https://eylulforum.com/
Sun, 24 Aug 2025 15:25:45 +0000MyBB
https://eylulforum.com/konu-bagisiklik-ve-turleri
Thu, 15 Jun 2017 22:48:13 +0300https://eylulforum.com/konu-bagisiklik-ve-turleri
Bağışıklık vücuttaki reaksiyonlara karşı muhafaza edici ve uyumlaştırıcı karakterlidir. Bu tepkiler sayesinde organizma dış ortamdan giren antijenlerden temizlenir ve iç ortamın istikrarı muhafaza edilir. Organizmanın kendine özgü olan protein maddelerin değişikliğe uğraması sonucu oluşan yabancı cisimler bağışıklık sistemi reaksiyonları yardımıyla etkisiz hale getirilir. Ayrıca organizmada aynı tür canlılardan oluşan protein maddelere karşı bağışıklık reaksiyonları görülür. Bir organizmadan diğerine kan, doku ve organlar nakil edildiğinde bu tür istenmeyen reaksiyonlara daha çok rastlanır.
Bağışıklığın temel mekanizmalarından biri organizmada bulaşıcı hastalıkların mikroorganizmalarına karşı etki gösteren anti cisimcikler (bağışıklık mikroorganizmaları) yaratmaktan ibarettir. Fakat bu anti cisimcikler organizmada sadece sivil enfeksiyon tabiatlı yabancı cisimlerin etkisiyle de meydana gelirler. Onların faaliyetleri sonucunda organizmanın iç ortamının istikrarı sağlanmaktadır. Bu özelliklerine göre bağışıklığa aşağıdaki tanım verilmiştir. Bağışıklık organizmanın enfeksiyon ve enfeksiyon dışı yabancı tabiatlı maddelerden muhafaza etme yeteneğidir.
Vücutta bağışıklık reaksiyonların oluşma ve gelişmesi özel hücre ve organlar sisteminin etkinliği ile ilgilidir. Buna karmaşık bağışıklık sistemi denir. Bağışıklık sisteminin tepkileri antijenin organizmaya dahil olması ile başlar. Bu antijenin tekrar vücuda girmesi ile ilgili olarak yeniden söz konusu olabilir. Buna tekrar eden bağışıklık reaksiyonları denir. Tekrar eden tepkiler sırasında, tekrar tepki öncekinden en az 3 kat daha uzun olur.]]>
Bağışıklık vücuttaki reaksiyonlara karşı muhafaza edici ve uyumlaştırıcı karakterlidir. Bu tepkiler sayesinde organizma dış ortamdan giren antijenlerden temizlenir ve iç ortamın istikrarı muhafaza edilir. Organizmanın kendine özgü olan protein maddelerin değişikliğe uğraması sonucu oluşan yabancı cisimler bağışıklık sistemi reaksiyonları yardımıyla etkisiz hale getirilir. Ayrıca organizmada aynı tür canlılardan oluşan protein maddelere karşı bağışıklık reaksiyonları görülür. Bir organizmadan diğerine kan, doku ve organlar nakil edildiğinde bu tür istenmeyen reaksiyonlara daha çok rastlanır.
Bağışıklığın temel mekanizmalarından biri organizmada bulaşıcı hastalıkların mikroorganizmalarına karşı etki gösteren anti cisimcikler (bağışıklık mikroorganizmaları) yaratmaktan ibarettir. Fakat bu anti cisimcikler organizmada sadece sivil enfeksiyon tabiatlı yabancı cisimlerin etkisiyle de meydana gelirler. Onların faaliyetleri sonucunda organizmanın iç ortamının istikrarı sağlanmaktadır. Bu özelliklerine göre bağışıklığa aşağıdaki tanım verilmiştir. Bağışıklık organizmanın enfeksiyon ve enfeksiyon dışı yabancı tabiatlı maddelerden muhafaza etme yeteneğidir.
Vücutta bağışıklık reaksiyonların oluşma ve gelişmesi özel hücre ve organlar sisteminin etkinliği ile ilgilidir. Buna karmaşık bağışıklık sistemi denir. Bağışıklık sisteminin tepkileri antijenin organizmaya dahil olması ile başlar. Bu antijenin tekrar vücuda girmesi ile ilgili olarak yeniden söz konusu olabilir. Buna tekrar eden bağışıklık reaksiyonları denir. Tekrar eden tepkiler sırasında, tekrar tepki öncekinden en az 3 kat daha uzun olur.]]>
https://eylulforum.com/konu-domuz-gribi-belirtileri-ve-onlemler
Tue, 27 Oct 2009 04:22:48 +0200https://eylulforum.com/konu-domuz-gribi-belirtileri-ve-onlemler
Domuz Gribi, İnfluenza A virüsünün neden olduğu ve domuzlarda salgınlara neden olan bir solunum hastalığıdır. Domuzlardan insanlara bulaşabilmektedir.
Domuz Gribinin Belirtileri nelerdir?
Belirtiler normal insan gribi belirtilerine benzer ve
• Ateş,
• Öksürük,
• Boğaz ağrısı,
• Burun akıntısı,
• Vücut ağrıları,
• Baş ağrısı,
• Titreme halsizlik bazı vakalarda kusma ve ishal bildirilmiştir. Geçmişte zatürre ve solunum yetmezliği gibi ciddi hastalık ve ölümlere neden olduğu bildirilmiştir.
İnsandan insana nasıl bulaşır?
Domuz Gribinin A/(H1N1), mevsimsel gribin bulaştığı gibi bulaşmakta olduğu düşünülmektedir. Kişiden kişiye genellikle öksürme, hapşırma gibi solunum yoluyla bulaşır. Bazen de hasta insanların ağız ve burunlarına temas etme yoluyla da bulaştığı bildirilmiştir. Hasta bir kişinin öksürüğü ya da hapşırığından çıkan damlacıkların masa gibi bir yüzeye temas etmesinin ardından başka bir kişinin bu masaya elle dokunması, ardından ellerini yıkamadan gözlerine, ağzına veya burnuna dokunması sonucu hastalık kişiden kişiye geçebilir.
Hasta kişi, hastalık belirtileri görülmeden 1 gün önceden başlayarak; hastalandıktan sonraki 7 gün ve daha fazla gün boyunca bulaştırıcıdır. Bu da kişinin domuz gribi hastalığına yakalandığını daha henüz öğrenmemişken bulaştırıcı olduğunu göstermektedir. Çocuklar, özellikle küçük çocuklar, potansiyel olarak daha uzun süre bulaşıcı olabilir.
Hastalığa yakalanmamak için ne yapmak gerekir?
İnsanlar için geliştirilmiş bir aşısı henüz yoktur. Hastalıktan korunmak için rutin önlemleri uygulamak gerekir.
Bu önlemler:
• Öksürdüğünüzde ya da hapşırdığınızda ağzınızı ve burnunuzu bir kağıt mendille kapatınız. Kullandığınız mendili hemen çöpe atınız.
• Öksürdükten veya hapşırdıktan sonra ellerinizi bol su ve sabunla yıkayınız. En az 15 ila 20 saniye yıkama önerilir. Alkolle temizleme de tercih edilebilir.
• Ağzınıza, burnunuza ve gözlerinize dokunmaktan kaçının. Çünkü virüs ellerinizle başka kişilerle tokalaşma yoluyla da bulaşabilmektedir.
• Hasta kişilerle yakın temastan kaçının.
• Genel sağlığınıza dikkat ediniz.
• İyi uyuyun, fiziksel aktivitelerde bulunun, stresten kaçının, bol sıvı alın ve iyi beslenin
• Bu hastalıkla kontamine olmuş olabilecek yüzeylere temas etmekten kaçının.
Seyahat eden kişilere DSÖ neler tavsiye etmektedir?
Dünya Sağlık Örğütü uluslararası seyahatlerin kısıtlanmasını tavsiye etmemektedir. Her zaman olduğu gibi hasta olan kişilerin uluslararası yapacakları seyahatleri ertelemeleri ve uluslararası seyahat dönüşü hastalık belirtileri görülen kişilerin ise sağlık kurumlarına başvurmaları konularına dikkat etmeleri istenmektedir. Seyahat eden kişilere enfekte olma tehlikesine karşın kalabalık ve kapalı mekânlardan uzak durmaları ve akut solunum yolları enfeksiyonları olan insanlarla yakın temastan kaçınmaları tavsiye edilmektedir. Hasta olan kişilerle temastan sonra ve bu kişilerin bulundukları ortamlarla temastan sonra ellerin yıkanması hastalık riskini azaltacaktır. Ayrıca hasta insanlar hastalığın yayılmasını önleyici uygun davranışlar sergilemeye davet edilmektedir.(Sağlıklı insanlardan uzak durmak, elleri yıkamak ve öksürükle/hapşırıkla bulaşmayı engellemek için kâğıt mendil ve maske kullanmak).
Tedavisi var mı?
Oseltamivir veya zanamivir kullanımı domuz gribinin önlenmesinde CDC tarafından tavsiye edilmektedir. İlaç kullanımı hastalığın seyrini hafifletmekte ve daha hızlı bir iyileşmeyi sağlayabilmektedir. Bunun yanı sıra ciddi komplikasyonların da gelişmesi engellenmiş olur. Antiviral ilaçlara, semptomların görülmeye başlamasından itibaren ilk 2 gün içinde başlanması gerekir.
Çocuklarda acil tıbbi yardım gerektiren durumlar şunlardır:
• Hızlı nefes alma ya da solunum güçlüğü
• Mavimsi cilt rengi
• Yeterince sıvı alamama
• Uyanamama ya da uyaranlara cevap verememe
• Huzursuzluk
• Grip benzeri semptomlara ek olarak ateş ve şiddetli öksürük
• Döküntü
Yetişkinlerde acil tıbbi yardım gerektiren durumlar şunlardır:
• Solunum güçlüğü veya nefes darlığı
• Göğüs ya da karın içinde ağrı veya basınç
• Ani baş dönmesi
• Konfüzyon
• Şiddetli bulantı ve kusma]]>
Domuz Gribi, İnfluenza A virüsünün neden olduğu ve domuzlarda salgınlara neden olan bir solunum hastalığıdır. Domuzlardan insanlara bulaşabilmektedir.
Domuz Gribinin Belirtileri nelerdir?
Belirtiler normal insan gribi belirtilerine benzer ve
• Ateş,
• Öksürük,
• Boğaz ağrısı,
• Burun akıntısı,
• Vücut ağrıları,
• Baş ağrısı,
• Titreme halsizlik bazı vakalarda kusma ve ishal bildirilmiştir. Geçmişte zatürre ve solunum yetmezliği gibi ciddi hastalık ve ölümlere neden olduğu bildirilmiştir.
İnsandan insana nasıl bulaşır?
Domuz Gribinin A/(H1N1), mevsimsel gribin bulaştığı gibi bulaşmakta olduğu düşünülmektedir. Kişiden kişiye genellikle öksürme, hapşırma gibi solunum yoluyla bulaşır. Bazen de hasta insanların ağız ve burunlarına temas etme yoluyla da bulaştığı bildirilmiştir. Hasta bir kişinin öksürüğü ya da hapşırığından çıkan damlacıkların masa gibi bir yüzeye temas etmesinin ardından başka bir kişinin bu masaya elle dokunması, ardından ellerini yıkamadan gözlerine, ağzına veya burnuna dokunması sonucu hastalık kişiden kişiye geçebilir.
Hasta kişi, hastalık belirtileri görülmeden 1 gün önceden başlayarak; hastalandıktan sonraki 7 gün ve daha fazla gün boyunca bulaştırıcıdır. Bu da kişinin domuz gribi hastalığına yakalandığını daha henüz öğrenmemişken bulaştırıcı olduğunu göstermektedir. Çocuklar, özellikle küçük çocuklar, potansiyel olarak daha uzun süre bulaşıcı olabilir.
Hastalığa yakalanmamak için ne yapmak gerekir?
İnsanlar için geliştirilmiş bir aşısı henüz yoktur. Hastalıktan korunmak için rutin önlemleri uygulamak gerekir.
Bu önlemler:
• Öksürdüğünüzde ya da hapşırdığınızda ağzınızı ve burnunuzu bir kağıt mendille kapatınız. Kullandığınız mendili hemen çöpe atınız.
• Öksürdükten veya hapşırdıktan sonra ellerinizi bol su ve sabunla yıkayınız. En az 15 ila 20 saniye yıkama önerilir. Alkolle temizleme de tercih edilebilir.
• Ağzınıza, burnunuza ve gözlerinize dokunmaktan kaçının. Çünkü virüs ellerinizle başka kişilerle tokalaşma yoluyla da bulaşabilmektedir.
• Hasta kişilerle yakın temastan kaçının.
• Genel sağlığınıza dikkat ediniz.
• İyi uyuyun, fiziksel aktivitelerde bulunun, stresten kaçının, bol sıvı alın ve iyi beslenin
• Bu hastalıkla kontamine olmuş olabilecek yüzeylere temas etmekten kaçının.
Seyahat eden kişilere DSÖ neler tavsiye etmektedir?
Dünya Sağlık Örğütü uluslararası seyahatlerin kısıtlanmasını tavsiye etmemektedir. Her zaman olduğu gibi hasta olan kişilerin uluslararası yapacakları seyahatleri ertelemeleri ve uluslararası seyahat dönüşü hastalık belirtileri görülen kişilerin ise sağlık kurumlarına başvurmaları konularına dikkat etmeleri istenmektedir. Seyahat eden kişilere enfekte olma tehlikesine karşın kalabalık ve kapalı mekânlardan uzak durmaları ve akut solunum yolları enfeksiyonları olan insanlarla yakın temastan kaçınmaları tavsiye edilmektedir. Hasta olan kişilerle temastan sonra ve bu kişilerin bulundukları ortamlarla temastan sonra ellerin yıkanması hastalık riskini azaltacaktır. Ayrıca hasta insanlar hastalığın yayılmasını önleyici uygun davranışlar sergilemeye davet edilmektedir.(Sağlıklı insanlardan uzak durmak, elleri yıkamak ve öksürükle/hapşırıkla bulaşmayı engellemek için kâğıt mendil ve maske kullanmak).
Tedavisi var mı?
Oseltamivir veya zanamivir kullanımı domuz gribinin önlenmesinde CDC tarafından tavsiye edilmektedir. İlaç kullanımı hastalığın seyrini hafifletmekte ve daha hızlı bir iyileşmeyi sağlayabilmektedir. Bunun yanı sıra ciddi komplikasyonların da gelişmesi engellenmiş olur. Antiviral ilaçlara, semptomların görülmeye başlamasından itibaren ilk 2 gün içinde başlanması gerekir.
Çocuklarda acil tıbbi yardım gerektiren durumlar şunlardır:
• Hızlı nefes alma ya da solunum güçlüğü
• Mavimsi cilt rengi
• Yeterince sıvı alamama
• Uyanamama ya da uyaranlara cevap verememe
• Huzursuzluk
• Grip benzeri semptomlara ek olarak ateş ve şiddetli öksürük
• Döküntü
Yetişkinlerde acil tıbbi yardım gerektiren durumlar şunlardır:
• Solunum güçlüğü veya nefes darlığı
• Göğüs ya da karın içinde ağrı veya basınç
• Ani baş dönmesi
• Konfüzyon
• Şiddetli bulantı ve kusma]]>
https://eylulforum.com/konu-kus-gribi-ve-turleri
Tue, 27 Oct 2009 04:21:59 +0200https://eylulforum.com/konu-kus-gribi-ve-turleri
Kuş gribi nedir?
Kuş gribi bulaşıcı bir hayvan hastalığıdır. Hastalığa sebep olan virüs sadece kuşları ve daha az olarak domuzları enfekte eder. Bütün kanatlı hayvanlar yangı için risk altındadır. Özellikle hayvanların sıkı temas içinde yaşadığı kümes hayvancılığında virüs çok kolay olarak yayılabilmekte ve kısa süre içerisinde kümes hayvanları arasında salgına neden olabilmektedir.
Kuşlarda hastalık iki şekilde görülür.
Hastalığın bir şekli orta derecede şiddetle atlatılan; tüylerde kırışıklık ve yumurtlamada azalma olarak kendini gösterir. Hastalığın diğer formu ise ağır patojen özelliğe sahip virüsle görülen şeklidir ki oldukça öldürücüdür. Bu virüse yakalanan bütün kuşlar genelde hastalık etkilerinin görüldüğü ilk gün ölür. Bu hastalık şekli ilk olarak 1978 yılında İtalyada tespit edildi.]]>
Kuş gribi nedir?
Kuş gribi bulaşıcı bir hayvan hastalığıdır. Hastalığa sebep olan virüs sadece kuşları ve daha az olarak domuzları enfekte eder. Bütün kanatlı hayvanlar yangı için risk altındadır. Özellikle hayvanların sıkı temas içinde yaşadığı kümes hayvancılığında virüs çok kolay olarak yayılabilmekte ve kısa süre içerisinde kümes hayvanları arasında salgına neden olabilmektedir.
