https://eylulforum.com/2025-02-22T22:43:59ZMyBB2010-10-03T11:12:17Z2010-10-03T11:12:17Zhttps://eylulforum.com/konu-bahar-geldi-cocuklarin-kirik-cikiklari-basladi
KIRIK VE ÇIKIK DURUMUNDA YAPILMASI GEREKENLER
Uygun zeminde ve uygun koruyucu malzemelerin kullanımına rağmen kırık ve çıkıkların oluşabildiğine dikkat çeken Ulusoy, bu nedenle anne-babanın oyun sırasında çocuğunu gözlemesinin ve çocuğuna vereceği eğitim de önemli olduğunu belirtti.
Dr. Ulusoy, “Kırık veya çıkık olduğu zaman o bölgede şiddetli ağrı, fonksiyon kaybı, şişme ve bazen deformasyon olabilir. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan anne-babaların yapacağı ilk şey en yakın sağlık kuruluşuna baş vurmaktır. Çocuklarda kırık tedavisi genellikle alçı ile tespit şeklindedir. Kırığın tipine ve yerine göre tedavi şekli değişebilir” dedi.
KIRIK ÇIKIKTA DİKKAT EDİLECEK NOKTALAR
“Alçı uygulamasında sonra da anne- babaların dikkat etmesi gereken önemli noktalar var. Kırığa bağlı çevre dokularda şişlik gelişmesi kaçınılmazdır, şişlik alçının çok fazla bası yapmasına sebep olabilir. O yüzden şişliği azaltmak için ilk 48-72 saat boyunca kırık olan uzvun yastıklarla desteklenerek kalp seviyesi üzerinde tutulması gerekir. Özellikle hasar görmemiş el veya ayak parmakları mutlaka oynatılmalıdır. Alınacak bu basit önlemler şişliğin dolayısıyla ağrının azalmasını sağlayacaktır. Bütün bunlara rağmen ağrının şiddeti artıyorsa, parmaklarda hareket kaybı varsa, yine parmaklarda uyuşma oluyorsa mutlaka vakit kaybetmeden tedavinin yapıldığı merkeze gitmek gerekir” diye konuşan Dr. Ulusoy, zamanında müdahale edilmezse istenmeyen sonuçların ortaya çıkabileceği uyarısını yaptı.
Alçının mutlaka kuru tutulması gerektiğini söyleyen Ulusoy, “Alçı altında kaşınma olabilir, kesinlikle sivri bir çubuk sokarak kaşımaya çalışılmamalıdır aksi takdirde farkına varılamayan yaralar oluşabilir. Alçı aşınıp kırılırsa mutlaka doktorunuza başvurun, alçıyı kendiniz çıkarmaya çalışmayın” dedi.
Genellikle kırık iyileştiği zaman alçıyı çıkarmanın ve çocuğu normal aktivitesine bırakmanın en iyi yöntem olduğunu belirten Dr. Ulusoy, “Çocuklarda kırıkların iyileşme hızı çocuğun yaşı, yaralanmanın mekanizması, kırığın tipi, kırığın yeri gibi faktörlere bağlıdır. Kötü beslenme kırık iyileşmesini geciktirebilse de kuvvetlendirilmiş beslenme kırık iyileşme hızında bir etkisi olup olmadığı gösterilememiştir” diye konuştu.]]>false2010-10-03T11:11:56Z2010-10-03T11:11:56Zhttps://eylulforum.com/konu-cocuklari-kanserden-korumak-icin-oneriler
Prof. Dr. Murat Tuncer; mükemmel anne baba olmak isteyen aileler için hazırladığı 'Çocuk Sağlığı Rehberi' adlı kitabında yer alan önerileri anlattı. Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanı da olan Prof. Dr. Tuncer, çocuklarınızı kanserden koruyacak 10 altın öneride bulundu:
1- SİGARA VE ALKOL: Türkiye'de her iki çocuktan biri sigarayla etkilenecek şekilde karşılaşıyor. Sigara; tüm kanserlerin üçte birinden ve akciğer kanserlerinin de yüzde 90'ından sorumlu. Evde sigara içen birinin varlığı ya da annenin sigara içmiş olması çocuklardaki lösemi ihtimalini üç kat artırıyor. Özellikle hamilelik döneminde alkol alan annelerin çocuklarında kanser riski artıyor.
2- ÇEVRE KANSEROJENLERİ: Çevremizde farkında olmadan karşılaştığımız birçok kanserojen, yani kansere neden olan madde var. Örneğin; asbest, erionit içeren ev yapımı malzemeler ve toprak, ağır metal üreten fabrika artıkları, arsenik, PVC kesimi yapılan fabrikalar, elektromanyetik alanlar, hamilelik ve emzikli dönemde kullanılan kimyasal saç boyaları kanser riski yaratır.
3- BESLENME: Kanser riskini azaltan en önemli beslenme tarzı anne sütü ile beslenmedir. Fast food'lardan, gazlı ve hazır içeceklerden kaçınmak da kanserlerin yaklaşık üçte birinden sorumlu olan önemli bir riski azaltmaktadır. Özellikle çocukları cezbeden ancak hiç de sağlıklı olmayan yüksek kalorili atıştırma amaçlı yiyeceklerden çocuklarımızı uzak tutmalıyız. Böylece hem farkında olmadan aldıkları kanserojenleri uzaklaştırmış, hem de onları obeziteden korumuş oluruz. 'Na-benzoat' ve 'askorbik asit' içeren hazır içecekler de zararlıdır. Ayrıca cocuklarınıza aşırı tadlandırıcı içeren diyet ürünler vermeyin.
4- FİZİKSEL AKTİVİTE: Erken yaşta başlanan uygun fiziksel aktivite ve düzenli spor, yaşam boyu sağlıklı bir vücut için gereklidir. Fiziksel aktivitenin yaşamımızın bir parçası haline getirilmesi tüm yaşam boyu kanser riskini ciddi şekilde azaltır. Bu azaltıcı etki; hem obeziteyi önlemesi, hem de doku oksijenlenmesini artırması sayesinde oluşur.
5- GENETİK YATKINLIK: Kanserlerin yüzde 5 ila 10'unun genetik kökenli olduğunu ve genetik yapımızın riskimizi artırdığını bilin. Ailenizde kanser varsa; yatkınlık söz konusu olabileceğinden, çocuklarınız için oluşabilecek risklerden uzaklaşmak çok daha fazla önem taşır. Özellikle ailenizdeki kanser vakalarını aile doktorunuza danışarak, erken tarama ve kontrol programlarına nasıl başlanacağı hakkında bilgi edinmelisiniz.
6- BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ VE AŞILAR: Menenjit aşısı olan çocukların daha az lösemiye yakalandığı bilinmektedir. Birçok aşı, bağışıklık sistemini erkenden uyararak olgunlaşmasına yardım eder ve kanser oluşumuna karşı bağışıklık sisteminin bilinçlenmesine yardımcı olur. Hepatit B aşısı karaciğerin özel kanserlerini engeller. Bu nedenle çocuklarımızın aşılarını düzenli şekilde yaptırmanız önemlidir.
7- GÜNEŞ VE MANYETİK ALANLAR: Güneş ışını ve elektromanyetik alanlar, Dünya Kanser Kontrol Ajansı tarafından muhtemel kanserojenlerden sayılıyor. Hamilelik döneminde ve doğum sonrası emzirme döneminde; solaryum ve bağlantısız internet erişimlerinden ve cep telefonundan kaçınılmasında, evde ergenlik döneminde ya da çocuk yaşta biri varsa kablosuz bağlantıların tercih edilmemesinde fayda vardır.
8- RADYASYONDAN KORUNMA: Yaşam boyu radyasyonla karşılaşıyoruz. Riskleri en aza indirmek için gereksiz film ve CT (bilgisayar tomografisi) çektirmemekte fayda var. Doktor önermedikçe çocuğa, tekrar tekrar kontrol amaçlı röntgen çektirmek doğru değildir.
9- RUTİN KONTROLLER: Her yaşa uygun doktor kontrolleri, idrar ve kan testleri çocuğunuzun sağlığı için olmazsa olmazdır.
10- KANSERİN EN ÖNEMLİ 10 BELİRTİSİNİ ÖĞRENİN:
* Lenf düğümlerinde ve vücudun başka bölgelerinde şişlik ya da sertlik.
* İki ayı geçen tedaviye dirençli, tekrarlayan ve nedeni bir türlü bulunamayan öksürük.
* Düzelmeyen yara ile hızla şekli ve rengi değişen ben.
* Açıklanamayan yorgunluk, halsizlik ve uzun süren gece ateşlenmeleri ile terlemeleri.
* Hızlı kilo kaybı ve iştahsızlık.
* Dışkılama alışkanlıklarında değişiklik, düzelmeyen ishal ve kabızlık.
* Kanlı idrar.
* Ciltte veya vücudun başka bir yerinde nedensiz kanama.
* Yutma güçlüğü.
* Solukluk.
* Boyunda bir tarafta eğrilik.
(SABAH)]]>false2010-10-03T11:11:36Z2010-10-03T11:11:36Zhttps://eylulforum.com/konu-bebeginiz-iyi-duyuyor-mu
Zamanında müdahale edilmeyen işitme kayıpları çocuğun ileriki yaşlarında pek çok zorlukla karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Etiler Memorial Polikliniği Kulak Burun Boğaz Bölümü’nden Uz. Dr. Haldun Şan, “Bebeklik ve çocukluk döneminde işitme kayıpları ve sağlığa olumsuz etkileri” hakkında bilgi verdi.
Çocuklarda işitme kaybı sessiz ve gizli bir engeldir
İşitme ve buna bağlı olarak konuşma, kişinin çevresi ile ilişkisini düzenleyerek zeka, ruhsal, sosyal ve kültürel gelişimini çok yakından etkileyen önemli fonksiyonlardır. Oluşum ve gelişim bakımından birbiriyle iç içe geçmiş görünen bu işlevlerden birisinin bozukluğu veya yokluğunda diğeri de bundan etkilenmektedir. İşitmesiz konuşma olmayacağı gibi, konuşma olmaksızın işitmenin gelişmesi mümkün değildir. Çocuklarda işitme kaybı sessiz ve gizli bir engeldir. Çünkü çocuklar, özellikle bebekler iyi duyamadıklarını söyleyemezler. Fark edilmez ve düzeltilmezse konuşma ve dil gecikmesine, sosyal ve duygusal sorunlara ve okul başarısızlığına yol açar. Tanı geciktikçe olumsuz etkiler de fazlalaşır.
İşitme kaybı
Atmosferde meydana gelen ses dalgalarının kulağımız tarafından toplanmasından beyindeki merkezlerde karakter ve anlam olarak algılanmasına kadar olan süreç işitme olarak isimlendirilir ve işitme sistemi denilen geniş bir bölgeyi ilgilendirir. İşitme kaybı işitme duyusunun bozukluğu durumunda ortaya çıkar. İşitme kaybı, bireyin gelişim, uyum, özellikle iletişimdeki görevlerinin yerine getirilmesinde en büyük engeli oluşturur. Bu durum özellikle yaşamın ilk yıllarında oluşursa gelişim konusunda önemli sekellere yol açar. Çocukta konuşma ve lisan gelişimi doğumdan hemen sonra başlayarak erişkin yaşlara kadar devam eden bir süreçtir. Hayatın ilk dönemlerinde (3-6 ay arası) içgüdüsel olarak ortaya çıkan sesler lisanın ilk basit ifadelerini oluşturur. O halde bebeklerde işitmenin gelişimi refleks ve şuurlu işitme dönemleri olarak başlıca 2 devrede tamamlanır:1. Refleks işitme dönemi: Doğumu takiben ilk altı ayı kapsayan süredir.2. Bilinçli İşitme dönemi: Bu dönem bebeklerde 7. aydan itibaren başlar.
Belirti ve bulgular
Yeni doğan, bebek veya çocukta işitme kaybının varlığı öncelikle annenin dikkatini çekecektir. Eğer annenin ilk çocuğu normal gelişim göstermişse, yeni çocuğundaki kaybı çok erkenden fark edebilir. İşitme kaybı olan bebekte dikkati çeken bulgu ve unsurlar şöyledir:
a. Bebek normal görünümde olmasına rağmen gürültüye uyanmaz, ancak yanına yaklaşınca irkilir.
b. Radyo, TV. ve müzik seti gibi güncel seslere karşı ilgisizdir. Kamyon, uçak sesi gibi kaba gürültülerden korkar.
c. Altı aylık olmasına rağmen, harf hece söylemez, manasız mırıldanır, Annenin çağrısına cevap vermez, uzanmaz.
d. Annenin el çırpmasına, fincanları birbirine vurup ses çıkarmasına ilgi göstermez.
e. Bir yaşında manasız sesleri bırakır, hiç ses çıkarmaz, bazen mimikler ve yavaş hareketler yapar.
f. Çocuk l,5 yasa kadar çevresindekileri izler, süzer, yüzlerine bakar. sonra ondan da vazgeçer.
g. Çocuğun çıkardığı ses bazen bir kelimeye (ae, ae, baba) benzeyebilirse de bu tamamen tesadüfidir ve sonra kaydolur. Aile başta çocuğun önce konuşup, sonra konuşma kaybı olduğu şeklinde yorumlar.
