hamilelik--7860 Sat, 02 Oct 2010 19:10:28 +0300 https://eylulforum.com/konu-antidepresanlar-ve-hamilelik--7860
Uyarı o tarihlerde gerçekleştirilen bir çalışmanın gebelik esnasında antidepresan kullanımınının bebeklerde persistan pulmoner hipertansiyon gibi ciddi bir komplikasyona neden olabileceğini saptaması üzerine yayınlanmış.

Persistan pulmoner hipertansiyonlu bebekler kalp ve akciğerlerinde anormal bir kan akımı vardır ve vücutları için yeterli oksijeni alamazlar. Persistan pulmoner hipertansiyonu olan bebeklerde ölüm görülebilir.

Çalışmanın sonuçları gebeliklerinin 20. haftasından sonra selektif serotonin reuptake inhibitörü (SSRI) kullanan kadınların bebeklerinde, bu ilacı kullanmayan annelerin bebeklerine oranla 6 kat daha fazla persistan pulmoner hipertansiyon geliştiğini göstermiş.

Bu riskin başka çalışmalar tarafından gösterilmemiş olması konuya ciddi bir belirsizlik getirmekte. Bir yanda depresyon gibi önemli bir hastalığı olan annenin ilacı kesmesi durumunda olabilecekler, öte yanda ise bu ilaçları bebek üzerinde yapabileceği zararlı etkiler. Bu yüzden gebelikteki depresyon özellikle hekimler açısından gerçekten zor bir hastalık.

Gebe olan ya da kalmayı düşünen kadınlar eğer antidepresan kullanıyorlarsa doktorlarıyla görüşmeden antidepresan alımını kesmemeliler. Bu ilaca tamam mı devam mı kararı her bir hasta için antidepresanın yararları ve zararları düşünülerek verilmeli. Eğer hasta gebelik öncesi ya da sırasında SSRI tedavisini kesmek istiyorsa buna mutlaka bir doktorla birlikte karar vermeli ve hasta tekrar ortaya çıkabilecek depresyon riskine karşı yakından takip edilmeli]]>

Uyarı o tarihlerde gerçekleştirilen bir çalışmanın gebelik esnasında antidepresan kullanımınının bebeklerde persistan pulmoner hipertansiyon gibi ciddi bir komplikasyona neden olabileceğini saptaması üzerine yayınlanmış.

Persistan pulmoner hipertansiyonlu bebekler kalp ve akciğerlerinde anormal bir kan akımı vardır ve vücutları için yeterli oksijeni alamazlar. Persistan pulmoner hipertansiyonu olan bebeklerde ölüm görülebilir.

Çalışmanın sonuçları gebeliklerinin 20. haftasından sonra selektif serotonin reuptake inhibitörü (SSRI) kullanan kadınların bebeklerinde, bu ilacı kullanmayan annelerin bebeklerine oranla 6 kat daha fazla persistan pulmoner hipertansiyon geliştiğini göstermiş.

Bu riskin başka çalışmalar tarafından gösterilmemiş olması konuya ciddi bir belirsizlik getirmekte. Bir yanda depresyon gibi önemli bir hastalığı olan annenin ilacı kesmesi durumunda olabilecekler, öte yanda ise bu ilaçları bebek üzerinde yapabileceği zararlı etkiler. Bu yüzden gebelikteki depresyon özellikle hekimler açısından gerçekten zor bir hastalık.

Gebe olan ya da kalmayı düşünen kadınlar eğer antidepresan kullanıyorlarsa doktorlarıyla görüşmeden antidepresan alımını kesmemeliler. Bu ilaca tamam mı devam mı kararı her bir hasta için antidepresanın yararları ve zararları düşünülerek verilmeli. Eğer hasta gebelik öncesi ya da sırasında SSRI tedavisini kesmek istiyorsa buna mutlaka bir doktorla birlikte karar vermeli ve hasta tekrar ortaya çıkabilecek depresyon riskine karşı yakından takip edilmeli]]>
<![CDATA[Kadın üreme organları]]> https://eylulforum.com/konu-kadin-ureme-organlari--7859 Sat, 02 Oct 2010 19:10:09 +0300 https://eylulforum.com/konu-kadin-ureme-organlari--7859
Kadın ve kemik çatı

Kadın doğası gebe kalmaya, rahim içinde gelişmekte olan bebeği büyütmeye ve nihayet olgunlaşmış bebeği dünyaya getirmeye göre düzenlenmiştir. Bu görevleri yerine getirmek amacına yönelik olarak kadının kemik çatısı erkeğin kemik çatısına göre belirgin farklılıklar gösterir:

1) Erkeğin leğen kemiklerinin yapısı daha çok ağır yük taşımaya yönelikken, kadının leğen kemiklerinin yapısı bebeğin başının doğum esnasında leğen kemikleri tarafından oluşturulan doğum kanalına girmesine yöneliktir.

2) Erkeğin leğen kemikleri alt açısı dar, kadının leğen kemikleri alt açısı bebeğin doğum kanalından dışarıya rahatça çıkabilmesine olanak tanımak için geniş açılı olarak yapılandırılmıştır.

3) Kadının kemik yapısının üzerinde yer alan kaslar ve bağlar bebeğin doğum kanalından geçerek dış dünyaya çıkma sürecinde ona mümkün olan en geniş alanı sağlamak amacına yönelik olarak gevşemeye elverişli olarak yapılandırılmışlardır. Erkeklerin leğen kemikleri daha çok yük taşımaya elverişli olacak şekilde biçimlendirildiğinden kaslar ve bağlar çok fazla gevşeme göstermezler.

Anatomisi

Dış genital organlar (Vulva)

Kadın dış genital organları vücudu örten cilt tabakasının bir devamıdır ve kadın iç genital organlarına giriş kapısını, bebeğin doğduğu "doğum kanalından" çıkış kapısını oluştururlar. Dış genital organlara topluca vulva adı verilir.

Vulva; kadın dış genital bölgelerine karşıdan bakıldığında üstte çatıyı oluşturan leğen kemiklerinin birbiriyle orta hatta birleştiği bölgenin oluşturduğu kabarıklık olan pubis tepesi, altta anüs ve yanlarda büyük (dış) dudaklar adı verilen yapılarca sınırlanan bölgedir.

Pubis tepesi cilt ve altında yağ dokusu içerir, üzeri genital kıllarla kaplıdır. Pubis tepesinin hemen altında klitoris bulunur. Dış genital organların bir tabaka altında kadının doğum yapmasında, idrar ve dışkı çıkışı gibi işlevleri istemli olarak yürütmesinde önemli yeri olan kaslar bulunur. Bu kaslara topluca pelvis tabanı kasları adı verilir.

* Dış dudaklar (Labia majör) : Vajina girişini sağlı sollu örten yapıların en dıştaki kısmıdır.
* İç dudaklar (Labia minör) : Sağ ve sol labium majörün iç kısmında bulunan yapılardır.
* Vajina girişi : Labium minörün hemen iç kısmından başlar ve kızlık zarından sonra vajinayla devam eder.
* Kızlık zarı (Hymen) : Hymen olarak da adlandırılan bu yapı, ince olmasına karşın nispeten esnektir. İlk girilen ilişki ya da herhangi bir zorlamayla yapısı bozulur.
* Bızır (Klitoris) : Erkekte "penis başı"nın kadındaki karşılığıdır. Aynen erkekteki sünnet derisi gibi üzeri deri ile örtülüdür.
* İdrar deliği : Mesanenin devamında yeralan boru şeklindeki üretra(idrar yolunun) son kısmı idrar boşaltım sisteminin son basamağını oluşturur.
* Perine
* Makat (Anüs): Kalın barsağın bu son kısmını oluşturan açıklık.
* Salgı Bezleri: Dış genital bölgenin kurumasını önlemek ve cinsel ilişkide gerekli kayganlaşmayı sağlamak işlevini yürüten birkaç adet salgı bezi vardır. Bunlar arasında en önemlileri idrar çıkış deliğinin yanlarında yer alan Skene bezleri ve vajina girişinin yakınında sağlı sollu yer alan Bartholin bezleridir.

İç genital organlar

İç genital organlar penisi içine kabul eden vajinayla başlar, rahim içine giriş kapısı olan ve aynı zamanda sperm için bir depo görevi üstlenen rahimağzı ile, bebeğin büyüyerek geliştiği ve gebe olunmayan dönemlerde adet kanamasının oluştuğu rahim ile devam eder, buradan sağlı sollu rahimin her iki yanında boynuz gibi yer alan Fallop tüplerine uzanır ve her bir Fallop tüpü, uçlarında bulunan saçaklarıyla yumurtalıklarla yakın temas eder.