Kuşlarda hastalık iki şekilde görülür.
Hastalığın bir şekli orta derecede şiddetle atlatılan; tüylerde kırışıklık ve yumurtlamada azalma olarak kendini gösterir. Hastalığın diğer formu ise ağır patojen özelliğe sahip virüsle görülen şeklidir ki oldukça öldürücüdür. Bu virüse yakalanan bütün kuşlar genelde hastalık etkilerinin görüldüğü ilk gün ölür. Bu hastalık şekli ilk olarak 1978 yılında İtalyada tespit edildi.]]>
https://eylulforum.com/konu-kus-gribi-hakkinda-hersey
Tue, 27 Oct 2009 04:21:05 +0200https://eylulforum.com/konu-kus-gribi-hakkinda-hersey
En önemli kontrol önlemi hastalıklı ya da virüse maruz kalmış/kalmış olma ihtimali olan hayvanı mümkün olduğu kadar hızlı itlaf etmektir. İtlaf edilmiş hayvanların mutlaka uygun şekilde gömülmesi gerekir (kireçlenerek ve yeterli derinliğe gömülerek). Çiftliklerin karantinaya alınması ve çok dikkatli dezenfeksiyon uygulanması gerekir.
Virüs ısıyla ve (56 C° de 3 saat yâda 60 C° de 30 dakika bekletildiğinde ölür) iyot içeren dezenfektanlarla öldürülebilir. Virüs, bulaştığı hayvan gübresinde soğuk havada 3 haftaya kadar canlı kalabilir. Virüs suda 22 C° lik ısıda 4 günden fazla canlı kalabilirken 0 C° de ise 30 gün canlı kalabilir.
Ağır patojen özelliğe sahip virüs barındıran hayvan dışkısının 1 gramı 1 milyon kanatlı hayvana hastalık bulaştırabilir. Hastalığı kapmış olan kümes hayvanlarının hareketlerinin kısıtlanması (özellikle şehirler ve ülkelerarası hareketler) ve kontrol altında tutulması diğer kontrol önlemlerinden biridir.
Kümes hayvanlarındaki salgının önemi nedir?
Kuş gribi salgını; özellikle ağır patojen olan şekli, kümes hayvancılığı ve çiftçiler için oldukça zarar vericidir. Mesela 1983–1984 yıllarında ağır patojen virüsle Pensilvanyada ortaya çıkan bir salgın 17 milyon kümes hayvanın telef olmasına sebep olmuş ve Amerikan ekonomisine verdiği zarar yaklaşık olarak 65 milyon dolar olmuştur.
Bu ekonomik sonuçlar gelişmekte olan ülkelerdeki yükselen kümes hayvancılığına zarar vermekte ve bu şekilde geçimini sağlayan aileleri de önemli derecede etkilemektedir. Eğer salgın ülkenin tamamına yayılırsa kontrol oldukça zorlaşır. Mesela 1992 yılında Meksikada görülen salgın, 1995 yılına kadar tam olarak kontrol altına alınamamıştır. Bu gerçeklerden hareketle herhangi bir salgın tespiti ya da şüphesi varlığında devlet otoritelerinin mümkün olan en kısa sürede sorumluluğu üstelenmeleri, acil eylem planları geliştirmeleri ve salgını kontrol altına almaları gerekir.
Kuş gribi salgını bir ülkede nasıl yayılabilir?
Ülke içerisinde hastalık bir çiftlikten diğerine ya da bir kümesten diğerine oldukça kolay bulaşabilir.
Kanatlı hayvanların dışkılarında ve virüsle bulaşmış tozlarda çok sayıda virüs vardır. Havayla yayılan virüs solunduğu zaman enfeksiyona sebep olabilir. Bu sayede o havayı soluyan bütün kanatlı hayvanlar hastalığı kapar ve hastalığı bulaştırabilir. Virüsle kirlenmiş olan malzemeler; araçlar, yemler, kafesler, örtüler özellikle ayakkabılar- virüsü bir çiftlikten diğerine taşıyabilir. Enfekte hayvanların, ayakları ve gövdeleri de virüs taşınması konusunda dikkat edilmesi gereken yerlerdir. Hastalığın yayılmasında, mekanik vektör görevi gören kemirgenler de etkili olabilir. Enfekte vahşi kuşların dışkıları, hem kanatlı hayvan ticareti yapılan hem de kümes hayvancılığı yapılan yerlerde hastalığın yayılması için oldukça etkin rol oynarlar.
Eğer ev hayvanları serbestçe dolaşabiliyorlarsa hastalığın vahşi kuşlardan ev hayvanlarına geçme ihtimali oldukça yüksektir. Özellikle eğer ev hayvanları ile vahşi kuşlar ortak su kaynağını kullanıyorlarsa, virüs taşıyan vahşi kuş dışkıları bulaşmış su kaynaklarından beslenen ev hayvanlarının hastalığı kapması kaçınılmazdır. Diğer bir hastalık yayılma kaynağı ise sağlıksız koşullarda canlı hayvan satılan yerlerdir.
Bir ülkeden diğer ülkeye hastalık nasıl yayılır?
Hastalık bir ülkeden diğer ülkeye canlı kümes hayvanı ticareti ile yayılabilir. Göçebe kuşlar, yabani su kuşları, deniz kuşları ve kara kuşları hastalığı bir ülkeden diğerine taşıyabilir. Bu kuşlar uzun mesafeli göç edebildikleri için çok uzaklardaki ülkelere bile virüsü taşıyabilirler. Özellikle yabani su ördekleri hastalığa karşı dirençli oldukları için virüsü taşıdıkları ve başka kanatlı hayvanlara bulaştırdıkları halde hasta oldukları anlaşılmadığından tanınamazlar ve birçok kanatlı hayvana hastalığı bulaştırabilirler. Evcil ördekler, kazlar, hindiler ve diğer kanatlı hayvan türleri öldürücü olabilen virüsü kapabilir ve bulaştırabilirler.
Hastalık kendini nasıl belli eder?
2003 Kasım ayının ortalarından beri, gelişmekte olan Asya ülkelerinde tavuk ve ördekler arasında ağır patojen virüs enfeksiyonunun salgın halinde görüldüğü bildirilmektedir. Yabani kuş türlerinde ve domuzlarda bile enfeksiyon bildirilmiştir. Bu hızlı yayılan, ağır patojen virüs aynı zamanda birkaç ülkede görüldü. Bu durum tarihte benzeri görülmemiş şekilde hem insan sağlığını hem de çiftçiliği ilgilendirmiştir. İnsan sağlığı için alarma geçilmesinin nedeni ağır patojen olan H5N1 türünün bu salgından sorumlu virüs olarak izole edilmesidir. Bu virüs, türler arasında kolay olarak yayılabilir ki bu şekilde yakın geçmişte hastalık kapmış iki insan tespit edilmiş ve bu şimdi tekrar yaşanabilir. Bu sayı özellikle Vietnam ve Taylandda giderek artmaktadır.
Şimdiki salgından bu kadar korkulmasının nedeni nedir?
Halk sağlığı merkezlerinin, daha önce benzeri görülmemiş bu salgından tedirgin olmalarının birkaç nedeni vardır.
Bunlardan ilki, Asyada görülen salgınların en sık sebebinin - ama hepsinden sorumlu değil- ağır patojen H5N1 ksuşunun olmasıdır. Bu kuş türler arasında geçiş yapabildiği ve diğer türlerde de ağır enfeksiyona neden olabildiği için insanlara bulaşabileceği ve insan ölümlerine neden olabileceği içindir.
2. ve belki daha da önemli bir başka nokta, mevcut durumun insanlarda pandemi yaratabilecek diğer bir influenza salgınına yol açabilme ihtimalidir. Kuş ve insan influenza virüslerinin, aynı anda her iki virüs tipi tarafından enfekte olmuş bir kişinin vücudunda gen exchange işlemini yapabildikleri bilim adamları tarafından bilinmektedir. Bu durum insan vücudu içinde daha önce bağışıklık kazanılmamış yeni virüs alt gruplarının doğmasına yol açabilir. Bu, şu anda kullanılmakta olan ve her yıl dolaşmakta olan virüslere karşı geliştirilen ve epidemi mevsimlerinde insanları hastalıktan koruyan aşıların etkisiz olduğu, tamamıyla yeni virüslerin ortaya çıkması anlamını taşımaktadır.
Yeni oluşacak virüs genomunda yeterli miktarda insan geni olursa hastalığın bulaşması yalnızca kuşlardan insanlara olmakla kalmayacak, virüs insandan insana da rahatlıkla bulaşabilecektir. Bu olursa yeni bir influenza pandemisinin gelişimi de tetiklenmiş olacaktır. Asıl korkulacak nokta insandan insana geçişle başlayacak bu salgının yüksek ölüm oranlarıyla seyredebileceği ihtimalidir.
Bu durum 1918–1919 yılları arasında açığa çıkan ve tamamıyla yeni bir virüs tipi ile gelişen influenza salgınındaki hale benzeyebilir. Hastalık 4–6 ayda tüm dünyaya yayılmış ve takip eden 2 yıl boyunca tekrarlayan hastalık dalgalarıyla tüm dünyada yaklaşık 40- 50 milyon insanın ölümüne neden olmuştu.
Şu an için insandan insana bulaş ile ilgili kesin kanıtlar mevcut mudur?
Hayır. Ancak 27 Eylül 2004 tarihinde Tayland Sağlık Bakanlığı bir grup ailede, muhtemelen insandan insana bulaşın yaşandığını bildirmiştir. Yetkililer bir Taylandlı annenin hastalığı ya çevresel kaynaklardan ya da hasta olan kızına bakarken kazandığını bildirmişlerdir. Bu ailenin incelenmesinde hastalığın insandan insana geçişi ile ilgili başka bulgular da tespit edilmiş ancak hastalığın aile içinde sınırlı kaldığı, yakın çevreye yayılmadığı fark edilmiştir.
İnsanlar H5N1 kuşu ile sıkça enfekte olur mu?
Hayır. Bu durum çok nadir olarak görülür. H5N1 ile enfekte olan ilk vaka 1997 yılında Hong Kong’dan rapor edilmiştir. İlk salgında 18 kişi enfekte olmuş ve bunlardan 6'sı ölmüştü. Bu vakalardan 1 tanesi tarlada çalışırken kuşlarla temas eden, diğer 17 tanesi de canlı hayvan satılan dükkânlarda çalışanlardı.
İnsan vakaları, kuşlar ve kümes hayvanları arasında yaşanan yüksek bulaşma hızıyla seyreden H5N1 salgını ile eş zamana tesadüf etmiştir. İnsandan insana H5N1 geçişi sağlık çalışanları, aile fertleri, kümes hayvancılığı ile uğraşanlar arasında da çok sınırlıdır. Virüsle karşılaşmış olunduğunu gösteren H5 antikoru bu kişilerde tespit edilse de, bu kişiler arasında ciddi bir hastalık vakası bildirilmemiştir.
2003 yılında H5N1, Çin seyahati sonrasında Hong Kong'a dönen iki aile ferdinde yeniden görülmüştür. Hasta olan baba ölmüş ancak oğlan çocuğu iyileşmiştir. Ailenin 3. ferdi olan kız çocuğu da solunum yetmezliğinden ölmüştür. Ancak kız çocuğunun gerçek ölüm nedenini açığa çıkaracak numuneler elde edilememiştir.
Son rapor edilen kuş gribi salgınlarının hepsi insanlar için tehlike teşkil etmekte midir?
Hayır. H5N1 kuşu ile gelişen salgınlar insan sağlığı açısından önem taşımaktadır.
İnsan sağlığı açısından riski belirlemede, kuşlarda salgına yol açan kuşun hangisi olduğunun belirlenmesi önemlidir. Örneğin Tayvandan rapor edilen en son kuş gribi, H5N2 kuşu ile gelişmiştir. Bu virüs kuşlar arasında da hastalık oluşturma riski düşük olduğu gibi şimdiye kadar insanlarda bu kuşla hastalık geliştiği hiç bildirilmemiştir. Pakistan'dan bildirilen en son salgın da H7 ve H9 kuşu ile ilgilidir.
Ancak hastalık oluşturma riski düşük olan bir kuşun bile 6–9 ay içerisinde mutasyona uğrayabileceği gösterildiği için kümes hayvanlarındaki salgınların dikkate alınması ve gerekli önlemlerin alınması gerekir.
Bir pandemi önlenebilir mi?
Kimse kesin olarak bilmiyor. İnfluenza virüsleri yüksek derecede kararsızdır ve davranışları bu konuda herhangi bir tahmini mümkün kılmamaktadır. Buna rağmen Dünya Sağlık Örgütü bu konuda optimist kalarak, eğer doğru hamleler hızlı bir şekilde yapılırsa bir influenza pandemisinin önlenebileceğini düşünmektedir. Bu DSÖnün şu anda en önde gelen hedefidir.
İlk öncelik ve ana savunma hattı insanların en büyük virüs rezervuarlarına yani enfekte kümes hayvanlarına maruziyet olasılıklarını azaltmak olmalıdır. Bu da kümes hayvanları arasındaki salgınların hızlı bir şekilde saptanması ve tüm enfekte kümes hayvanı stoklarının yok edilerek leşlerinin de uygun bir şekilde uzaklaştırılması dâhil olmak üzere acil kontrol önlemlerinin alınması ile mümkün olmaktadır.
Eldeki tüm veriler kümes hayvanları arasında yüksek derecede patojen H5N1 kuş influenza salgınları yaygın olduğu zaman, insanlara bulaş riskinin de artmış olduğunu göstermektedir. İnsan enfeksiyonlarının sayısı arttıkça yeni bir virüs subtipinin ortaya çıkma ve bir influenza pandemisi tetikleme riski de artmaktadır.
Kümes hayvanlarında yaygın enfeksiyon ve artmış insan enfeksiyonu arasındaki ilişki şu anda Asya'da gösterilmektedir. Şu ana kadar gösterilmiş insan olguları ve ölümleri iki ülkede -Vietnam ve Tayland'da- olup çok yaygın kümes hayvanı salgınları eşlik etmiştir. DSÖ durumun aciliyetini belirterek hayvan ve tarım sektörlerinde hızlı davranılması üzerinde vurgu yapmaktadır.
Örneğin 1997de Hong Kongda tüm kuş popülâsyonunun -tahminen 1,5 milyon tavuk ve diğer kuş- ortadan kaldırılması 3 gün içinde gerçekleştirilmiştir. Yine 2003de Hollanda'da 100 milyon kuşun yaklaşık 30 milyonu bir hafta içinde imha edilmiştir. Her iki durumda da alınan hızlı önlemlerin insanlarda kuş gribi pandemisini önlemiş olduğu düşünülmektedir.
Şu ana kadar az sayıda insan olgusunun bildirilmesi endişeleri giderebilir mi?
Evet. DSÖ nün elinde H5N1 kuşunun kuşlar arasında Nisan 2003den beri bulunuyor olabileceğine dair bazı veriler bulunmaktadır. Şu ana kadar az sayıda insan olgusunun bildirilmesi, virüsün kuşlardan insanlara çok kolay bulaşmıyor olabileceğini düşündürmektedir. Yine de H5N1 kuşunun hızlı mutasyon geçirebilmesi ve diğer türlerden influenza virüsleri ile gen değiştirme eğilimi nedeniyle durum hızlı bir şekilde değişebilir.
Enfekte hayvanların hızlı bir şekilde ortadan kaldırılması dışında insan enfeksiyonlarını önleme yönündeki bir diğer önlem, hayvan imha operasyonlarında görev alan işçilerin korunması olacaktır. DSÖ bu operasyonların güvenli yapılabilmesi yönünde kılavuzlar yayınlamıştır.
Doğru kontrol önlemleri uygulanmakta mıdır?
Bazı olgularda evet. Japonya ve Kore Cumhuriyeti, kümes hayvanları arasındaki salgınlarını hızlı ve güvenli bir şekilde kontrol etmiş görünmektedir. Hayvan imha operasyonlarında görev almış olan işçiler üzerinde yapılan çalışmalar herhangi bir insan enfeksiyonu ortaya koymamıştır.
Diğer ülkelerde durum daha problemlidir. DSÖ, ciddi kümes salgınları olan çeşitli ülkelerdeki hükümetlerin, önerilen koruma önlemlerini almak ve kümes hayvanlarını hızlı bir şekilde imha etmek için gerekli kaynaklara sahip olmadığının farkındadır. Bu ülkelerin bazılarında uzak, kırsal bölgelerdeki kayıt dışı kümes hayvancılığı hayvan rezervuarının hızlı ve sistematik bir şekilde eliminasyonunu daha öte karışık etmektedir.