İşitme kayıplarının belirlenmesi
Gelişmiş ülkelerde rutin olarak her yeni doğan çocuk için özel işitme testleri uygulanır. Ülkemizde yeni doğan her bin bebekten 3’ü ileri derecede işitme kaybı ile doğmaktadır. Çocukluk döneminde geçirilen hastalıklar, kazalar, kulak enfeksiyonları ve kullanılan bazı ilaçlar nedeniyle bu oran binde 6’ ya kadar yükselmektedir. Türkiye’de doğuştan işitme kaybına ortalama olarak 3 yaş civarında tanı konmaktadır. İşitme engeli ve erken teşhis yöntemleri hakkındaki bilgi yetersizliği ve erken teşhis sağlayan teknolojilerin yaygın olmaması teşhis yaşını geciktirmektedir. Gecikmeyi engellemek için işitme kaybı risk faktörlerini göz önünde bulundurmak gereklidir.
Doğum öncesi faktörler
1. Anne baba arası akraba evliliği olması
2. Ailede işitme kaybı öyküsünün bulunması
3. Annenin gebelik süresince kızamıkçık, frengi vs. gibi enfeksiyon hastalıklarına maruz kalması
4. Hamilelikte annenin özellikle kulağa zararlı (ototoksik) ilaç kullanması
Doğum sonrası faktörler
1. Bebekte, yüz, beden, cilt vs. bir anomalinin varlığı(Yarık damak dudak, kulak kepçesinin olmaması vb)
2. Doğum ağırlığının 1500 gr altında olması,
3. Bilirubin (sarılık)seviyesinin toksik sınırı aşması( 20mg/100ml veya daha yüksek)
4. Doğum hikayesi ( Doğumda aşırı morarma, kan uyuşmazlığı, sezeryan ile doğum, ototoksik ilaç kullanımı)
5. Konvülziyon
6. Bakteryel menenjit
İşitme kaybının çocuğa etkileri
İşitme kaybının çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri 4 maddede toplanabilir:
1. Konuşma ve lisan gecikmelere yol açar.
2. Lisan bozukluğu öğrenme güçlüğüne yol açar. Akademik başarısızlıkla sonlanır.
3. İletişimde çekilen güçlükler sosyal alanda ve kendine olan güvende eksikliğe yol açar.
4. Mesleki seçim olasılıklarını olumsuz yönde etkiler.
İşitme kaybının tespit edilmesi ve zamanında uygun cihaz uygulanması şarttır
Hem normal işiten hem de işitme engelli çocuklar için işitmenin normal gelişim süreci aynı evreleri içermektedir. Ancak, işitme engelli çocuğun gelişimi açısından işitme kaybının tespit edilmesi ve zamanında uygun cihaz uygulanması şarttır. İşitsel sisteme ait sinirsel yapının gelişmesi tamamen sürekli uyarıma bağlıdır. Belli yaştan sonra yeteneklerin algılanma özelliklerinin durması işitme kayıplı çocuklarda erken tanı ve tedavinin önemini açıkça ortaya koymaktadır.
İşitme kayıpları günümüzde meydana geldiği döneme göre;
a) Prelingual (dil öğrenimi öncesi) : 2-3 yaşa kadar
b) Perlingual (dil öğrenimi sırasında) : 2-6 yaş arası
c) Postlingual (dil öğrenimi sonrasında) : 6 yaş ve sonrasında olarak isimlendirilir.
Prelingual işitme kaybı
1. Doğuştan işitme kaybı olan bir çocuk doğal ve yeterli bir konuşma geliştiremez.
2. İşitme düzeyi ne kadar iyi ise konuşma o kadar iyi olur ve kolay gelişir.
3. Hafif ve orta derecedeki işitme kayıplarında esas olarak kelimelendirme (artikülasyon) bozukluğu olur.
4. Orta ve ileri derecedeki kayıplar artikülasyon, ses kalitesi ve ritimde ciddi bozukluklara neden olur.
5. İleri ve çok ileri kayıp bulunan çocuklara dokunsal duyularla ile konuşma öğretilebilir. Ancak konuşma normal çocuklara göre oldukça farklı olacaktır.
6. İşitme cihazı ile konuşma geliştirilebilir ve devamlılığı sağlanabilir.
Güncel yaklaşım, erken dönemde işitme cihazı deneyimi veya cihazdan yararlanamadığı düşünülen küçük yaş grubu çocuklara erken koklear implantasyon (biyonik kulak) uygulamasıdır. Erken dönemde uygulama sonucunda gerçek yaş ve lisan yaşı arasında bulunan aralık kısa zamanda kapanmakta ve normal yaşıtlarını yakalama şansına sahip olabilmektedirler.
Postlingual işitme kaybı
1. Normal işitme ile doğan bir kişi işitmesini kaybettikten sonra konuşması bozulacaktır.
2. İşitme kaybı derecesi arttıkça, konuşma bozukluğunun miktarı da artar.
3. İşitme kaybının şiddeti arttıkça, konuşmada önce artikülasyon, sonra ses kalitesi ve ritm bozulur.
4. İleri derece işitme kaybı ne kadar uzun süreliyse konuşma bozukluğu o kadar fazla olur.
5. Ani işitme kaybında konuşma bozukluğu hemen ortaya çıkmaz, zaman içinde işitsel geribesleme mekanizmasının ortadan kalkmasına bağlı olarak konuşmada bozulmalar ortaya çıkar.
6. İşitme cihazı kullanımı ile konuşma bozukluğu engellenebilir.
İşitme kaybının derecesi işitme cihazından yararlanamayacak seviyede ise koklear implant (biyonik kulak) uygulanabilir.
İşitme kaybı nedenleri
İşitme kayıpları çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir:
1) Yerine göre : İletim Tipi – Sensorinöral(sinirsel) tip
2) Zamanına göre : Konjenital (doğumsal)-Akkiz (sonradan oluşan)
3) Odyograma göre : Flat(düz)-alçak ton-yüksek ton-konuşma ton kaybı
4) Derecesine göre : Hafif-orta-ciddi kayıp şeklinde ayrılabilir.
İletim tipi işitme kaybı temel olarak kulak kepçesi, dış kulak yolu ve kulak zarı ile orta kulak kemikçiklerine ait rahatsızlıklarda oluşan işitme kayıplarıdır. En sık karşılaşılan nedenler infeksiyon sonucu oluşan rahatsızlıklardır. Ayrıca yabancı cisimler, kulak kiri (buşon) ve kulak kemikçiklerine ait kireçlenme (otoskleroz) diğer önemli nedenler olarak karşımıza çıkar.
Sensörinöral (sinirsel) tip işitme kayıplarını ise:
• Genetik (Doğuştan işitme kayıplarının hemen hemen yarısını oluşturur)
• İnfeksiyöz (viral yada bakteriyel infeksiyonlar neticesinde)
• Travmatik (direkt yada ses travması)
• Ototoksisite (ilaçlara bağlı işitme kayıpları)
• Neoplastik (tümöral oluşumlara bağlı)
• Meniere hastalığı (baş dönmesi, bulantı ve işitme kaybı ile karakterize)
• Ani işitme kaybı şeklinde sınıflandırabiliriz.
İşitme kaybı derecesi
1. Normal işitme (10-15 dB)
2. Çok Hafif Derecede işitme Kaybı (16-25 dB) : Mesafeli veya zayıf konuşmayı anlamada problem vardır. İşitsel öğrenme güçlüğü, sözel bozukluklara yol açar.
3. Hafif Derecede İşitme Kaybı (26-40 dB) : Orta şiddetteki konuşmaları duyabilir, ikili konuşmalarda zorluk yaşanır. 90-150 cm uzaklıktan konuşma seslerini ayırt etmede güçlük vardır. Özel eğitim gerekebilir. İşitme cihazı, uygun sınıf ortamı, dudaktan okuma, konuşma terapisi gereklidir.
4. Orta Derecede İşitme Kaybı (41-65 dB) : Konuşmanın anlaşılabilmesi için şiddetli olması gerekir. Yetersiz lisan ve anlama becerisi. Öğrenme bozukluğu, grup tartışmalarında sıkıntı, işitsel yorumlama bozukluğu, kısıtlı kelime hazinesi vardır. Özel eğitim veya özel sınıf, konuşma ve lisan desteği, işitme cihazı+dudaktan okuma, konuşma terapisi gereklidir.
5. İleri Derecede İşitme kaybı (66-95 dB) : Normal şiddettekî konuşma sesleri ve çevresel sesler duyulamaz. Sesin tanınması, konuşma ve lisanda sıkıntı vardır. Eğer işitme kaybı l yaşından önce oluşmuşsa hiçbir spontan gelişme olmaz. Eğitimsel gecikme, belirgin öğrenme güçlüğü, kısıtlı kelime hazinesi mevcuttur. Tam gün özel eğitim, işitme cihazı+dudaktan okuma, konuşma terapisi, işitsel eğitim, danışmanlık gereklidir.
6. Çok İleri Derecede İşitme Kaybı (95 dB ve yukarısı) : Konuşma ve çevresel sesler duyulamaz. İşitmeden çok görme duyusu kullanılır. Konuşma lisan bozukluğu vardır. Eğer l yaşından önce işitme kaybı oluşmuş ise hiçbir spontan gelişme olmaz. Konuşmayı anlamamaya bağlı olarak öğrenme bozukluğu vardır. Özel eğitim, işitme cihazı, oral-manuel eğitim, danışmanlık gereklidir.
İşitme testi erken tanı için şart
Bebeklerde işitme ilk altı ayda refleks cevaplar, sonra 2 yaşa kadar bilinçli işitme şeklinde geliştiği için kayıp şüphesi olan bebekler bu dönemlerin özelliklerine göre incelenmelidir. Refleks işitme testlerinde, bebek uyuyorsa 80-90 dB ses 8-10 cm mesafeden çocuğa verilir ve refleks cevaplar incelenir. Bunun yanında çocuğun anne sesi, fincan sesi, biberon sesi gibi uyaranlara cevabı gözlenir. Refleks cevaplarda eksiklik görülürse hemen K. B. B. muayenesi ve bunu takiben de ileri odyolojik testler yapılmalıdır. 2 yaştan büyüklere oyun odyometrisi, 4 yaştan büyüklere ise normal odyometrik incelemeler yapılarak çocuğun işitme fonksiyonu hakkında bilgi sahibi olunur. Çocuğun odyolojik testlere uyumu yaş faktörü yanında sosyal, psikolojik, motor ve zeka durumu ile de ilgilidir. Bu durumda objektif incelemelere başvurulur. Bu testler şöyledir:
- Akustik impedans ( Orta kulak basıncının ve kasların refleksinin ölçümü)
- BERA (Beyin sapı odyometrisinde kulağa gönderilen seslerin beyin sapındaki cevaplarına bakılır)
- Otoakustik emisyon (İç kulağın ürettiği seslerin ölçülmesi esasınsa dayanır)
İşitme testi yaptırmanın hiçbir sakıncası ya da bebeğe zararı yoktur. Daha net olarak şöyle söylenilebilir: İşitme testi yaptırmakla hiçbir şey kaybedilmez ancak bebekte işitme kaybı varsa erken tanı konulmasını sağlar.]]>false2010-10-03T11:11:07Z2010-10-03T11:11:07Zhttps://eylulforum.com/konu-cocuklarda-en-sik-gorulen-goz-rahatsizliklari
Görme kusurları (miyop, hipermetrop, astigmat), şaşılık, göz tembelliği, doğuştan katarakt, doğuştan göz tansiyonu (glokom), doğuştan gözyaşı kanalı tıkanıklığı, doğuştan anomaliler, bazı göz tümörleri olarak sıralanabilir.
BEBEK NE ZAMAN GÖZ DOKTORUNA GÖTÜRÜLMELİDİR?
Anne-baba, bebekte veya çocukta herhangi bir göz rahatsızlığından şüpheleniyorsa hemen bir göz doktoruna başvurmalıdır. Göz muayenesi için bebeğin belirli bir aya veya yaşa gelmesi beklenmemelidir. Bebeklerde ve küçük çocuklarda göz muayenesi genellikle çok güç olmaktadır, fakat imkansız değildir. Eğer bebek çok ağlar ve muayene olmaya kesinlikle karşı koyarsa narkozla muayene edilmelidir. Böylece herhangi bir rahatsızlık varsa erkenden teşhis edilip tedaviye başlanır.