* Vajina (Hazne): Rahim ile dış ortam arasındaki bağlantıyı sağlayan boru şeklinde, esneme yeteneği çok gelişmiş bir organdır. Cinsel ilişki bu bölgede olur. Doğumda bebek buradan geçerek dünyaya gelir, doğum sonrası çok hızlı bir biçimde eski halini alır.
* Üretra (idrar yolu)
* Fallop tüpü : Sağlı sollu ve adeta birer boynuz gibi uterus (rahim) yanlarında yeralan yapılardır.
* Rahimağzı : Döllenen yumurta hücresi uterus içinde yeralan bu boşlukta en "verimli" bulduğu bölgeye yerleşir ve çoğalmaya başlar.
* Rahim (Uterus): Döllenme sonrası yumurtanın yerleştiği ve gebeliğin oluştuğu yerdir.
* Endometrium boşluğu : Bebeğin geliştiği bölgedir.
* Tüpler (Rahim kanalları) : Vajinaya atılan meninin rahim ağzından içeri girerek yumurtaya ulaşmasını sağlayan yapılardır.
* Yumurtalıklar (Ovaryum) : Rahmin her iki yanında yer alan iki adet organdır. Yumurta üretimi ve kadınsal hormonların üretiminden sorumludur.]]>

Kadın ve kemik çatı

Kadın doğası gebe kalmaya, rahim içinde gelişmekte olan bebeği büyütmeye ve nihayet olgunlaşmış bebeği dünyaya getirmeye göre düzenlenmiştir. Bu görevleri yerine getirmek amacına yönelik olarak kadının kemik çatısı erkeğin kemik çatısına göre belirgin farklılıklar gösterir:

1) Erkeğin leğen kemiklerinin yapısı daha çok ağır yük taşımaya yönelikken, kadının leğen kemiklerinin yapısı bebeğin başının doğum esnasında leğen kemikleri tarafından oluşturulan doğum kanalına girmesine yöneliktir.

2) Erkeğin leğen kemikleri alt açısı dar, kadının leğen kemikleri alt açısı bebeğin doğum kanalından dışarıya rahatça çıkabilmesine olanak tanımak için geniş açılı olarak yapılandırılmıştır.

3) Kadının kemik yapısının üzerinde yer alan kaslar ve bağlar bebeğin doğum kanalından geçerek dış dünyaya çıkma sürecinde ona mümkün olan en geniş alanı sağlamak amacına yönelik olarak gevşemeye elverişli olarak yapılandırılmışlardır. Erkeklerin leğen kemikleri daha çok yük taşımaya elverişli olacak şekilde biçimlendirildiğinden kaslar ve bağlar çok fazla gevşeme göstermezler.

Anatomisi

Dış genital organlar (Vulva)

Kadın dış genital organları vücudu örten cilt tabakasının bir devamıdır ve kadın iç genital organlarına giriş kapısını, bebeğin doğduğu "doğum kanalından" çıkış kapısını oluştururlar. Dış genital organlara topluca vulva adı verilir.

Vulva; kadın dış genital bölgelerine karşıdan bakıldığında üstte çatıyı oluşturan leğen kemiklerinin birbiriyle orta hatta birleştiği bölgenin oluşturduğu kabarıklık olan pubis tepesi, altta anüs ve yanlarda büyük (dış) dudaklar adı verilen yapılarca sınırlanan bölgedir.

Pubis tepesi cilt ve altında yağ dokusu içerir, üzeri genital kıllarla kaplıdır. Pubis tepesinin hemen altında klitoris bulunur. Dış genital organların bir tabaka altında kadının doğum yapmasında, idrar ve dışkı çıkışı gibi işlevleri istemli olarak yürütmesinde önemli yeri olan kaslar bulunur. Bu kaslara topluca pelvis tabanı kasları adı verilir.

* Dış dudaklar (Labia majör) : Vajina girişini sağlı sollu örten yapıların en dıştaki kısmıdır.
* İç dudaklar (Labia minör) : Sağ ve sol labium majörün iç kısmında bulunan yapılardır.
* Vajina girişi : Labium minörün hemen iç kısmından başlar ve kızlık zarından sonra vajinayla devam eder.
* Kızlık zarı (Hymen) : Hymen olarak da adlandırılan bu yapı, ince olmasına karşın nispeten esnektir. İlk girilen ilişki ya da herhangi bir zorlamayla yapısı bozulur.
* Bızır (Klitoris) : Erkekte "penis başı"nın kadındaki karşılığıdır. Aynen erkekteki sünnet derisi gibi üzeri deri ile örtülüdür.
* İdrar deliği : Mesanenin devamında yeralan boru şeklindeki üretra(idrar yolunun) son kısmı idrar boşaltım sisteminin son basamağını oluşturur.
* Perine
* Makat (Anüs): Kalın barsağın bu son kısmını oluşturan açıklık.
* Salgı Bezleri: Dış genital bölgenin kurumasını önlemek ve cinsel ilişkide gerekli kayganlaşmayı sağlamak işlevini yürüten birkaç adet salgı bezi vardır. Bunlar arasında en önemlileri idrar çıkış deliğinin yanlarında yer alan Skene bezleri ve vajina girişinin yakınında sağlı sollu yer alan Bartholin bezleridir.

İç genital organlar

İç genital organlar penisi içine kabul eden vajinayla başlar, rahim içine giriş kapısı olan ve aynı zamanda sperm için bir depo görevi üstlenen rahimağzı ile, bebeğin büyüyerek geliştiği ve gebe olunmayan dönemlerde adet kanamasının oluştuğu rahim ile devam eder, buradan sağlı sollu rahimin her iki yanında boynuz gibi yer alan Fallop tüplerine uzanır ve her bir Fallop tüpü, uçlarında bulunan saçaklarıyla yumurtalıklarla yakın temas eder.

* Vajina (Hazne): Rahim ile dış ortam arasındaki bağlantıyı sağlayan boru şeklinde, esneme yeteneği çok gelişmiş bir organdır. Cinsel ilişki bu bölgede olur. Doğumda bebek buradan geçerek dünyaya gelir, doğum sonrası çok hızlı bir biçimde eski halini alır.
* Üretra (idrar yolu)
* Fallop tüpü : Sağlı sollu ve adeta birer boynuz gibi uterus (rahim) yanlarında yeralan yapılardır.
* Rahimağzı : Döllenen yumurta hücresi uterus içinde yeralan bu boşlukta en "verimli" bulduğu bölgeye yerleşir ve çoğalmaya başlar.
* Rahim (Uterus): Döllenme sonrası yumurtanın yerleştiği ve gebeliğin oluştuğu yerdir.
* Endometrium boşluğu : Bebeğin geliştiği bölgedir.
* Tüpler (Rahim kanalları) : Vajinaya atılan meninin rahim ağzından içeri girerek yumurtaya ulaşmasını sağlayan yapılardır.
* Yumurtalıklar (Ovaryum) : Rahmin her iki yanında yer alan iki adet organdır. Yumurta üretimi ve kadınsal hormonların üretiminden sorumludur.]]>
<![CDATA[RAHİM AĞZI YARALARI (SERVİSİTLER)]]> https://eylulforum.com/konu-rahim-agzi-yaralari-servisitler--7858 Sat, 02 Oct 2010 19:09:36 +0300 https://eylulforum.com/konu-rahim-agzi-yaralari-servisitler--7858
Kadınların yarısından fazlası hayatının bir döneminde bu hastalığa yakalanır. Yaşı ne olursa olsun cinsel yönden aktif her kadın servisit için uygun bir adaydır.

Kasık ağrısı ve vajinal akıntısı olan kadınların çoğunda başka bir hastalıkla bir arada ya da tek başına servisit bulunabilir.

Belirtileri diğer pek çok hastalığa benzediği ve spesifik yakınmalar yaratmadığı için kişinin kendi kendine servisitten şüphelenmesi zordur. Genelde başka bir nedenden dolayı yapılan jinekolojik muayene ile fark edilir.

Belirtiler
Servisitin ilk belirtisi adet kanamasının bitişini takip eden dönemde ortaya çıkan vajinal akıntıdır. Diğer belirtiler arasında anormal vajinal kanama, kaşınma, vajinada yanma, ilişki esnasında ağrı, ilişki sonrasında kanama, idrar yaparken yanma ve bel ağrısı bulunur.

Hafif vakalarda herhangi bir bulgu olamayabilir ancak olay ilerledikçe kötü kokulu ve iltihabi bir akıntı ortaya çıkar.

Uzamış ve tedavi edilmemiş bir servisit mukus (serviks salgısı) yapısını kötüleştirerek spermlerin servikal kanala girişini bozabilir ve bu şekilde kısırlığa yol açabilir.

Kısırlık tedavisinin ilk aşaması serviks ve vajendeki enfeksiyonların düzgün şekilde giderilmesidir.

Servisiti olan kadın gebe kalırsa da düşük ve erken doğum riskleri vardır. Ayrıca bu tür annelerden doğan bebeklerde doğum sonrası akciğer ve göz enfeksiyonları da normalden daha fazla görülür.

Tanı

Yalnızca bir jinekolojik mauyene bile önemli derecede fikir vericidir. Servikste en sık karşılaşılan problemler; Servisit (Resim 2) ve Servikal "ektoprion" denilen iç epitelin dışa taşınması durumlarıdır (Resim 3).

Servisit, yani serviksin iltihabı, vücudun normal çalışan savunma mekanizmalarının bir sonucu gelişir.

Herhangi bir dokuda yaralanma, irritasyon ya da enfeksiyon olduğunda beyaz kan hücreleri yani akyuvarlar o bölgeye göç ederler ve bu bölgedeki kan akımı artar. Bu olay serviskte olduğunda, normalde açık pembe olan serviks kızarır ve şişer. Bu durum muayenede yara şeklinde görülebilir.