H5N1 dışında diğer kuş influenza virüsleri ile yangı söz konusu mudur?
Evet. İki kuşun daha insanlarda hastalığa neden olduğu gösterilmiştir, fakat salgınlar H5N1 kuşundan kaynaklananlar kadar ciddi olmamıştır. Kuşlarda çok patojenik olmayan H9N2 suşu 1999da Hong Kong'daki iki çocukta ve Aralık 2003ün ortasında yine Hong Kong'daki bir çocukta hafif hastalık olgularına neden olmuştur.
Şubat 2003de Hollanda da yüksek derecede patojen H7N7 kuş influenza virüsü ile salgın, bir veterinerin 2 ay sonra ARDS den ölmesine neden olurken 83 kümes çalışanı ve ailelerinde de hafif hastalık ile sonuçlanmıştır.
H5N1e karşı etkili bir insan aşısı var mıdır?
Hayır. Mevcut aşılar H5N1in insanlarda yol açacağı hastalığa karşı korumayacaktır. DSÖ aşı üreticileri tarafından kullanılacak bir H5N1 ilk örnek virüsü üzerinde çalışmaktadır. 2003 yılındaki H5N1 suşunu kullanarak geliştirilmiş mevcut ilk örnek aşı virüsü, aşı geliştirmek üzere kullanılamamaktadır. 2004 virüsünün başlangıç analizi virüsün ciddi bir şekilde mutasyon geçirmiş olduğunu göstermektedir.
Hastalığı önleme ve tedavi için ilaç var mıdır?
Evet. İki sınıf ilaç mevcuttur. Bunlar M2 inhibitörleri (amantadin ve rimantadin) ve nöroiminidaz inhibitörleri (oseltamivir ve zanimivir) dir. Bu ilaçlar bazı ülkelerde insan influenzasının önlenmesi ve tedavisi için lisanslı olup etken suş önemli olmaksızın etkili oldukları düşünülmektedir. Ancak Vietnam'daki yakın dönem ölüm vakalarından izole edilen virüslerin ilk analizi göstermiştir ki virüsler M2 inhibitörlerine karşı dirençlidir.
Amantadin rezistansını doğrulamak üzere ileri testler yapılmaktadır. Nöroiminidaz inhibitörlerinin mevcut H5N1 suşu üzerine etkinliğini doğrulamak üzere laboratuar çalışmaları devam etmektedir.
Mevcut aşılar bir infulenza pandemisini önlemede faydalı mıdır?
Evet, ancak hedefe yönelik bir şekilde kullanıldığı takdirde. Yüksek risk gruplarına, örneğin kümes hayvanı imhacılarına uygulandığı takdirde mevcut aşılar insan suşlarına karşı korur ve kuş virüsüne maruziyet açısından yüksek risk altındaki insanların aynı anda hem kuş hem de insan virüsü ile enfekte olma ihtimalini azaltır. Bu tarz dual enfeksiyonlar kuş ve insan virüslerine genomlarını değiştirme fırsatı vererek pandemik potansiyeli olan yeni bir influenza subtipinin gelişmesine zemin hazırlar.
Mevsimsel influenza pandemileri esnasında insanları korumak üzere rutin kullanım için yıllık aşılar üretilmektedir. Bu aşılar H5N1 kuş virüsü ile enfeksiyona karşı herhangi bir koruma sağlamazlar. Bu nedenlerden dolayı DSÖ aşılama için kılavuzlar yayınlamıştır. Buna göre mevcut influenza trivalan aşısının kümes hayvanları arasında yüksek derecede patojenik H5N1 kuş gribi salgını olan ülkelerde yüksek maruziyet riski olan gruplarda kullanılması önerilmektedir.]]>
En önemli kontrol önlemi hastalıklı ya da virüse maruz kalmış/kalmış olma ihtimali olan hayvanı mümkün olduğu kadar hızlı itlaf etmektir. İtlaf edilmiş hayvanların mutlaka uygun şekilde gömülmesi gerekir (kireçlenerek ve yeterli derinliğe gömülerek). Çiftliklerin karantinaya alınması ve çok dikkatli dezenfeksiyon uygulanması gerekir.
Virüs ısıyla ve (56 C° de 3 saat yâda 60 C° de 30 dakika bekletildiğinde ölür) iyot içeren dezenfektanlarla öldürülebilir. Virüs, bulaştığı hayvan gübresinde soğuk havada 3 haftaya kadar canlı kalabilir. Virüs suda 22 C° lik ısıda 4 günden fazla canlı kalabilirken 0 C° de ise 30 gün canlı kalabilir.
Ağır patojen özelliğe sahip virüs barındıran hayvan dışkısının 1 gramı 1 milyon kanatlı hayvana hastalık bulaştırabilir. Hastalığı kapmış olan kümes hayvanlarının hareketlerinin kısıtlanması (özellikle şehirler ve ülkelerarası hareketler) ve kontrol altında tutulması diğer kontrol önlemlerinden biridir.
Kümes hayvanlarındaki salgının önemi nedir?
Kuş gribi salgını; özellikle ağır patojen olan şekli, kümes hayvancılığı ve çiftçiler için oldukça zarar vericidir. Mesela 1983–1984 yıllarında ağır patojen virüsle Pensilvanyada ortaya çıkan bir salgın 17 milyon kümes hayvanın telef olmasına sebep olmuş ve Amerikan ekonomisine verdiği zarar yaklaşık olarak 65 milyon dolar olmuştur.
Bu ekonomik sonuçlar gelişmekte olan ülkelerdeki yükselen kümes hayvancılığına zarar vermekte ve bu şekilde geçimini sağlayan aileleri de önemli derecede etkilemektedir. Eğer salgın ülkenin tamamına yayılırsa kontrol oldukça zorlaşır. Mesela 1992 yılında Meksikada görülen salgın, 1995 yılına kadar tam olarak kontrol altına alınamamıştır. Bu gerçeklerden hareketle herhangi bir salgın tespiti ya da şüphesi varlığında devlet otoritelerinin mümkün olan en kısa sürede sorumluluğu üstelenmeleri, acil eylem planları geliştirmeleri ve salgını kontrol altına almaları gerekir.
Kuş gribi salgını bir ülkede nasıl yayılabilir?
Ülke içerisinde hastalık bir çiftlikten diğerine ya da bir kümesten diğerine oldukça kolay bulaşabilir.
Kanatlı hayvanların dışkılarında ve virüsle bulaşmış tozlarda çok sayıda virüs vardır. Havayla yayılan virüs solunduğu zaman enfeksiyona sebep olabilir. Bu sayede o havayı soluyan bütün kanatlı hayvanlar hastalığı kapar ve hastalığı bulaştırabilir. Virüsle kirlenmiş olan malzemeler; araçlar, yemler, kafesler, örtüler özellikle ayakkabılar- virüsü bir çiftlikten diğerine taşıyabilir. Enfekte hayvanların, ayakları ve gövdeleri de virüs taşınması konusunda dikkat edilmesi gereken yerlerdir. Hastalığın yayılmasında, mekanik vektör görevi gören kemirgenler de etkili olabilir. Enfekte vahşi kuşların dışkıları, hem kanatlı hayvan ticareti yapılan hem de kümes hayvancılığı yapılan yerlerde hastalığın yayılması için oldukça etkin rol oynarlar.
Eğer ev hayvanları serbestçe dolaşabiliyorlarsa hastalığın vahşi kuşlardan ev hayvanlarına geçme ihtimali oldukça yüksektir. Özellikle eğer ev hayvanları ile vahşi kuşlar ortak su kaynağını kullanıyorlarsa, virüs taşıyan vahşi kuş dışkıları bulaşmış su kaynaklarından beslenen ev hayvanlarının hastalığı kapması kaçınılmazdır. Diğer bir hastalık yayılma kaynağı ise sağlıksız koşullarda canlı hayvan satılan yerlerdir.
Bir ülkeden diğer ülkeye hastalık nasıl yayılır?
Hastalık bir ülkeden diğer ülkeye canlı kümes hayvanı ticareti ile yayılabilir. Göçebe kuşlar, yabani su kuşları, deniz kuşları ve kara kuşları hastalığı bir ülkeden diğerine taşıyabilir. Bu kuşlar uzun mesafeli göç edebildikleri için çok uzaklardaki ülkelere bile virüsü taşıyabilirler. Özellikle yabani su ördekleri hastalığa karşı dirençli oldukları için virüsü taşıdıkları ve başka kanatlı hayvanlara bulaştırdıkları halde hasta oldukları anlaşılmadığından tanınamazlar ve birçok kanatlı hayvana hastalığı bulaştırabilirler. Evcil ördekler, kazlar, hindiler ve diğer kanatlı hayvan türleri öldürücü olabilen virüsü kapabilir ve bulaştırabilirler.
Hastalık kendini nasıl belli eder?
2003 Kasım ayının ortalarından beri, gelişmekte olan Asya ülkelerinde tavuk ve ördekler arasında ağır patojen virüs enfeksiyonunun salgın halinde görüldüğü bildirilmektedir. Yabani kuş türlerinde ve domuzlarda bile enfeksiyon bildirilmiştir. Bu hızlı yayılan, ağır patojen virüs aynı zamanda birkaç ülkede görüldü. Bu durum tarihte benzeri görülmemiş şekilde hem insan sağlığını hem de çiftçiliği ilgilendirmiştir. İnsan sağlığı için alarma geçilmesinin nedeni ağır patojen olan H5N1 türünün bu salgından sorumlu virüs olarak izole edilmesidir. Bu virüs, türler arasında kolay olarak yayılabilir ki bu şekilde yakın geçmişte hastalık kapmış iki insan tespit edilmiş ve bu şimdi tekrar yaşanabilir. Bu sayı özellikle Vietnam ve Taylandda giderek artmaktadır.
Şimdiki salgından bu kadar korkulmasının nedeni nedir?
Halk sağlığı merkezlerinin, daha önce benzeri görülmemiş bu salgından tedirgin olmalarının birkaç nedeni vardır.
Bunlardan ilki, Asyada görülen salgınların en sık sebebinin - ama hepsinden sorumlu değil- ağır patojen H5N1 ksuşunun olmasıdır. Bu kuş türler arasında geçiş yapabildiği ve diğer türlerde de ağır enfeksiyona neden olabildiği için insanlara bulaşabileceği ve insan ölümlerine neden olabileceği içindir.
2. ve belki daha da önemli bir başka nokta, mevcut durumun insanlarda pandemi yaratabilecek diğer bir influenza salgınına yol açabilme ihtimalidir. Kuş ve insan influenza virüslerinin, aynı anda her iki virüs tipi tarafından enfekte olmuş bir kişinin vücudunda gen exchange işlemini yapabildikleri bilim adamları tarafından bilinmektedir. Bu durum insan vücudu içinde daha önce bağışıklık kazanılmamış yeni virüs alt gruplarının doğmasına yol açabilir. Bu, şu anda kullanılmakta olan ve her yıl dolaşmakta olan virüslere karşı geliştirilen ve epidemi mevsimlerinde insanları hastalıktan koruyan aşıların etkisiz olduğu, tamamıyla yeni virüslerin ortaya çıkması anlamını taşımaktadır.
Yeni oluşacak virüs genomunda yeterli miktarda insan geni olursa hastalığın bulaşması yalnızca kuşlardan insanlara olmakla kalmayacak, virüs insandan insana da rahatlıkla bulaşabilecektir. Bu olursa yeni bir influenza pandemisinin gelişimi de tetiklenmiş olacaktır. Asıl korkulacak nokta insandan insana geçişle başlayacak bu salgının yüksek ölüm oranlarıyla seyredebileceği ihtimalidir.
Bu durum 1918–1919 yılları arasında açığa çıkan ve tamamıyla yeni bir virüs tipi ile gelişen influenza salgınındaki hale benzeyebilir. Hastalık 4–6 ayda tüm dünyaya yayılmış ve takip eden 2 yıl boyunca tekrarlayan hastalık dalgalarıyla tüm dünyada yaklaşık 40- 50 milyon insanın ölümüne neden olmuştu.
Şu an için insandan insana bulaş ile ilgili kesin kanıtlar mevcut mudur?
Hayır. Ancak 27 Eylül 2004 tarihinde Tayland Sağlık Bakanlığı bir grup ailede, muhtemelen insandan insana bulaşın yaşandığını bildirmiştir. Yetkililer bir Taylandlı annenin hastalığı ya çevresel kaynaklardan ya da hasta olan kızına bakarken kazandığını bildirmişlerdir. Bu ailenin incelenmesinde hastalığın insandan insana geçişi ile ilgili başka bulgular da tespit edilmiş ancak hastalığın aile içinde sınırlı kaldığı, yakın çevreye yayılmadığı fark edilmiştir.
İnsanlar H5N1 kuşu ile sıkça enfekte olur mu?
Hayır. Bu durum çok nadir olarak görülür. H5N1 ile enfekte olan ilk vaka 1997 yılında Hong Kong’dan rapor edilmiştir. İlk salgında 18 kişi enfekte olmuş ve bunlardan 6'sı ölmüştü. Bu vakalardan 1 tanesi tarlada çalışırken kuşlarla temas eden, diğer 17 tanesi de canlı hayvan satılan dükkânlarda çalışanlardı.
İnsan vakaları, kuşlar ve kümes hayvanları arasında yaşanan yüksek bulaşma hızıyla seyreden H5N1 salgını ile eş zamana tesadüf etmiştir. İnsandan insana H5N1 geçişi sağlık çalışanları, aile fertleri, kümes hayvancılığı ile uğraşanlar arasında da çok sınırlıdır. Virüsle karşılaşmış olunduğunu gösteren H5 antikoru bu kişilerde tespit edilse de, bu kişiler arasında ciddi bir hastalık vakası bildirilmemiştir.
2003 yılında H5N1, Çin seyahati sonrasında Hong Kong'a dönen iki aile ferdinde yeniden görülmüştür. Hasta olan baba ölmüş ancak oğlan çocuğu iyileşmiştir. Ailenin 3. ferdi olan kız çocuğu da solunum yetmezliğinden ölmüştür. Ancak kız çocuğunun gerçek ölüm nedenini açığa çıkaracak numuneler elde edilememiştir.
Son rapor edilen kuş gribi salgınlarının hepsi insanlar için tehlike teşkil etmekte midir?
Hayır. H5N1 kuşu ile gelişen salgınlar insan sağlığı açısından önem taşımaktadır.
İnsan sağlığı açısından riski belirlemede, kuşlarda salgına yol açan kuşun hangisi olduğunun belirlenmesi önemlidir. Örneğin Tayvandan rapor edilen en son kuş gribi, H5N2 kuşu ile gelişmiştir. Bu virüs kuşlar arasında da hastalık oluşturma riski düşük olduğu gibi şimdiye kadar insanlarda bu kuşla hastalık geliştiği hiç bildirilmemiştir. Pakistan'dan bildirilen en son salgın da H7 ve H9 kuşu ile ilgilidir.
Ancak hastalık oluşturma riski düşük olan bir kuşun bile 6–9 ay içerisinde mutasyona uğrayabileceği gösterildiği için kümes hayvanlarındaki salgınların dikkate alınması ve gerekli önlemlerin alınması gerekir.
Bir pandemi önlenebilir mi?
Kimse kesin olarak bilmiyor. İnfluenza virüsleri yüksek derecede kararsızdır ve davranışları bu konuda herhangi bir tahmini mümkün kılmamaktadır. Buna rağmen Dünya Sağlık Örgütü bu konuda optimist kalarak, eğer doğru hamleler hızlı bir şekilde yapılırsa bir influenza pandemisinin önlenebileceğini düşünmektedir. Bu DSÖnün şu anda en önde gelen hedefidir.
İlk öncelik ve ana savunma hattı insanların en büyük virüs rezervuarlarına yani enfekte kümes hayvanlarına maruziyet olasılıklarını azaltmak olmalıdır. Bu da kümes hayvanları arasındaki salgınların hızlı bir şekilde saptanması ve tüm enfekte kümes hayvanı stoklarının yok edilerek leşlerinin de uygun bir şekilde uzaklaştırılması dâhil olmak üzere acil kontrol önlemlerinin alınması ile mümkün olmaktadır.
Eldeki tüm veriler kümes hayvanları arasında yüksek derecede patojen H5N1 kuş influenza salgınları yaygın olduğu zaman, insanlara bulaş riskinin de artmış olduğunu göstermektedir. İnsan enfeksiyonlarının sayısı arttıkça yeni bir virüs subtipinin ortaya çıkma ve bir influenza pandemisi tetikleme riski de artmaktadır.
Kümes hayvanlarında yaygın enfeksiyon ve artmış insan enfeksiyonu arasındaki ilişki şu anda Asya'da gösterilmektedir. Şu ana kadar gösterilmiş insan olguları ve ölümleri iki ülkede -Vietnam ve Tayland'da- olup çok yaygın kümes hayvanı salgınları eşlik etmiştir. DSÖ durumun aciliyetini belirterek hayvan ve tarım sektörlerinde hızlı davranılması üzerinde vurgu yapmaktadır.