BEBEKLERDE VE ÇOCUKLARDA GÖRME BOZUKLUKLARI BELİRTİLERİ:
Bebekte içe kayma varsa çoğunlukla, hipermetropi ve görme tembelliği ile birliktedir. Bu durumda tedavi için bebeğin büyümesinin beklenmesi yapılabilecek büyük bir hatadır. Çünkü şaşılıklarda, hiç beklenilmeden bir an önce gözdeki bozukluğun ve derecesinin, varsa görme tembelliğinin tespit edilip hemen uygun gözlüğün verilerek uygun tedaviye başlanılması son derece önemlidir. Ayrıca, bebeklerde ve çocuklarda şaşılık olmaksızın görmelerinde bir zayıflık hissedilirse, örneğin çocuk televizyonu çok yakından izliyorsa, kitaba-deftere çok yaklaşarak okuyup-yazıyorsa, gözlerini sürekli kırpıştırıyorsa, başına belirli bir pozisyon vererek görmeye çalışıyorsa, gözlerini kısarak bakıyorsa, bir gözünü kapatarak veya kısarak diğer gözüyle görmeye çalışıyorsa hemen muayene edilmeli ve bir görme bozukluğu teşhis edilirse gözlük takılmalı veya gerekli tedaviye geçilmelidir.
BEBEKTE GÖZYAŞI KANALI TIKANIKLIĞI:
Yeni doğan bebeğin bir veya her iki gözünde sürekli sulanma ve çapaklanma görülürse, göz yaşı kanallarının doğuştan tıkalı olabileceği düşünülerek bir göz doktoruna başvurulmalıdır. Teşhis doğrulanırsa doktor önce göz yaşı kesesine masaj yapılmasını ve bazı göz damlalarının kullanılmasını tavsiye edecek, sulanma ve çapaklanma düzelmediğinde ise narkoz altında göz yaşı kanalının açılmasını önerecektir. Doğuştan göz yaşı kanalı tıkanıklığı, bebek 18 aylık olmadan önce tedavi edilmelidir. Çünkü 18 aylıktan önce basit bir girişimle düzeltilebilen bu problem için ileri yaşlarda ameliyat gerekli olmaktadır.
DOĞUŞTAN KATARAKT:
Yeni doğan bebeğin gözbebeğinde beyazlık görüldüğünde, hemen doktora başvurulmalıdır. Bu durum, çoğunlukla doğuştan kataraktın belirtisidir; tek gözde veya her iki gözde olabilir ve ameliyatı gerektiren bir durumdur. Yine gözbebeğinde beyazlık veya parlama ile ortaya çıkan ve bebeklerde görülen bir göziçi tümörü de mevcuttur. Bu durum da acil olarak doktora başvurmayı gerektiren önemli bir hastalıktır.
DOĞUŞTAN GLOKOM (GÖZ TANSİYONU):
Yeni doğanlarda görülen önemli bir hastalık da, doğuştan glokomdur (göz tansiyonu yüksekliği). Bu hastalık başlangıçta bir belirti vermediği halde ilerledikçe bebeğin gözünün irileştiği, büyüdüğü dikkat çeker, ayrıca ışığa bakamama sulanma gibi belirtiler de tabloya eklenir. Tedavi edilmediği takdirde hastalığın ilerleyen dönemlerinde, gözün saydam tabakasının zamanla bulanıklaştığı ve giderek beyazlaştığı görülür. Bu durumda bebek, giderek görmesini kaybedecektir. Hastalık başlangıç döneminde teşhis edildiğinde, yapılacak ameliyatla göz tansiyonu düşecek ve görme kaybı önlenecektir. Fakat doğuştan glokomlu bebeklerde, ameliyattan bir süre sonra göz tansiyonu tekrar yükselebilir ve tekrar ameliyat gerekebilir. Bebeklerde görülen glokom, erişkinlerde görülen glokoma göre daha inatçı bir glokom türü olup bazen birkaç ameliyat bile gerekebilir.]]>false2010-10-03T11:10:49Z2010-10-03T11:10:49Zhttps://eylulforum.com/konu-ergenlik-donemine-gecis
Ergenlik kızların yaşamı açısından vücutlarının küçük bir kız çocuğundan kadın olmaya doğru değiştiği zamandır. Bunun yanında ergenlik dönemi sonunda vücudunuz bebek yapabilecek özelliklere sahip olur. Ergenliğe giriş için kesin bir zaman yoksa da genel olarak kızlar 9-13 yaş arasında ve erkeklerden daha erken ergenliğe girerler. Bu nedenle yaşamın bu döneminde kızlar -erkekler kendilerini yakalayıncaya kadar- birkaç yıl erkeklerden daha uzun ve daha olgundurlar.
Göğüsler
Kızların çoğunda ergenlik göğüslerin büyümesi ile başlar. Göğüslerinizin büyüdüğünü meme uçlarının birisinin veya her ikisinin üzerinde küçük ve hassas bir kabarıklık meydana gelmesi ile fark edersiniz. Bu kabarıklık birkaç yıl içinde giderek büyüyecektir. Başlangıçta bir göğüs diğerinden daha büyük olabilir ve bu durum bazen göğüsler son şeklini alıncaya kadar sürebilir. Göğüsler gelişmeye başlayınca sütyen takma ihtiyacı duyarsınız. Bazı kızlar sütyeni ilk kez giydiklerinde heyecanlanırlar, çünkü bu kadın olmaya doğru ilk adımdır! Bununla birlikte bazı kızlar (özellikle arkadaşları arasında ilk kendileri sütyen taktığında) utanabilir. Sizin ilk sütyen giymeniz toplum içinde büyümüş muamelesi görmenize neden olacak ve onlar açısından bu durum utanma konusu değil sizin büyümenizden dolayı gurur konusu olacaktır.
Saçlar
Ergenlikle birlikte genital bölgede (bacaklarınızın arasında) yumuşak kıllar görünmeye başlayacaktır. Bu kıllar daha sonra sık ve kıvrımlı hale gelecektir. Genital bölgedeki kıllanma ile birlikte kol altlarında ve bacakların üzerinde de kıllar görünecektir. Bir çok kadın bu kılları temizlemektedir. Bu işlemin tıbbi bir nedeni yoktur-tamamen kişisel seçim konusudur. Traş etmeye karar verirseniz bol miktarda sabun, su ile kadınlar için yapılmış temiz bir jilet kullanmalısın. En iyisi kendinize ait bir jilet veya elektrikli traş makinasının olmasıdır. Bu araçları asla arkadaşlarınız veya ailenizden birisiyle paylaşmayınız.
Vücut şekli
Zamanla kalçalarınız genişleyecek, beliniz ise daralacaktır. Vücudunuz karın, kalça ve bacaklarınızda yağ depolamaya başlayacaktır. Bu gelişme normaldir, çünkü böylece kadın vücuduna özgü çizgiler meydana gelmektedir.
Vücut ölçüleri
Kollarınız, bacaklarınız, elleriniz ve ayaklarınız vücudunuzun geri kalan kısımlarına göre daha hızlı büyüyecektir. Vücudunuzun geri kalan kısımları kol ve bacaklarınızdaki büyümeyi yakalayıncaya kadar kendinizi biraz biçimsiz (hantal) hissedebilirsiniz.
Deri
Deri ergenlikle birlikte daha yağlı hale gelir ve daha çok terlediğinizi fark edersiniz, çünkü ter bezleri de büyümeye başlamıştır. Derinizi her gün temizlemeniz gereklidir. Bunun yanında koku ve ter ıslaklığını önlemek için deodarant veya ter etkisini azaltan spreyler kullanabilirsiniz. Derinizi temiz tutma çabalarına rağmen yine de yüzünüzde sivilceler olacaktır. Bu sivilceler akne olarak isimlendirilir ve ergenlik dönemindeki hormonların yükselmesine bağlı olduğundan normal kabul edilir. Bütün ergenlerde şu veya bu zamanda akne olacaktır. Akneleriniz çok şiddetli ise bir doktora danışmanızda yarar olabilir.
Menstürasyon
Kızların çoğunda 9-16 yaş arasında menstürasyon (adet kanması) periyodu başlar. Ergenlik döneminde yumurtalıklarda(overler) dişi döllenme hücreleri (ovum) olgunlaşır bu hücreler cinsel birleşme ile kadın iç genital organlarına ulaşan erkek döllenme hücresi (sperm) ile karşılaşırsa hamile kalınır ve bebek meydana gelir. Bu sırada bebeğe hazırlık olarak rahim (uterus) iç yüzeyinde kan hücrelerini de içeren kalın bir tabaka oluşur. Eğer ovum sperm ile karşılaşmazsa uterustaki hazırlık gereksiz hale gelir ve bu doku adet kanaması olarak vaginadan dökülür. Menstürasyon Periyodu her ay benzer kanamanın olması ile karakterizedir. Bir kız çoçuğunda menstürasyonun başlaması artık hamile de kalabileceği anl***** gelir.
Menstürasyon periyodu sırasında çamaşırlarınızın kirlenmemesi için temizlik pedi veya tampon kullanmanız gereklidir. Bazıları ped, bazıları ise tampon tercih ederler. Tampon ilk kez kullanılırken gevşemeli ve tampon yavaşca vaginaya itilmelidir. Günümüzde kızların çoğu mini pedleri tercih etmektedir. Menstürasyon periyodu genellikle 3-7 gün sürmekte ve daha sonra 1-2 gün renksiz bir kanama devam edebilmektedir. Bu normaldir. Periyod dışında kanama başlarsa çocuk hekimine başvurmanız gereklidir.
Normal menstürasyon periyodu sırasında yüzmek, ata binmek, veya jimnastik yapmak gibi normal aktivitelerinizden vazgeçmenize gerek yoktur. Tam tersine örneğin egzersiz krampların ve menstürasyona bağlı diğer rahatsızlıklarınızın azalmasına yardım edebilir.
Menstürasyonun başlangıç döneminde bir çok genç kız daha sonraki kanamalarının tam zamanında olacağını düşünürler, fakat nadiren böyle olur. İlk yıl (belki daha uzun süre) içinde menstürasyon siklusu takvime uymaz, bazen 3 hafta gibi kısa süre içinde bazen ise 6 hafta gibi uzun bir sürede kanama olabilir. Bir süre sonra siklus düzene girecektir ve kızların çoğunda her 3-5 haftada bir menstüral kanama olacaktır. Siklus düzenli hale geldikten sonra da hastalık, stres altında kalmak, ağır egzersiz, yetersiz beslenme veya bir şeylere çok sinirlenmek gibi durumlarda menstürasyon aksayabilir. Doğal olarak bütün bu nedenlerin yanında menstürasyon gecikmelerinde hamile kalınmış olabileceği akla gelmelidir.
Bazı çocukların menstürasyon kanamaları diğerlerinden daha ağır olabilir. Fakat üzülmeyin, sağlığınızı etkileyecek kadar kanama olmaz. Vücudunuzda 5 litre kan vardır ve menstürasyon sırasında ancak 50-100 ml kan kaybedersiniz. Bununla birlikte gerçekten ağır bir kanamanız olabilir ( günde 6-8 ped değiştirmeniz gerekebilir), bu durumda çocuk hekiminizle görüşmenizde yarar vardır.
Menstürasyon periyodu sırasında, öncesinde veya sonrasında aşağıdaki yakınmalar görülebilir:
Kramplar
Karında gaz birikmesi
Göğüslerinizde hassasiyet veya şişkinlik
Baş ağrısı
Kendini kötü hissetme ve huzursuzluk gibi ani duygusal değişiklikler
Depresyon
Yukarıdaki bulgular şiddetli olduğunda çocuk hekiminizle görüşmeniz gereklidir. Çok kez kramplar ve diğer yakınmalarınız hafif olur ve onları kontrol etmek kolaydır. Çocuk hekiminiz kendinizi daha iyi hissetmeniz için size bazı ilaçlar ve egzersiz tavsiye edecektir. Aşağıdaki bulgulardan birisi olduğunda ise mutlaka çocuk hekiminize başvurmanız gereklidir.
Menstürasyon periyodunuzda hastalık gibi bilinen bir neden olmaksızın ani değişiklik olması
7-10 günden fazla süren çok ağır kanama olması
Periyodlar arasında kanama olması
Menstürasyon başlangıcından sonraki dönemde iki günden fazla süren şiddetli karın ağrısı olması
Hamile kaldığınız düşüncesi
Menstürasyon siklusunuzla ilgili herhangi bir şeyin yanlış gittiğini düşünüyorsanız
Çocuk hekiminiz ilk değerlendirmeyi yapacak ve gerekiyorsa infeksiyon veya başka sorunlar için bir kadın-doğum uzmanına girmenizi önerecektir.]]>false2010-10-03T11:10:21Z2010-10-03T11:10:21Zhttps://eylulforum.com/konu-cocuklarda-zehirlenmelere-dikkat
Erciyes Üniversitesi Çocuk Hastalıkları Ana Bilim Dalında Öğretim Görevlisi Dr. Meda Kondolot tarafından yapılan araştırmaya göre, çocuk acil birimine bir yılda 11 bin 450 çocuk hasta getirildi. Bu vakaların 850'sini zehirlenmeler oluşturdu.
