takipçi satın al

instagram takipçi hilesi

takipçi

izmir escort escort izmir izmir escort bayanlar urlexpander.edu.pl dnswhois.edu.pl createaform.com obio.link muzikindirdinle.com izlexl.com downloadbu.com xcryptotrack.com scriptsnulled.net

<![CDATA[Eylül Forum | Hayat Paylaşınca Güzel - Kalp & Damar]]> https://eylulforum.com/ 2025-07-04T01:58:31Z MyBB 2017-02-11T01:30:32Z 2017-02-11T01:30:32Z https://eylulforum.com/konu-hipertansiyon-ve-egzersiz <![CDATA[Hipertansiyon ve Egzersiz]]> Hipertansiyon ve Egzersiz
Hipertansiyon kanın basıncının artması anlamına gelir. Şehirlerde hayatını sürdüren yaşlı kesimin % 40′ ı, kırsal bölgede yaşayanların ise % 18′ i bu hastalıktan şikayetçidir . Bu durum ihtiyar kişilerin hayat tarzından oluşmaktadır. Kırsal bölgede hayatını devam ettiren topluluk daha az baskı ve daha kolay yaşam kurallarına sahiptir.

Bilimsel çalışmalar disiplinli egzersizin arterlerin elastikliğini korumaya katkıda bulunduğunu belirtmektedir. Böylelikle kan akışı tertip edilir ve kan basıncı düşer. Durgun yaşam tarzı sürdüren bireyler sporculara nazaran % 35 fazla hipertansiyon riskine sahiptirler. Hipertansiyona sahip hiç kimse hekime gözükmeden egzersiz programına başlamamalıdır. Yüksek kuvvete sahip egzersiz ılımlı kuvvetli egzersiz benzeri kan basıncını azaltmaz. Yapılan bir araştırmada, ılımlı egzersizin yüksek tansiyon için ilaç alan hastaların yarısı kadarı yüksek tansiyonu muayene ettiği gözlenmiştir. Bununla beraber gevşeme hareketleri de ılımlı egzersizle benzer olarak kan basıncının düşmesine katkı sağlar.

Hipertansiyonda Dikkat Edilmesi Gerenler

Hipertansiyonlu kişiler, egzersizden önce kafeinli içeceklerden uzak durmalıdırlar, şunlar fizik etkinlik anında kalp atış hızını, kan basıncını ve kalbin üstlendiği işi artırırlar.

Genel olarak hareketsizlik, yüksek kan basıncı, kötü kolesterol, sigara içmek benzeri aynı değerde kalp hastalıklarının çok mühim 4 riziko faktöründen birisidir. Tüm kasların benzeri kalp de, egzersizin sonucunda genişler, güçlenir ve her atımda daha fazla kanı vücuda doğru pompalar. Egzersiz en yüksek kalp atış hızını artırmaz fakat uygun bir kalp maksimum seviyede , daha çok kan pompalayabilir.]]>
false
2009-10-23T20:56:15Z 2009-10-23T20:56:15Z https://eylulforum.com/konu-dogumsal-kalp-hastaliklari <![CDATA[Doğumsal Kalp Hastalıkları]]>
DOĞUMSAL KALP HASTALIKLARI...

Kalp odacıklarında delikler, damar terslikleri gibi pek çok anormallikle kendini gösteren doğumsal kalp hastalıklarına, anne karnında tanı konulabiliyor. Annenin alkol kullanması, ateşli bir hastalık geçirmesi, genetik yatkınlık ve hamileliğin ilk 12 haftasında bebeğe zarar verecek ilaçların alınması hastalıkların bilinen nedenleri arasında…

Drtalama her canlı yüz doğumdan biri kalp hastası bebek olarak doğuyor ve tedavi edilmezlerse hastaların yarısı ilk yıl içinde yaşamını yitiriyor. Bebek daha anne karnındayken hastalığın tanısı mümkün. Bunun için iyi bir ekip çalışması gerekiyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Pediatrik Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ayşe Sarıoğlu, doğumsal kalp hastalıklarını anlatmaya kalbin yapısıyla başlıyor. Normal bir kalp dört odacıklı; kulakçık adı verilen iki üst odacığı ve karıncık denilen iki alt odacağı bulunuyor. Kulakçık ve karıncıkları birbirinden ayıran bölmelere de septum deniyor. Vücuttan kirli kanı getiren damarlar sağ kulakçığa geliyor, oradan kapak yoluyla sağ karıncığa geçiyor. Akciğer atardamarıyla akciğerlere giderek temizleniyor. Temiz kan, akciğerlerden sol kulakçığa dönüyor. Oradan sol karıncığa geçiyor ve aort ana atardamarıyla bütün vücuda yayılıyor. Anormallikler de kalbin odacıklarında kalpten çıkan damarlada kalp kapaklarında ya da septumda oluyor. En sık görülenleri de karıncıklar arasında ya da septumdaki delikler (bunlara ASD, VSD deniyor), damarlarda anormallikler, kulakçık ve karıncıklar arasındaki kapakçıklarda darlıklar.