Örneğin 1997de Hong Kongda tüm kuş popülâsyonunun -tahminen 1,5 milyon tavuk ve diğer kuş- ortadan kaldırılması 3 gün içinde gerçekleştirilmiştir. Yine 2003de Hollanda'da 100 milyon kuşun yaklaşık 30 milyonu bir hafta içinde imha edilmiştir. Her iki durumda da alınan hızlı önlemlerin insanlarda kuş gribi pandemisini önlemiş olduğu düşünülmektedir.
Şu ana kadar az sayıda insan olgusunun bildirilmesi endişeleri giderebilir mi?
Evet. DSÖ nün elinde H5N1 kuşunun kuşlar arasında Nisan 2003den beri bulunuyor olabileceğine dair bazı veriler bulunmaktadır. Şu ana kadar az sayıda insan olgusunun bildirilmesi, virüsün kuşlardan insanlara çok kolay bulaşmıyor olabileceğini düşündürmektedir. Yine de H5N1 kuşunun hızlı mutasyon geçirebilmesi ve diğer türlerden influenza virüsleri ile gen değiştirme eğilimi nedeniyle durum hızlı bir şekilde değişebilir.
Enfekte hayvanların hızlı bir şekilde ortadan kaldırılması dışında insan enfeksiyonlarını önleme yönündeki bir diğer önlem, hayvan imha operasyonlarında görev alan işçilerin korunması olacaktır. DSÖ bu operasyonların güvenli yapılabilmesi yönünde kılavuzlar yayınlamıştır.
Doğru kontrol önlemleri uygulanmakta mıdır?
Bazı olgularda evet. Japonya ve Kore Cumhuriyeti, kümes hayvanları arasındaki salgınlarını hızlı ve güvenli bir şekilde kontrol etmiş görünmektedir. Hayvan imha operasyonlarında görev almış olan işçiler üzerinde yapılan çalışmalar herhangi bir insan enfeksiyonu ortaya koymamıştır.
Diğer ülkelerde durum daha problemlidir. DSÖ, ciddi kümes salgınları olan çeşitli ülkelerdeki hükümetlerin, önerilen koruma önlemlerini almak ve kümes hayvanlarını hızlı bir şekilde imha etmek için gerekli kaynaklara sahip olmadığının farkındadır. Bu ülkelerin bazılarında uzak, kırsal bölgelerdeki kayıt dışı kümes hayvancılığı hayvan rezervuarının hızlı ve sistematik bir şekilde eliminasyonunu daha öte karışık etmektedir.
H5N1 dışında diğer kuş influenza virüsleri ile yangı söz konusu mudur?
Evet. İki kuşun daha insanlarda hastalığa neden olduğu gösterilmiştir, fakat salgınlar H5N1 kuşundan kaynaklananlar kadar ciddi olmamıştır. Kuşlarda çok patojenik olmayan H9N2 suşu 1999da Hong Kong'daki iki çocukta ve Aralık 2003ün ortasında yine Hong Kong'daki bir çocukta hafif hastalık olgularına neden olmuştur.
Şubat 2003de Hollanda da yüksek derecede patojen H7N7 kuş influenza virüsü ile salgın, bir veterinerin 2 ay sonra ARDS den ölmesine neden olurken 83 kümes çalışanı ve ailelerinde de hafif hastalık ile sonuçlanmıştır.
H5N1e karşı etkili bir insan aşısı var mıdır?
Hayır. Mevcut aşılar H5N1in insanlarda yol açacağı hastalığa karşı korumayacaktır. DSÖ aşı üreticileri tarafından kullanılacak bir H5N1 ilk örnek virüsü üzerinde çalışmaktadır. 2003 yılındaki H5N1 suşunu kullanarak geliştirilmiş mevcut ilk örnek aşı virüsü, aşı geliştirmek üzere kullanılamamaktadır. 2004 virüsünün başlangıç analizi virüsün ciddi bir şekilde mutasyon geçirmiş olduğunu göstermektedir.
Hastalığı önleme ve tedavi için ilaç var mıdır?
Evet. İki sınıf ilaç mevcuttur. Bunlar M2 inhibitörleri (amantadin ve rimantadin) ve nöroiminidaz inhibitörleri (oseltamivir ve zanimivir) dir. Bu ilaçlar bazı ülkelerde insan influenzasının önlenmesi ve tedavisi için lisanslı olup etken suş önemli olmaksızın etkili oldukları düşünülmektedir. Ancak Vietnam'daki yakın dönem ölüm vakalarından izole edilen virüslerin ilk analizi göstermiştir ki virüsler M2 inhibitörlerine karşı dirençlidir.
Amantadin rezistansını doğrulamak üzere ileri testler yapılmaktadır. Nöroiminidaz inhibitörlerinin mevcut H5N1 suşu üzerine etkinliğini doğrulamak üzere laboratuar çalışmaları devam etmektedir.
Mevcut aşılar bir infulenza pandemisini önlemede faydalı mıdır?
Evet, ancak hedefe yönelik bir şekilde kullanıldığı takdirde. Yüksek risk gruplarına, örneğin kümes hayvanı imhacılarına uygulandığı takdirde mevcut aşılar insan suşlarına karşı korur ve kuş virüsüne maruziyet açısından yüksek risk altındaki insanların aynı anda hem kuş hem de insan virüsü ile enfekte olma ihtimalini azaltır. Bu tarz dual enfeksiyonlar kuş ve insan virüslerine genomlarını değiştirme fırsatı vererek pandemik potansiyeli olan yeni bir influenza subtipinin gelişmesine zemin hazırlar.
Mevsimsel influenza pandemileri esnasında insanları korumak üzere rutin kullanım için yıllık aşılar üretilmektedir. Bu aşılar H5N1 kuş virüsü ile enfeksiyona karşı herhangi bir koruma sağlamazlar. Bu nedenlerden dolayı DSÖ aşılama için kılavuzlar yayınlamıştır. Buna göre mevcut influenza trivalan aşısının kümes hayvanları arasında yüksek derecede patojenik H5N1 kuş gribi salgını olan ülkelerde yüksek maruziyet riski olan gruplarda kullanılması önerilmektedir.]]>
https://eylulforum.com/konu-uykunun-azi-cogu-omru-kisaltiyor
Tue, 27 Oct 2009 01:08:06 +0200https://eylulforum.com/konu-uykunun-azi-cogu-omru-kisaltiyor
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Arslan, uykunun bağışıklık sistemini şarj ettiğini belirtti.
Prof. Dr. Arslan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, insanın ömrünün üçte birinin uyuyarak geçtiğini, uykunun ruhsal, zihinsel, bedensel sağlık için oldukça gerekli bir fizyolojik süreç olduğunu söyledi. Uykunun önemli işlevlerinden birinin bağışıklık sistemine yaptığı katkı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Arslan, ABD'deki Carnegie Mellon Üniversitesinde bu yıl başında yapılan araştırmada, 7 saatten az uyuyan deneklerin, 8 ve daha fazla saat uyuyanlara göre 3 kat daha sık enfeksiyona yakalandığını saptadıklarını bildirdi. Prof. Dr. Arslan, uykunun kalitesizliğinin, sık uyanmalar ve uyku latansındaki uzamanın, soğuk algınlığına yakalanma olasılığını 5 kat artırdığının belirlendiğini ifade ederek, ''Bu ilk bilimsel kanıt, hafif bir uyku yetersizliğinin dahi vücudun enfeksiyonlara reaksiyonunu etkileyebileceğini göstermiştir'' dedi.
AŞI BİLE UYKU OLMADAN SONUÇ VERMİYOR
Canlılar üzerinde uykunun önemine dikkati çeken Prof. Dr. Arslan, şöyle konuştu:
''Uyku bağışıklık sistemini şarj ediyor. 8 saatten az uyuyanların bağışıklık sistemi, 8 saat ve üzerinde uyuyanlara göre daha zayıf. Örneğin 10 gün uyumayanlarda bağışıklık sistemi zayıfladığı için bağırsaklarda bulunan endojen maddeler kana geçmekte ve enfeksiyon nedeniyle ölümlere neden olmaktadır. Bu da uykunun ne kadar gerekli olduğunu gösteren verilerden bir tanesidir. Grip, hepatit aşısı sonrasında yeterli derecede uyumayan kişilerde kanlarında bu aşılara karşı oluşan antikorların yüzde 50 azaldığı bulguları var. Yani yeterince uyumazsak, aşılansak bile bedenin bağışıklık sistemi yarı yarıya düşmektedir.''
''AZ YA DA UZUN UYUMAK ÖMRÜ KISALTIYOR''
Uyku esnasında vücudun dinlendiğini, kan akışının yavaşladığını, toksinlerin azaldığını kaydeden Prof. Dr. Arslan, İsviçreli bilim adamlarının yaptığı araştırmalarda az ya da çok uyumanın insan ömrünü kısalttığını tespit ettiklerini bildirdi.
Prof. Dr. Arslan şöyle devam etti:
''İnsanlar ortalama 8 saat uyumalı. Dikkat edilirse geceleri uyuyamayan kişilerin hastalığa yakalanma riskinin daha yüksek olduğu görülebilir. Gece çok geç yatmak sağlığımız için oldukça zararlı. Uzun uyku da kısa uyku da insanın ömrünü kısaltıyor. Günde 5 saat uyuyanların da 8 saatten fazla uyuyanların da ömrü daha kısa oluyor. Bu İsviçreli bilim adamlarının yaptığı araştırmaların sonucudur.
Uyku tekdüze bir süreç değil. Bir derin uyku, bir yüzeysel uyku var. Derin uyku, bağışıklık sistemini destekleyen hormonların salgılandığı 23.00 ile 03.00 arasındaki uykudur. Bu arada alınan uyku, vücudun en çok ihtiyaç duyduğu uykudur. Ben saat 04.00'te yatayım 8 saat uyuyayım demek bu süreçteki uyuma kadar etkili değildir. Yüzeysel olarak 6 saat uyumaktansa 3 saat bile derin uyunsa bu daha faydalıdır.'']]>
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Arslan, uykunun bağışıklık sistemini şarj ettiğini belirtti.
Prof. Dr. Arslan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, insanın ömrünün üçte birinin uyuyarak geçtiğini, uykunun ruhsal, zihinsel, bedensel sağlık için oldukça gerekli bir fizyolojik süreç olduğunu söyledi. Uykunun önemli işlevlerinden birinin bağışıklık sistemine yaptığı katkı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Arslan, ABD'deki Carnegie Mellon Üniversitesinde bu yıl başında yapılan araştırmada, 7 saatten az uyuyan deneklerin, 8 ve daha fazla saat uyuyanlara göre 3 kat daha sık enfeksiyona yakalandığını saptadıklarını bildirdi. Prof. Dr. Arslan, uykunun kalitesizliğinin, sık uyanmalar ve uyku latansındaki uzamanın, soğuk algınlığına yakalanma olasılığını 5 kat artırdığının belirlendiğini ifade ederek, ''Bu ilk bilimsel kanıt, hafif bir uyku yetersizliğinin dahi vücudun enfeksiyonlara reaksiyonunu etkileyebileceğini göstermiştir'' dedi.
AŞI BİLE UYKU OLMADAN SONUÇ VERMİYOR
Canlılar üzerinde uykunun önemine dikkati çeken Prof. Dr. Arslan, şöyle konuştu:
''Uyku bağışıklık sistemini şarj ediyor. 8 saatten az uyuyanların bağışıklık sistemi, 8 saat ve üzerinde uyuyanlara göre daha zayıf. Örneğin 10 gün uyumayanlarda bağışıklık sistemi zayıfladığı için bağırsaklarda bulunan endojen maddeler kana geçmekte ve enfeksiyon nedeniyle ölümlere neden olmaktadır. Bu da uykunun ne kadar gerekli olduğunu gösteren verilerden bir tanesidir. Grip, hepatit aşısı sonrasında yeterli derecede uyumayan kişilerde kanlarında bu aşılara karşı oluşan antikorların yüzde 50 azaldığı bulguları var. Yani yeterince uyumazsak, aşılansak bile bedenin bağışıklık sistemi yarı yarıya düşmektedir.''
''AZ YA DA UZUN UYUMAK ÖMRÜ KISALTIYOR''
Uyku esnasında vücudun dinlendiğini, kan akışının yavaşladığını, toksinlerin azaldığını kaydeden Prof. Dr. Arslan, İsviçreli bilim adamlarının yaptığı araştırmalarda az ya da çok uyumanın insan ömrünü kısalttığını tespit ettiklerini bildirdi.
Prof. Dr. Arslan şöyle devam etti:
''İnsanlar ortalama 8 saat uyumalı. Dikkat edilirse geceleri uyuyamayan kişilerin hastalığa yakalanma riskinin daha yüksek olduğu görülebilir. Gece çok geç yatmak sağlığımız için oldukça zararlı. Uzun uyku da kısa uyku da insanın ömrünü kısaltıyor. Günde 5 saat uyuyanların da 8 saatten fazla uyuyanların da ömrü daha kısa oluyor. Bu İsviçreli bilim adamlarının yaptığı araştırmaların sonucudur.
Uyku tekdüze bir süreç değil. Bir derin uyku, bir yüzeysel uyku var. Derin uyku, bağışıklık sistemini destekleyen hormonların salgılandığı 23.00 ile 03.00 arasındaki uykudur. Bu arada alınan uyku, vücudun en çok ihtiyaç duyduğu uykudur. Ben saat 04.00'te yatayım 8 saat uyuyayım demek bu süreçteki uyuma kadar etkili değildir. Yüzeysel olarak 6 saat uyumaktansa 3 saat bile derin uyunsa bu daha faydalıdır.'']]>
https://eylulforum.com/konu-uzmanlar-uyku-sorunu-cekenlerin-saglikli-uyku-uyumalari-icin-ipuclarini-siraladi
Tue, 27 Oct 2009 01:07:09 +0200https://eylulforum.com/konu-uzmanlar-uyku-sorunu-cekenlerin-saglikli-uyku-uyumalari-icin-ipuclarini-siraladi
Uzmanlar, uyku sorunu çekenlerin sağlıklı uyku uyumaları için ipuçlarını sıraladı.
Uzmanlar, uyku sorunu çekenlerin sağlıklı uyku uyumaları için ipuçlarını sıraladı.
Türk Uyku Tıbbı Derneği Genel Sekreteri ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Uyku Bozuklukları Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derya Karadeniz, ”Kafein, sigara, alkol, kullanımı uykuyu bozmaktadır. Uyku saatinden 4-6 saat önce bunların alımını kesin” dedi.
Prof. Dr. Karadeniz, uykunun günlük yaşamın bir süre için kesintiye uğraması ya da boşa geçen zaman olmadığını, zihinsel ve fiziksel sağlığı her gün yenilemek için önemli ve yaşamın üçte birini kapsayan aktif bir dönem olduğunu bildirdi.
Uyku bozukluklarının, trafik kazalarına ve mesleki kazalara neden olabilmesi nedeniyle bir halk sorunu olduğunu ifade eden Prof. Dr. Karadeniz, iyi bir uyku hijyeninin kişinin uykusunu düzeltebildiğini söyledi.
Kişilerin yalnızca uykuları geldiği zaman uyumaya çalışmaları gerektiğini belirten Prof. Dr. Karadeniz, şöyle devam etti:
”Eğer uyuyamıyorsanız, yataktan kalkın ve uykunuz gelinceye kadar yatağa dönmeyin. Uyku saatlerinizin değişmemesine dikkat edin. Hafta sonları ve tatiller de dahil hep aynı saatte yatıp, aynı saatte kalkmaya özen gösterin.”
Yatak odasının sadece uyumak amaçlı kullanılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Karadeniz, sağlıklı ve kaliteli bir uyku için şu önerilerde bulundu:
”Yatak odanızda loş ışık kullanın, sessiz bir ortam oluşturun. Yatak odanızın aşırı sıcak veya soğuk olmasından kaçının. Gece uyumakta güçlük çekiyorsanız gündüz uykusundan kaçının. Eğer gündüz çok uykunuz gelirse saat 15.00′den önce ve bir saatten az uyuyun. Kafein, sigara, alkol, kullanımı uykuyu bozmaktadır. Uyku saatinden 4-6 saat önce bunların alımını kesin. Uykudan önce ağır yemek yemeyin. Ancak açlık uykunuzu kaçırıyorsa hafif atıştırabilirsiniz. Düzenli olarak spor yapın, ancak en geç uyku saatinden 6 saat önce spor aktivitesini tamamlamış olun. Günlük stresiniz uykunuzu kaçırıyorsa uykudan önce başka odada ertesi günün planını yapın ve sorunlarınızı yazarak çözmeye çalışın. Yatağa yattığınızdan itibaren bunları düşünmeyin. Kendinize uygun bir gevşeme tekniği bulmaya çalışın.”