Servisit tanısı genelde jinekolojik muayene ile konsa da tanıdan emin olmak ve kesin tanı koyabilmek için bazı ek tetkikler gerekebilir.

Serviksteki lezyonları tanımak çok önemlidir. Nitekim bazan Serviks kanseri de özellikle erken evrede servikal yaralar ile karıştırılabilmektedir.

Servisit Tanısında Kullanılan Testler

Smear

Servikal enfeksiyonu ve erken dönem serviks kanserinin taramasında kullanılır.

Smear her kadının yılda bir defa yaptırması gerek son derece basit ancak bir o kadar da önemli bir testtir. Muayene sırasında, rahim ağzı salgısından ince bir fırça ile sürüntünün alınıp bir cam üzerine yayılarak patolojik incelemenin yapılması işlemlerini içerir. Son derecede ağrısız ve basit bir işlemdir.


Biopsi
Eğer rahim ağzı ileri derecede anormal görünüyor ise lokal anestezi altında şüpheli alanlardan serviks biopsisi (parça alımı) yapılabilir.

Eğer tek bir alan belirlenemiyorsa saat 3,6,9 ve 12 hizalarından biopsi alınır ve patolojik incelemeye gönderilir.

KolposkopiRahim ağzının ve vajenin ışık altında büyütece benzer bir optik alet yardımı ile incelenmesidir.

Şüpheli alanları daha kolay ortaya çıkarmak için kolposkopi öncesi rahim ağzı bir takım kimyasal maddeler ile silinir ve daha sonra boyanır. Dokunun boya tutmadaki farklılıklarına göre biopsi alınacak yer tespit edilir.

Kolposkopi ile rahim ağzındaki kılcal damarların yapıları da değerlendirilir ve anormal damarlanma olup olmadığı saptanır. Bu damarlanma değişiklikleri servisit ile kötü huylu hastalıkların ayrımında önemlidir.


Servisit NedenleriServisitin başarılı şekilde tedavi edilebilmesi altta yatan nedeninin tanımlanması ile ilgilidir. Eğer buna neden basit bir irritan (tahriş edici) madde ise bu maddenin kullanılmaması sorunu çözecektir.

Altta yatan sebep bir enfeksiyon ise uygun şekilde antibiyotik tedavisi servisit problemini de çözecektir.

Servisite neden olan en önemli üç mikroorganizma klamidya, gonore ve trikomonasdır. Bunun dışında bazı allerjik maddeler de bu duruma yol açabilir.

Servisit Tedavisi
Eğer servisit durumu uzamış veya altta yatan etkenin tedavisine rağmen tabloda gerileme yoksa bu bölgedeki anormal hücreleri tahrip etmek için bazı küçük cerrahi girişimler yapılabilir.

En sık kullanılan koterizasyon (yakma), krioterapi (dondurma) ve lazer tedavileridir.

Her üç metotta da amaç aynıdır: iltihabi dokunun öldürülerek yaranın adeta dağlanması.

KoterizasyonKoterizasyon ısı yardımı ile tahrip etmektir. Halk arasında bu işleme "yara yakma" adı verilir.

Kronik servisitteki en eski ve en klasik yöntemdir. Kalem şeklinde bir probun ucundan elektrik akımı geçirilerek ısı elde edilir.
Bir kaç dakika süren işlem esnasında çok hafif ağrı olabilir. Nadiren koter sonrası oluşan nedbe dokusu rahim ağzı kanalında tıkanmalara yol açabilir.

Kriyoterapi
Krioterapi ise sıvı karbondioksit veya azot yardımı ile anormal dokuların dondurulmasıdır. Buna da halk arasında "yara dondurma" ismi verilir.

Kotere göre bazı avantajları vardır. Daha az ağrıya neden olur ve daha kontrollü bir doku tahribine olanak tanır.
Daha az nedbe dokusu oluşmasını sağlar. Bu nedenle servikal kanalda daralmaya yol açmaz.

Tabanca şeklinde bir cihaz ile uygulanır. Bu tabancanın ucunun değdiği yerler donar. İşlem herhangi bir anestezi uygulanmadan yapılır. Son derece basit ve bir kaç dakika süren bir işlemdir.

Lazer
Dokuların lazer ile tahrip edilmesidir. Kriyoterapiye bir üstünlüğü yoktur.

Tedavi şekli ne olursa olsun hücrelerin tahrip edilmesini takiben 1-2 hafta kadar süren kirli bir vajinal akıntı görülür. Bu süre zarfında lekelenme şeklinde kanamalar olabilir, bu nedenle işlemlerden sonra 3-4 hafta kadar cinsel ilişkiden kaçınmak gerekir. Tamamen iyileşme bazen 6-8 hafta kadar zaman alabilir.

Servisitten Korunmak İçin Önlemler

*Servisitten korunmak ya da erken dönemde teşhis edilmesini sağlamak için bazı basit önlemler yeterlidir.

*Çok emin olmadığınız kişiler ile ilişkiye girmeyin. Partnerinizde gonore belirtileri varsa hemen doktorunuzla görüşün. Şüpheli ilişkilerinizde prezervatif kullanın.

* Vajinal akıntı varlığında muayene olmayı geciktirmeyin.
Herhangi bir şikayetiniz olmasa bile yılda bir kez jinekolojik muayeneden geçin ve mutlaka smear aldırın.

* Kokulu tampon, deodorant, pudra gibi irritan maddeleri asla kullanmayın.

* Vajen içini suyla veya sabunla kesinlikle yıkamayın. Çünkü o bölgenin doğal asidik bir ortamı vardır. O ortamın bozulması sizi enfeksiyonlar açısından riske atacaktır.

* İç çamaşırlarınızı sık sık değiştirin ve sentetik olmayan pamukluları tercih edin.

* Tuvalet sonrası temizliğinize dikkat edin. Her zaman önden arkaya doğru silin, arkadan öne değil.

Servisit Kronikleşirse...
Serviks enfeksiyonu kronikleşirse servikal kanal etrafında Naboth bezlerinde kistleşmeler yapabilir. Bu durumda dondurma ve yakma işlemeri gerekli hale gelebilir.]]>

Kadınların yarısından fazlası hayatının bir döneminde bu hastalığa yakalanır. Yaşı ne olursa olsun cinsel yönden aktif her kadın servisit için uygun bir adaydır.

Kasık ağrısı ve vajinal akıntısı olan kadınların çoğunda başka bir hastalıkla bir arada ya da tek başına servisit bulunabilir.

Belirtileri diğer pek çok hastalığa benzediği ve spesifik yakınmalar yaratmadığı için kişinin kendi kendine servisitten şüphelenmesi zordur. Genelde başka bir nedenden dolayı yapılan jinekolojik muayene ile fark edilir.

Belirtiler
Servisitin ilk belirtisi adet kanamasının bitişini takip eden dönemde ortaya çıkan vajinal akıntıdır. Diğer belirtiler arasında anormal vajinal kanama, kaşınma, vajinada yanma, ilişki esnasında ağrı, ilişki sonrasında kanama, idrar yaparken yanma ve bel ağrısı bulunur.

Hafif vakalarda herhangi bir bulgu olamayabilir ancak olay ilerledikçe kötü kokulu ve iltihabi bir akıntı ortaya çıkar.

Uzamış ve tedavi edilmemiş bir servisit mukus (serviks salgısı) yapısını kötüleştirerek spermlerin servikal kanala girişini bozabilir ve bu şekilde kısırlığa yol açabilir.

Kısırlık tedavisinin ilk aşaması serviks ve vajendeki enfeksiyonların düzgün şekilde giderilmesidir.

Servisiti olan kadın gebe kalırsa da düşük ve erken doğum riskleri vardır. Ayrıca bu tür annelerden doğan bebeklerde doğum sonrası akciğer ve göz enfeksiyonları da normalden daha fazla görülür.

Tanı

Yalnızca bir jinekolojik mauyene bile önemli derecede fikir vericidir. Servikste en sık karşılaşılan problemler; Servisit (Resim 2) ve Servikal "ektoprion" denilen iç epitelin dışa taşınması durumlarıdır (Resim 3).

Servisit, yani serviksin iltihabı, vücudun normal çalışan savunma mekanizmalarının bir sonucu gelişir.

Herhangi bir dokuda yaralanma, irritasyon ya da enfeksiyon olduğunda beyaz kan hücreleri yani akyuvarlar o bölgeye göç ederler ve bu bölgedeki kan akımı artar. Bu olay serviskte olduğunda, normalde açık pembe olan serviks kızarır ve şişer. Bu durum muayenede yara şeklinde görülebilir.

Servisit tanısı genelde jinekolojik muayene ile konsa da tanıdan emin olmak ve kesin tanı koyabilmek için bazı ek tetkikler gerekebilir.

Serviksteki lezyonları tanımak çok önemlidir. Nitekim bazan Serviks kanseri de özellikle erken evrede servikal yaralar ile karıştırılabilmektedir.