Doğumsal kalp anomalilerinin nedenleri

Hastalığın nedenlerine gelince… Daha hamileliğin 15. gününde kalp hücre topluluğu oluşuyor. Sonrasında birtakım değişikliklere uğruyor ve tek bir tüp meydana geliyor. Bu tüpten kalp boşlukları ve damarlar oluşuyor. Bu kompleks gelişim hamileliğin ilk 12 haftasında tamamlanıyor. İşte bu süre içerisinde, bazı etkenler kalpteki anomalilere sebebiyet veriyor. Yine de kalp anormalliklerinin yüzde 90'ının nedeni bilinmiyor. Geriye kalan yüzde 10'luk grupta ise hamileliğin ilk 12 haftasında annenin alkol kullanması, ateşli ve döküntülü bir hastalık geçirmesi, akne tedavisinde kullanılan retinoik asit içerikli vitaminler ya da epilepsi ilaçları alması yer alıyor. Annenin diyabet hastası olması doğumsal kalp hastalığı riskini üç-beş kat artıran etmenlerden biri. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Özlem Pata, böyle bir durumda bebeklerin kalbinde ufak bir delik olabileceği gibi büyük damarların ters çıkışı gibi ciddi bir sorunla dünyaya gelebileceğini söyleyerek, diyabetli anne adayının kan şekerini iyi kontrol etmesi gerektiğini vurguluyor. Annede “sistemik lupus eritematosus” gibi kollajen doku hastalıklarının bulunması da ritim bozukluklarına neden olabiliyor.

Anne ya da babada veya ailesinde doğumsal kalp hastalıklarının bulunmasının riski beş kat artırdığına değinen Prof. Dr. Sarıoğlu şöye devam ediyor: “Kardeşlerden ya da yakın akrabalardan birinde bu hastalıklardan varsa yakalanma riski artıyor. Önemli nedenlerden biri de akraba evliliği. Bir de bu hastalıklar, Down ve Turner sendromları gibi kimi rahatsızlıklarla birlikte görülüyor.”

Anne karnında tanı

Doğumsal kalp hastalıklarının bebek henüz anne karnındayken tanısı mümkün. “Bunun için bize büyük görev düşüyor” diyen Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Özlem Pata, şöyle devam ediyor: “Risk grubunda olmayan annelerin çocuklarında da bu hastalıklara rastlanıyor. O nedenle anne adayı bize geldiğimde öyküsünü çok iyi almamız gerekiyor. Zararlı bir şey yapmadığını düşünüyor ama ayrıntılı öyküsü alınınca masum olduğunu düşündüğü bir ilacı kullandığı ortaya çıkıyor.”

Doç. Dr. Pata'nın üzerinde durduğu bir nokta da, kızamıkçık hastalığını geçirmeyenlerin Rubella aşısını hamile kalmadan önce yaptırması, diyabet ya da epilepsi gibi hastalıklar nedeniyle düzenli ilaç kullananların doktora başvurarak bebeklerine zarar vermeyen ilaçları alması. Anne adaylarının hamileliğin 6-7. haftasında bir kadın doğum uzmanına başvurması önemli. Bebeğin kalp atışlarının hamileliğin 5. haftasının altıncı gününden itibaren izlenebildiğini anlatan Doç. Dr. Pata, “Çocuğun kardiyak atımlarının başladığı dönemde anne adayını görmek istiyoruz. Gebelik normal olması gereken yere yerleşmiş mi? Sağlıklı gebelik mi? Bu dönemde anlayabiliyoruz. 6 haftadan sonraki gebeliklerde kardiyak atım bizim için fetus sağlığı açısından çok iyi bir gösterge. O dönemde biz normalde, dakikada 110-115 atım bekliyoruz. 8. hafta civarı ise 144-159 arasında değişiyor” diyor.

Hamileliğin ilerleyen döneminde 11-13. haftalar arasında da bebeğin ense kalınlığı ölçülüyor. Doç. Dr. Pata, “Bir bebekte ense kalınlığı var ise bu, bebeğe fötal eko yapılması gerektiğini gösterir” diyerek, durumu pediatrik kardiyologlarla birlikte değerlendirdiklerini belirtiyor. Kalp anormalliği gördüklerinde, bebekte başka hastalıkların olup olmadığına da baktıklarını anlatan Doç. Dr. Pata, şöyle devam ediyor: “Biz kadın doğumcu olarak önce ‘bu anomaliye başka anomali eşlik ediyor mu, fetus kromozomal olarak normal mi?’ sorularına cevap arıyoruz ve pediatrik kardiyologlarla konsülte ediyoruz. Çünkü, anormalliğin düzeyini tespit eden ayrıca doğduktan sonra bu hastaları izleyen onlar.”