Uykuya dalmayı kolaylaştırmak için başka bir odada kitap okumak, müzik dinlemenin yardımcı olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Karadeniz, ”Eğer bunları denemenize rağmen şikayetleriniz geçmiyorsa ve 4-6 haftayı geçen bir uykusuzluğunuz varsa uyku merkezine başvurmanız önerilmektedir” dedi.]]>
Uzmanlar, uyku sorunu çekenlerin sağlıklı uyku uyumaları için ipuçlarını sıraladı.
Uzmanlar, uyku sorunu çekenlerin sağlıklı uyku uyumaları için ipuçlarını sıraladı.
Türk Uyku Tıbbı Derneği Genel Sekreteri ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Uyku Bozuklukları Merkezi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derya Karadeniz, ”Kafein, sigara, alkol, kullanımı uykuyu bozmaktadır. Uyku saatinden 4-6 saat önce bunların alımını kesin” dedi.
Prof. Dr. Karadeniz, uykunun günlük yaşamın bir süre için kesintiye uğraması ya da boşa geçen zaman olmadığını, zihinsel ve fiziksel sağlığı her gün yenilemek için önemli ve yaşamın üçte birini kapsayan aktif bir dönem olduğunu bildirdi.
Uyku bozukluklarının, trafik kazalarına ve mesleki kazalara neden olabilmesi nedeniyle bir halk sorunu olduğunu ifade eden Prof. Dr. Karadeniz, iyi bir uyku hijyeninin kişinin uykusunu düzeltebildiğini söyledi.
Kişilerin yalnızca uykuları geldiği zaman uyumaya çalışmaları gerektiğini belirten Prof. Dr. Karadeniz, şöyle devam etti:
”Eğer uyuyamıyorsanız, yataktan kalkın ve uykunuz gelinceye kadar yatağa dönmeyin. Uyku saatlerinizin değişmemesine dikkat edin. Hafta sonları ve tatiller de dahil hep aynı saatte yatıp, aynı saatte kalkmaya özen gösterin.”
Yatak odasının sadece uyumak amaçlı kullanılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Karadeniz, sağlıklı ve kaliteli bir uyku için şu önerilerde bulundu:
”Yatak odanızda loş ışık kullanın, sessiz bir ortam oluşturun. Yatak odanızın aşırı sıcak veya soğuk olmasından kaçının. Gece uyumakta güçlük çekiyorsanız gündüz uykusundan kaçının. Eğer gündüz çok uykunuz gelirse saat 15.00′den önce ve bir saatten az uyuyun. Kafein, sigara, alkol, kullanımı uykuyu bozmaktadır. Uyku saatinden 4-6 saat önce bunların alımını kesin. Uykudan önce ağır yemek yemeyin. Ancak açlık uykunuzu kaçırıyorsa hafif atıştırabilirsiniz. Düzenli olarak spor yapın, ancak en geç uyku saatinden 6 saat önce spor aktivitesini tamamlamış olun. Günlük stresiniz uykunuzu kaçırıyorsa uykudan önce başka odada ertesi günün planını yapın ve sorunlarınızı yazarak çözmeye çalışın. Yatağa yattığınızdan itibaren bunları düşünmeyin. Kendinize uygun bir gevşeme tekniği bulmaya çalışın.”
Uykuya dalmayı kolaylaştırmak için başka bir odada kitap okumak, müzik dinlemenin yardımcı olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Karadeniz, ”Eğer bunları denemenize rağmen şikayetleriniz geçmiyorsa ve 4-6 haftayı geçen bir uykusuzluğunuz varsa uyku merkezine başvurmanız önerilmektedir” dedi.]]>
https://eylulforum.com/konu-saglikli-uyku-ve-uyku-hijyeni
Tue, 27 Oct 2009 01:05:49 +0200https://eylulforum.com/konu-saglikli-uyku-ve-uyku-hijyeni
Sağlıklı uyku tanımı saat üzerinden yapılamaz. Bazı kişiler için 5-6 saatlik uyku yeterli olurken (genellikle aktif, dışa dönük yapısı olanlardır), bazı kişiler ise normalde 10-12 saat uyku uyurlar (sanatçı kişiliğe sahip, içe dönük, duygusal yapıda olanlar için sıktır). Sağlıklı uyku "etkin" olan uykudur. Etkin uyuyan kişi uyandığında kendini dinlenmiş, zinde, formda ve yeni bir günü yaşamaya hazır hisseder. Uyku alışkanlığı yaşa bağlı değişiklikler de gösterir.
Uyku hijyeni kişinin dikkat etmesi "etkin uyku"yu uyuyabilmesi için dikkat etmesi gereken koşullardır. Etkin uyku için;
Her gün düzenli saatte kalkın.
Sizin için 'normal' olan süreden daha fazla uyumayın.
Kahve, çay, kola uykuya dalışı zorlaştırdığından, alkol ise uykuya dalışı kolaylaştırmasına karşın kalitesini bozup sabah yorgunluğuna neden olduğundan kullanmayın.
Gündüz uykularından (5-10 dk. bile) sakının.
Sabahları fiziksel egzersiz yapın.
Yatma öncesi TV seyretmek yerine rahatlatıcı şeyler okuyun ya da müzik dinleyin; aşırı uyarılmalardan kaçının.
Yatmadan bir süre önce 15-20 dakikalık banyo yapın.
Yatma zamanına yakın yemek yemeyin.
Ortamın ısısı, gürültü olup olmaması, yatak değişikliği gibi alışkanlıklarınıza özen gösterin.
EEG kullanılarak uykunun 2 ana evresi olduğu belirlenmiştir: 1. Non-REM uyku evresi (kendi içinde 4 aşamalıdır). 2. REM uykusu: Hızlı göz hareketleri ve rüya görmeyle belirlidir.
Yaşlanmayla uyku örüntüsü değişir. Yatak süresi artar, gece uyanmaları sıklaşır, gündüz şekerlemeleri artar, uykudan hoşnutluk azalır.
B- DİSSOMNİYALAR
a. Birincil Uykusuzluk (İnsomnia):
Bilinen başka bir nedene bağlı olmadan ortaya çıkan uykusuzluktur. En az 1 ay süreyle uykuya dalma güçlüğü ve yineleyici uyanmalar vardır, uyku dinlendirici değildir.
Tedavisi yeniden uyku yapısını kurma (koşullandırma), meditasyon, gevşeme kasetleri, sakinleştiriciler ve uyku vericileri içerir. Yatağın uyku dışında bir şey için kullanılmaması, yatak veya odanın değiştirilmesi önerilir. Psikoterapi yararlı değildir.
b. Birincil Hipersomnia (Aşırı Uyuma):
Herhangi başka bir nedenle açıklanamayan en az 1 ay süreyle giden aşırı uyku halidir. Uzun uyku yaşam boyu sürebilir, ailesel olabilir.
Tedavisinde sabah ya da akşam uyarıcılar kullanılır. Antidepresanlar yararlı olabilir.
c. Narkolepsi:
Gündüz aşırı uykulu olma ve en az üç aydır süren REM uykusu anormallikleri ile belirlidir. Gündüz, 15 dakikadan az, karşı konulamaz uyku atakları olur. Gülme, öfke, heyecan, cinsel ilişki, korku, utanma ile tetiklenen kısa kas zayıflığı veya felci dönemleri geçirir. Bir kısmında uyanırken bilinç yerinde olduğu halde hareket edememe bulunur, bu 1 dakikadan kısa sürer.
Uykuya dalarken rüya benzeri varsanılar eklenebilir. Narkolepside periyodik bacak hareketleri ve uyku apnesi de görülebilir. 15 yaştan önce başlar, süreğen gidişlidir.
Tedavisi düzenli yatış zamanı, gündüz şekerlemesi izni, ani uykuya karşı güvenlik önlemleri, gündüz için uyarıcılar, antidepresan kullanımı biçimindedir.
d. Uyku-Apne Sendromu:
Apne 10 saniye ve üstündeki solunum durmaları için kullanılan tanımdır. Saatte 5 apne ve gecede 30 apne üstü patolojiktir. 300'e kadar çıkabilir. Tehlikeli durumdur. Uykuda ani ölüm nedeni olabilir.
Tipik hasta gün içinde uyuklayan, yorgun, orta yaş ve üstünde erkek olup, depresyon ve duygudurum değişiklikleri yaşar, gündüz uyku atakları olur. Yüksek sesli, aralıklı horlama olabilir. EEG, EMG, EKG ve tüm gece uykuyu izleyen kayıtlar (polisomnografi) ile tanı konulur.
Tedavisi burundan sürekli pozitif hava basıncıyla solutmaktır. Diğer yaklaşımlar kilo verme, burun cerrahisi, trakeostomi ve uvuloplastidir.
e. Sirkadiyen Ritm Uyku Bozukluğu (Jet Lag) :
İstenilen ve gerçekte uyunan uyku dönemleri arasındaki uyumsuzluğa neden olan durumları içerir.
Jet Lag tipi, doğu-batı yönündeki uçak yolculuğundan sonra 2-7 gün sürer ve düzelir; özgül tedavi gerektirmez. Öğün ve uyku zamanlarını değiştirerek önceden hazırlanma olabilir.
Gecikmeli uyku evresi tipinde alışıldık zamanda uykuya dalamama vardır. Tedavide, uyku saati kademeli olarak daha fazla geciktirilerek istenilen başlama saatine ulaşılır. Uykuyu öne alma başarısız olmaktadır. Gece ışık tedavisi uykuyu geciktirir, gündüz ışık tedavisi uykuyu öne alır.
Değişen vardiya tipi hızlı değişen çalışma düzeni olanlarda görülür. Bedensel sorunlar, ülser eklenebilir. Işık tedavisi yararlı olabilir.
f. Başka Türlü Adlandırılamayan Dissomnialar:
Nokturnal Myoklonusta, hasta bacak hareketlerinin farkında değildir. 55 yaş üstünde görülür, sık uyanmalı, dinlendirmeyen uyku vardır. İlaç tedavisi gerekir.
Huzursuz Bacak Sendromunda bacak hareketleri uyumaya engel olur, huzursuzluk hareketle azalır, ilaç tedavisinden yarar görebilir.
Kleine-Levin sendromunda genç erkek hasta birkaç hafta süreyle aşırı uyur, sadece aralarda oburca yemeye uyanır, aşırı cinsel etkinlik ve saldırganlık eşlik eder. Tedavisinde uyarıcı ilaçlar kullanılır.
C- PARASOMNİALAR
a. Kabus Bozukluğu :
Hemen her zaman REM uykusu sırasında kabus görülür ve kabuslar iyi anımsanır. Korkuyla uyandırır. Uzun, korkutucu düşlerdir. Gecenin herhangi bir zamanında görülebilir
Bunda uyku terörüne göre bunaltı, hareket, konuşma, terleme, çarpıntı daha az görülür.
Özgül bir tedavisi yoktur, ilaç kullanımı gerekebilir.
b. Uyku Terörü (Uykuda Korku Bozukluğu) :
Çocuklarda yaygındır. Yoğun bunaltı eşliğinde ani uyanma görülür, çarpıntı, terleme olabilir. Uyandığında hareketlidir, haykırarak ağlar, uyanınca olayı anımsamaz.
Rüyasız uyku (Non-REM) döneminde görülen bir bozukluktur. Uyuduktan 1-2 saat sonra ortaya çıkar. Tedavi nadiren gerekir. Görülme zamanından önce uyandırmak korkuları uzun süreli kaldırabilir.
c. Uyurgezerlik Bozukluğu (Somnambulizm) :
Çocuklukta yaygın görülür, genellikle yaşla kendiliğinden kaybolur. Genellikle ailede benzer öykü vardır. Tam bilinçli olmadan yatağı bırakma ve yürüme olur, hasta bu dönemi anımsamaz. Derin Non-REM uykusunda ortaya çıkar. Olasılıkla tehlikelidir. İlaçlar tedavide kullanılabilir. Tehlike ve yaralanmaya karşı önlemler alınmalıdır.
d. Başka Türlü Adlandırılamayan Parasomnialar :
Uykuda Diş Sıkma: Hafif uyku ve kısmi uyanıklar sırasında çıkar. Tedavide diş hasarını önlemek için ağızlık kullanılır.
REM Uykusu Davranış Bozukluğu: Başlıca yaşlı erkeklerde görülür, ilerleyicidir. REM döneminde karmaşık ve şiddet içeren davranışların ortaya çıkmasıdır. Yaralanma nedeni olabilir. Çoğunlukla nörolojik bir neden vardır. İlaç tedavisi olanaklıdır.
Diğerleri: Uykuda konuşma, uykuda kafa sıçramaları, ailesel uyku felci, başka ruhsal hastalıklarla ilgili uyku bozuklukları, uykuyla ilişkili epilepsi nöbetleri, uykuyla ilişkili küme baş ağrıları, kronik paroksismal hemikrania, uykuyla ilişkili anormal yutkunma sendromu, uykuyla ilişkili kardiyovasküler belirtiler, uykuyla ilşkili gastroözofageal reflü, uykuyla ilişkili hemoglobinüri , madde kullanımının yol açtığı uyku bozukluğu.]]>
Sağlıklı uyku tanımı saat üzerinden yapılamaz. Bazı kişiler için 5-6 saatlik uyku yeterli olurken (genellikle aktif, dışa dönük yapısı olanlardır), bazı kişiler ise normalde 10-12 saat uyku uyurlar (sanatçı kişiliğe sahip, içe dönük, duygusal yapıda olanlar için sıktır). Sağlıklı uyku "etkin" olan uykudur. Etkin uyuyan kişi uyandığında kendini dinlenmiş, zinde, formda ve yeni bir günü yaşamaya hazır hisseder. Uyku alışkanlığı yaşa bağlı değişiklikler de gösterir.
Uyku hijyeni kişinin dikkat etmesi "etkin uyku"yu uyuyabilmesi için dikkat etmesi gereken koşullardır. Etkin uyku için;
Her gün düzenli saatte kalkın.
Sizin için 'normal' olan süreden daha fazla uyumayın.
Kahve, çay, kola uykuya dalışı zorlaştırdığından, alkol ise uykuya dalışı kolaylaştırmasına karşın kalitesini bozup sabah yorgunluğuna neden olduğundan kullanmayın.
Gündüz uykularından (5-10 dk. bile) sakının.
Sabahları fiziksel egzersiz yapın.
Yatma öncesi TV seyretmek yerine rahatlatıcı şeyler okuyun ya da müzik dinleyin; aşırı uyarılmalardan kaçının.
Yatmadan bir süre önce 15-20 dakikalık banyo yapın.
Yatma zamanına yakın yemek yemeyin.
Ortamın ısısı, gürültü olup olmaması, yatak değişikliği gibi alışkanlıklarınıza özen gösterin.
EEG kullanılarak uykunun 2 ana evresi olduğu belirlenmiştir: 1. Non-REM uyku evresi (kendi içinde 4 aşamalıdır). 2. REM uykusu: Hızlı göz hareketleri ve rüya görmeyle belirlidir.
Yaşlanmayla uyku örüntüsü değişir. Yatak süresi artar, gece uyanmaları sıklaşır, gündüz şekerlemeleri artar, uykudan hoşnutluk azalır.
B- DİSSOMNİYALAR
a. Birincil Uykusuzluk (İnsomnia):
Bilinen başka bir nedene bağlı olmadan ortaya çıkan uykusuzluktur. En az 1 ay süreyle uykuya dalma güçlüğü ve yineleyici uyanmalar vardır, uyku dinlendirici değildir.
Tedavisi yeniden uyku yapısını kurma (koşullandırma), meditasyon, gevşeme kasetleri, sakinleştiriciler ve uyku vericileri içerir. Yatağın uyku dışında bir şey için kullanılmaması, yatak veya odanın değiştirilmesi önerilir. Psikoterapi yararlı değildir.
b. Birincil Hipersomnia (Aşırı Uyuma):
Herhangi başka bir nedenle açıklanamayan en az 1 ay süreyle giden aşırı uyku halidir. Uzun uyku yaşam boyu sürebilir, ailesel olabilir.
Tedavisinde sabah ya da akşam uyarıcılar kullanılır. Antidepresanlar yararlı olabilir.
c. Narkolepsi:
Gündüz aşırı uykulu olma ve en az üç aydır süren REM uykusu anormallikleri ile belirlidir. Gündüz, 15 dakikadan az, karşı konulamaz uyku atakları olur. Gülme, öfke, heyecan, cinsel ilişki, korku, utanma ile tetiklenen kısa kas zayıflığı veya felci dönemleri geçirir. Bir kısmında uyanırken bilinç yerinde olduğu halde hareket edememe bulunur, bu 1 dakikadan kısa sürer.