Servisit Tanısında Kullanılan Testler

Smear

Servikal enfeksiyonu ve erken dönem serviks kanserinin taramasında kullanılır.

Smear her kadının yılda bir defa yaptırması gerek son derece basit ancak bir o kadar da önemli bir testtir. Muayene sırasında, rahim ağzı salgısından ince bir fırça ile sürüntünün alınıp bir cam üzerine yayılarak patolojik incelemenin yapılması işlemlerini içerir. Son derecede ağrısız ve basit bir işlemdir.


Biopsi
Eğer rahim ağzı ileri derecede anormal görünüyor ise lokal anestezi altında şüpheli alanlardan serviks biopsisi (parça alımı) yapılabilir.

Eğer tek bir alan belirlenemiyorsa saat 3,6,9 ve 12 hizalarından biopsi alınır ve patolojik incelemeye gönderilir.

KolposkopiRahim ağzının ve vajenin ışık altında büyütece benzer bir optik alet yardımı ile incelenmesidir.

Şüpheli alanları daha kolay ortaya çıkarmak için kolposkopi öncesi rahim ağzı bir takım kimyasal maddeler ile silinir ve daha sonra boyanır. Dokunun boya tutmadaki farklılıklarına göre biopsi alınacak yer tespit edilir.

Kolposkopi ile rahim ağzındaki kılcal damarların yapıları da değerlendirilir ve anormal damarlanma olup olmadığı saptanır. Bu damarlanma değişiklikleri servisit ile kötü huylu hastalıkların ayrımında önemlidir.


Servisit NedenleriServisitin başarılı şekilde tedavi edilebilmesi altta yatan nedeninin tanımlanması ile ilgilidir. Eğer buna neden basit bir irritan (tahriş edici) madde ise bu maddenin kullanılmaması sorunu çözecektir.

Altta yatan sebep bir enfeksiyon ise uygun şekilde antibiyotik tedavisi servisit problemini de çözecektir.

Servisite neden olan en önemli üç mikroorganizma klamidya, gonore ve trikomonasdır. Bunun dışında bazı allerjik maddeler de bu duruma yol açabilir.

Servisit Tedavisi
Eğer servisit durumu uzamış veya altta yatan etkenin tedavisine rağmen tabloda gerileme yoksa bu bölgedeki anormal hücreleri tahrip etmek için bazı küçük cerrahi girişimler yapılabilir.

En sık kullanılan koterizasyon (yakma), krioterapi (dondurma) ve lazer tedavileridir.

Her üç metotta da amaç aynıdır: iltihabi dokunun öldürülerek yaranın adeta dağlanması.

KoterizasyonKoterizasyon ısı yardımı ile tahrip etmektir. Halk arasında bu işleme "yara yakma" adı verilir.

Kronik servisitteki en eski ve en klasik yöntemdir. Kalem şeklinde bir probun ucundan elektrik akımı geçirilerek ısı elde edilir.
Bir kaç dakika süren işlem esnasında çok hafif ağrı olabilir. Nadiren koter sonrası oluşan nedbe dokusu rahim ağzı kanalında tıkanmalara yol açabilir.

Kriyoterapi
Krioterapi ise sıvı karbondioksit veya azot yardımı ile anormal dokuların dondurulmasıdır. Buna da halk arasında "yara dondurma" ismi verilir.

Kotere göre bazı avantajları vardır. Daha az ağrıya neden olur ve daha kontrollü bir doku tahribine olanak tanır.
Daha az nedbe dokusu oluşmasını sağlar. Bu nedenle servikal kanalda daralmaya yol açmaz.

Tabanca şeklinde bir cihaz ile uygulanır. Bu tabancanın ucunun değdiği yerler donar. İşlem herhangi bir anestezi uygulanmadan yapılır. Son derece basit ve bir kaç dakika süren bir işlemdir.

Lazer
Dokuların lazer ile tahrip edilmesidir. Kriyoterapiye bir üstünlüğü yoktur.

Tedavi şekli ne olursa olsun hücrelerin tahrip edilmesini takiben 1-2 hafta kadar süren kirli bir vajinal akıntı görülür. Bu süre zarfında lekelenme şeklinde kanamalar olabilir, bu nedenle işlemlerden sonra 3-4 hafta kadar cinsel ilişkiden kaçınmak gerekir. Tamamen iyileşme bazen 6-8 hafta kadar zaman alabilir.

Servisitten Korunmak İçin Önlemler

*Servisitten korunmak ya da erken dönemde teşhis edilmesini sağlamak için bazı basit önlemler yeterlidir.

*Çok emin olmadığınız kişiler ile ilişkiye girmeyin. Partnerinizde gonore belirtileri varsa hemen doktorunuzla görüşün. Şüpheli ilişkilerinizde prezervatif kullanın.

* Vajinal akıntı varlığında muayene olmayı geciktirmeyin.
Herhangi bir şikayetiniz olmasa bile yılda bir kez jinekolojik muayeneden geçin ve mutlaka smear aldırın.

* Kokulu tampon, deodorant, pudra gibi irritan maddeleri asla kullanmayın.

* Vajen içini suyla veya sabunla kesinlikle yıkamayın. Çünkü o bölgenin doğal asidik bir ortamı vardır. O ortamın bozulması sizi enfeksiyonlar açısından riske atacaktır.

* İç çamaşırlarınızı sık sık değiştirin ve sentetik olmayan pamukluları tercih edin.

* Tuvalet sonrası temizliğinize dikkat edin. Her zaman önden arkaya doğru silin, arkadan öne değil.

Servisit Kronikleşirse...
Serviks enfeksiyonu kronikleşirse servikal kanal etrafında Naboth bezlerinde kistleşmeler yapabilir. Bu durumda dondurma ve yakma işlemeri gerekli hale gelebilir.]]>
<![CDATA[Polistik Over hakkında bilinmesi gerekenler]]> https://eylulforum.com/konu-polistik-over-hakkinda-bilinmesi-gerekenler--7857 Sat, 02 Oct 2010 19:09:09 +0300 https://eylulforum.com/konu-polistik-over-hakkinda-bilinmesi-gerekenler--7857
Belirtiler

Hastalık genelde adet düzensizliği, sivilce, yağlı cilt, tüylenmede artış, infertilite (kısırlık), ve kilo artışı gibi belirtiler verir.

Polikistik over sendromu (PKOS) ilk kez ergenlik döneminde adet kanamalarının başlaması ile tanınır. Bu dönemde adet düzensizlikleri en önemli uyarandır ve neredeyse hastaların %75'inde görülür. En sık rastlanılan düzensizlik seyrek adet görme şeklindedir. Zaman zaman amenore yani hiç adet görmeme olabilir. Gecikmeyi takiben görülen kanama genelde fazla miktarda ve uzun süreli olur. Bu düzensizlik yumurtlamada bir bozukluğun işaretçisidir. Yeni adet göremeye başlayan genç kızlarda PKOS olmasa bile bu tür bozukluklar ilk 2 yıl boyunca normalde de görülebilir. Adet düzensizliği nedeni ile hekim kontrolü dışında doğum kontrol hapı gibi düzenleyici ilaçların kullanılması PKOS tanısını geciktirebilir.Androjen adı verilen hormonlar testosteron gibi steroid hormonlardır ve erkeklerde yüksek miktarlarda bulunurken kadınlarda çok daha düşük miktarlarda salgılanırlar. PKOS hastalarında androjen hormonları olması gerekenden daha fazla miktarlarda bulunur ve bu nedenle erkek tipi tüylenme, sivilce ve hatta erkek tipi saç dükülmesi ortaya çıkabilir.PKO sendromunda yumurtlama bozukluklarının olması ve adet düzensizliğinin görülmesi nedeni ile kısırlığın bir problem olarak ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Kısırlık PKOS vakalarında %100 bir bulgu değildir. Hatta bazı hastalar PKOS bulgularına rağmen düzenli yumurtlayabilirler ve çok kolay gebe kalabilirler. Ancak yine de PKOS gebelikte gecikmelere ve kısırlığa yol açan önemli bir etkendir. PKOS hastaları genelde gebe kalmak için tedaviye gereksinim duyarlar.PKOS hastalarının yaklaşık %40'ında obesite problemi vardır. Şişmanlık bazı hastalarda tek başına diğer belirtileri başlatabilir. Bu tür vakalarda kilo kaybı sağlandığında sorunlar tamamen ortadan kalkabilir.

Tanı

Polikistik over sendromu tanısı klinik bulgular, laboratuvar tetkikleri ve ultrason incelemesinin bir arada değerlendirilmesi ile konur. En değerli tanı yöntemlerinden birisi transvajinal ultrasonografi incelemesidir. Ultrasonografide yumurtalık kenarlarında çok sayıda küçük kist saptanır. Bu kistler sadece birkaç milimetre çapındadır ve tek başlarına sorun yaratmazlar. Kistlerin kaynağı gelişen ancak yumurtlama ile atılmayan folliküllerdir. Zaman içerisinde bunların sayıları artış gösterebilir.