Prof. Dr. Ayşe Sarıoğlu, fötal ekokardiyografi yöntemi sayesinde kalp hastalıklarının bebek henüz anne karnındayken görülebildiğini belirtiyor. Kadın doğum uzmanlarının yönlendirdiği hastaların hamileliklerinin 18, 20 ya da 22. haftalarında fötal ekokardiyografi yapılıyor. Ses dalgaları yardımıyla bebeğin kalp atışlarının izlenebildiği yöntem anne ya da bebeğe zarar vermiyor. Çok kullanılmamakla birlikte riskli gebeliklerde 11-14. haftalarda uygulanan transvajinal yöntemler de tanıya olanak sağlıyor. Erken tanının tedavinin planlanması açısından büyük önem taşıdığını anlatan Prof. Dr. Sarıoğlu, şunları söylüyor:

“Doğumsal kalp hastalıklarının yaklaşık üçte birine ilk bir ay içinde müdahale etmek gerekiyor. Erken tanı önemli. Böyle bir bebeği tespit ettiğimizde, hastalık doğar doğmaz müdahaleyi gerektiriyorsa doğumun nerede yapılacağını organize ediyoruz. Belirli aralıklarla bebeğin kalp performansını kontrol ediyoruz. Her sağlık kurumunda bebek kalp cerrahisi olmayabiliyor. Bu nedenle doğumun belli merkezlerde yapılması gerekiyor. Bu da ölüm riskini ve birtakım komplikasyonları önlüyor.”

Son yıllarda dünyada uygulanan kimi yöntemlerle anne karnında da bu hastalıklara müdahalelerin gerçekleştirildiğini söyleyen Prof. Dr. Sarıoğlu, “Kapak darlıklarının balonla açılması ya da pil takılması gibi girişimler var. Ne yazık ki sonuçları çok parlak değil. Ancak tanı arttıkça tedavi yöntemleri de gelişecek” diyor. Bazı ritim problemleri ise, anneye ya da kordon aracılığıyla bebeğe ilaç verilerek tedavi ediliyor.

Doğumdan sonra fark edilen anomaliler

Bazen bu anormallikler doğumdan sonra fark edilebiliyor. Bebekte ani morarma, kilo alamama ve gelişme geriliği, aşırı terleme, çok hızlı kalp atışı, hızlı soluk alıp verme, meme emerken çok çabuk yorulma hastalığın belirtilerinden. Prof. Dr. Sarıoğlu, daha önce tanısı yapılmayan durumlarda ekokardiyografi yöntemiyle bebeğin kalbinin incelendiğini anlatarak, “Eko probumuz var, jel sürerek göğsün üzerinden kalbin yapısını inceliyoruz. Bu bize kalbin yapısı, kasılma gücü, damar darlıklarının ne kadar olduğu gibi pek çok konuda bilgi veriyor” diyor. Sadece eko yöntemiyle bile ameliyat planlayabildiklerini anlatan Prof. Sarıoğlu, kimi zaman röntgen ya da EKG çekildiğini söylüyor. Uygulanan yöntemlerden biri de kateter anjiyo. Kateter adı verilen ince bir plastik boru, anestesi ile uyutulan bebeğin kasığındaki damarlardan kalbine kadar sokuluyor ve boya maddesi veriliyor. Kalbin sinefilmleri çekiliyor. Büyük çocuklarda ise 24 saatlik ritim takibi ya da efor testi yapılıyor. Prof. Dr. Sarıoğlu, her kalp hastalığının tedavisinin farklı olduğunu belirterek, “Kiminde bebeğe doğar doğmaz müdahale etmek gerekiyor, kiminde ilk altı ay içinde” diyor. Ancak damar tersliği gibi ciddi problemlerde acil müdahale hayat kurtarıyor.

Prof. Dr. Sarıoğlu, tedavi yöntemlerine ilişkin şunları söylüyor: “Her zaman ameliyat şart değil. Bazen ilaçla tedavi ettiğimiz hastalar oluyor. VSD dediğimiz kalp deliklerinin ilk 2-5 yaş içinde kapanma olasılığı var. Ama ciddi kalp problemlerinin esas tedavisi cerrahi bazen de kateter yöntemiyle oluyor.” Damarları ters olan yenidoğanda, damarların yerleri değiştiriliyor ve koroner damarlar da değiştirilerek tam bir düzeltme yapılabiliyor ve bebek normal kalbe sahip oluyor.