Uykuya dalarken rüya benzeri varsanılar eklenebilir. Narkolepside periyodik bacak hareketleri ve uyku apnesi de görülebilir. 15 yaştan önce başlar, süreğen gidişlidir.
Tedavisi düzenli yatış zamanı, gündüz şekerlemesi izni, ani uykuya karşı güvenlik önlemleri, gündüz için uyarıcılar, antidepresan kullanımı biçimindedir.
d. Uyku-Apne Sendromu:
Apne 10 saniye ve üstündeki solunum durmaları için kullanılan tanımdır. Saatte 5 apne ve gecede 30 apne üstü patolojiktir. 300'e kadar çıkabilir. Tehlikeli durumdur. Uykuda ani ölüm nedeni olabilir.
Tipik hasta gün içinde uyuklayan, yorgun, orta yaş ve üstünde erkek olup, depresyon ve duygudurum değişiklikleri yaşar, gündüz uyku atakları olur. Yüksek sesli, aralıklı horlama olabilir. EEG, EMG, EKG ve tüm gece uykuyu izleyen kayıtlar (polisomnografi) ile tanı konulur.
Tedavisi burundan sürekli pozitif hava basıncıyla solutmaktır. Diğer yaklaşımlar kilo verme, burun cerrahisi, trakeostomi ve uvuloplastidir.
e. Sirkadiyen Ritm Uyku Bozukluğu (Jet Lag) :
İstenilen ve gerçekte uyunan uyku dönemleri arasındaki uyumsuzluğa neden olan durumları içerir.
Jet Lag tipi, doğu-batı yönündeki uçak yolculuğundan sonra 2-7 gün sürer ve düzelir; özgül tedavi gerektirmez. Öğün ve uyku zamanlarını değiştirerek önceden hazırlanma olabilir.
Gecikmeli uyku evresi tipinde alışıldık zamanda uykuya dalamama vardır. Tedavide, uyku saati kademeli olarak daha fazla geciktirilerek istenilen başlama saatine ulaşılır. Uykuyu öne alma başarısız olmaktadır. Gece ışık tedavisi uykuyu geciktirir, gündüz ışık tedavisi uykuyu öne alır.
Değişen vardiya tipi hızlı değişen çalışma düzeni olanlarda görülür. Bedensel sorunlar, ülser eklenebilir. Işık tedavisi yararlı olabilir.
f. Başka Türlü Adlandırılamayan Dissomnialar:
Nokturnal Myoklonusta, hasta bacak hareketlerinin farkında değildir. 55 yaş üstünde görülür, sık uyanmalı, dinlendirmeyen uyku vardır. İlaç tedavisi gerekir.
Huzursuz Bacak Sendromunda bacak hareketleri uyumaya engel olur, huzursuzluk hareketle azalır, ilaç tedavisinden yarar görebilir.
Kleine-Levin sendromunda genç erkek hasta birkaç hafta süreyle aşırı uyur, sadece aralarda oburca yemeye uyanır, aşırı cinsel etkinlik ve saldırganlık eşlik eder. Tedavisinde uyarıcı ilaçlar kullanılır.
C- PARASOMNİALAR
a. Kabus Bozukluğu :
Hemen her zaman REM uykusu sırasında kabus görülür ve kabuslar iyi anımsanır. Korkuyla uyandırır. Uzun, korkutucu düşlerdir. Gecenin herhangi bir zamanında görülebilir
Bunda uyku terörüne göre bunaltı, hareket, konuşma, terleme, çarpıntı daha az görülür.
Özgül bir tedavisi yoktur, ilaç kullanımı gerekebilir.
b. Uyku Terörü (Uykuda Korku Bozukluğu) :
Çocuklarda yaygındır. Yoğun bunaltı eşliğinde ani uyanma görülür, çarpıntı, terleme olabilir. Uyandığında hareketlidir, haykırarak ağlar, uyanınca olayı anımsamaz.
Rüyasız uyku (Non-REM) döneminde görülen bir bozukluktur. Uyuduktan 1-2 saat sonra ortaya çıkar. Tedavi nadiren gerekir. Görülme zamanından önce uyandırmak korkuları uzun süreli kaldırabilir.
c. Uyurgezerlik Bozukluğu (Somnambulizm) :
Çocuklukta yaygın görülür, genellikle yaşla kendiliğinden kaybolur. Genellikle ailede benzer öykü vardır. Tam bilinçli olmadan yatağı bırakma ve yürüme olur, hasta bu dönemi anımsamaz. Derin Non-REM uykusunda ortaya çıkar. Olasılıkla tehlikelidir. İlaçlar tedavide kullanılabilir. Tehlike ve yaralanmaya karşı önlemler alınmalıdır.
d. Başka Türlü Adlandırılamayan Parasomnialar :
Uykuda Diş Sıkma: Hafif uyku ve kısmi uyanıklar sırasında çıkar. Tedavide diş hasarını önlemek için ağızlık kullanılır.
REM Uykusu Davranış Bozukluğu: Başlıca yaşlı erkeklerde görülür, ilerleyicidir. REM döneminde karmaşık ve şiddet içeren davranışların ortaya çıkmasıdır. Yaralanma nedeni olabilir. Çoğunlukla nörolojik bir neden vardır. İlaç tedavisi olanaklıdır.
Diğerleri: Uykuda konuşma, uykuda kafa sıçramaları, ailesel uyku felci, başka ruhsal hastalıklarla ilgili uyku bozuklukları, uykuyla ilişkili epilepsi nöbetleri, uykuyla ilişkili küme baş ağrıları, kronik paroksismal hemikrania, uykuyla ilişkili anormal yutkunma sendromu, uykuyla ilişkili kardiyovasküler belirtiler, uykuyla ilşkili gastroözofageal reflü, uykuyla ilişkili hemoglobinüri , madde kullanımının yol açtığı uyku bozukluğu.]]>
https://eylulforum.com/konu-uykumuzu-zehir-eden-10-neden
Tue, 27 Oct 2009 01:04:40 +0200https://eylulforum.com/konu-uykumuzu-zehir-eden-10-neden
Gece uyku kalitesini bozan ve dinlenmeyi önleyerek başka sağlık sorunlarına da davetiye çıkaran nedenler sıralandı.
Uykunun süresi ise kişiye özel oluyor. Bazı insanlar 10-12 saat uyudukları halde ‘uykumu alamadım’ derken, bazıları 6 saat uyusa da son derece dinlenmiş bir şekilde uyanabiliyor.
Uluslararası Uyku Cemiyeti’nin sınıflandırmasına göre, 100’e yakın uyku hastalığı bulunuyor. Kaliteli uyku ise başlıca 3 şartı gerektiriyor:
* Günlük çalışma ve düşünme fonksiyonları etkilenmemeli
* Gün içinde uyku gelmemeli
* Uyuklama olmamalı
KALİTELİ UYKU CİHAZLARLA ÖLÇÜLEBİLİYOR
Günümüzde modern cihazlarla donatılmış uyku laboratuvarlarında, bir kişinin kaliteli uyuyup uyumadığı ölçülebiliyor. International Hospital Uyku Bozuklukları Laboratuvarı’nda kaliteli bir şekilde uyuyan ile uyuyamayanı ayırt ettiklerini belirten Prof. Dr. Bülent Tutluoğlu, “Uykunun dört ya da beşte birinin derin uykuyla geçmiş olması lazımdır. Bu uyku evrelerini belirliyoruz.” diyor.
Günümüzde en sık görülen uyku hastalıkları arasında “uyku apnesi” ve “uykusuzluk” hastalığı geliyor. Toplumda uyku apnesinin görülme sıklığının yüzde 5 olduğu bildiriliyor. Uyku apnesinde kişi, yüzeysel uyku ile uyanıklık arasındadır. Uykusuzluk hastalığında ise ya uykuya dalmada sorun vardır ya da kişi birkaç saat uyuyup uyanır ve sonrasında da uyuyamadan yatağın içinde dönüp durur. Bu durumda derin uyku süresi azalmış olur ve kişi dinlenememiş olarak kalkar.
UYKU KALİTESİNİ BOZAN 10 KONU
Prof. Dr. Bülent Tutluoğlu, gece uyku kalitesini bozan ve dinlenmeyi önleyerek başka sağlık sorunlarına da davetiye çıkaran 10 nedeni şöyle sıralıyor:
1. Aşırı kilo artışı ve obezite
2. Yapısal bozukluklar (çene yapısı küçük ve arkaya doğrudur)
3. Burun ve boğazdaki yapısal bozukluklar
4. Bazı hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması) hastalığı
5. Astım (Astımlı kişilerde alerji de olduğundan, burun çok iyi çalışamıyor, tıkanıklık ve sinüzit oluşuyor. Buna bağlı olarak hasta burun problemleri de yaşıyor ve apne oluşuyor.)
6. KOAH - Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı ( KOAH hastalarında uyku apnesi daha sık görülüyor. Uyku sırasında soluk durması sonucu kandaki oksijen düşüyor, ani ölümler oluşabiliyor. Bu sebeple konu ciddi olarak ele alınmalıdır. )
7. Kişiye ait faktörler ( Sigara tüketilmesi, alkol alınması)
8. Kalp hastalıkları ve hipertansiyon (Dirençli hipertansiyonda iki-üç ilaç kullanılmasına rağmen tansiyon kontrol altına alınamıyor. Bu hastalarda alt sebep olarak uyku apnesi olup olmadığı kontrol edilmelidir. Ayrıca kontrol altına alınamayan kalp yetersizliğine de bakılmalıdır.)
Horlama sorunu erkeklerde daha sık görülmesine rağmen menopozdan sonra kadınlarda da rastlanabiliyor. Bu durumda eşler horlamadan dolayı uyuyamıyor, rahatsız oluyor ve yatakları ayırıyorlar. Horlama sorunu olan erkeklere tanı koymada, eşlerinin ifadeleri büyük önem taşıyor. Uyku apnesi olan kişilerde vücudun üst kısmında terleme, sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, sabahları baş ağrısı oluyor ve kişi uykusunu alamamış olarak kalkıyor.
KİLO VERMEK ÇÖZÜM OLABİLİYOR
Kişide klinik olarak uyku apnesinden şüpheleniliyorsa, ‘polisomnografi’ denilen uyku testine ihtiyaç duyulabiliyor. Bu durumda hastanın bir gece uyku laboratuvarında kalması gerekiyor. Bu test sırasında vücudun çeşitli bölgelerine elektrotlar bağlanıyor. Elektrotlar kişinin göğsüne kalp ritmini ölçmek için takılırken, kol, bacak ve göğüs hareketleri, horlaması, soluk alıp vermesi takip edilerek gece boyunca video çekimi yapılıyor. Bunların sonunda da bir değerlendirme yapılıyor. Değerlendirmenin dereceleri olarak yapılıyor. Hafif apnede kilo verme, bazen ağız içi cihazlar ya da cerrahi müdahale gerekebiliyor. Apnede, sırt üstü yatarken şikayetler daha fazla artıyorsa, buna karşı önlemler de alınabiliyor.
Orta ve ağır seviyeli apnede gün boyu uyuklamalar oluyor ve kandaki oksijen basıncı düşüyorsa hastaya ‘CPAP’ denilen cihaz veriliyor. Bu cihaz, hastaya gece boyunca bir maske yardımıyla basınçlı hava veriyor. Çünkü apne üst solunum yollarında daralma ve tıkanmaya bağlı oluşuyor. Bu cihaz ile hastanın soluğunun durması (apne) ve yavaşlaması (hipopne) engellenmiş oluyor.
SOLUK KESİLMESİNİ ÖNLEYEN CİHAZLAR HAYAT KURTARIYOR
CPAP adı verilen cihazın manuel ve otomatik olmak üzere iki türü bulunuyor. Manuel cihazda, hangi basınçta apne ve hipopnenin ortadan kalktığının bilinmesi gerekiyor. Bu nedenle hastaya uygun değerlerin bilinmesi ve cihazın hastaya uygun basınçta kullanılması gerekiyor. Yaşam boyu kullanması gereken cihaz, hasta 15-20 kilo verdikten sonra tekrar değerlendiriliyor. Sensörü sayesinde basıncı kendi ayarlayan otomatik cihaz, daralma ve tıkanmayı açıyor. Hasta kilo verdikten sonra da apne ya da hipopne gelişiyorsa cihaz basıncı düşürüyor. Ancak hasta bu durumda, cihazı yüksek basınca ayarlarsa gece rahatsız oluyor.
GÖZLER AÇIKKEN DE UYANABİLİYOR
Halk arasında ‘uyurgezerlik’ olarak bildiğimiz durum da bir uyku hastalığıdır. Bu hastaların gözleri açıktır, ama aslında bu sırada uyuyorlardır. Uyurgezer hasta, uykunun herhangi bir zamanında yatağından kalkıp, arabasına binip, alışveriş yaparak dönebilir ve bunu hatırlamayabilir. Literatürde bu tarz çok sayıda uyurgezer vakalarına rastlanıyor.
UYKU TERÖRÜNDE, HASTA EŞİNİ DÖVEBİLİYOR
Uyku terörü hastalığında ise hasta, uyanmadan uyku sırasında kalkıyor ve eşini dövmeye başlıyor ya da eşyaları kırıyor. Uykuda yemek yeme hastalığında da hasta uyku sırasında yemek yiyor ancak hatırlamıyor.
En çok görülen diğer uyku hastalıkları arasında şunlar bulunuyor:
* Uykusuzluk
* Parasomnia: Uykuya dalarken kaslarda kasılma olur. Buna karabasan ya da uyku felci de denebilir.
* Narkolepsi: Apne değildir. Kişi, gün boyu aşırı uykulu olur, kafası düşer ve uyuklar.
ntvmsnbc.com]]>
Gece uyku kalitesini bozan ve dinlenmeyi önleyerek başka sağlık sorunlarına da davetiye çıkaran nedenler sıralandı.
Uykunun süresi ise kişiye özel oluyor. Bazı insanlar 10-12 saat uyudukları halde ‘uykumu alamadım’ derken, bazıları 6 saat uyusa da son derece dinlenmiş bir şekilde uyanabiliyor.
Uluslararası Uyku Cemiyeti’nin sınıflandırmasına göre, 100’e yakın uyku hastalığı bulunuyor. Kaliteli uyku ise başlıca 3 şartı gerektiriyor:
* Günlük çalışma ve düşünme fonksiyonları etkilenmemeli
* Gün içinde uyku gelmemeli
* Uyuklama olmamalı
KALİTELİ UYKU CİHAZLARLA ÖLÇÜLEBİLİYOR
Günümüzde modern cihazlarla donatılmış uyku laboratuvarlarında, bir kişinin kaliteli uyuyup uyumadığı ölçülebiliyor. International Hospital Uyku Bozuklukları Laboratuvarı’nda kaliteli bir şekilde uyuyan ile uyuyamayanı ayırt ettiklerini belirten Prof. Dr. Bülent Tutluoğlu, “Uykunun dört ya da beşte birinin derin uykuyla geçmiş olması lazımdır. Bu uyku evrelerini belirliyoruz.” diyor.
Günümüzde en sık görülen uyku hastalıkları arasında “uyku apnesi” ve “uykusuzluk” hastalığı geliyor. Toplumda uyku apnesinin görülme sıklığının yüzde 5 olduğu bildiriliyor. Uyku apnesinde kişi, yüzeysel uyku ile uyanıklık arasındadır. Uykusuzluk hastalığında ise ya uykuya dalmada sorun vardır ya da kişi birkaç saat uyuyup uyanır ve sonrasında da uyuyamadan yatağın içinde dönüp durur. Bu durumda derin uyku süresi azalmış olur ve kişi dinlenememiş olarak kalkar.
UYKU KALİTESİNİ BOZAN 10 KONU
Prof. Dr. Bülent Tutluoğlu, gece uyku kalitesini bozan ve dinlenmeyi önleyerek başka sağlık sorunlarına da davetiye çıkaran 10 nedeni şöyle sıralıyor:
1. Aşırı kilo artışı ve obezite
2. Yapısal bozukluklar (çene yapısı küçük ve arkaya doğrudur)
3. Burun ve boğazdaki yapısal bozukluklar
4. Bazı hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması) hastalığı
5. Astım (Astımlı kişilerde alerji de olduğundan, burun çok iyi çalışamıyor, tıkanıklık ve sinüzit oluşuyor. Buna bağlı olarak hasta burun problemleri de yaşıyor ve apne oluşuyor.)