Kış aylarında daha çok soba ve şofbenden kaynaklanan karbonmonoksit zehirlenmeleri görülürken, yaz aylarında kimyasal maddelere bağlı zehirlenmelerde ciddi artış kaydedildiği belirlendi.
Çocuk Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Kurtoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaz aylarında evlerde temizlik ve boya-badana işlerinin arttığını, buna bağlı olarak zehirlenmelerin de artış gösterdiğini ifade etti.
Açıkta ve çocukların ulaşabileceği yerlerde bırakılan kimyasal maddelerin zehirlenmelere davetiye çıkardığını kaydeden Kurtoğlu, şunları söyledi:
“Yaz aylarında temizlik işleri daha çok yapılıyor. Bu sırada çamaşır suyu, kireç çözücü, tuz ruhu, yağ çözücü veya lavabo açıcı gibi kimyasal maddeler açıkta veya çocukların ulaşabileceği yerde unutuluyor. Yine yaz aylarında evlerde tadilat boya-badana işleri arttığı için tiner veya gaz yağı gibi maddeler de çocuklar için tehlike oluşturuyor. Yaz aylarında bu kimyasal maddelerden kaynaklanan zehirlenme olaylarında ciddi artış var. Hemen her gün hastanemiz acil servisine bu şekilde 5-6 zehirlenme vakası getiriliyor.”
Bu zehirlenme olaylarının önlenmesi için kimyasal maddelerin açıkta ve çocukların ulaşabilecekleri yerde bulundurulmaması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Selim Kurtoğlu, bu maddelerin bardak veya şişe gibi başka ambalajlara konulmaması, ambalajların çocukların açamayacağı şekilde kilitli yapılması gerektiğini vurguladı.
“ZEHİRLENEN ÇOCUĞU KUSTURMAYIN”
Kimyasal madde zehirlenmelerinin çok ciddi sağlık sorunlarına yol açtığını belirten Kurtoğlu, zehirlenmelerle birlikte ağız, boğaz ve yemek borusunda yanmalar meydana geldiğini, ağır vakalarda zor ameliyatların kaçınılmaz hale geldiğini kaydetti.
Zehirlenme anında, yaygın inanışın aksine çocukların kusturulmaması gerektiğine dikkat çeken Kurtoğlu, şöyle devam etti:
“Bu tür zehirlenme olaylarına karşı en önemli tedbir koruyucu önlemlerdir. Ancak, zehirlenme meydana geldiğinde genellikle kimyasal maddenin dışarı çıkarılmasının faydalı olacağı düşüncesiyle çocuk kusturulmaya çalışılıyor. Bu son derece yanlış, çünkü kusma sonucunda kimyasal madde vücuttan çıkarken ikinci kez tahribata neden olur. Zehirlenme anında çocuğa su veya süt içirilmesi faydalı olabilir. Daha sonra vakit kaybetmeden sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.”]]>false2010-10-03T11:10:01Z2010-10-03T11:10:01Zhttps://eylulforum.com/konu-cocuklarda-gecici-dovme-zararli-mi
PPD’ye allerjik reaksiyon verebilen kişilerde, özellikle çocuklarda geçici dövme, uygulandığı bölgede kontakt dermatite ve kontakt dermatit sonucu hipopigmentasyon (pigment kaybı) gelişimine yol açabiliyor.
Yani eğer çocuklarınızda allerji öyküsü varsa, onların geçici dövme yaptırma isteğine biraz daha temkinli yaklaşmanız gerekiyor.
Mutlu haftasonları dileklerimle…]]>false2010-10-03T11:09:40Z2010-10-03T11:09:40Zhttps://eylulforum.com/konu-cocuklarda-ogrenme-bozukluklari
Öğrenme yetersizliği DSM 4 de yer almaz. DSM-IV öğrenme bozuklukları, iletişim bozuklukları ve motor veceri bozukluklarını bir arada kullanır. Öğrenme bozuklukları genellikle ruh sağlığı kliniklerinden çok okul ortamında belirlenir ve tedavi edilebilirler.
Öğrenme bozuklukları;
DSM-IV öğrenme bozukluklarını 3 kategoriye ayırı: okuma bozuklukları, akademik bozukluklar ve yazılı ifade bozuklukları. Bu yetersizlikler görsel ya da işitsel gibi duyusal bozukluğa bağlı olarak ortaya çıkıyorsa bu tanılar uygun değildir.
Okuma güçlüğü olan çocuklar (disleksi) kelime tanıma, okuduğunu anlama, yazarken harf karıştırma konuşarında güçlük yaşarlar. Sözlü olarak okuduklarında kelime ekleme ya da eksik okuma, çarpıtma yaparlar. Erişkinlikte de aynı durum söz konusu olabilir.Bu bozukluk okul çağı çocuklarında %2-8 oranında görülür.
Yazılı ifade bozukluğu; yazılı kelimeleri bütünleştirme yeteneğindeki güçlük olarak tanımlanabilir.
Genellikle 3 bozukluk da bir arada görülür. Normal okul ortamında bu tür çocukların eğitimi zor olduğundan özel eğitime yönlendirilir.]]>false2010-10-03T11:09:15Z2010-10-03T11:09:15Zhttps://eylulforum.com/konu-kiz-cocuklari-dikkat
Türkiye’de yaklaşık 12 olan âdet görme yaşında korkutan düşüş var. Hormonlu yiyecekler, Türkiye’de kız çocuklarında adet yaşını 3’e indirdi
Katkı maddeli yiyecek tüketimi, tarım ilaçları, kızlarda erken regle, erkeklerde de meme büyümesine sebep oluyor. 5-6 yaşında ergen olan kızlar en fazla 6 cm daha uzuyor
Türkiye’de yaklaşık 12 olan âdet görme yaşında korkutan düşüş... Okula bile başlamayan ya da yeni başlamış kızlarının âdet görmesi, göğüslerinin büyümesi üzerine anne babalar doktor kapısı aşındırıyor. Oyun dünyasında olan 3 yaşında kızların bile regl olduğu vakalar yaşanırken, erkeklerde de meme büyümesi görülebiliyor. Hazır, katkı maddeli ve hormonlu yiyeceklerin tüketiminin hızlı artması, kontrolsüz tarım ilacı kullanımı sebebiyle erken ergen olan kızlar, 5-6 cm boy atabildikleri için ciddi bir boy kısalığı sorunuyla da karşı karşıya kalıyor.
Ancak, doktorlar, erken tedaviye başlandığında bu durumun olumsuz sonuçlarından sakınılabileceğine dikkat çekti.
KİLOLARCA MEYVE YEMEYİN
Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz (Acıbadem Hastanesi):
Erken ergenlik yaşı 6 da, 2-3 de olabilir. Kilolarca sebze-meyve tüketen çocuklarda görülebilir. Bu bir hastalık, erken âdet gören çocukların boy uzamaları azalıyor. Üretim aşamasında devletin kontrolü sağlanmalı, çocuklar değişik miktarlarda sebze ve meyveyi tüketmeli. Tanı konulunca, tedavisi kolaylıkla yapılabilir.
TV’DEKİ SEKSİ REKLAM DA ETKİN
Yard. Doç. Dr. E. Mahir Gülcan (Yeditepe Üniversitesi Hastanesi)
Araştırmalarda bazı tarım ilaçlarının, vücutta östrojen hormonunu artırarak kız çocuklarda erken âdet, erkek çocuklarda meme büyümesi yaptığı gösterilmiştir. Bilimsel olarak yüzde 1 civarında olması gereken erken ergenlik oranı, bazı araştırmalarda yüzde 14’e yükseldi. Televizyon ve reklam yoluyla seksi çağrışımların yapılması da sebepler arasındadır.
PSİKOLOĞA GİDİLMELİ
Psikolog Şebnem Turhan (Medical Park Bahçelievler Hastanesi):
Çok fazla içe kapanma, kimseyle konuşmama, aile bireylerinden uzaklaşma, başarıda ani düşüş, uyku ve iştahla ilgili sorunlar, öfkeyi kontrol etmede güçlükler görülebilir. Bu durumda psikoloğa gidilmeli.
Çocuğunuzu izleyin
8 yaşından önce kızlarda meme gelişimi, aşırı kıllanma, hızlı boy artışı; erkeklerde 9 yaşından önce genital gelişme, aşırı kıllanma, hızlı boy artışı; her iki cinsin de erken yaşlarda cinsel eğiliminin artması gibi durumlarda aileler doktora başvurmalı.
AKŞAM]]>false2010-10-03T11:08:55Z2010-10-03T11:08:55Zhttps://eylulforum.com/konu-anne-sutunden-sonra-en-degerli-besin
Uzmanlar balığın, anne sütünden sonra en değerli besin olduğunu söyledi. Doç. Dr. Fatma Arık Çolakoğlu, balık etinin ucuz protein ve enerji kaynağı olduğunu açıkladı.
Balık tüketiminin bitkisel ürünler ve kırmızı et tüketimine oranla geri kaldığını ifade eden Çolakoğlu, ''Oysa ki ülkemizde dengeli ve sağlıklı beslenme açısından elimizdeki besin kaynaklarının niteliklerini acilen öğrenmemiz ve bilinçli şekilde değerlendirmemiz zorunlu hale gelmiştir'' dedi. Dengeli beslenmenin esas ögesinin protein olduğunu belirten Çolakoğlu, şöyle konuştu:
''Balık eti, aminoasitlerin hepsini içermesinden dolayı oldukça değerlidir. Etin içerdiği bağ dokusunun oranı onun hazmedilebilirlik düzeyini belirler. Balık eti, düşük oranda bağ dokusu içermesi nedeniyle sığır etine oranla daha kolay hazmedilir ve vücutta daha kısa sürede kullanıma sunulur. Anne sütü biyolojik değer açısından 100 olarak kabul edilirse takip eden sıralamada 93 ile deniz balığı, 89 ile inek sütü, 87 ile sıcakkanlı hayvanların eti gelmektedir. Balık, anne sütünden sonra en değerli besindir. Normal şartlarda 200 gram tüketilen balık eti, bir insanın günlük protein ihtiyacının yüzde 70'ini karşılamaktadır.'']]>false2010-10-03T11:08:16Z2010-10-03T11:08:16Zhttps://eylulforum.com/konu-cocuklarda-bronsial-astim
1- Geçici İnfantil Hırıltılı Solunum=Süt çocukluğunda geçici hırıltılı solunum
Hırıltılı solunum, viral solunum yolu enfeksiyonları sırasında ortaya çıkmakta ve tekrarlayan nöbetler şeklinde olmaktadır. Bu klinik tablo genellikle 'bronşiolit' olarak tanımlanır. Hastalar hırıltılı solunum nöbetleri arasında tamamen iyidir. Bulgusuz olan bu dönemlerin süresi her hastada farklı olmaktadır. Ancak, her viral enfeksiyon geçiren çocukta neden hırıltılı solunum gelişmediği net olarak anlaşılamamıştır. Bebekler doğduktan sonra, henüz hiçbir hastalık geçirmeden solunum fonksiyonları ölçülüp takibe alınarak yapılan çalışmalarda bu soruya yanıt aranmıştır. Araştırmalar sonucunda, bu çocukların kontrollere göre bronş tonuslarının artmış ve bronş çaplarının azalmış olduğu görülmüştür. Bu nedenle viral enfeksiyonların hırıltılı solunum ile yanıt verdikleri düşünülmektedir.
2-İnfantil Bronşial Astım
Aynı yaşlarda hırıltılı solunum ile seyreden ve klinik olarak infantil hırıltılı solunumdan ayırt edilemeyen ikinci durum infantil bronşial astımdır. Astım bulguları çocukların %80'inde dört yaşından, %15-20'sinde bir yaşından önce başladığından, bu dönemde tekrarlayan hırıltılı solunumlar astıma da bağlı olabilir. Ancak, astımlı çocukların çoğu atopik bünyeli olup, bronşial hiperreaktiviteye sahiptirler. Aynı zamanda solunum fonksiyonları da doğumda normal olup, ilerleyen yaşla birlikte azalma gösterir. Çocukluk çağında ilk 6-7 yıl akciğer gelişiminin en hızlı olduğu dönemdir. Bu kritik dönemde astım solunum yollarının gelişimini etkilemektedir.
Astım gelişimini etkileyen faktörler
Genetik yatkınlık : Ailede astım olması, çocuklukta astım gelişimi için en kuvvetli risk faktörüdür. Anne ve babada atopik hastalık olması bebekte sadece atopik hastalık görülme sıklığını değil, hastalığın tipi ve başlangıç yaşını da etkiler. Örneğin anne ve babanın her ikisinde de atopik hastalık varsa, bebekte %42 oranında ilk 18 ayda hastalık ortaya çıkmaktadır. Hatta, her ikisinde aynı hastalık varsa çocuklarda görülme sıklığı %72 gibi çok yüksek oranda bulunmaktadır. Ailede astım öyküsü atopi ile birlikte ise çocukta astım riskinin 3-5 kat daha arttığı bilinmektedir.