Hastalığa göre değişmekle birlikte ameliyat olan çocukların normal günlük aktivitelerini yerine getirmeleri öneriliyor. Prof. Dr. Sarıoğlu, “Ailelere çocukların oyun oynaması gerektiğini söylüyoruz. Biz bu ameliyatları çocuklar oyun oynasın, normal yaşasın diye yapıyoruz. Zaten kalp hastası çocuklar, genellikle yorulduklarında dinlenirler. Böyle olmasa bile annenin 'Dur, senin kalbin hasta' demesini istemiyorum” diyor.

Doğumsal kalp hastalıklarının girişimsel kalp kateterizasyonu ile tedavisi

Doğumsal kalp hastalıklarında görülen kalpten çıkan büyük damarların, kapakçıkların darlıkları ya da kalbin odacıkları arasındaki açıklıkların tedavi edilmesinde öne çıkan girişimsel yöntemler, her yaştan hastaya uygulanabiliyor. Pediatrik Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Arda Saygılı, “Girişimsel kardiyolojide, kalp kateterizasyonu rutin uygulamaya girdiğinden bu yana, açık kalp ameliyatına ihtiyaç azaldı” diyor.

Doğumsal kalp hastalıklarının tedavisinde cerrahi müdahalelerin yanı sıra girişimsel yöntemler de ön plana çıkıyor. Hastalığın türüne bağlı olarak, kalp damarlarındaki darlıklar açılabiliyor ya da açıklıklar “delikler” kapatılabiliyor. Tedavinin esası, kateter adı verilen ince bir plastik borunun kasıktan salınarak kalbe gitmesi ve bu yolla ajiyografilerin yapılması sonra balon ya da başka bir aygıtın yerine ulaştırılmasına dayanıyor. Acıbadem Bakırköy, Acıbadem ve International Hospital hastaneleri Pediatrik Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Arda Saygılı, özellikle yenidoğan döneminde aort ya da pulmonerde arter kapak darlığının hayati tehlike içerdiğini belirtiyor. Doğumsal kalp hastalıklarının yüzde 20'sinin acil müdahale gerektirdiğini ifade eden Doç. Dr. Saygılı, girişimsel kardiyoloji yöntemini şöyle anlatıyor:

“Hiçbir girişimsel işlem çocuklar için ağrılı olmamalı, kötü bir anı olarak hatırlamamalı. Bu nedenle önce ağrı ve anestezi kontrolünü pediatrik anestezi uzmanı eşliğinde gerçekleştiriyoruz. Sonra kasıktaki bir damara önce klavuz kateter yerleştiriyoruz. Anjiografik ölçümlerin ardından saptanan sorun örneğin kapakta darlık ise, uygun çaplı balonu darlık bölgesinde şişiriyoruz. Bu işlem bir saatten az kısa süreli oluyor. Temel girişimsel yöntemlerden ilki damar darlıklarının balonla açılması, anjioplasti; ikincisi kapakta darlık varsa, yine balonla valvüloplasti dediğimiz yöntemler. Eğer damar darlığı açılmıyorsa, stent uygulaması yapıyoruz. Üçüncü yöntem kompleks doğumsal kalp hastalıklarında kulakçıklar arasındaki bölmenin, açılması yani septestomi. Dördüncü işlem ise PDA, ASD, VSD gibi kalpteki açıklıkların girişimsel yöntem ile kapatılması.”

Doç. Dr. Saygılı, yöntemin uygulanabilirliği ve başarısının yaşla ve kiloyla ilgili olmadığını vurguluyarak, “Kalp hastalığının yerleşim yeri, çapı, morfolojisi ve biçiminin detaylı analizi sonrası uygun tedavi şekline karar verilmesidir. Örneğin kalpteki açıklık küçükse ve damarlar arasında ise girişimsel kateter yöntemiyle kasıktan girilerek yaylı tel şeklindeki bir aygıtla kapatılıyor. Daha büyük açıklıklarda mantar şeklindeki farklı boyutlardaki aygıtlar kullanılıyor” diyor. Doğumsal kalp hastalıklarına bütünsel olarak yaklaşmak gerekiyor. Merkezin özellikleri, ekip çalışması önemli rol oynuyor. Anne karnından doğuma ve çocukluk çağından ileri yaşlarda da görülebilen bu hastalıklar, riskli gebelik uzmanından yenidoğan uzmanına, yoğun bakım uzmanından kardiyoloğa, anestezi uzmanından cerraha bir ekip çalışması ile başarıya ulaşıyor.

Yöntemin avantajları

“Avrupa'da ya da dünyada doğumsal kalp hastalıklarının cerrahi veya girişimsel tedavisinde ne yapılıyorsa biz de onu uyguluyoruz” diyen Doç. Dr. Saygılı, girişimsel kateter yöntemine ilişkin şu bilgileri veriyor:

“Kalp kateterizasyonu çıktığından bu yana açık kalp ameliyatlarına ihtiyaç azaldı. Çocuklarda girişimsel tedavi yöntemleri 1980'lerde başladı son on yıllık bir süreçte yeni aygıtların da çıkması binlerce hastadaki başarısı rutinleşmeyi sağladı.” Yöntemin avantajlarından biri de açık kalp ameliyatlarından sonra göğüste kalan cerrahi kesi izlerinin bıraktığı izlerin kalmaması.