Polikistik over (PKO), ultrasonografide yumurtalıkların görünüşünü ifade eden bir tanımdır. Polikistik over sendromu ile karıştırılmamalıdır. Pekçok kadının ultrasonografik gürüntüsü polikisitk olabilir ancak hormonal değerler ve klinik tablo tamamen normal bulunur. Genel popülasyonda kadınların %20'sinde polikistik görünüşlü overler vardır. Polikistik over sendromu (PKOS) ise bir belirtiler grubudur ve hastalığı yani patolojiyi ifade eder. PKO ve PKOS iki farklı tanımdır.

PKOS tanısında kan hormon değerleri de önemlidir. Kanda androjen düzeylerinin, LH ve FSH oranlarının önemi vardır. LH/FSH oranının 3'ün üzerinde olması PKOS lehine bir bulgudur. Yine adetin 21. günü bakılacak kan progesteron değerleri yumurtlama olup olmadığı hakkında bilgi verir.

Son yıllarda yapılan çalışmalar PKOS ile insülin hormonu arasında ilişki olduğunu göstermiştir.İnsülin pankreastan salınan bir hormondur ve hücrelerin glukozu kullanmalarını sağlar. PKOS'da hücrelerde insülüne karşı bir direnç yani rezistans vardır. Bu nedenle pankreas durumla başa çıkabilmek için daha fazla insülin salgılar. Bu yüksek dozda insülin yumurtalıkları etkileyerek yumurtlamayı engeller ve sonuçta androjenlerde artış olur. İnsülün direnci PKOS'lu zayıf kadınların %30'unda saptanırken obes kadınlarda bu oran %75'e kadar ulaşmaktadır.

Uzun dönemdeki riskler

PKOS'un uzun dönemde yaratabileceği sorunlar ve riskler hem insülin hem de androjen fazlalığına bağlıdır. Yüksek miktarlarda insülin uzun dönemde tip 2 diabet yani şeker hastalığı riski taşır. Bu tür diabet genelde sıkı diet ve ağızdan alınan ilaçlar ile kontrol altına alınabilir. Kilo sorunu olan, tedavi edilmemiş PKOS hastalarının %25-35'inde 30'lu yaşlarda tip2 şeker hastalığı ortaya çıkar. PKOS'da görülen hormonal değişiklikler tansiyon problemlerini de beraberinde getirirler. Aynı zamanda bu hastalarda kolesterol yüksekliği de ortaya çıkar. Her iki durumda kalp hastalığı açısında yüksek risk faktörleridir.

Uzun süreli adet düzensizlikleri endometrium kanseri riskini arttırır. Yumurtlama olmadığı için endometrium üzerinde progestreon hormonu desteği olmaz ve bu nedenle endometrium uzun süre sadece östrojene maruz kalır, bu nedenle kanser riski artar.

Tedavi

Adet düzensizliği

Daha önce belirttiğimiz gibi PKOS'da ovülasyon problemlerine bağlı olarak düzensiz ve yoğun kanamalara sıkça rastlanır. Bu nedenle tedavide asıl amaç yumurtlamayı yeniden sağlamaktır. Eğer çocuk isteği varsa yumurtlamayı uyarıcı ilaçlar kullanılabilir ancak olası yan etkileri nedeni ile bu tür ilaçlar uzun süreli kullanılamazlar. Fazla kilolar hem PKOS'lu hem de PKOS olmayan hastalarda adet problemlerine yol açan nednelerden biridir. Yağ dokusunda fazla miktarda östrojen üretilmesi nedeni ile ovülasyon bozuklukları görülür. Obes hastalarda kilo verilmesi çoğu zaman yumrtlamanın yeniden başlaması için yeterli olmaktadır.

35 yaşından küçük ve çocuk istemeyen hastalarda adetleri düzene sokmak için doğum kontrol hapları en sık tercih edilen ilaç gurubudur. İkinci sırada ise adetin 15. günnden sonra kullanılan progestreon ilaçları gelir. Her iki ilaç grubu da adetleri düzene sokar.

İnfertilite

Yumurtlama bozukluğuna bağlı infertilite problemi yaşayan kadınların %70'inde sorun PKOS'dur. Bu durum obes hastalarda daha belirgindir. Çocuk isteği olan PKOS hastalarında ilk planda yapılması gereken kilo verilmesidir. %5 civarında bir kilo kaybı genelde yumurtlamanın başlaması için yeterlidir. PKOS hastalarında yumurtlamayı uyarıcı ilaçlardan en etkili olanı klomifen sitratır. Bu ilaç hekim kontrolü altında kullanılır. Klomifenin başarısın olması durumunda ise iki ana yaklaşım söz konusudur. Bunlardan ilki enjektabl hormonlar ile yumurtalıkları uyarmak ve daha sonra aşılama (inseminasyon) yapmaktır. Bu tedavi ile %62'ye varan başarı oranları bildirilmiştir. Bu tedavinin en önemli komplikasyonu ovarian hiperstimülasyon sendromu ve çoğul gebeliklerdir. Tedavi son derece titiz bir yakın kontrol altında ve konuya hakim hekimlerce yapılmalıdır.

İkinci alternatif ise laparoskopik diatermidir (LOD). Burada laparoskopi ile karın boşluğuna girilir, yumurtalıklar koter ya da lazer ile yakılarak üzerlerinde küçük delikler açılır. Tedavinin mekanizması bilinmemekle birlikte düzenli yumurtlamayı sağladığı ve klomifene olan cevabı iyileştirdiği gözlenmiştir. LOD sonrası 12 ay içinde kendiliğinden gebelik oranları %60-80 arasındadır. LOD'un başarısı infertilite süresi 3 yıldan az olanlarda ve LH düzeyleri 10'dan fazla bulunanlarda daha iyidir.

Tüylenme

Androjen adı verilen erkeklik hormonlarının fazlalığına bağlı olarakortaya çıkan tüylenme (hirsutism) PKOS'lu vakalarda sıklıkla görülen bir durumdur. Bazı kadınlar bunu dert etmezken bazı kadınlarda asıl hekime müracaat sebebidir. Bazı durumlarda tüylenme hormonal dengesizliğe bağlı değildir ve yapısal olabilir. Var olan tüyler tedavi ile yok edilemez bu nedenle bleaching ya da epilasyon gereklidir.

Doğum kontrol hapları kandaki androjen düzeylerini düşürdüğünden yeni tüy çıkmasını engelleyebilirler. Bu amaçla en sık kullanılan ilaç cyproterone asetat adı verilen bir maddedir. Diğer bazı ilaçlar ile birarada ya da tek başına kullanılabilir. Hirsutism tedavisi uzun süreli bir tedavidir. Başarı için 8-18 ay tedavi gerekebilir. Bunun nedeni kıl büyümesinin yavaşlığıdır.

PKOS ile insülin rezistansı sıklıkla bir arada görüldüğünden PKOS tedavisinde yeni yaklaşımlardan biri de insülin duyarlılığını arttıran ilaçların kullanımıdır. Bu konuda yeterli sayıda çalışma olmamakla birlikte ilk sonuçlar başarı oranlarının oldukça yüksek olduğu yönündedir.]]>

Belirtiler

Hastalık genelde adet düzensizliği, sivilce, yağlı cilt, tüylenmede artış, infertilite (kısırlık), ve kilo artışı gibi belirtiler verir.

Polikistik over sendromu (PKOS) ilk kez ergenlik döneminde adet kanamalarının başlaması ile tanınır. Bu dönemde adet düzensizlikleri en önemli uyarandır ve neredeyse hastaların %75'inde görülür. En sık rastlanılan düzensizlik seyrek adet görme şeklindedir. Zaman zaman amenore yani hiç adet görmeme olabilir. Gecikmeyi takiben görülen kanama genelde fazla miktarda ve uzun süreli olur. Bu düzensizlik yumurtlamada bir bozukluğun işaretçisidir. Yeni adet göremeye başlayan genç kızlarda PKOS olmasa bile bu tür bozukluklar ilk 2 yıl boyunca normalde de görülebilir. Adet düzensizliği nedeni ile hekim kontrolü dışında doğum kontrol hapı gibi düzenleyici ilaçların kullanılması PKOS tanısını geciktirebilir.Androjen adı verilen hormonlar testosteron gibi steroid hormonlardır ve erkeklerde yüksek miktarlarda bulunurken kadınlarda çok daha düşük miktarlarda salgılanırlar. PKOS hastalarında androjen hormonları olması gerekenden daha fazla miktarlarda bulunur ve bu nedenle erkek tipi tüylenme, sivilce ve hatta erkek tipi saç dükülmesi ortaya çıkabilir.PKO sendromunda yumurtlama bozukluklarının olması ve adet düzensizliğinin görülmesi nedeni ile kısırlığın bir problem olarak ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Kısırlık PKOS vakalarında %100 bir bulgu değildir. Hatta bazı hastalar PKOS bulgularına rağmen düzenli yumurtlayabilirler ve çok kolay gebe kalabilirler. Ancak yine de PKOS gebelikte gecikmelere ve kısırlığa yol açan önemli bir etkendir. PKOS hastaları genelde gebe kalmak için tedaviye gereksinim duyarlar.PKOS hastalarının yaklaşık %40'ında obesite problemi vardır. Şişmanlık bazı hastalarda tek başına diğer belirtileri başlatabilir. Bu tür vakalarda kilo kaybı sağlandığında sorunlar tamamen ortadan kalkabilir.