Atopi : Atopi , çevrede karşılaşılan polen, ev tozu akarı, mantar sporları gibi aslında organizmaya zararı olmayan bazı antijenlere karşı IgE grubundan antikor sentezleme yeteneğidir. Atopi astım gelişmesinde en kuvvetli risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Atopik olmayanlar ile karşılaştırıldığında, atopiklerde astım riskinin 10-20 kat artmış olduğu görülmektedir. İlk iki yılda atopi ile kronik, ya da tekrarlayan hırıltılı solunum arasında pozitif ilişki gösterilmezken, okul çağındaki çocuklarda astım şiddeti ile duyarlılık saptanan solunum yolu ile alınan allerjen sayısı arasında doğrudan ilişki bulunmaktadır. Atopi ve bronşial hiperreaktivite, astım gelişiminde en kuvvetli kolaylaştırıcı faktörler olmasına karşın, tek başına yeterli değildirler. Astım, rinit, konjuktivit, atopik dermatit gibi alerjik hastalıklarda, hedef organların nasıl seçildiği, niçin atopik kişilerin bazılarında cilt bulguları ortaya çıkarken, diğerlerinde solunum sistemi bulgularının ortaya çıktığı halen anlaşılamamıştır.
Atopi gelişimde rol oynayan risk faktörleri
a) Genetik : Atopik bünye, genetik yatkınlığı olan kişilerin çevresel allerjenlerle karşılaşması ve bir çok nonspesifik faktörlerin aracılığı ile gelişmesidir. Atopik hastalıkların ortaya çıkması diğer genetik hastalıklardan farklıdır. Kalıtsal hastalıkların ne zaman başlayacağı, nasıl seyredip ne zaman ölüme neden olacağı genellikle bilinir. Ancak genetik geçişli olmalarına rağmen atopik hastalıklarda durum biraz farklıdır. Bu hastalıkların ortaya çıkmasında çevre faktörlerinin etkisinin çok güçlü olduğu anlaşılmıştır.
b) Allerjen ile temas: Hayvanlarda yapılan araştırmalar, doğumdan sonraki birkaç haftalık sürede immün tolerans mekanizmalarının nispeten az gelişmiş-gelişmemiş olduğu gösterilmektedir. Aynı durumun insanlarda da geçerli olduğu düşünülmektedir.
c) Oransız gelişme: İntrauterin orantısız gelişimin ( Baş çevresi büyük, gövde kollar bacaklar daha küçük) atopik bünye gelişiminde risk faktörü olduğu ileri sürülmektedir.
ç) Anne sütü: Anne sütü alan ve almayan çocuklarda atopi görülme sıklığı arasında fark yoktur. Anne sütünün alerjik duyarlılıktan ziyade, viral enfeksiyonlardan korunmada önemli olduğu düşünülmektedir.
d) Annenin gebelik ve emzirme sırasındaki diyeti: Gelişim periyodunun kritik dönemi sayılan erken intrauterin dönemde (gebeliğin ilk haftaları), annenin beslenme bozukluğu ile ilgili olarak fetal beslenmenin bozulması, doğacak çocukta metabolik, yapısal ve fizyolojik açıdan hayat boyu sürecek etkiler bırakır.
e) Solunum yolu viral enfeksiyonları: Çocuklarda geçirilen solunum yolu viral enfeksiyonları bronş epitelinde yıkıma neden olarak solunumsal alerjenlerin bronş mukozasına ulaşımını kolaylaştırır. Çocuklarda akut astım ataklarının yaklaşık %80'ni viral solunum yolu enfeksiyonlarından sonra ortaya çıkar. Hırıltılı solunumu tetikleyen virüsler yaşa göre değişmektedir.
f) Egzersiz: Astımlı çocukların %80-90'ında egzersiz sonrası bulgular ortaya çıkar, ancak egzersize bağlı ağır astım nöbetleri çok nadirdir. Erişkinlerden farklı olarak çocuklarda diğer bulgulara göğüs ağrısı da eklenebilir.
g) Alerjik rinit -Sinüzit : Astıma eşlik eden alerjik rinit ve sinüzit kontrol altına alındığı zaman astımın klinik bulgularının da düzeldiği görülmektedir.
h) Gastroözofageal reflü : 8-19 yaş arasında orta-ağır derecede astımı olan çocukların %60'ında yemek borusu fonksiyon bozukluğu görülmektedir. Bu oran astımı olmayan gruba göre dört kat daha fazladır.
ı) Hava değişiklikleri: Bazı hastalarda hava değişiklikleri bulguların artmasına neden olabilmektedir.
i) Emosyonel faktörler : Öfke, üzüntü, heyecan gibi duygusal değişiklikler sempatik aktivasyonun artmasına neden olarak refleks yolla astımı tetikleyebilir.
j) Nonspesifik iritanlar: Bu grupta sigaranın önemi büyüktür. ÇOCUĞU ASTIMLI OLAN EBEVEYNLER KESİNLİKLE BALKONDA DAHİ SİGARA İÇMEMELİ VE EVDE HİÇ KİMSEYE SİGARA İÇİRMEMELİDİR. Ayrıca hava kirliliği, parfüm, deterjan ve tüm kimyasal temizlik malzemesi kokuları, boya, tebeşir tozu, soba ve şömine dumanı sayılabilir.
k) İlaçlar: Aspirin ve diğer nonsteroid antienflamatuvarlar (romatizma ilaçları vb.), ACE inhibitörleri ve Beta blokerler bu grupta sayılır. Ancak çocukluk astımında ilaçlarla atak nadirdir.
TANI
A) KLİNİK ÖZELLİKLER
Öykü: Astım, çocukluk yaş grubunda en sık rastlanan kronik hastalıklardan biri olduğu için tanı doğru konmalı; daha sonra hastalığın şiddetine göre uygun tedavi başlanmalıdır. Çocuklarda astımın tanısı büyük ölçüde öyküye dayanarak yapılır. Çocukta geçirilmiş viral enfeksiyon, egzersiz ve allerjen ile karşılaşma sonucunda özellikle hırıltılı solunum veya öksürük ortaya çıkıyorsa öncelikle astım düşünülmelidir. Göğüste sıkışma hissi, nefes darlığı ve hırıltılı öksürük az rastlanan bir durumdur. Anneler bu atakların efor ve egzersiz ile tetiklendiğinin farkındadır ve genellikle gündüz iyi olduğunu, gece ise uykudan uyanacak kadar şiddetli öksürdüğünü söylerler. ÇOCUĞUN KOŞTUĞUNDA ÖKSÜRMESİ BRONŞ DARALMASI BULGUSU OLUP ASTIM İÇİN UYARICI BİR BULGUDUR.
Çocuklarda astım tanısı konulurken aile öyküsü çok önemlidir. Başta anne ve baba olmak üzere birinci derece akrabalarda bulunabilecek alerjik hastalıklar sorgulanmalıdır.
Fizik muayene: Aynı hastada birden fazla alerjik hastalığın birlikte görülme oranı yüksek olduğundan, fizik incelemede diğer allerjik hastalıklara ait bulgular da araştırılmalıdır. Hafif de olsa karakteristik yerleşim bölgelerinde atopik dermatit lezyonları olup olmadığı,su gibi burun akıntısı ve tıkanıklığı, burun üstünde 1/3 alt uçta enine çizgi, göz altlarında mor renkli halkalar (alerjik shiner) olan, alerjik selam veren muayenede soluk burun içi, alt konka (burun içi kıkırdak- burun eti) büyümesi, geniz akıntısı saptanması alerjik riniti düşündürmelidir.Astımlı hastalarda genellikle çomak parmak gelişmez eğer varsa bronşektazi veya kistik fibroz düşünülmelidir. Astımlı hastanın nefes darlığı, tıkanması şiddetli ise hırıltılı solunum dışarıdan kulakla duyulabilir.
B) LABORATUVAR BULGULARI
Solunum fonksiyon testleri: Solunum fonksiyon testlerinin tanıdaki yeri çok önemlidir. 5-6 yaşından büyük çocukların uyum sağlayabilmesi nedeni ile ancak büyük çocuklarda spirometrik testler yapılabilmektedir. Bebeklerde ise hava yolu obstrüksiyonu daha özel cihazlarla ölçülebilmektedir.
Sinüs grafisi: Alerjik rinit ve sinüzit, astımlı hastalarda daha sık görülmekte ve birlikte tedavi edilmesi gerekmektedir. Öksürük, baş ağrısı gibi şikayetleri olan hastalar ile, astımı kontrol edilemeyen çocuklarda sinüs grafileri ve gerekirse bilgisayarlı tomografileri çekilmelidir.
Deri testleri: Atopi araştırmak için yapılır. Astımın tanısında değil etyolojisinin saptanmasında yardımcı olabilir.
KORUNMA
Primer korunma : Hastalığın hiç ortaya çıkmamasını amaçlar. Hassas dönemin gebelikte başladığı düşünüldüğünden, günümüzde dikkatler en çok primer korunma da toplanmıştır.
Sekonder korunma : Atopik bünye için genetik olarak kodlanmış infantlarda bulgular çıkmadan önce hastalığı saptama ve kür sağlama amaçlanır.
Tersiyer korunma : Hastalık geliştikten sonra alınması gereken önlemleri içerir. Hastalığın şiddetini en az düzeye düşürmek amaçlanır. Akut atakların birçok allerjen ile tetiklendiği bilinmektedir. Ev tozu akarı duyarlılığı olan hastalar akarları en aza indirebilecek düzeyde önlemler almalıdırlar.
Evde buhar yapmayarak, evin içinde çamaşır kurutmayarak ve güneş gören evlerde oturarak, yaşanan evde nem oranının %50'nin altına düşürülmesi; odaların sık sık havalandırılıp hava sirkülasyonun sağlanması gibi önlemler akar konsantrasyonu azaltmada yararlı olur.
Tersiyer korunmada en önemli yeri sigaradan korunma oluşturur. Sigaranın çocuğun bulunmadığı diğer odalarda içilmesinin kesinlikle yeterli olmadığı, evde asla sigara içilmemesi gerektiği ailelere anlatılmalıdır.
TEDAVİ
Çocukluk astımında çoğu zaman tanı ve tedavi de yapılan hatalar nedeniyle hastalık kontrol altına alınamamaktadır. Bu yüzden öncelikle hastaların eğitimi çok önemlidir. Hekim hasta ve aileye alınması gereken önlemleri anlatmalıdır.
Aileler bilgilendirildikten sonra uzun süreli koruyucu tedavi planını yapmak için hastalığın şiddeti belirlenir. Astım, ağırlığı hastadan hastaya ve aynı hastada zaman içerisinde değişiklikler gösterebilen kronik bir hastalıktır. Bu nedenle hastalığın ağırlığına göre ilaç doz ve çeşidi ayarlanmalıdır.
Çevresel kontrol
İlaç tedavisinden önce çevresel kontrol mutlaka yapılmalıdır. Hastaya yapılan alerji testi sonucunda çevresel alerjenlerle teması olabildiğince azaltılmalıdır.
İyi tedavi sonucunda astımlı hastalarda öksürük, solunum sıkıntısı, akut ataklar gibi sıkıntılar ortadan kalkmalıdır.
İlaç tedavisi
Astım tedavisinde kullanılan ilaçlar iki ayrı grup halinde
Antiinflamatuar (Tedavi edici ve koruyucu)
Bronkodilatatör (Nefes açıcı) olarak incelenir. Ayrıca immünoterapi (Aşı tedavisi) astımlı hastaların tedavisinde uzun zamandan beri kullanılmaktadır. Beş yaşından küçüklere önerilmez.
Geniz eti, bademciklere benzer şekilde görev yapan bir dokudur ve burnun gerisinde yerleşmiştir. Vücudun bağışıklık sisteminin bir parçasıdır. Geniz eti büyüdüğü veya iltihaplandığı zaman bazı problemlere yol açabilir. Ayrıca, yeterince önemsenmeyen geniz eti sorunları çocukların gelişiminde telafisi mümkün olmayan zararlar verebilir.
Burun ve boğaz arasında yerleşmiş, üzüm salkımına benzer bir doku olan geniz eti, bademcikler gibi boğaza bakıldığında görünmez. Burundan giren bakteri ve mikropları yakalar. Ayrıca antikorlar üreterek vücudun bunlarla savaşmasına da yardımcı olur.
Çocuklarda geniz etinin bir miktar büyümesi normaldir ve bu zamanla kendiliğinden küçülebilir. Ama çogunlukla 3-5 yaşlarda enfeksiyonlara bağlı olarak büyüdüğü de bilinmektedir. Eğer bir çocuk sık sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçiriyorsa, çok sık nezle oluyorsa, bademcikleri sık hastalanıyorsa veya alerjik bir bünyesi varsa geniz etinin büyümesi doğaldır.