6. KOAH - Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı ( KOAH hastalarında uyku apnesi daha sık görülüyor. Uyku sırasında soluk durması sonucu kandaki oksijen düşüyor, ani ölümler oluşabiliyor. Bu sebeple konu ciddi olarak ele alınmalıdır. )
7. Kişiye ait faktörler ( Sigara tüketilmesi, alkol alınması)
8. Kalp hastalıkları ve hipertansiyon (Dirençli hipertansiyonda iki-üç ilaç kullanılmasına rağmen tansiyon kontrol altına alınamıyor. Bu hastalarda alt sebep olarak uyku apnesi olup olmadığı kontrol edilmelidir. Ayrıca kontrol altına alınamayan kalp yetersizliğine de bakılmalıdır.)
Horlama sorunu erkeklerde daha sık görülmesine rağmen menopozdan sonra kadınlarda da rastlanabiliyor. Bu durumda eşler horlamadan dolayı uyuyamıyor, rahatsız oluyor ve yatakları ayırıyorlar. Horlama sorunu olan erkeklere tanı koymada, eşlerinin ifadeleri büyük önem taşıyor. Uyku apnesi olan kişilerde vücudun üst kısmında terleme, sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, sabahları baş ağrısı oluyor ve kişi uykusunu alamamış olarak kalkıyor.
KİLO VERMEK ÇÖZÜM OLABİLİYOR
Kişide klinik olarak uyku apnesinden şüpheleniliyorsa, ‘polisomnografi’ denilen uyku testine ihtiyaç duyulabiliyor. Bu durumda hastanın bir gece uyku laboratuvarında kalması gerekiyor. Bu test sırasında vücudun çeşitli bölgelerine elektrotlar bağlanıyor. Elektrotlar kişinin göğsüne kalp ritmini ölçmek için takılırken, kol, bacak ve göğüs hareketleri, horlaması, soluk alıp vermesi takip edilerek gece boyunca video çekimi yapılıyor. Bunların sonunda da bir değerlendirme yapılıyor. Değerlendirmenin dereceleri olarak yapılıyor. Hafif apnede kilo verme, bazen ağız içi cihazlar ya da cerrahi müdahale gerekebiliyor. Apnede, sırt üstü yatarken şikayetler daha fazla artıyorsa, buna karşı önlemler de alınabiliyor.
Orta ve ağır seviyeli apnede gün boyu uyuklamalar oluyor ve kandaki oksijen basıncı düşüyorsa hastaya ‘CPAP’ denilen cihaz veriliyor. Bu cihaz, hastaya gece boyunca bir maske yardımıyla basınçlı hava veriyor. Çünkü apne üst solunum yollarında daralma ve tıkanmaya bağlı oluşuyor. Bu cihaz ile hastanın soluğunun durması (apne) ve yavaşlaması (hipopne) engellenmiş oluyor.
SOLUK KESİLMESİNİ ÖNLEYEN CİHAZLAR HAYAT KURTARIYOR
CPAP adı verilen cihazın manuel ve otomatik olmak üzere iki türü bulunuyor. Manuel cihazda, hangi basınçta apne ve hipopnenin ortadan kalktığının bilinmesi gerekiyor. Bu nedenle hastaya uygun değerlerin bilinmesi ve cihazın hastaya uygun basınçta kullanılması gerekiyor. Yaşam boyu kullanması gereken cihaz, hasta 15-20 kilo verdikten sonra tekrar değerlendiriliyor. Sensörü sayesinde basıncı kendi ayarlayan otomatik cihaz, daralma ve tıkanmayı açıyor. Hasta kilo verdikten sonra da apne ya da hipopne gelişiyorsa cihaz basıncı düşürüyor. Ancak hasta bu durumda, cihazı yüksek basınca ayarlarsa gece rahatsız oluyor.
GÖZLER AÇIKKEN DE UYANABİLİYOR
Halk arasında ‘uyurgezerlik’ olarak bildiğimiz durum da bir uyku hastalığıdır. Bu hastaların gözleri açıktır, ama aslında bu sırada uyuyorlardır. Uyurgezer hasta, uykunun herhangi bir zamanında yatağından kalkıp, arabasına binip, alışveriş yaparak dönebilir ve bunu hatırlamayabilir. Literatürde bu tarz çok sayıda uyurgezer vakalarına rastlanıyor.
UYKU TERÖRÜNDE, HASTA EŞİNİ DÖVEBİLİYOR
Uyku terörü hastalığında ise hasta, uyanmadan uyku sırasında kalkıyor ve eşini dövmeye başlıyor ya da eşyaları kırıyor. Uykuda yemek yeme hastalığında da hasta uyku sırasında yemek yiyor ancak hatırlamıyor.
En çok görülen diğer uyku hastalıkları arasında şunlar bulunuyor:
* Uykusuzluk
* Parasomnia: Uykuya dalarken kaslarda kasılma olur. Buna karabasan ya da uyku felci de denebilir.
* Narkolepsi: Apne değildir. Kişi, gün boyu aşırı uykulu olur, kafası düşer ve uyuklar.
ntvmsnbc.com]]>
https://eylulforum.com/konu-uyku-bozuklugunda-psikolojik-etkenleri-goz-ardi-etmeyin
Tue, 27 Oct 2009 01:00:56 +0200https://eylulforum.com/konu-uyku-bozuklugunda-psikolojik-etkenleri-goz-ardi-etmeyin
Bebekler yetişkinlerden çok daha uzun süre uyuyorlar. Onların hem fiziksel büyümeleri hem de duygusal ve bilişsel gelişmeleri için uykunun çok gerekli olduğu bilinen bir gerçek. Bu sebeple yeni doğan bebekler günlerinin 2/3 sini yani 16-17 saatini, 3-3.5 saatten uzun olamayan uyku periodları ile geçiriyorlar. 6. haftadan itibaren genellikle bebek gün içinde uyanık kalıp geceleri uyumaya başlıyor. 6. ayında ise bebek gününün hemen hemen yarısını uykuda diğer yarısını ise uyanık geçiriyor. Psikolog Özden Dandul, “Bebeğinin uykularının düzenli bir rutine girmesi ise ancak 12. 16. haftada söz konusu olabilir. Bebeklerin 70%’i 3. aydan sonra düzenli bir şekilde uyumaya başlarken 9. aydan sonra bu oran 90% ‘a çıkar.”diyor.
Bebeklerin Yetişkinlerden Farkı Yok!
Uyku bebek için anne babadan fakat özellikle de anneden ayrılma anlamına geliyor. Uykuya gidişin yani uyumadan hemen önce bebeğin neler yaşadığının, gününü\günlerini nasıl geçirdiğinin uykusu üzerinde belirleyici önemi var Biz yetişkinler için geçerli olan kural bebekler için de geçerli. Şayet stresli bir gün geçirdiyseniz ya da yaşamınızda önemli değişiklikler oluyorsa uykularınızda bundan direkt olarak etkileniyor, başka bir deyişle ‘mışıl mışıl’ uyuyamamaya başlıyorsunuz. İşte bebekler içinde durum farklı değil!
İlişkiniz uyku düzenini etkiliyor
Yeni doğan bebek için dış dünya annesi demek! Bu ilişkiye zamanla baba, varsa eğer kardeşler katılıyor ve giderek ilişki çemberi genişliyor. Annenin hamileliğinin nasıl geçtiği, bebeği ile nasıl vakit geçirdiği, bebeği ile olan ilişkisinde ne kadar rahat olduğu ve keyif aldığı, onu kucağında nasıl tuttuğu, bebeğini uyutma yöntemi, uyanması halinde ne yaptığı ve hatta kendi bireysel tarihi gibi değişkenler bebeğin uyku alışkanlığını belirliyor. Psikolog Dandul “İşte bütün bu bilgilere ulaşıldığında, bebeğin ağlamalarının ne anlama geldiği anlaşılabilir.” Diyerek şöyle devam ediyor: "Bu elbette zaman alan bir süreçtir. Oysa genellikle anne babalar içinde bulundukları stresin neden olduğu çaresizlikle birlikte haklı olarak kesin sorularla gelip net cevaplar almak isterler. “Uyanınca yatağından almalı mıyım? Yoksa ağlayarak onu kendi haline mi bırakmalıyım? ...” Bu soruların kesin bir cevabı yoktur. Bunun nedeni ise her bebeğin ve onun içine doğduğu aile ortamının farklı olmasıdır. Dolayısı ile de her bebeğin gereksinimi diğerinden farklıdır. Sözgelimi, uyandığında bir süre ağladıktan sonra kendini genel anlamda güven içinde hisseden bebek bir süre sonra kendiliğinden uyuyabilirken ve onun yatağından alınmaması doğru iken, bir başka bebek için durum farklı olabilir. Burada asıl önemli olan bebek uyandığında ne yapılması gerektiğinden çok bebeğin uyumasına engel olan faktörlerin anne baba tarafından fark edilmesidir."]]>
Bebekler yetişkinlerden çok daha uzun süre uyuyorlar. Onların hem fiziksel büyümeleri hem de duygusal ve bilişsel gelişmeleri için uykunun çok gerekli olduğu bilinen bir gerçek. Bu sebeple yeni doğan bebekler günlerinin 2/3 sini yani 16-17 saatini, 3-3.5 saatten uzun olamayan uyku periodları ile geçiriyorlar. 6. haftadan itibaren genellikle bebek gün içinde uyanık kalıp geceleri uyumaya başlıyor. 6. ayında ise bebek gününün hemen hemen yarısını uykuda diğer yarısını ise uyanık geçiriyor. Psikolog Özden Dandul, “Bebeğinin uykularının düzenli bir rutine girmesi ise ancak 12. 16. haftada söz konusu olabilir. Bebeklerin 70%’i 3. aydan sonra düzenli bir şekilde uyumaya başlarken 9. aydan sonra bu oran 90% ‘a çıkar.”diyor.
Bebeklerin Yetişkinlerden Farkı Yok!
Uyku bebek için anne babadan fakat özellikle de anneden ayrılma anlamına geliyor. Uykuya gidişin yani uyumadan hemen önce bebeğin neler yaşadığının, gününü\günlerini nasıl geçirdiğinin uykusu üzerinde belirleyici önemi var Biz yetişkinler için geçerli olan kural bebekler için de geçerli. Şayet stresli bir gün geçirdiyseniz ya da yaşamınızda önemli değişiklikler oluyorsa uykularınızda bundan direkt olarak etkileniyor, başka bir deyişle ‘mışıl mışıl’ uyuyamamaya başlıyorsunuz. İşte bebekler içinde durum farklı değil!
İlişkiniz uyku düzenini etkiliyor
Yeni doğan bebek için dış dünya annesi demek! Bu ilişkiye zamanla baba, varsa eğer kardeşler katılıyor ve giderek ilişki çemberi genişliyor. Annenin hamileliğinin nasıl geçtiği, bebeği ile nasıl vakit geçirdiği, bebeği ile olan ilişkisinde ne kadar rahat olduğu ve keyif aldığı, onu kucağında nasıl tuttuğu, bebeğini uyutma yöntemi, uyanması halinde ne yaptığı ve hatta kendi bireysel tarihi gibi değişkenler bebeğin uyku alışkanlığını belirliyor. Psikolog Dandul “İşte bütün bu bilgilere ulaşıldığında, bebeğin ağlamalarının ne anlama geldiği anlaşılabilir.” Diyerek şöyle devam ediyor: "Bu elbette zaman alan bir süreçtir. Oysa genellikle anne babalar içinde bulundukları stresin neden olduğu çaresizlikle birlikte haklı olarak kesin sorularla gelip net cevaplar almak isterler. “Uyanınca yatağından almalı mıyım? Yoksa ağlayarak onu kendi haline mi bırakmalıyım? ...” Bu soruların kesin bir cevabı yoktur. Bunun nedeni ise her bebeğin ve onun içine doğduğu aile ortamının farklı olmasıdır. Dolayısı ile de her bebeğin gereksinimi diğerinden farklıdır. Sözgelimi, uyandığında bir süre ağladıktan sonra kendini genel anlamda güven içinde hisseden bebek bir süre sonra kendiliğinden uyuyabilirken ve onun yatağından alınmaması doğru iken, bir başka bebek için durum farklı olabilir. Burada asıl önemli olan bebek uyandığında ne yapılması gerektiğinden çok bebeğin uyumasına engel olan faktörlerin anne baba tarafından fark edilmesidir."]]>
https://eylulforum.com/konu-uyku-problemleri
Tue, 27 Oct 2009 00:59:34 +0200https://eylulforum.com/konu-uyku-problemleri
Uyku insanların zaman zaman kaçtıkları, zaman zaman da sığındıkları dünyada ki en tatlı şeylerden biridir. Bir düşünün zaman zaman gözlerinizden süzülen uykuya rağmen uyumamanız gereken zamanları. Bazen de uyumak için onca çaba sarf etmenize rağmen bir türlü uyuyamadığınızı.
Normal uyku süresinin ortalama 7 saat olduğunu hepimiz biliyoruz artık. Ama kişiden kişiye değişen ufak farklar olabilir. Kişiliğimiz ve uyku ihtiyacımız arasında bir bağ olduğunu da bilmekte fayda var sanırım.
Az uyuyanlar fazla uyuyanlara kıyasla daha enerji dolu daha etkin ve daha dışa dönük insanlardır. Kendilerinden ve hayatlarından memnun oldukları gibi dış dünya ile olan iyi iletişimleri nedeniyle dışarıdaki insanlar tarafından da sevilirler. Sosyal insanlardır genellikle. Burada şunu da unutmayalım bu kadar faal bir insanın uyku ile zaman geçirmesi de kendine göre bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Ve bu nedenle sınırlar zorlanarak az uyunmuşta olabilir. Her ne olursa olsun uykuyu azaltmanın yaşamın verimliliğini artırdığı da ortadadır.
Uzun uyuyanlar ise genelde; sıkıntılı gergin, kendileri ve çevre ile sürekli kavga halinde olan, en azından eleştiri oklar ile kendine ve çevreye daha fazla saldıran tiplerdir. Bununla birlikte uzun uyuyanların daha fazla REM uykusu uyudukları ve sanatçı ruhlu oldukları sanatsal yaratıcılıklarının daha iyi olduğu da unutulamamalıdır.
Araştırmalar kısa uyumanın öğrenilebileceğini ortaya koymuştur. Burada daha etkin bir uyumanın öğrenileceğinden bahsetmek lazım. Kaliteli ve dinlendirici bir uyku uzun ve kalitesiz bir uykudan daha faydalı olduğunu hatırınızdan çıkarmayınız.
Ancak bazen uyku ihtiyacımızı genel tıbbi durumumuzdaki bir bozukluk artırabilir. Gribal enfeksiyonlar ve diğer hastalıklar gibi. Bazen de depresyon gibi psikiyatrik rahatsızlıklar nedeniyle uyku ihtiyacı artabilir. Mani de ise azalan uyku ihtiyacı ve aşırı uyarılmışlık hali söz konusudur. Bu durumların dışında genel uyku alışkanlığımız kişiliğimizin bir aynası gibidir.]]>
Uyku insanların zaman zaman kaçtıkları, zaman zaman da sığındıkları dünyada ki en tatlı şeylerden biridir. Bir düşünün zaman zaman gözlerinizden süzülen uykuya rağmen uyumamanız gereken zamanları. Bazen de uyumak için onca çaba sarf etmenize rağmen bir türlü uyuyamadığınızı.
Normal uyku süresinin ortalama 7 saat olduğunu hepimiz biliyoruz artık. Ama kişiden kişiye değişen ufak farklar olabilir. Kişiliğimiz ve uyku ihtiyacımız arasında bir bağ olduğunu da bilmekte fayda var sanırım.
Az uyuyanlar fazla uyuyanlara kıyasla daha enerji dolu daha etkin ve daha dışa dönük insanlardır. Kendilerinden ve hayatlarından memnun oldukları gibi dış dünya ile olan iyi iletişimleri nedeniyle dışarıdaki insanlar tarafından da sevilirler. Sosyal insanlardır genellikle. Burada şunu da unutmayalım bu kadar faal bir insanın uyku ile zaman geçirmesi de kendine göre bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Ve bu nedenle sınırlar zorlanarak az uyunmuşta olabilir. Her ne olursa olsun uykuyu azaltmanın yaşamın verimliliğini artırdığı da ortadadır.
Uzun uyuyanlar ise genelde; sıkıntılı gergin, kendileri ve çevre ile sürekli kavga halinde olan, en azından eleştiri oklar ile kendine ve çevreye daha fazla saldıran tiplerdir. Bununla birlikte uzun uyuyanların daha fazla REM uykusu uyudukları ve sanatçı ruhlu oldukları sanatsal yaratıcılıklarının daha iyi olduğu da unutulamamalıdır.
Araştırmalar kısa uyumanın öğrenilebileceğini ortaya koymuştur. Burada daha etkin bir uyumanın öğrenileceğinden bahsetmek lazım. Kaliteli ve dinlendirici bir uyku uzun ve kalitesiz bir uykudan daha faydalı olduğunu hatırınızdan çıkarmayınız.