Doğumsal kalp hastalıkları genellikle bebeğin ilk günlerinde fark edilse de kimi zaman ileriki yaşlarda da tanı konulabiliyor. Kalpte üfürüm, morarma, bayılma, gelişme geriliği ya da sık üst solunum yolu enfeksiyonu gibi şikayetlerle gelen hastalarda doğuştan kalp hastalığı bulduklarını anlatan Doç. Dr. Saygılı, şöyle devam ediyor: “Kalpteki açıklıklar PDA veya ASD gibi delikler 20, hatta 80 yaşında ortaya çıkabiliyor. Biz hastalarımızı hemen ameliyata göndermiyor, önce girişimsel yöntemi öneriyoruz.”]]>
false
2009-10-23T20:55:22Z 2009-10-23T20:55:22Z https://eylulforum.com/konu-kalp-damar-hastaliklari <![CDATA[KALP-DAMAR HASTALIKLARI]]>
Kalp damar hastalıklarında kime, hangi tedavi yöntemi?

Kalp ve damar hastalıklarında tanı nasıl konuyor, kimler risk altında, yenidoğanda ve yetişkinlerde görülen kalp rahatsızlıkları neler? Hangi durumlarda hastaya stent takılıyor, hangi durumlarda ameliyat kaçınılmaz oluyor? Tüm bu soruları Bursa Acıbadem Hastanesi Kardiyoloji ve Kalp Damar Cerrahisi doktorlarına sorduk…

Kalp damar hastalıkları dünyadaki ölüm sebeplerinin en başında geliyor. Erkek ve kadında farklı olmak üzere ölümlerin yaklaşık yüzde 60’ı kalp damar hastalıklarından kaynaklanıyor. Bu nedenle, son yıllarda bu alanda oldukça hızlı ilerlemeler kaydedildi. Ani kalp krizlerinde damarın açılması, uzun vadeli tıkalı damarların açılması ya da açılan damarların idamesine yönelik tedaviler bu gelişmelerden sadece bazıları.

Kalp damar hastalıkları deyince akla, uzun dönemde ateroskleroza bağlı kalbin koroner damarlarında darlık ve tıkanıklıklar akla geliyor. Bunların çeşitli aşamaları var. Önce plakla başlayan hastalık, daha sonra giderek yavaş yavaş daralma ve yıllar içerisinde ani tıkanma ya da uzun vadeli yavaş tıkanma şeklinde ilerliyor.

Kadınlar, doğurganlık yaşları içinde çeşitli hormonlar tarafından, özellikle östrojen tarafından kalp damar hastalıklarından korunuyorlar. Ancak gerek normal gerek cerrahi menopoz sonrası östrojenin azalmasıyla bu koruma azalıyor. Kalp damar hastalıkları oranları ileri yaştaki kadınlar ve erkekler arasında eşitleniyor. Özellikle ailesinde erken ölüm, kolesterol yüksekliği, sigara içme alışkanlığı olan kadınlarda ileri yaştaki erkeklerden daha fazla kalp damar hastalılarına yakalanma riski var.

İlk adım tanı koyma

Kalp damar hastalıklarının çocuklarda ve erişkinlerde görülen kalp hastalıkları olmak üzere ikiye ayrıldığını belirten Acıbadem Hastanesi Bursa Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Sertaç Çiçek, bu hastalığın her iki türünü de şöyle anlatıyor: “Çocuklarda görülen kalp hastalıkları daha çok doğumsal dediğimiz kalp hastalıklarıdır. Bunlar fizyolojik ve anatomik bozukluğa göre yaşamın çok erken dönemlerinde bebek doğar doğmaz ortaya çıkabilen hastalıklar ya da daha ileri safhalarda ortaya çıkan hastalıklar. Erişkinlerde görülen kalp hastalıkları ise daha çok sonradan edinilen hastalıklardır. Bunlarda da en büyük bölümü damar sertliği dediğimiz ateroskleroza bağlı kalpteki koroner damarları tıkayıcı hastalıklar ve bunun belirtileri oluşturur.”

Peki hastalık ne zaman ortaya çıkıyor ve insanlar ne zaman bu hastalıktan şikayet etmeye başlıyor? Acıbadem Hastanesi Bursa Kardiyoloji Uzmanı Dr. Mahmut Çakmak, hastaların göğsünde ağrı hissetmeye, nefes darlığı yaşamaya ve en önemlisi bu yüzden işini ve sosyal yaşantısını aksatmaya başladığı zaman hastalığının farkına vardığını ve o zaman doktora başvurduğunu belirtiyor.