Geniz etinin büyük olması burundan solunuma engel oluşturur. Üst solunum yolunu daraltacak boyuta ulaştığında uykuda nefessiz kalma gibi ciddi sorunlar başlatır. Bu nedenle uzman doktorlar tarafindan muayene ve testler sonucunda alınması istenebilir. Geniz etinin vücuttaki önemi düşünüldüğünde, onların ameliyatla alınıyor olması aileler tarafindan endişe yaratabilir. Çocuğun mikrop ve bakterilere karşı daha zayıf olacağı akla gelse de, vücutta geniz eti gibi görev yapan başka dokuların da olduğu unutulmamalıdır.
Geniz etinin büyümesi ve iltihaplanması halinde, çocukta çeşitli belirtiler görülür. Eğer çocukta bu belirtiler varsa kesinlikle doktora başvurulmalıdır:
Burundan nefes almakta güçlük
Seste değişiklik
Sürekli ağızdan nefes alma
İltihaplanmadan kaynaklanan agız kokusu ve ateş
Burun tıkalı gibi genizden konuşma
İşitme azlığı
Nefes alırken hırıltı çıkması
Uyku sırasında horlama
Uyku sırasında nefesini tutma
Geniz eti tanısı; fiziksel muayene, boğaz kültürü, röntgen tetkikleri ve kan tahlilleri ile konur. Geniz eti tedavisinde ilkönce, uzman doktorlar tarafından verilen antibiyotiklerle iltihaplı bir durum varsa tedavi edilir. Eğer sonuç olumsuz ise ya da tedavi sonrası tekrar rahatsızlık yaşanıyorsa ameliyat gündeme gelir.
Ameliyat kararı verilirken dikkat edilen konu, enfeksiyon varken röntgen filmi çektirmemektir. Eğer çekilirse geniz eti daha büyük çıkar ve yanıltır. Önce ilaçla iltihabın temizlenmesi gereklidir. İltihaplı durum giderildikten sonra film çekildiğinde geniz eti büyük çıkarsa ve kesinlikle çocuğu rahatsız ettiği düşünülüyorsa ameliyat kararı verilir. Kesin ameliyatı gerektiren durumlar ise şunlardır:
Geniz etinin sürekli büyüyor olması
Konuşma bozukluğu
Üst solunum yolunun tıkanması
Sık tekrarlayan geniz eti iltihabı
Uykuda nefes tutma
Kötü huylu tümör şüphesi
Çene yapısının bozulması
Geniz eti ameliyatı; hastane ameliyathanelerinde, cerrahlar tarafından, genel anestezi ile yapılır. Her ne kadar basit bir ameliyat olsa da, ciddiye alınmalı uzman kişilerce yapılması tercih edilmelidir. Ameliyatta, geniz eti çocuğun ağzının içinden alınır. Çocuğun durumuna göre gün içinde ya da ertesi gün hastaneden doktor kontrolünde çıkarılır. Ameliyat bölgesinin tam iyileşmesi ve geniz eti problemlerinin düzelmesi için iki hafta geçmesi beklenir. Ameliyat sonrası, bazı çocuklar alışkanlık kazandıkları ağız solunumuna devam ederler. Bu farkedildiğinde çocuğa burundan nefes alması hatırlatılmalıdır.
kaynak]]>false2010-10-03T11:07:33Z2010-10-03T11:07:33Zhttps://eylulforum.com/konu-cocuk-kimligi-yok-oluyor-kucuk-kadinlar-kucuk-adamlar-mi-yaratiyoruz
Şehir yaşamının ve hayat şartlarının getirdiği sorumluluklar çocukların da çocukluklarını yaşayamama sonucunu doğuruyor. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Bağdat Caddesi Polikliniği’nden Klinik Psikolog Özden Bademci, çocukların çocukluklarını yaşayamadıklarını vurgulayarak şunları söylüyor:
“Çocukluğun alanı giderek daralıyor. Çocuklar zamanlarını çok erken yaştan itibaren kurum bakımı altında ve sürekli bir yetişkinin gözetiminde geçiriyorlar.
Bir taraftan günümüz çocuklarının konuşma ve davranışları yetişkinlerinkini andırırken ve bu toplum tarafından övgüye değer bulunurken çocukların çocukluklarını yaşayamadıkları gerçeği göz ardı ediliyor. Özellikle şehirlerde yaşayan çocuklar neredeyse zamanlarının büyük bölümünü yapılandırlmış ortamlarda geçiriyorlar. Oysa çocukluk sürecinde boş zaman etkinlikleri çok önemlidir. Çocuğun kendisinin kurguladığı, yönettiği oyunları oynaması gereklidir. Sözgelimi sokak oyunlarının çocuğun gelişimine katkısı büyüktür. Fakat şehir yaşamı bu fırsatı neredeyse tamamen ortadan kaldırır.”
Son 25 yılda ergenlerde dikkat esikliği, davranış bozuklukları, duygu durum bozukluklarında ciddi bir artış olduğuna dikkat çeken Dandul, “Bunun nedeni çocukların zamanlarının büyük bölümünü yetişkin süpervizyonu altında geçirmeleridir. Üstelik o yetişkin de anne baba değil, öğretmenler oluyor.” diyor.
Psikolog Bademci, “UNICEF’in yaptığı bir araştırmaya göre Hollanda, İskandinav ülkelerinde çocukların daha mutlu olduğu saptanmış. Çünkü bu ülkeler çocuk dostu kentler yaratmak üzere harekete geçtiler. Örneğin, çocukların okula kendilerinin yürüyerek gidebilmeleri için bir takım düzenlemeler geliştirdiler.” diye konuşuyor.
Çocukların özgür alanları olmalı
Bu konunun devlet politikası olarak görüldüğünde çözülebileceğini belirten Psikolog Özden Bademci yapılması gerekenleri şöyle anlatıyor:
“Öncelikle eğitim sisteminin gözden geçirilmesi gerek. Mesela çocukların uzun zaman geçirdikleri kurumların geniş oyun alanlarının olması lazım. Yeni yapılan bir araştırmaya göre çocuğun açık alanda vakit geçirmesi, davranış problemlerini azaltıyor. Çocukların özgürce vakit geçirip, koşturup oynayabilecekleri, doğayla iç içe olabilecekleri, enerjilerini boşaltabilecekleri ortamların arttırılması gerek.
Anne babalar, “Sen çok şanslı bir çocuksun, bak benim çocukluğumda bu yoktu. Bak senin bunların var” gibi söylemler içerisindeler. Oysa günümüzde çocuklar büyük bir baskı altındalar. Çok erken yaştan itibaren sözgelimi “sınav” gerçeği ile karşılaşıyorlar. Geçmişte çocukların daha özgür yaşam alanları vardı. Şimdi ise çocukların her alanda başarılı olmaları bekleniyor. Bale yapmalı, spor yapmalı, kitap okumalı, İngilizce bilmeli gibi… Oysa bir anaokulu çocuğunun bolca dışarıda koşup oynamaya ihtiyacı vardır.
Oyun sadece çocuğu eğlendiren bir etkinlik değil çocuğun kendini geliştiridği, ifade ettiği önemli bir deneyimdir. O yüzden anne babalar anaokulu seçerken çok pahalı programlara, çok pahalı etkinliklere bakmak yerine, çocuğun gelişime ne kadar uygun bir anaokulu diye bakmaları gerekir.”]]>false2010-10-03T11:07:14Z2010-10-03T11:07:14Zhttps://eylulforum.com/konu-atesli-havale
Ateşin ani olarak yükselmesi bazı çocuklarda ateşli havale denilen bilinç kaybı, katılaşma ve istem dışı kasılmalara yol açabilir. 6 ay - 7 yaş arasındaki çocukların % 2 ile 4 'ünde görülür. Olguların hemen hemen yarısı 1-2 yaşlarındadır. Ateşli havaleye ailevi yatkınlık söz konusu olabilir.
Bir kez ateşli havale geçirmiş olan çocukta tekrar havale görülme olasılığı % 30 kadardır. Üç yıl hiç havale geçirmezse bu sıklık % 10 'a iner. 15 dakikadan kısa süren, gün içinde yinelemeyen havale için "basit ateşli havale" deyimi kullanılır. Çok sayıda ve uzun süren havale nöbetleri "kompleks ateşli havale" olarak adlandırılır. Basit ateşli havale hiçbir araz bırakmazken, kompleks olgularda ileride sara hastalığı görülme sıklığı artarak % 9 'u bulur.
Ateş çeşitli enfeksiyon hastalıkları ile ilişkili olarak meydana gelebilir. Ateşin yüksek ya da hafif oluşu her zaman hastalığın ciddiyetiyle bağlantılı değildir. Basit bir viral enfeksiyonda yüksek ateş, belirgin boğaz ya da idrar yolu iltihabında hafif ateş görülebilir. Başlatan faktör her ne olursa olsun ateş, vücudun savunma araçlarından birisidir. Mikroplar en iyi doğal vücut sıcaklığı olan 36.5 - 37.5 santigrat derecede ürerler. Bağışıklık sitemimiz bir enfeksiyon söz konusu olduğunda beyindeki vücut sıcaklığını düzenleyen merkezin termostat ayarını değiştirerek ısıyı yükseltir. Böylece ideal üreme ortam sıcaklığından yoksun kalan mikro organizmalar istedikleri gibi çoğalamazlar. Görüldüğü gibi hafif ateş aslında enfeksiyonla mücadelede başarıyı arttırmaktadır. Yüksek ateş ise istenmeyen bir durumdur. Vücut sıcaklığı gerekli müdahalelerle 39.5 C derecenin altında tutulmalıdır.
Eğer bir bebeğin makattan ölçülen ateşi 38 dereceden fazla ise, o bebekte yüksek ateş olduğunu kanıtlar. Ancak çoğu zaman ateşin yüksekliğinden çok bebeğin genel durumu daha da önemlidir. Ateşi normale yakın ama halsiz, devamlı uyuyan, mama yemek ya da süt içmek istemeyen bir bebek, 39 derece ateşi olmasına rağmen, canlı hareketli, beslenmesini sürdüren bir bebeğe oranla daha hastadır. Eğer iki aylıktan küçük bir bebeğin ateşi 38 dereceyi aşarsa doktora götürmek gerekir. İki aylıktan büyük bebek için doktora götürme sınırı 39 derece ateştir. Ancak daha düşük rakamlarda da olsa ateş, üç günden daha fazla sürüyorsa, doktora götürmek gerekecektir.
Yüksek ateşin tehlikeleri nelerdir?
Ateş yükselmesi vücudun savunma mekanizmalarından biridir. Vücutta virüs ya da bakteri cinsi bir hastalık etkeni olduğunu ve vücudun buna karşı tepki gösterdiğini kanıtlar. Ateş yükselmesi halinde hastalık etkenleri faaliyetlerini sürdüremez ya da ölürler. Bu nedenle ateş yükselmesi hastanın yararına bir durumdur. Ancak, yüksek ateşin devam etmesi, vücudun hastalığı yenemediğini gösterir. Hastalığın devam etmesi organlarda kalıcı bir bozukluk yaratabileceği için, müdahale edilmelidir. Doktor, yapacağı muayeneden sonra hastalığı teşhis edecek ve gerekli önlemleri alacaktır. Gerekli tedaviye başlamadan ateşi düşürmek yararlı bir davranış değildir.
Ateşin, savunma sistemi için yararlı olduğunu belirttim ancak bunun tek istisnası, yüksek ateşle gelen havale nöbetidir.
Havale nedir?
Beyin hücrelerinin normal dışı bir aktivite göstermesi sonucu ortaya çıkan, vücuttaki istemsiz kasılmalara, tıp dilinde konvülsiyon, halk arasında da havale adı verilmektedir.
Tipik bir havale nöbetinde bebek şuurunu kaybeder, kol ve bacakları kasılır. Birkaç saniye sonra, kol ve bacaklarla yüzde ritmik kasılmalar olmaya başlar. Bir süre sonra da bütün belirtiler kaybolur.
Havale nöbetleri genellikle 6 aylık ile 5 yaş arasındaki çocuklarda olur. Çoğu zaman yüksek ateş ile beraberdir. Ancak ateşin yüksekliği ile havale geçirme arasında her zaman bir ilinti yoktur. Yani bazılarında çok yüksek ateşte havale olmazken, bazı bebeklerde daha düşük ateşlerde bile havaleye rastlanabilir. Çocukların %4-5 inde hayatlarında en az bir kez havaleye rastlanırken, bunların yarısında bir kereden sonra havale görülmez. Eskiden, havale geçiren çocuklarda mutlaka beyin hasarı kalacağı düşünülürken, bunun doğru olmadığı artık anlaşıldı. Önemli olan havalenin kendisi değil, havaleye neden olan hastalıktır. Bu iyi tedavi edilmediği taktirde hasar kalabilir.