Tanı

Polikistik over sendromu tanısı klinik bulgular, laboratuvar tetkikleri ve ultrason incelemesinin bir arada değerlendirilmesi ile konur. En değerli tanı yöntemlerinden birisi transvajinal ultrasonografi incelemesidir. Ultrasonografide yumurtalık kenarlarında çok sayıda küçük kist saptanır. Bu kistler sadece birkaç milimetre çapındadır ve tek başlarına sorun yaratmazlar. Kistlerin kaynağı gelişen ancak yumurtlama ile atılmayan folliküllerdir. Zaman içerisinde bunların sayıları artış gösterebilir.

Polikistik over (PKO), ultrasonografide yumurtalıkların görünüşünü ifade eden bir tanımdır. Polikistik over sendromu ile karıştırılmamalıdır. Pekçok kadının ultrasonografik gürüntüsü polikisitk olabilir ancak hormonal değerler ve klinik tablo tamamen normal bulunur. Genel popülasyonda kadınların %20'sinde polikistik görünüşlü overler vardır. Polikistik over sendromu (PKOS) ise bir belirtiler grubudur ve hastalığı yani patolojiyi ifade eder. PKO ve PKOS iki farklı tanımdır.

PKOS tanısında kan hormon değerleri de önemlidir. Kanda androjen düzeylerinin, LH ve FSH oranlarının önemi vardır. LH/FSH oranının 3'ün üzerinde olması PKOS lehine bir bulgudur. Yine adetin 21. günü bakılacak kan progesteron değerleri yumurtlama olup olmadığı hakkında bilgi verir.

Son yıllarda yapılan çalışmalar PKOS ile insülin hormonu arasında ilişki olduğunu göstermiştir.İnsülin pankreastan salınan bir hormondur ve hücrelerin glukozu kullanmalarını sağlar. PKOS'da hücrelerde insülüne karşı bir direnç yani rezistans vardır. Bu nedenle pankreas durumla başa çıkabilmek için daha fazla insülin salgılar. Bu yüksek dozda insülin yumurtalıkları etkileyerek yumurtlamayı engeller ve sonuçta androjenlerde artış olur. İnsülün direnci PKOS'lu zayıf kadınların %30'unda saptanırken obes kadınlarda bu oran %75'e kadar ulaşmaktadır.

Uzun dönemdeki riskler

PKOS'un uzun dönemde yaratabileceği sorunlar ve riskler hem insülin hem de androjen fazlalığına bağlıdır. Yüksek miktarlarda insülin uzun dönemde tip 2 diabet yani şeker hastalığı riski taşır. Bu tür diabet genelde sıkı diet ve ağızdan alınan ilaçlar ile kontrol altına alınabilir. Kilo sorunu olan, tedavi edilmemiş PKOS hastalarının %25-35'inde 30'lu yaşlarda tip2 şeker hastalığı ortaya çıkar. PKOS'da görülen hormonal değişiklikler tansiyon problemlerini de beraberinde getirirler. Aynı zamanda bu hastalarda kolesterol yüksekliği de ortaya çıkar. Her iki durumda kalp hastalığı açısında yüksek risk faktörleridir.

Uzun süreli adet düzensizlikleri endometrium kanseri riskini arttırır. Yumurtlama olmadığı için endometrium üzerinde progestreon hormonu desteği olmaz ve bu nedenle endometrium uzun süre sadece östrojene maruz kalır, bu nedenle kanser riski artar.

Tedavi

Adet düzensizliği

Daha önce belirttiğimiz gibi PKOS'da ovülasyon problemlerine bağlı olarak düzensiz ve yoğun kanamalara sıkça rastlanır. Bu nedenle tedavide asıl amaç yumurtlamayı yeniden sağlamaktır. Eğer çocuk isteği varsa yumurtlamayı uyarıcı ilaçlar kullanılabilir ancak olası yan etkileri nedeni ile bu tür ilaçlar uzun süreli kullanılamazlar. Fazla kilolar hem PKOS'lu hem de PKOS olmayan hastalarda adet problemlerine yol açan nednelerden biridir. Yağ dokusunda fazla miktarda östrojen üretilmesi nedeni ile ovülasyon bozuklukları görülür. Obes hastalarda kilo verilmesi çoğu zaman yumrtlamanın yeniden başlaması için yeterli olmaktadır.

35 yaşından küçük ve çocuk istemeyen hastalarda adetleri düzene sokmak için doğum kontrol hapları en sık tercih edilen ilaç gurubudur. İkinci sırada ise adetin 15. günnden sonra kullanılan progestreon ilaçları gelir. Her iki ilaç grubu da adetleri düzene sokar.

İnfertilite

Yumurtlama bozukluğuna bağlı infertilite problemi yaşayan kadınların %70'inde sorun PKOS'dur. Bu durum obes hastalarda daha belirgindir. Çocuk isteği olan PKOS hastalarında ilk planda yapılması gereken kilo verilmesidir. %5 civarında bir kilo kaybı genelde yumurtlamanın başlaması için yeterlidir. PKOS hastalarında yumurtlamayı uyarıcı ilaçlardan en etkili olanı klomifen sitratır. Bu ilaç hekim kontrolü altında kullanılır. Klomifenin başarısın olması durumunda ise iki ana yaklaşım söz konusudur. Bunlardan ilki enjektabl hormonlar ile yumurtalıkları uyarmak ve daha sonra aşılama (inseminasyon) yapmaktır. Bu tedavi ile %62'ye varan başarı oranları bildirilmiştir. Bu tedavinin en önemli komplikasyonu ovarian hiperstimülasyon sendromu ve çoğul gebeliklerdir. Tedavi son derece titiz bir yakın kontrol altında ve konuya hakim hekimlerce yapılmalıdır.

İkinci alternatif ise laparoskopik diatermidir (LOD). Burada laparoskopi ile karın boşluğuna girilir, yumurtalıklar koter ya da lazer ile yakılarak üzerlerinde küçük delikler açılır. Tedavinin mekanizması bilinmemekle birlikte düzenli yumurtlamayı sağladığı ve klomifene olan cevabı iyileştirdiği gözlenmiştir. LOD sonrası 12 ay içinde kendiliğinden gebelik oranları %60-80 arasındadır. LOD'un başarısı infertilite süresi 3 yıldan az olanlarda ve LH düzeyleri 10'dan fazla bulunanlarda daha iyidir.

Tüylenme

Androjen adı verilen erkeklik hormonlarının fazlalığına bağlı olarakortaya çıkan tüylenme (hirsutism) PKOS'lu vakalarda sıklıkla görülen bir durumdur. Bazı kadınlar bunu dert etmezken bazı kadınlarda asıl hekime müracaat sebebidir. Bazı durumlarda tüylenme hormonal dengesizliğe bağlı değildir ve yapısal olabilir. Var olan tüyler tedavi ile yok edilemez bu nedenle bleaching ya da epilasyon gereklidir.

Doğum kontrol hapları kandaki androjen düzeylerini düşürdüğünden yeni tüy çıkmasını engelleyebilirler. Bu amaçla en sık kullanılan ilaç cyproterone asetat adı verilen bir maddedir. Diğer bazı ilaçlar ile birarada ya da tek başına kullanılabilir. Hirsutism tedavisi uzun süreli bir tedavidir. Başarı için 8-18 ay tedavi gerekebilir. Bunun nedeni kıl büyümesinin yavaşlığıdır.

PKOS ile insülin rezistansı sıklıkla bir arada görüldüğünden PKOS tedavisinde yeni yaklaşımlardan biri de insülin duyarlılığını arttıran ilaçların kullanımıdır. Bu konuda yeterli sayıda çalışma olmamakla birlikte ilk sonuçlar başarı oranlarının oldukça yüksek olduğu yönündedir.]]>
<![CDATA[G Noktası Nedir?]]> https://eylulforum.com/konu-g-noktasi-nedir--7856 Sat, 02 Oct 2010 19:08:39 +0300 https://eylulforum.com/konu-g-noktasi-nedir--7856
Her kadında G noktası bulunmayabilir. G noktası uyarıldığında orgazm oluşur. Bazı durumlarda ise orgazmla birlikte bir boşalma da gözlenir. Bu boşalma bir miktar idrarın çıkmasıdır. G noktası uyarılan kadınların hepsinin boşalmayacağı gibi bu hissi yaşayanların ancak 6 orgazm deneyiminden birinde görüldüğü rapor edilmiştir.

İşaret parmağınızı vajinaya doğru ilerletip ön duvarını parmağınızla hissettiğinizde yaklaşık parmağınızın 1 ve 2. boğumları arasında kasların birleştiği birleşke olarak hissedebilirsiniz. Vajina kaslarının yoğunlaşmasından meydana gelen bu noktaya parmağınızla basınç uyguladığınızda hazzı duyumsarsınız.]]>

Her kadında G noktası bulunmayabilir. G noktası uyarıldığında orgazm oluşur. Bazı durumlarda ise orgazmla birlikte bir boşalma da gözlenir. Bu boşalma bir miktar idrarın çıkmasıdır. G noktası uyarılan kadınların hepsinin boşalmayacağı gibi bu hissi yaşayanların ancak 6 orgazm deneyiminden birinde görüldüğü rapor edilmiştir.