“Bir hasta çeşitli şikayetlerle doktora geldiğinde, ilk aşama tanı koyma oluyor. Tanı koyma aşamasında, yaklaşık 150 yıllık bir icat olan elektrokardiografi çekiyoruz. Ancak elektrokardiografiyle istirahat halinde yani kalp krizi durumu haricinde pek bulgu saptayamıyoruz. Dolayısıyla daha ileri teknik olan eforlu EKG yani eforlu elektrokardiografiyi kullanıyoruz. Eforlu EKG, hastayı yormak suretiyle kalp hızını ve kalbin enerji tüketimini artırarak, eğer damarlarda bir problem varsa bunu ortaya çıkarma amaçlı yapılan bir test. Bunun farklı türleri var. Yürüyüş bandıyla olanlar ya da miyokardial sintigrafi dediğimiz testler. Bunların hepsi kalbin damarlarına dair bilgi veren testlerdir. Ekokardiografi denen kalbin yapısal bileşenlerine yönelik yaptığımız bir test daha var. Bu testle de kalp damar hastalıklarıyla ilgili indirekt sonuçlara ulaşabiliyoruz. Mesela kalp krizi geçirmiş bir hastanın kalbin bir tarafının daha az kasıldığını görebiliyoruz. Bu da bize o tarafta darlık olabileceğini düşündürdüğü için başka testler yapma ihtiyacı duyuyoruz. Stres-ekokardiografi dediğimiz yöntemle de ilaç yardımıyla kalbi gerçek stres durumunda gibi yorarak duvar hareketlerini ve kaslarını inceliyoruz” diye özetliyor Dr. Çakmak tanı testlerini.

Bütün bu tanı testlerinden sonra daha ileri bir yöntem olan koroner anjiografiye geliyor sıra. Koroner anjiografi, kalbin damarlarını görüntülemeye yarayan bir yöntem. Bu testle, kalbin damarlarının içerisine, opak denen bir boya maddesi verilerek, kalbin neresinde, kaç yerinde, kaç damarında, yüzde kaç tıkanma ya da daralma olup olmadığı gözlemlenebiliyor. Bu testin sonucuna göre hastanın hastalık tablosu ortaya çıkıyor. Hastalık tespit edildikten sonraki adım ise hangi tedavi yönteminin uygulanacağına karar vermek. Uzmanlara göre bu, işin en önemli bölümü.

Pek çok tedavi seçeneği var

Prof. Dr. Sertaç Çiçek, tedavi yöntemlerinin temel olarak iki ana başlık altında toplandığını söylüyor: “Tıkayıcı damar hastalıkları dediğimiz kalp damarlarında oluşan koroner damar hastalıklarının tedavisi girişimsel tedavi yöntemleri ve cerrahi tedavi yöntemleri olarak iki ana gruba ayrılıyor. Bu iki seçeneğin dışında bir de ilaç tedavisi seçeneği bulunuyor. Koroner arterlerdeki damar tıkanıklığının derecesine ve yerlerine göre, bulunduğu damar sayısına göre hastalara balon ve stent uygulanırken, daha fazla damarı tıkayan kalp fonksiyonu bozukluğu hastalıklarında koroner arter bypass cerrahisi yöntemini hastalara öneriyoruz.”

Farklı durumlar için farklı tedavi yöntemleri bulunuyor. Bu seçeneklerden birincisi, bütün testlerde darlık ya da tıkanıklık görünüyor ya da bundan şüpheleniliyor olmasına rağmen, damarların tamamen normal çıkması. Bu durum çok düşük bir oranda olsa da yine de görüldüğü vakalar var. “Bu, kalbin ana damarlarında darlık olmasa da, bilimsel bir hipoteze bağlı olarak kalbin mikrovasküler alanında aterosklerozun olduğunu ya da bu durumun spazma bağlı olduğu gösteren bir tablodur. Aslında sebebi tam olarak anlaşılamayan bir durum anlamına geliyor. Bu tür hastalara sadece ilaç tedavisi yapıyoruz” diyor Dr. Çakmak.

İkinci seçenek kalp damarlarında bir veya birkaç yerde çeşitli plaklar veya küçük darlıklar oluşsa da bunların tıbbi olarak girişimsel açıdan bir şey yapılamayacak yerlerde olmaları ya da girişimsel bir işlemin yapılmasına gerek olmaması ihtimali. Hastanın damarlarında yüzde 70’in üzerinde bir darlık görülmüyorsa girişimsel bir işleme gerek duyulmuyor. Bazı hastalarda ise, darlık görülen damarları çok uçta olduğu için balon ve stent uygulamalarından yarar görmeyecekleri düşünülerek girişimsel işlemler uygun görülmüyor. Bu durumda ise uzun vadeli ilaç tedavisi uygulanıyor. İlaç tedavisinin hastalar üzerindeki başarısı oldukça yüksek.