Havale sırasında neler yapılmalı?
Havale nöbeti anne ve babalar için korkutucu olabilir. Ancak bilmeniz gereken en önemli şey, havalenin birkaç dakika sonra kendiliğinden geçeceğidir. Eğer bebeğin ateşi yüksekse, düşürmek için, giysilerini çıkartmak, başına ve göğsüne ıslak bez koymak, tüm vücudu serin su ile ıslatılmış bezlerle silmek yararlıdır. Havale geçiren bebekte, kolonya gibi alkollü maddeler kesinlikle kullanılmaz. Ayrıca ateş düşürmek için su dolu küvete sokmak da tehlikeli olabilir.
Kusmaya başlarsa, yüzükoyun ya da yan yatırarak kusmuğun nefes borusunu tıkamasını önleyin.
Nefes alması güçleşirse, alt çenesini hareket ettirmeye çalışarak nefes almasına yardımcı olun. Çoğu insan, havale geçiren kişinin dilini ısıracağını ya da yutacağını ve nefes yolunun kapanacağını düşünür. Dil ısırma olursa da çok önemli değildir. Bunu önlemek için ağzına elinizi ya da başka cisimleri sokmak tehlikeli olabilir.
Eğer nefesi durursa, yapay solunuma başlamayın, kısa bir süre sonra kendiliğinden soluk alıp vermeye başlayacaktır.
Havale nöbeti geçtikten sonra, bebeğin devamlı doktoru varsa, ona haber verin. Bebeği muayene etmek isteyecektir. Eğer bu doktora ulaşamıyorsanız, bir hastanenin acil kısmına götürün. Yukarıda da belirttiğim gibi, havaleye neden olan hastalık, çoğu zaman havaleden daha ciddi sorun yaratır.
Soru: "Çocuğumun ateşi var, ne yapmalıyım?"
Yanıt: Çocuğunuzun üzerinde varsa yorganı kaldırın, kalın giysileri çıkarın. Ateşi 38'in üzerindeyse doktorunuzun önerdiği miktarda "parasetamol" şurubu içirin. İçemiyorsa fitil de kullanabilirsiniz. Ateş düşerken terleme ile sıvı kaybı meydana geldiğinden sık sık su vermeyi ihmal etmeyin. Islak iç çamaşırlarını değiştirin. Ateş 39.5'in üzerindeyse anlatılanlara ek olarak çocuğunuzu tamamen soyun, yatağına bir havlu serin, üzerine yatırın. Islak bir sünger ya da bezle alın, boyun, koltuk altları, bacak araları ve büklüm yerlerini sık sık silin. Bu iş için buzlu, kolonyalı, sirkeli değil sadece ılık su kullanın. Yarım saat içinde ateş düşmezse doktorunuzla görüşün ya da hastaneye başvurun. Hastalığın nedenine yönelik tedavi gerekliliği (antibiyotik vb) mutlaka hekim tarafından verilmesi gereken bir karardır.
Soru: "Ateşi düşürmek için ASPİRİN verebilir miyim?"
Yanıt: Aslında kesinlikle aspirin kullanmayın demek mümkün değildir. Ancak çocuğunuz "viral enfeksiyon" örneğin grip, kızamık ya da su çiçeği geçiriyorsa aspirin kullanıldığında çok nadir olarak "Reye sendromu" sorunuyla karşı karşıya kalınabilir. Reye Sendromu karaciğer hasarı ile seyreden bir hastalık tablosudur. Tek nedeni aspirin kullanımı değildir. Ama viral enfeksiyonlarda aspirin kullanılan olgularda sıklığının arttığına dair yayınlar vardır. Aniden ateşi yükselmiş bir çocukta etken viral midir değil midir diye araştırmaya çoğu kez zaman olmayacağı için aspirin yerine parasetamol kullanmak daha güvenli bir seçenek olmaktadır.
Soru: "Çocuğum havale geçirirken, ne yapmalıyım?"
Yanıt: Yaptığınız tüm müdahalelere rağmen çocuğunuz gözlerini bir noktaya dikip sizinle iletişimini kaybeder, ağzı köpürür, vücudunda kasılmalar meydana gelirse ilk yapılacak şey paniğe kapılmamaktır. Onu hemen yere yatırın, ayıltmaya çalışmayın, sağa sola koşup yalnız bırakmayın, yanında durun. Kusarsa gövdesini ve başını bir yana çevirin. Dişlerinin arasına elinizi ya da bir cismi sokuşturmaya çalışmayın, zorlamayın. Eğer kendiliğinden aralanmış ise bükülmüş bir kumaşı araya hafifçe sokabilirsiniz. Bu uygulamada amaç dilin ısırılmasını önlemektir. Tekrar ediyorum bir şey sokmak için zorlamak yok!
Havale bir kaç dakika içinde kendiliğinden duracaktır. Sabırla bekleyin (bu bekleyiş insana saatler geçiyor hissini veriyor olsa da) .. Havale geçiren çocuğu kapıp soğuk duşun altına sokmayın. Siz duş yaptırsanız da yaptırmasanız da havale duracaktır. Havale durduktan sonra doktorunuza baş vurun. O gereken tedaviyi düzenleyecektir. Eğer havale durmuyorsa vakit yitirmeden acil servisi olan bir hastaneye götürürün.
Soru: "Hastanede neler yapılıyor?"
Yanıt: Hastanede çocuğunuzun solunum yolları aspiratör denilen aletle temizlenecek, oksijen solutulacak, makatından içeriye havale durdurucu madde (diazepam, klonazepam) verilirken bir yandan serum takılacaktır. Havale bu şekilde de sona ermezse damar yolundan havale durdurucu maddeler verilebilir. Çocuğunuz bir süre gözlem altında tutularak gerekli incelemeler yapılacaktır. Ateşin nedeni saptandıktan sonra asıl nedene yönelik tedaviler düzenlenecektir. Kompleks ateşli havale geçiren çocuklara uzunca bir süre (6 ay-2 yıl) havale önleyici ilaç kullanılması gerekebilir.]]>false2010-10-03T11:06:38Z2010-10-03T11:06:38Zhttps://eylulforum.com/konu-bebek-beyin-cerrahisi-uygulamalari
Dünya ve Avrupa Çocuk Beyin Cerrahisi Dernekleri yönetim kurulu üyesi olan Prof. Dr. Memet Özek, genç bir nüfusa sahip olan Türkiye’de akraba evliliklerinin yaygın görüldüğünü bunun da doğumsal beyin anormalliklerini artırdığını vurguluyor.
Beyin ameliyatı yapılan hastaların yüzde 34-40’ının çocuklardan oluştuğuna dikkat çeken Prof. Dr. Memet Özek, “Amerika’da ise bu oran yüzde 20’dir. İskandinav ülkelerinde ise hamile kadınlar gebelik döneminde ücretsiz izlenir. Anormallikler anne karnında saptanır ve bu bebeklerin doğmaları engellenir ve tüm hasta verileri devlet istatistiklerine girer" diyor. Çocuklardaki beyin ameliyatlarının üçte birini doğumsal beyin ve omurilik problemleri oluşturuyor. Prof. Dr. Özek, doğumsal kranial anomalilerin dörde ayrıldığını belirtiyor ve şu bilgileri veriyor:
Doğumsal problemler
1 Hidrofesali: Beynin içinde dolaşan beyin omurilik sıvısının (BOS) dolaşım yollarındaki tıkanıklığa bağlı olarak bu boşluklarda BOS’un birikmesidir. Bu birikmeye bağlı olarak kafa büyür, gözler aşağı doğru bakar ve bir süre sonra beynin gelişimi etkilenir ve gelişme bozukluğu gözlenir. Beyin omurilik sıvısının dolaşımının olumsuz etkilenmesi beyin dokusundaki gelişim problemleri veya intrauterin enfeksiyonlardan kaynaklanabiliyor. Bebek doğduktan sonra ortaya çıkan bir menenjit de bu soruna yol açabiliyor. Beyin kistleri ise sıvının aktığı kanallara baskı yaparak hidrosefaliye neden olur.
2. Doğumsal beyin kistleri (intrakranial kistler): Beyin kistleri çocuklarda nöbetlere, kafada şekil bozukluğuna yol açar. Ameliyat edilmesi şarttır.
3. Kraniosinostoz: Kafa kemikliklerinin uyumsuz gelişmesi ve erken kaynaması sonucunda oluşan şekil bozukluklarıdır. Sorun sadece kozmetik değil, göz küresi ve beyin dokusu üzerine olan basıdır. Bu nedenle yüz ve ön kafatasına ait kemikler çıkarılarak tel ve vidalarla yeniden şekillendirilip kafatasına volüm kazandırılır.
4. Ansefelosel: Beynin bir bölümünün kafatası dışında yer almasıdır. Mutlaka erken ameliyat edilmelidirler.
Omurilikle ilgili problemler
Pedatrik beyin cerrahisinin ikinci önemli konusunu omurilikle ilgili problemler oluşturuyor. Bu problemler “spina bifida aperta" ve “kapalı spinal disrafizm" diye iki ayrılıyor.
1. “Spina Bifida aperta" probleminde bebeklerin omuriliğin kendisinin veya ondan çıkan sinirlerin açıkta doğduğunu söyleyen Prof. Dr. Memet Özek, “Bu bebekler 36 saat içinde ameliyat edilmelidir. Bu çocuklar lezyonun altındaki seviyelerde motor kayıp sergilerler. Ayrıca idrar ve gaita inkontinansı ve cinsel fonksiyonlarında sorunları olur. Bu nedenle erken müdahale çok önemlidir" diyor.
2. “Kapalı spinal disrofizm" de ise omurilik dışardan gözükmüyor. Bebekler normal gözükseler bile zamanla bacaklarda hareketsizlik ve ortopedik problemler doğuyor.
Pediatrik beyin cerrahisinin özellikleri
Pediatrik beyin ameliyatlarının süresi 1-9 saat arasında değişiyor. Çocuk beyin ameliyatları erişkinlerden önemli farklılıklar gösteriyor. Prof. Dr. Memet Özek, “Çocuklardaki problemlerin önemli bir kısmı doğumsaldır. Erişkinlerdeki sorunlar zamanın vücutta yarattığı tahribe bağlıdır" diyor ve ekliyor:
“Bebeklerin genel durumları erişkinlerden çok daha çabuk bozulur. Şu anda normal tepkiler veren bir bebeğin 15 dakika sonra bilinci kapanabilir. Ama bebekler tedaviye de erişkinlerden daha çabuk yanıt verirler. Ancak sorunlarını anlatamadıkları için hekimin klinik tecrübesi büyük önem taşır. Ufacık bir bebekte cerrahi dikkatın yanı sıra anestezistin ve yoğun bakım ekibinin rolü çok önemlidir. Yenidoğan bebekler ameliyattan sonra muhakkak yenidoğan yoğun bakım ünitesinde tecrübeli ekip tarafından izlenmelidir."
Farklı ameliyat teknikleri
Nöroendoskopi ameliyatı: Hidrosefalide kullanılan şant tekniğiyle ilgili sorunlar bu yöntemin geliştirilmesine neden oldu. Nöroendoskopi ameliyatında beyine açılan 3 milimetre çapındaki deliklerden endoskopla girilerek tıkalı kanallar açılıyor. Ya da yeni kanallar oluşturuluyor. Prof. Dr. Memet Özek endoskopinin beyin cerrahisinde uygulanmasının kadın doğum veya ürolojiden çok farklı olduğuna dikkat çekiyor:
“Biz içinde su olan bir ortamda çalışıyoruz. Genel cerrahide ise batın gazla şişirilip net görüntü sağlanıyor. Bizde ise en ufak bir kanamada sıvı bulanıklaşr ve görüş bozulur. Bu ameliyatları yaparken anatomik bilginizin çok iyi olması gerekiyor. Aksi halde oluşan kanama ile hastanızı kaybedebilirsiniz. Biz ameliyatta eğer sıvının dolaştığı kanallar doğumsal olarak tıkalıysa yeniden açıyoruz. Ya da beyine zarar vermeden farklı noktalarda yeni kanal açmaya çalışıyoruz. Hastanın BT ve MR sonuçlarından yola çıkarak bu ameliyatı yaptığımızda iyi seçilmiş hastalarda sonuçlar yüz güldürücüdür. Ancak risk yüksektir. Bunun için de cerrahın tecrübeli olması gerekir. Şant taktığınızda hastalarda her yıl için yüzde 15 olan yeniden ameliyat riski, nöroendoskopi ile ortadan kalkar. Hastaları 3 gün içinde taburcu ediyoruz. Hastalar iyileştikten sonra cine MR yöntemleriyle tetkikleri yapılıyor. Açtığımız kanallardan sıvının geçip geçmediğini kontrol ediyoruz."