İşaret parmağınızı vajinaya doğru ilerletip ön duvarını parmağınızla hissettiğinizde yaklaşık parmağınızın 1 ve 2. boğumları arasında kasların birleştiği birleşke olarak hissedebilirsiniz. Vajina kaslarının yoğunlaşmasından meydana gelen bu noktaya parmağınızla basınç uyguladığınızda hazzı duyumsarsınız.]]>
<![CDATA[Meme Başı Akıntısı]]> https://eylulforum.com/konu-meme-basi-akintisi Sat, 02 Oct 2010 19:08:03 +0300 https://eylulforum.com/konu-meme-basi-akintisi
Meme başı akıntısı daha çok iyi huylu hastalıklarla birlikte olmasına karşın akıntının bir memeden ya da her iki memeden olması, kendiliğinden veya uyarımla olması, sürekli ya da aralıklı olması, tek bir kanaldan ya da birçok kanaldan akıntının gelmesi, akıntının kanlı veya kansız olması altta yatan olası kötü hastalığı ortaya çıkarmak açısından önemli noktalardır.

Adet döneminin başlamasından itibaren gebelikte,laktasyonda(süt verme dönemi) ve menopoz sonrası dönemde memelerde fonksiyonel(beklenen) ve patolojik(normalin dışında) değişiklikler olur. Bu patolojik değişikliklerden birisi de meme başı akıntısıdır, gebelik ve laktasyon dışında ortaya çıktığında patolojik olarak kabul edilir.

Meme başı akıntıları genel olarak üç grup altında incelenebilir;

# Galaktore
# Kansız akıntı
# Kanlı akıntı


GALAKTORE

Her iki memeden, spontan (kendiliğinden) olarak, tüm kanallardan sütlü akıntı gelmesi galaktore olarak adlandırılır. Memelerden sütlü akıntı gelmesi gebelik sırasında veya gebelik bittiğinde görülebilir.Bu yaklaşık iki yıl kadar sürebilir ve emzirme bittiğinde kesilir. Gebelik veya emzirme olmaksızın memelerden sütlü akıntı gelmesi fizyolojik, farmakolojik (ilaçlara bağlı) veya endokrinolojik (hormonal) nedenlere bağlı olabilir.

Fizyolojik olarak;aşırı meme manüplasyonu (elle uyarılması), meme başlarının emilme şeklinde uyarılması buna yol açabilir. Tanı ve tedavi için uyarı kesilerek akıntının devam edip etmediğine bakılır.

Farmakolojik nedenler ise başka problemler nedeniyle kullanılan ilaçların galaktoreye sebep olmasıdır. Bu ilaçlar arasında en sık ülser ilaçları, doğum kontrol ilaçları, antiemetikler (bulantı giderici ilaçların bir kısmı) ve antidepresanlar sayılabilir. Ayrıca kronik morfin kullananlarda da görülebilir.

Endokrinolojik sebeplere gelince bir grup kadında galaktorenin sebebi kolayca açıklanamaz. Böyle durumlarda serum prolaktin seviyesi oldukça yardımcıdır. Prolaktin, hipofiz ön lobundan salgılanan bir hormondur. Görevi memeden süt salınımını sağlamak, diğer hormonlarla birlikte memenin gelişimine katkıda bulunmaktır.

Gebelik sırasında prolaktin seviyesi yükselerek doğumdan hemen sonra 200 ng/ml ye ulaşır. Gebelik ve doğum olmaksızın prolaktin seviyesindeki artış hipofize ait tümoral bir kitleyi düşündürmelidir. Hastalarda kitleye bağlı baş ağrısı ve görme bozukluğu vardır. Tanı için görme alanı muayenesi yapılır.Kafa grafisi ile büyük bir hipofizer kitle ortaya çıkarılabilir. Daha küçük kitleler için bilgisayarlı tomografi ya da magnetik rezonans çekilebilir. Kitlenin boyutuna ve medikal(ilaç) tedavisinin sonucuna göre cerrahi eksizyon ve radyoterapi(ışın tedavisi) planlanabilir.

Bunların dışında hipotalamik kitleler, enfeksiyonlar, vasküler (damarsal) ya da dejeneratif hasarlar, ektopik (normal yeri dışında) prolaktin salgılayan bronkojenik karsinoma, göğüs duvarına ait lezyonlar; herpes zoster, cerrahi skarlar da galaktoreye sebep olabilir.

Eğer galaktore kontrol altına alınamıyor, hastanın sosyal ve seksüel yaşamını etkiliyorsa ayrıca gelecekte gebelik planı yoksa cerrahi ile tüm kanallar çıkarılabilir.

KANSIZ AKINTILAR

Pürülan Akıntılar: Sıklıkla çocuk emzirme döneminde görülmekle beraber postmenapozal kadınlarda da görülebilir. Memede ağrı, huzursuzluk ve bir çok kanaldan kaynaklanan, spontan, tek taraflı akıntı enfeksiyon (iltihap) belirtileri ile birlikte mevcuttur. Enflamasyona ait klinik ve laboratuar bulguları ile tanı koyulabilir.

Tedavi için kültür alınarak uygun antibiyotik ve antiinflamatuar (iltihap giderici) verilir. Eğer apse oluşmuşsa insizyon ve drenaj gereklidir. Ayrıca inflamatuar kanser açısından dikkatli olmak gerekmektedir.

KANLI AKINTILAR

Bu hastalarda sıklıkla

# %48.1 İntraduktal papillom
# %32.9 Fibrokistik değişiklik
# %14.3 Kanser
# %4.8 Duktal ektazi

saptanmıştır.

Meme duktus ektazisinde (meme kanallarının genişlemesi) bu tür akıntı görülür.Bu grupta akıntılar farklı renklerde ,spontan , yapışkan ,bilatera l(iki taraflı) ve bir çok kanaldan olur. Çocuk doğurmuş, meme başı uyarımı olan, 37-53 y. arasında ki kadınlarda daha sıklıkla görülür. Akıntı sıklıkla farklı renklerde karşımıza çıkarken genellikle yeşil hakimdir. Sırasıyla sarı, beyaz ,kahverengi-gri ve kırmızımsı kahverengi olabilir. Bu son renk kanlı akıntı ile karışabilir.

İntraduktal papillomlar da bu tür akıntılara sebep olabilir.Genellikle 20-40 yaşlarında görülürler. Çoğunlukla meme başına yakın bir kist ya da genişlemiş bir duktus içinde gelişen genellikle 1 cm� den küçük lezyondur. Bazen papillomlar birçok duktusda ve duktusun farklı yerlerinde de olabilir. Fizik muayene ile akıntının geldiği duktus saptanmaya çalışılır. Tanıda mamografi yalnız başına yetersizdir. Duktografi (kanallardan ilaç verilerek görüntüleme) ve histopatolojik (parçanın alınarak mikroskop altında incelenmesi) tanıda önemlidir.

Bu akıntılar sıklıkla kanserle veya prekaseröz mastopati ile birliktedir. Akıntı tek taraflı , tek kanaldan kaynaklanıyor, kitle var ise sitolojik ve mamografik bulgular da değerlendirilerek kanser ayırıcı tanısına gidilmelidir

Akıntı serösanginöz (sulu-kanlı gibi) ya da kanlı ise 50 yaşın altında iyi huylu olma olasılığı artarken, 50 yaşın üstünde kötü bir hastalık ile birlikteliği sıktır. Yaş artışı ve kitle varlığı kanser olasılığını akla getirmelidir.

Meme başı akıntısında hastaya yaklaşım ve tanı yöntemleri ne olmalıdır ?

Eğer akıntı çamaşır üzerinde spontan fark edilmişse bu hastanın aktivasyonu örneğin jimnastik sonrası fark edilenden daha önemlidir. Akıntının menstruel siklus (adet kanamaları), ovulasyon ve mevcut gebelik ile ilişkisinin olması nonkanseröz (kanser dışı) lezyon ayırımında önemlidir. Akıntının rengi, travma (hasara maruz kalma), cerrahi, herpes zoster gibi enfeksiyonlarda ayırıcı tanıda önemlidir. Hikayede ilaç kullanımı araştırılmalıdır.

Hasta yaşı ve ailede kanser hikayesi meme kanseri gelişiminde artmış bir risktir. Tüm menapoz sonrası akıntılar önemlidir.

Her iki memenin fizik muayenesi nazik ve dikkatli biçimde yapılmalıdır. Akıntının geldiği kadranın demonstrasyonu önemlidir. Akıntının rengi ve konsantrasyonu gözlenir. Sitoloji yapılabilir fakat yalancı negatif sonuç oranı yüksektir. Sitoloji şüpheli, kitle tespit edilememişse kesin tanı için akıntının geldiği meme duktusu çıkarılarak tanıya gidilmelidir. Tüm palpe edilen (ele gelen) kitlelerde ince iğne aspirasyon biyopsisi gereklidir. Histopatolojik tanı daha değerlidir ve bizi kesin tanıya götürür. Mammografi öncelikle yapılmalıdır. Duktografi özellikle intraduktal papillom tanısında yardımcı olabilir.