Girişimsel tedavi yöntemleri: stent ve balon

Üçüncü seçenek ise birkaç damarda çeşitli darlıkların ortaya çıkması ve hastanın uygunluğuna göre çeşitli tekniklerle bu damarları açma yöntemlerinin uygulanması. Ameliyattan önceki son aşama olarak adlandırılan bu aşamada pek çok tedavi seçeneği olduğunu belirten Dr. Çakmak, hangi damar açma tekniğinin kullanılacağına lezyonun (hasarın) kaynağına göre karar verdiklerini söyleyerek şöyle devam ediyor:

“En çok kullanılan yöntem, damarı balonla açarak stent yerleştirme yöntemidir. Eğer çok kireçlenmiş bir damar yapısı varsa, damarda uzun bir hasar varsa o zaman başka yöntemleri deniyoruz. Damarın içini tıraşlayıcı bir sistemle, önce damarda bir açıklık sağlayıp sonra stent takma işlemini gerçekleştiriyoruz. Ancak bu sistemin sonuçları klasik yöntemden daha iyi değil çünkü uzun vadede, yeniden tıkanma ihtimali biraz daha fazla.”

Günümüzde artık oldukça sık kullanılan stentler, çıplak ve ilaç kaplı stentler olarak iki gruba ayrılıyor. Stentlerin kullanımı gittikçe yaygınlaşsa da sonradan getirdiği çeşitli sorunlar hala tam olarak giderilmiş değil. En büyük sorun yeniden tıkanma ihtimali. Klasik bir çıplak stentte, yani ilaç kaplı olmayan stentte bu oran oldukça yüksek. Çıplak stentlerle 1 yılda tıkanma ihtimali yaklaşık yüzde 30 ile 35 civarında. İlaç kaplı stentlerde ise yeniden tıkanma oranı 5-6 kat daha düşük.

İlaç kaplı stentler çıktıktan sonra cerrahiyle stent yerleştirme arasındaki oran da birbirine yaklaşıyor. Stent yerleştirme oranı artarken, uygulamanın sonuçları da iyileşmeye başlıyor. Stentin bir amacı da ameliyatı geciktirmek ve hastaya mümkün olduğu kadar ameliyatsız bir yaşam sürdürmesini sağlamak. Stent, ameliyatı ortadan kaldıran değil ama geciktiren bir yöntem.

1 yıl içerisinde tıkanmanın başlamadığı stentli damarlar, teorik olarak sağlıklı bir damar gibi değerlendiriliyor. O yüzden ilk 6 ay ve 1 yıl stent uygulamalarında oldukça önemli. İlaç kaplı stentler hayat boyu değil sadece 30 ile 60 gün arası bir sürede ilaç salgılıyor. İlaç kaplı stentlerin salgıladığı ilaçlar aslında bilinen kanser ilaçları. Kanser ilaçlarının özelliği fazla olan hücreyi öldürme veya hücrelerin çoğalmasını engellemek. Bu ilaçlar, damar içerisindeki hücre çoğalmasını engellediği için aterosklerozun başlamasını da engelleyeceği düşünülüyor.

Koroner arter by-pass ameliyatları

Dördüncü tedavi seçeneği ise ameliyat. Ameliyata, birden çok damarda tıkanıklık ve darlık olan hastalar gönderiliyor. Ayrıca kalbi besleyen ana damardaki lezyonlarda da hastayı ameliyata gönderme yaklaşımı hakim. Yapılan çalışmalarla, diyabetik hastalarda cerrahi tedavinin stentlemeye göre daha iyi sonuçlar verdiği görülmüş. İnce damar yapısı olan hastalar için de yeniden tekrar oranı yüksek olduğu için ameliyat ön planda bulunuyor. Damarı tam tıkalı olan ve girişimsel kardiyoloji teknikleriyle damar geçilemeyecek kadar kireçli olan hastalarda da cerrahi tedavi öncelikli olarak düşünülüyor.

Öncelikle kardiyologların değerlendirmesi sonrası hastaya koroner anjiyo uygulandığını belirten Prof. Dr. Çiçek, koroner anjiyonun kalp damarlarının anatomik yapısını ve oradaki darlıkların derecelerini değerlendirme konusunda oldukça faydalı olduğunu vurguluyor. Ana karar ise bundan sonra veriliyor. Hasta uygun bir vakaysa koroner arter by-pass ameliyatı hastaya önerilerek uygulanıyor. Koroner by-pass ameliyatları kalp cerrahisinde en sık uygulanan ameliyatlar. Erişkin kalp cerrahisinde uygulanan açık kalp ameliyatlarının yaklaşık yüzde 65 ile 70’ini koroner arter by-pass ameliyatları oluşturuyor.