Epilepsi cerrahisi
Yaygın bir halk sağlığı sorunu olan epilepsinin tedavisinde de cerrahi iyi seçilmiş hastalarda başarılı sonuçlar veriyor. Epilepsi ya da halk arasındaki deyimiyle sara denilen hastalığın öncelikli tedavisi ilaç tedavisi olarak kabul ediliyor. Hastalar nöroloji uzmanları tarafından izleniyor. Ancak tedaviye rağmen bu hastaların yüzde 30’u ilaca direnç gösteriyor. Prof. Dr. Memet Özek, “Bu hastalar içinde iyi bir seçim yapılır. BT, MR gibi tetkikler ve EEG, uyku EEG’si, video EEG’si çekilerek uygun adaylar seçildiğinde 3 tip farklı ameliyat yöntemi uygulanabilir" diyor ve şu bilgiyi veriyor:
1. Rezektif cerrahi: Ameliyat öncesinde hastanın nöbet geçirmesine yol açtığı saptanan beyin alanının beyine zarar vermeden çıkarılmasıdır.
2. Diskonneksiyon: Bu yöntemin uygulandığı hastaların beyninde krize yol açan birden fazla elektrik odağı vardır. Hepsinin çıkarılması mümkün olmadığı için anormal elektrik boşalımının yayıldığı yollar kesilir.
3. Vagal sinir stimülasyonu: Diğer iki yöntemden yararlanamayan hastalara uygulanır. Vagal sinir stimülatörü adı verilen bir pil vücuda yerleştirilir. Bu pilden çıkan kablolar vagus sinirine bağlanır. Pil bilgisayarla ayarlanır ve beyine düzenli sinyaller gönderilir. Hastanın beyninde anormal elektik boşalması olacağı zaman gönderilen sinyaller krizi engeller.
Spastisite cerrahisi
Spastisite doğum travmalarından, bebeğin doğar doğmaz yeterince oksijen alamamasından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de yenidoğan yoğun bakım merkezlerinin tıp fakülteleriyle sınırlı olması sorunu büyütmektedir. Bebekler yaşamın en değerli ilk 10 dakikası sırasında yeterince hizmet alamıyor. Spastisite ile zihinsel gelişim farklı iki olaydır. Prof. Dr. Memet Özek, şu bilgiyi veriyor:
“Bu çocuklarda kasların kıvamı artmıştır. Bu yüzden çocuğun vücudunu hareket ettirmesi kısıtlıdır. Hareketlerini kontrol etmekte zorlanır. İki tip yöntemle kasların katılığının yumuşatılıp hareketlerin kontrolünün arttırılması sağlanıyor. Ancak bu durumda ailenin beklentisiyle hekimin vereceklerinin örtüşmesi gerekiyor. Yatakta kıpırdamadan yatan bir çocuğun oturur hale getirilmesi, sıvı gıdalarla beslenirken katı gıdalarla beslenebilmesinin sağlanması ulaşılabilir hedeftir. Ya da duvara tutunarak yürüyen bir gencin yürümesi, ulaşılabilir bir başarıdır. Biz hastalarımızın ameliyat öncesinde ve sonrasındaki hareketlerini videoya alarak gelişimi görüntülüyoruz. Uyguladığımız yöntemler ise şunlar:
1. Baclofen pompası takılması: Bu yöntemde vücuda baclofen pompası takılıyor. Ve aynı konsatrasyonda baclofen adı verilen bir ilaç düzenli olarak omuriliği çevreleyen subaraknoidal mesafeye veriliyor. Kaslar yumuşatılıyor.
2. Selektif dorsal rizotomi: Bu yöntemde ise bel bölgesinde omurilikten çıkan vücudun anormal kasılmasına yol açan sinir lifleri bulunarak devre dışı bırakılıyor.]]>false2010-10-03T11:06:19Z2010-10-03T11:06:19Zhttps://eylulforum.com/konu-cips-yemek
Anne ve Babalar!
Sağlığımız riske atılmayacak kadar değerlidir.
Cips yemek ( Cips yememek )!... İngiliz Kalp Sağlığı Vakfı’nın
Yaptığı araştırmaya göre(Görünüşü çok cazip olan cipslerde, aşırı miktarda yağ bulunuyor. İngiliz bilim adamlarına göre, 35 gramlık cips paketinde 2.5 kaşık yağ depolanıyor***28.10.2008) tumgazeteler
Cips yemek Yağ içmektenfarksızdır.
*Beslenme konusu en az Eğitim kadar çok önemlidir.
Çünkü yarının Obezleri, Hipertansiyonları, Kalp damar hastalıkları demektir.
*Özellikle 13 yaşına kadar
Sağlığımızı tehdit eden ürünler
Cips, Kolalı içecekler, Boyalı şekerlemeler, Fast- food yiyecekler, pizzalar
NOT: Bazı Avrupa ülkelerinde Anaokulları ve ilköğretim okulları kantinlerinde bu yiyecekler bulunmaz ve asla satılmaz.
Sağlıklı yaşam için gıdalar
*Kahvaltı
*Çorba ( Doğal Çorbalar )
*Sıcak yemek
*Meyva ( Hormonsuz ve mevsimlik )
*Kuruyemiş ( Öğrenciler günde 120. gr ) ceviz, üzüm, fındık, incir ve kayısı vs.
*Büyük sınavlara 3 ay kala günde 200. gr kuruyemiş yemelidir. Çünkü enerji verir ve stresi azaltır. İnsana huzur ve güven verir.
*Günde 0.400 Lt süt veya ballı süt içmelidir.
*Dayanıklı kapalı süt (enerji kcal/k 62,60-protein(9) 3,3) tercih edilmelidir
Çocuklarımız ve Gençlerimiz Çağdaş, Özgür ve Güçlü Türkiye’mizin Gelecekleri
Unutmayalım ki!
Sağlığı olanın umudu, umudu olanın her şeyi vardır.
Her şey sağlıklı ve dengeli beslenme için
Güler yüzlü destekleriniz için sonsuz Teşekkürler
NOT. Cesur arkadaşım ( Öğretmenim ) Türkiye seninle gurur duyuyor. Çok değerli desteklerin için teşekkür ederim. Saygılarımla*** Aralık 2009
KİRMİZİELMA.05]]>false2010-10-03T11:06:01Z2010-10-03T11:06:01Zhttps://eylulforum.com/konu-cocugunuz-yemek-yemiyorsa-dert-etmeyin
İngiltere'deki Reading Üniversitesi psikologları, düzenli olarak sebze ve meyve resimleri gösterilen bir yaşındaki bebeklerin, normal diyetlerinin bir parçası olmayan bu besinleri tatmaya çok istekli olduklarını saptandı.
Daily Telegraph'taki habere göre, araştırma çerçevesinde ebeveynlere ikisi sebze ve ikisi meyve olmak üzere 4 gıdanın fotoğraflarının olduğu bir kitap verildi.
Bunlardan ikisinin havuç ve üzüm gibi çocukların bildiği gıdalar olduğu, diğer ikisinin turp ve Çin'de yetişen liçi gibi sebze-meyveler olduğu belirtildi.
Daha sonra ebeveynler iki hafta boyunca her gün çocuklarına bu kitabı okudular.
Bu sürenin sonunda çocukların önüne ikisi kitapta yer alan ikisi almayan 4 sebzeyle meyve tabağı koydular.
Çocukların, eğer daha önce fotoğraflarını görmüşlerse, şimdiye kadar tatmadıkları sebze ve meyvelere daha fazla ilgi gösterdikleri belirlendi.
Araştırmanın başkanı Dr. Carmel Houston-Price, "Çocuklara sağlıklı gıdaların fotoğraflarını göstermenin bunları tatma arzularını artırabileceğini düşünüyoruz" dedi.]]>false2010-10-03T11:05:41Z2010-10-03T11:05:41Zhttps://eylulforum.com/konu-cocuklarin-gunluk-enerji-ihtiyacini-karsiyan-besinler
Okul çağı döneminde özellikle dikkat edilmesi gereken en önemli şey, mutlaka kahvaltı yaptırılıp, çocuğun okula gönderilmesi oluyor. Ayrıca okul kantinlerinde ve yemekhanelerinde verilen yemek çeşitliliği de önemli oluyor. Bu yaş grubuna özel olarak hazırlanmış menülerin uygulanması gerekiyor. Yani bu dönemde yanlış kazanılan beslenme alışkanlıkları, ileri ki yaşlarda birçok hastalığa yakalanma riskini arttırıyor.
Günlük örnek yemek listesi
Sabah
* 1–2 dilim beyaz peynir/ kaşar/ dil peyniri
* 5–6 adet zeytin
* Ekmek
* 1 bardak süt
* Bal veya pekmez
* Söğüş
Ara Öğün
* Meyve
Öğle
* 1 kase çorba
* Izgara kırmızı et/tavuk /balık
* Veya etli/kıymalı sebze yemeği
* Ekmek
* 1 kase yoğurt/ cacık veya 1 kutu ayran
* Bol yeşil salata
Ara Öğün
* Meyve
Ara Öğün
* Tost
* Veya evde yapılmış az şekerli, az yağlı bir dilim kek
* Ya da 2-3 adet ev poğaçası
* Süt veya ayran ya da sütlü tatlı
Akşam
* 1 kase çorba
* Izgara kırmızı et/ tavuk/ balık
* 1porsiyon zeytinyağlı sebze yemeği
* Ekmek
* 1 kase yoğurt/cacık veya 1 kutu ayran
* Bol yeşil salata
Ara Öğün
* Meyve
Hürriyet Gazetesi
Sağlık]]>false2010-10-03T11:05:21Z2010-10-03T11:05:21Zhttps://eylulforum.com/konu-mozart-bebeklerin-gidasi
8 Aralık 2009
İSRAİLLİ öğrencilerin araştırmalarına göre Mozart’ın şarkıları genellikle prematüre bebeklerin metabolizmasını yavaşlatarak, onların gereken kiloyu almasına yardımcı olabiliyor.
Araştırmacılar ilk olarak 20 prematüre ama sağlıklı bebeğe Mozart bestelerini dinleterek, şarkıların bebeklerin metabolizması üzerindeki etkisini ölçtü. Araştırma sonucu yaklaşık 10 ile 30 dakika “Baby Mozart” CD’sini dinleyen bebeklerin ortalama yüzde 13’ünün metabolizmasının yavaşladığını ortaya çıkardı
Hürriyet Gazetesi
Toplum.]]>false2010-10-03T11:04:53Z2010-10-03T11:04:53Zhttps://eylulforum.com/konu-exclamation-televizyon-bebeklerin-zeka-duzeyini-artiriyor-mu-tv-bebeklerin-zeka-duz
İngiltere’de yapılan bir araştırma, 8 ila 26 aylık bebeklerin televizyon yardımıyla daha iyi öğrendiğini gösterdi.
Londra’daki Royal Free Hastanesi’nde gerçekleştirilen bir çalışmada, televizyonun, iki yaşına kadar olan bebeklerin bilgi gelişimini olumlu yönde etkilediği anlaşıldı. Ben Lloyd ve Kantini Brodie adlı iki pediatri uzmanının “Her anne-babanın kendi evlerinde gerçekleştirebileceği bir inceleme” olarak değerlendirdiği çalışması, British Medical Journal’da yayımlandı.
Lloyd ve Kantini, araştırmalarına, ekranın yaşamın ilk aylarından itibaren eğitimsel bir araç olarak katkısı bulunduğu fikrinden yola çıkarak başladı. Uzmanlar, televizyonun dilsel bozukluklara ve öğrenme güçlüğüne faydası olabileceğini düşünüyorlardı.
Çalışmaya, 8 ila 26 aylık toplam 797 bebeğin ebeveynleri katıldı. Yeni doğmuş bebeklerin yüzde 96’sının ekranda gördükleri köpek, kedi ve bebekleri tanıdığı, onları taklit ettikleri gözlendi. Down sendromlu bebeklerin yüzde 20’si, aynı imajları tanıyabildi.
Böylelikle, televizyonun aynı zamanda çocuğun zeka düzeyini belirleyici bir gösterge olma ihtimali de gündeme geldi. İki yaşına geldiği halde ekrandaki figürlere tepki vermeyen çocuklarda bir bozukluk olabileceğine işaret eden uzmanlar, 18-24 aylık olduğu halde konuşma zorluğu çekilmesinin anormallik belirtisi olmadığını da ekledi. Bebeklerin zihinsel durumlarını ölçme ve değerlendirmede etkin bir araç bulunmadığına dikkat çekilirken, televizyonun önemi vurgulandı.
Uzmanlar, görme bozukluğu olmadığı halde bu testte başarı sağlayamayan bebeklerde üç temel bozukluk olabileceğini açıklıyor. Bu durumun öğrenme zorluğu, dilsel bozukluk veya otizmden ileri gelebileceğini söyleyen pediatristler, ebeveynleri dikkatli olmaya çağırıyor.]]>false