Sonuç olarak tek taraflı, kendiliğinden olan, kanlı akıntılarda mutlaka tanının konması gerekmektedir.Ayrıca unutmamamız gereken önemli bir nokta ise, akıntının gelip gelmediğini kontrol için kesinlikle meme başını uyarmamalıyız. Akıntı var ise zaten gelecektir.]]>

Meme başı akıntısı daha çok iyi huylu hastalıklarla birlikte olmasına karşın akıntının bir memeden ya da her iki memeden olması, kendiliğinden veya uyarımla olması, sürekli ya da aralıklı olması, tek bir kanaldan ya da birçok kanaldan akıntının gelmesi, akıntının kanlı veya kansız olması altta yatan olası kötü hastalığı ortaya çıkarmak açısından önemli noktalardır.

Adet döneminin başlamasından itibaren gebelikte,laktasyonda(süt verme dönemi) ve menopoz sonrası dönemde memelerde fonksiyonel(beklenen) ve patolojik(normalin dışında) değişiklikler olur. Bu patolojik değişikliklerden birisi de meme başı akıntısıdır, gebelik ve laktasyon dışında ortaya çıktığında patolojik olarak kabul edilir.

Meme başı akıntıları genel olarak üç grup altında incelenebilir;

# Galaktore
# Kansız akıntı
# Kanlı akıntı


GALAKTORE

Her iki memeden, spontan (kendiliğinden) olarak, tüm kanallardan sütlü akıntı gelmesi galaktore olarak adlandırılır. Memelerden sütlü akıntı gelmesi gebelik sırasında veya gebelik bittiğinde görülebilir.Bu yaklaşık iki yıl kadar sürebilir ve emzirme bittiğinde kesilir. Gebelik veya emzirme olmaksızın memelerden sütlü akıntı gelmesi fizyolojik, farmakolojik (ilaçlara bağlı) veya endokrinolojik (hormonal) nedenlere bağlı olabilir.

Fizyolojik olarak;aşırı meme manüplasyonu (elle uyarılması), meme başlarının emilme şeklinde uyarılması buna yol açabilir. Tanı ve tedavi için uyarı kesilerek akıntının devam edip etmediğine bakılır.

Farmakolojik nedenler ise başka problemler nedeniyle kullanılan ilaçların galaktoreye sebep olmasıdır. Bu ilaçlar arasında en sık ülser ilaçları, doğum kontrol ilaçları, antiemetikler (bulantı giderici ilaçların bir kısmı) ve antidepresanlar sayılabilir. Ayrıca kronik morfin kullananlarda da görülebilir.

Endokrinolojik sebeplere gelince bir grup kadında galaktorenin sebebi kolayca açıklanamaz. Böyle durumlarda serum prolaktin seviyesi oldukça yardımcıdır. Prolaktin, hipofiz ön lobundan salgılanan bir hormondur. Görevi memeden süt salınımını sağlamak, diğer hormonlarla birlikte memenin gelişimine katkıda bulunmaktır.

Gebelik sırasında prolaktin seviyesi yükselerek doğumdan hemen sonra 200 ng/ml ye ulaşır. Gebelik ve doğum olmaksızın prolaktin seviyesindeki artış hipofize ait tümoral bir kitleyi düşündürmelidir. Hastalarda kitleye bağlı baş ağrısı ve görme bozukluğu vardır. Tanı için görme alanı muayenesi yapılır.Kafa grafisi ile büyük bir hipofizer kitle ortaya çıkarılabilir. Daha küçük kitleler için bilgisayarlı tomografi ya da magnetik rezonans çekilebilir. Kitlenin boyutuna ve medikal(ilaç) tedavisinin sonucuna göre cerrahi eksizyon ve radyoterapi(ışın tedavisi) planlanabilir.

Bunların dışında hipotalamik kitleler, enfeksiyonlar, vasküler (damarsal) ya da dejeneratif hasarlar, ektopik (normal yeri dışında) prolaktin salgılayan bronkojenik karsinoma, göğüs duvarına ait lezyonlar; herpes zoster, cerrahi skarlar da galaktoreye sebep olabilir.

Eğer galaktore kontrol altına alınamıyor, hastanın sosyal ve seksüel yaşamını etkiliyorsa ayrıca gelecekte gebelik planı yoksa cerrahi ile tüm kanallar çıkarılabilir.

KANSIZ AKINTILAR

Pürülan Akıntılar: Sıklıkla çocuk emzirme döneminde görülmekle beraber postmenapozal kadınlarda da görülebilir. Memede ağrı, huzursuzluk ve bir çok kanaldan kaynaklanan, spontan, tek taraflı akıntı enfeksiyon (iltihap) belirtileri ile birlikte mevcuttur. Enflamasyona ait klinik ve laboratuar bulguları ile tanı koyulabilir.

Tedavi için kültür alınarak uygun antibiyotik ve antiinflamatuar (iltihap giderici) verilir. Eğer apse oluşmuşsa insizyon ve drenaj gereklidir. Ayrıca inflamatuar kanser açısından dikkatli olmak gerekmektedir.

KANLI AKINTILAR

Bu hastalarda sıklıkla

# %48.1 İntraduktal papillom
# %32.9 Fibrokistik değişiklik
# %14.3 Kanser
# %4.8 Duktal ektazi

saptanmıştır.

Meme duktus ektazisinde (meme kanallarının genişlemesi) bu tür akıntı görülür.Bu grupta akıntılar farklı renklerde ,spontan , yapışkan ,bilatera l(iki taraflı) ve bir çok kanaldan olur. Çocuk doğurmuş, meme başı uyarımı olan, 37-53 y. arasında ki kadınlarda daha sıklıkla görülür. Akıntı sıklıkla farklı renklerde karşımıza çıkarken genellikle yeşil hakimdir. Sırasıyla sarı, beyaz ,kahverengi-gri ve kırmızımsı kahverengi olabilir. Bu son renk kanlı akıntı ile karışabilir.

İntraduktal papillomlar da bu tür akıntılara sebep olabilir.Genellikle 20-40 yaşlarında görülürler. Çoğunlukla meme başına yakın bir kist ya da genişlemiş bir duktus içinde gelişen genellikle 1 cm� den küçük lezyondur. Bazen papillomlar birçok duktusda ve duktusun farklı yerlerinde de olabilir. Fizik muayene ile akıntının geldiği duktus saptanmaya çalışılır. Tanıda mamografi yalnız başına yetersizdir. Duktografi (kanallardan ilaç verilerek görüntüleme) ve histopatolojik (parçanın alınarak mikroskop altında incelenmesi) tanıda önemlidir.

Bu akıntılar sıklıkla kanserle veya prekaseröz mastopati ile birliktedir. Akıntı tek taraflı , tek kanaldan kaynaklanıyor, kitle var ise sitolojik ve mamografik bulgular da değerlendirilerek kanser ayırıcı tanısına gidilmelidir

Akıntı serösanginöz (sulu-kanlı gibi) ya da kanlı ise 50 yaşın altında iyi huylu olma olasılığı artarken, 50 yaşın üstünde kötü bir hastalık ile birlikteliği sıktır. Yaş artışı ve kitle varlığı kanser olasılığını akla getirmelidir.

Meme başı akıntısında hastaya yaklaşım ve tanı yöntemleri ne olmalıdır ?

Eğer akıntı çamaşır üzerinde spontan fark edilmişse bu hastanın aktivasyonu örneğin jimnastik sonrası fark edilenden daha önemlidir. Akıntının menstruel siklus (adet kanamaları), ovulasyon ve mevcut gebelik ile ilişkisinin olması nonkanseröz (kanser dışı) lezyon ayırımında önemlidir. Akıntının rengi, travma (hasara maruz kalma), cerrahi, herpes zoster gibi enfeksiyonlarda ayırıcı tanıda önemlidir. Hikayede ilaç kullanımı araştırılmalıdır.

Hasta yaşı ve ailede kanser hikayesi meme kanseri gelişiminde artmış bir risktir. Tüm menapoz sonrası akıntılar önemlidir.

Her iki memenin fizik muayenesi nazik ve dikkatli biçimde yapılmalıdır. Akıntının geldiği kadranın demonstrasyonu önemlidir. Akıntının rengi ve konsantrasyonu gözlenir. Sitoloji yapılabilir fakat yalancı negatif sonuç oranı yüksektir. Sitoloji şüpheli, kitle tespit edilememişse kesin tanı için akıntının geldiği meme duktusu çıkarılarak tanıya gidilmelidir. Tüm palpe edilen (ele gelen) kitlelerde ince iğne aspirasyon biyopsisi gereklidir. Histopatolojik tanı daha değerlidir ve bizi kesin tanıya götürür. Mammografi öncelikle yapılmalıdır. Duktografi özellikle intraduktal papillom tanısında yardımcı olabilir.

Sonuç olarak tek taraflı, kendiliğinden olan, kanlı akıntılarda mutlaka tanının konması gerekmektedir.Ayrıca unutmamamız gereken önemli bir nokta ise, akıntının gelip gelmediğini kontrol için kesinlikle meme başını uyarmamalıyız. Akıntı var ise zaten gelecektir.]]>