Koroner by-pass’ta iki farklı yöntem

Koroner bypass ameliyatlarının iki farklı yöntemle yapıldığını belirten Prof. Dr. Çiçek, bu yöntemleri şöyle özetliyor: “Birincisi klasik yöntem dediğimiz açık kalp ameliyatı. Hastanın dolaşım ve solunum fonksiyonlarının ameliyat esnasında geçici olarak kalp akciğer makinesine bağlandığı ameliyatlar. Yani hastanın kalbini durdurarak yapılan koroner bypass ameliyatları. İkinci yöntem ise, hastayı hiçbir şekilde kalp akciğer makinesine bağlamadan, hastanın kalp fonksiyonları ve dolaşım fonksiyonları işlerken yani hastanın kalbi çalışırken yapılan ameliyatlar.”

Bu yöntemlere karar verirken hastanın yaşı, genel durumu, yan hastalıklarının olup olmadığı ve koroner arter hastalığının anatomik yapısı en önemli faktörler. Çalışan kalp ameliyatları genellikle ileri yaş grubunda, kronik böbrek yetmezliği, ileri derecede periferik arter hastalığı, beyne giden boyundaki damarların tıkanıklığı, ileri derecede akciğer problemi ve malinitesi olan gruplarda eğer hastanın anatomisi de uygunsa tercih ediliyor. Ameliyat sonrası damarların tamamen açık kalma ihtimali, hastaya, bağlanan damara, kalp yapısına, hastanın yaşam şekline, sigara içip içmemesine, beslenmesi ve çevresel faktörlere göre değişiyor. Bypass ameliyatları, alınıp kullanılan damara göre de ikiye ayrılıyor. Birisi toplardamar (bacaktan) alınarak yapılan diğeri ise atardamar (sağ ya da sol ön meme arterinden) alınarak yapılan ameliyatlar. Atardamar alınarak yapılan ameliyatlarda 10 yıllık açıklık ihtimali yaklaşık yüzde 85 ile 90 arası değişiyor. Bacaktan alınan toplardamarla yapılan ameliyatlarda ise bu oran yüzde 50 civarı. Diğer yüzde 50’lik oran 10 sene içerisinde yeniden tıkanıyor.

Tedavide diğer seçenekler

Cerrahinin riski yüksek olduğu için yapılamadığı, kalbin kasılım gücünün zayıf olduğu, miyokardın zayıf olduğu hastaların sayısı da oldukça yüksek. Kalp yetmezliği grubuna giren bu hastalar için de geliştirilen yeni invaziv teknikler var. “Henüz Türkiye’de çok yaygın değil bu teknikler. Miyokarda yani kalbin kasına küçük delikler açılarak yeni damar oluşumunu indüklemek amaçlı kullanılan teknikler bunlar” diye özetliyor Dr. Çakmak.

Tedavinin bir başka spektrumu da yavaş yavaş gelişmeye başlayan genetik tedavi yöntemleri. En son aşamada, eğer tüm bu yöntemlere rağmen bir şey yapılamıyorsa, hastada kalp yetmezliği varsa ve yaşı da genç ise o zaman uygulanacak en son tedavi seçeneği kalbin değişimi yani kalp plantasyonu oluyor.

Bursa Acıbadem’de Kalp Damar Hastalıkları Tedavisi

Bursa Acıbadem Hastanesi’ndeki kardiyoloji ve kalp damar cerrahisi alt yapısının, yeni doğandan başlayıp, her yaştaki hastanın her türlü doğumsal ve edinsel kalp ve damar hastalığına müdahale edecek alt yapıya, teknik donanıma, hekim ve ekip deneyimine sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Sertaç Çiçek bu konuda bölgede bir ilk olacaklarını düşündüğünü söylüyor ve ekliyor: “Özellikle doğumsal kalp hastalıkları konusunda gerek Bursa’nın gerekse yakın bölgenin böyle bir merkeze ciddi boyutlarda ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bebek ve çocuk kalp cerrahisi, ciddi bir ekip deneyimi, iyi bir hastane alt yapısı ve çok yüksek derecede özveri gerektiren bir branş olması nedeniyle oldukça önemli. Çünkü çocuklar ve bebekler her şeyleriyle erişkinlerden farklı ve görülen hastalıkların yelpazesi de oldukça geniş. Merkezimizde, en küçük yeni doğan bebekten en ileri yaştaki hasta grubuna kadar bize gelen her türlü kalp ve damar hastalığına müdahale edebiliyoruz. Burada yapılmayan hiçbir işlem olmayacak.”

Kaynak : Acıbadem Hastanesi]]>
false