Ancak bazen uyku ihtiyacımızı genel tıbbi durumumuzdaki bir bozukluk artırabilir. Gribal enfeksiyonlar ve diğer hastalıklar gibi. Bazen de depresyon gibi psikiyatrik rahatsızlıklar nedeniyle uyku ihtiyacı artabilir. Mani de ise azalan uyku ihtiyacı ve aşırı uyarılmışlık hali söz konusudur. Bu durumların dışında genel uyku alışkanlığımız kişiliğimizin bir aynası gibidir.]]>
https://eylulforum.com/konu-uyku-ruh-sagliginin-aynasi
Tue, 27 Oct 2009 00:57:23 +0200https://eylulforum.com/konu-uyku-ruh-sagliginin-aynasi
Uykunun, kişinin fizyolojik olduğu kadar psikolojik durumunu da yansıttığı, bu nedenle uykunun verdiği sinyallerin iyi değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.
Uykularınız düzenliyse genellikle ruh sağlığınız da yerinde demektir. Aşırı uyku ya da uykusuzluk, ruhunuzun derinliklerinde bir sorun olduğunun göstergesidir. Rüyalar ise geleceğinizle değil, geçmişinizin derinlikleriyle ilgilidir.
Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Çelikkol, “Uykularınız düzenliyse genellikle ruh sağlığınız da yerinde demektir. Aşırı uyku ya da uykusuzluk, ruhunuzun derinliklerinde bir sorun olduğunun, belki bir ruhsal bozukluk içinde olduğunuzun göstergesidir” diye konuştu.
Prof. Dr. Çelikkol, olağan uyku saatinde yatağa girildiğinde uyumakta güçlük çekilmesi veya sabah erken uyanılması, sık uyku bölünmesi hallerinde de benzer sorunların varlığına dikkati çekerek, şunları söyledi:
“Karmaşık rüyalar, kabuslar, dehşet içinde uyanma, en azından bilinç dışınızdaki karmaşanın habercisidir. Sabah kötü biçimde uyanıp, nefes alamaz durumda olmanız, hatta elinizi kolunuzu bile kıpırdatamamanız, uyku felci halidir ve ruhsal sorunlarınıza işaret eder. Sorunlu ruh hali, karmaşık, rahatsız edici rüyalarla kendini gösterir. Rüyaya bağlı iyi haberler beklerseniz veya kötü bir durumla karşılaşılacağınıza inanırsanız, birçok gününüzü iyi bir haber veya bir felaket beklentisi içinde dolduracaksınız demektir. Gerçekteyse rüyalar, uzak yakın geçmişinizin hatta en uzak geçmişinizin, çocukluk sevinçlerinizin, korkularınızın, istenmediği için farkında olmadan bilinç dışına ittiğinizin anılarınızın bir biçimde ve genellikle sembolik olarak bilinç alanına fırlamasıdır. Geleceğinizle değil, geçmişinizle ilgilidir.”
“UYKUSUZLUK ÇEKEN BİRİ ENİNDE SONUNDA ÇÖKER”
İnsan yapısının gün boyu koşup, çalışıp, didinip, düşünüp, yaşama her an tanıklık ettiğini ifade eden Prof. Dr. Çelikkol, şöyle dedi:
“Uykuda, gün boyu zihnimize ulaşan bilgilerin, duyguların da tasnif edilmesi, önem sırasına konması, önemli bölümünün çöp tenekesine atılması gerekir. Böyle bakınca uyku sadece bedenen ve ruhen dinlenme amacına yönelik değildir, aynı zamanda düzenleme, tamir etme için de gereklidir. Böyle olunca, uykusuzluk çeken kişi sadece bedenen ve ruhen dinlenememiş olmaz, eninde sonunda çöker.”
Yatar yatmaz uyuyamama, tedirgin ve delikli uyku, sabah erken uyanma, kötü rüyalar, kabus, uyku terörü, uyku felci, ani uyku basmasının süreklilik göstermesi, yaşamı etkilemesi halinde ciddiye alınması gerektiğini belirten Prof. Dr. Çelikkol, bunun ya başlı başına bir ruhsal bozukluk ya da önemli bir ruhsal bozukluğun önemli belirtilerinden olduğunu, her ikisi için de tedavi aranması gerektiğini söyledi.]]>
Uykunun, kişinin fizyolojik olduğu kadar psikolojik durumunu da yansıttığı, bu nedenle uykunun verdiği sinyallerin iyi değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.
Uykularınız düzenliyse genellikle ruh sağlığınız da yerinde demektir. Aşırı uyku ya da uykusuzluk, ruhunuzun derinliklerinde bir sorun olduğunun göstergesidir. Rüyalar ise geleceğinizle değil, geçmişinizin derinlikleriyle ilgilidir.
Ege Üniversitesi (EÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Çelikkol, “Uykularınız düzenliyse genellikle ruh sağlığınız da yerinde demektir. Aşırı uyku ya da uykusuzluk, ruhunuzun derinliklerinde bir sorun olduğunun, belki bir ruhsal bozukluk içinde olduğunuzun göstergesidir” diye konuştu.
Prof. Dr. Çelikkol, olağan uyku saatinde yatağa girildiğinde uyumakta güçlük çekilmesi veya sabah erken uyanılması, sık uyku bölünmesi hallerinde de benzer sorunların varlığına dikkati çekerek, şunları söyledi:
“Karmaşık rüyalar, kabuslar, dehşet içinde uyanma, en azından bilinç dışınızdaki karmaşanın habercisidir. Sabah kötü biçimde uyanıp, nefes alamaz durumda olmanız, hatta elinizi kolunuzu bile kıpırdatamamanız, uyku felci halidir ve ruhsal sorunlarınıza işaret eder. Sorunlu ruh hali, karmaşık, rahatsız edici rüyalarla kendini gösterir. Rüyaya bağlı iyi haberler beklerseniz veya kötü bir durumla karşılaşılacağınıza inanırsanız, birçok gününüzü iyi bir haber veya bir felaket beklentisi içinde dolduracaksınız demektir. Gerçekteyse rüyalar, uzak yakın geçmişinizin hatta en uzak geçmişinizin, çocukluk sevinçlerinizin, korkularınızın, istenmediği için farkında olmadan bilinç dışına ittiğinizin anılarınızın bir biçimde ve genellikle sembolik olarak bilinç alanına fırlamasıdır. Geleceğinizle değil, geçmişinizle ilgilidir.”
“UYKUSUZLUK ÇEKEN BİRİ ENİNDE SONUNDA ÇÖKER”
İnsan yapısının gün boyu koşup, çalışıp, didinip, düşünüp, yaşama her an tanıklık ettiğini ifade eden Prof. Dr. Çelikkol, şöyle dedi:
“Uykuda, gün boyu zihnimize ulaşan bilgilerin, duyguların da tasnif edilmesi, önem sırasına konması, önemli bölümünün çöp tenekesine atılması gerekir. Böyle bakınca uyku sadece bedenen ve ruhen dinlenme amacına yönelik değildir, aynı zamanda düzenleme, tamir etme için de gereklidir. Böyle olunca, uykusuzluk çeken kişi sadece bedenen ve ruhen dinlenememiş olmaz, eninde sonunda çöker.”
Yatar yatmaz uyuyamama, tedirgin ve delikli uyku, sabah erken uyanma, kötü rüyalar, kabus, uyku terörü, uyku felci, ani uyku basmasının süreklilik göstermesi, yaşamı etkilemesi halinde ciddiye alınması gerektiğini belirten Prof. Dr. Çelikkol, bunun ya başlı başına bir ruhsal bozukluk ya da önemli bir ruhsal bozukluğun önemli belirtilerinden olduğunu, her ikisi için de tedavi aranması gerektiğini söyledi.]]>
https://eylulforum.com/konu-iyi-bir-uyku-icin-gerekli-10-sihirli-yiyecek
Tue, 27 Oct 2009 00:56:25 +0200https://eylulforum.com/konu-iyi-bir-uyku-icin-gerekli-10-sihirli-yiyecek
7-8 saatlik deliksiz bir uykunun sırrını size açıklıyoruz: Yatmadan yaklaşık 1.5 saat önce mutfağa dalın.
Ancak öyle her bulduğunuzu yiyeceksiniz gibi bir yanlışa kapılmadan dalın… Yaklaşık 200 kalori civarındaki bazı sihirli yiyecekler ile hem sindirim sisteminizi yormamış olursunuz, hem de kaslarınızı gevşetip, sakinleşirsiniz.
Serotonin ve melatonin hormonları sayesinde ise deliksiz bir uykuya kavuşursunuz. Aşağıdaki listeden 1 veya 2 adedi geçmeyecek şekilde dilediğiniz seçimi yapmakta özgürsünüz!
1: Muz
Açık olarak söylemek gerekirse sarı bir poşet içindeki uyku hapları olarak adlandırabiliriz. Seratonin ve melatonin dışında aynı zamanda magnezyum içeren bu meyve, kaslarınızı gevşetip sizi rahatlatır.
2: Papatya Çayı
Sizi yatağa huzurlu bir şekilde yatıracak bir çaydan bahsediyoruz. Sakinleştirici özelliği sayesinde papatya çayı , kaygılı ve sinirli bir bünyenin en iyi panzehiridir.
3: Ilık Süt
Evet çok duyduğunuzu biliyoruz…Fakat bu bir mit değil, gerçektir. Süt içeriğinde bulunan ve tripsin etkisiyle serbestlenen ve organizma için gerekli bir aminoasit olan triptofan sayesinde beyniniz yatışır ve daha sağlıklı bir uykuya dalarsınız. Elbette ki sıcak sütün yıllardır duyduğumuz birçok iyileştirici özelliği sayesinde psikolojik bir etkileşim de duyabilirsiniz.
4: Bal
Bitki çayınızın veya ılık sütünüzün içine atacağınız bir çay kaşığı kadar balın etkileri hiç de göründüğü kadar küçük değildir. İçeriğindeki şeker her ne kadar vücudu hareketlendirmeye niyetlense de, az miktarda glikoz oreksine dur işareti yapar. Oreksin son zamanlarda keşfedilmiş ve beyni hareketlinderen bir nörotransmiterdir.
5: Patates
Az miktarda fırında pişirlmiş patatesin iyi bir gece uykusuna yardımcı olabileceğini pek sık duymadığınızı biliyoruz. Midenizi yormayacağı gibi, içeriğindeki tripofan sayesinde asit seviyesini düşürür. Etkiyi daha da artırmak için sütle birlikte püre kıvamına getirip yiyebilirsiniz.
6: Yulaf Unu
Yulaf içeriğindeki melatonin sayesinde iyi bir uykunun en iyi ilaçlarındandır. Bir miktar Akçaağaç şerbetiyle karıştırsanız hem de lezzeti ile sizi büyüleyecektir.
7: Badem
Bir avuç kalp dostu bu yemişlerden yediğiniz takdirde, sizi tatlı bir şekerlemeye götüren yolculukta en büyük yardımcınızı bulmuş olacaksınız. Hem tripofan içeriği hem de uygun ölçüde içerdiği kalsiyum sayesinde kaslarınızın rahatlamasına yarar.
8: Keten Tohumu
Hayat bazen ters gittiğinde ve siz de kendinizi kötü hissettiğinizde, 2 kaşık keten tohumunun sizlere yardımcı olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Süt veya yoğurt içine katabileceğiniz keten tohumu, omega 3 yağ asitleri açısından zengindir ve doğal bir moral verici etkisi bulunmaktadır.
9: Kepek Ekmeği
Bal kattığınız çayınız ile birlikte yiyeceğiniz bir ince dilim kepek ekmeği, vücuttaki insülinin biraz serbest kalmasına ve tripofan ile seratonininize ‘’uyku vakti’’ mesajını yollamasını sağlamaktadır.
10: Hindi
Yılbaşını unutun. Güzel bir uykunun 2-3 saat öncesi, bir ince dilim kepek ekmeği üzerine koyacağınız küçük bir parça haşlanmış hindi eti yararlı olacaktır. İçeriğindeki tripofan sayesinde midenizde çok miktarda protein olmadığı zamanlarda bile sizi rahatlatır.]]>
7-8 saatlik deliksiz bir uykunun sırrını size açıklıyoruz: Yatmadan yaklaşık 1.5 saat önce mutfağa dalın.
Ancak öyle her bulduğunuzu yiyeceksiniz gibi bir yanlışa kapılmadan dalın… Yaklaşık 200 kalori civarındaki bazı sihirli yiyecekler ile hem sindirim sisteminizi yormamış olursunuz, hem de kaslarınızı gevşetip, sakinleşirsiniz.
Serotonin ve melatonin hormonları sayesinde ise deliksiz bir uykuya kavuşursunuz. Aşağıdaki listeden 1 veya 2 adedi geçmeyecek şekilde dilediğiniz seçimi yapmakta özgürsünüz!
1: Muz
Açık olarak söylemek gerekirse sarı bir poşet içindeki uyku hapları olarak adlandırabiliriz. Seratonin ve melatonin dışında aynı zamanda magnezyum içeren bu meyve, kaslarınızı gevşetip sizi rahatlatır.
2: Papatya Çayı
Sizi yatağa huzurlu bir şekilde yatıracak bir çaydan bahsediyoruz. Sakinleştirici özelliği sayesinde papatya çayı , kaygılı ve sinirli bir bünyenin en iyi panzehiridir.
3: Ilık Süt
Evet çok duyduğunuzu biliyoruz…Fakat bu bir mit değil, gerçektir. Süt içeriğinde bulunan ve tripsin etkisiyle serbestlenen ve organizma için gerekli bir aminoasit olan triptofan sayesinde beyniniz yatışır ve daha sağlıklı bir uykuya dalarsınız. Elbette ki sıcak sütün yıllardır duyduğumuz birçok iyileştirici özelliği sayesinde psikolojik bir etkileşim de duyabilirsiniz.
4: Bal
Bitki çayınızın veya ılık sütünüzün içine atacağınız bir çay kaşığı kadar balın etkileri hiç de göründüğü kadar küçük değildir. İçeriğindeki şeker her ne kadar vücudu hareketlendirmeye niyetlense de, az miktarda glikoz oreksine dur işareti yapar. Oreksin son zamanlarda keşfedilmiş ve beyni hareketlinderen bir nörotransmiterdir.
5: Patates
Az miktarda fırında pişirlmiş patatesin iyi bir gece uykusuna yardımcı olabileceğini pek sık duymadığınızı biliyoruz. Midenizi yormayacağı gibi, içeriğindeki tripofan sayesinde asit seviyesini düşürür. Etkiyi daha da artırmak için sütle birlikte püre kıvamına getirip yiyebilirsiniz.
6: Yulaf Unu
Yulaf içeriğindeki melatonin sayesinde iyi bir uykunun en iyi ilaçlarındandır. Bir miktar Akçaağaç şerbetiyle karıştırsanız hem de lezzeti ile sizi büyüleyecektir.
7: Badem
Bir avuç kalp dostu bu yemişlerden yediğiniz takdirde, sizi tatlı bir şekerlemeye götüren yolculukta en büyük yardımcınızı bulmuş olacaksınız. Hem tripofan içeriği hem de uygun ölçüde içerdiği kalsiyum sayesinde kaslarınızın rahatlamasına yarar.
8: Keten Tohumu
Hayat bazen ters gittiğinde ve siz de kendinizi kötü hissettiğinizde, 2 kaşık keten tohumunun sizlere yardımcı olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Süt veya yoğurt içine katabileceğiniz keten tohumu, omega 3 yağ asitleri açısından zengindir ve doğal bir moral verici etkisi bulunmaktadır.
9: Kepek Ekmeği
Bal kattığınız çayınız ile birlikte yiyeceğiniz bir ince dilim kepek ekmeği, vücuttaki insülinin biraz serbest kalmasına ve tripofan ile seratonininize ‘’uyku vakti’’ mesajını yollamasını sağlamaktadır.
10: Hindi
Yılbaşını unutun. Güzel bir uykunun 2-3 saat öncesi, bir ince dilim kepek ekmeği üzerine koyacağınız küçük bir parça haşlanmış hindi eti yararlı olacaktır. İçeriğindeki tripofan sayesinde midenizde çok miktarda protein olmadığı zamanlarda bile sizi rahatlatır.]]>
https://eylulforum.com/konu-uykuyla-ilgili-20-bilimsel-gercek
Tue, 27 Oct 2009 00:54:41 +0200https://eylulforum.com/konu-uykuyla-ilgili-20-bilimsel-gercek
Uyamakta zorluk çekiyorsunuz. Peki en uzun uyanık kalma süresini biliyor musunuz? İşte bilinmeyen 20 gerçek;
Uyku insanın olmazsa olmazları arasında ve yaşamla ölüm arasında bir geçiş sanki. İşte uyku hakkında bilinmesi gereken 20 bilimsel gerçek...
1. En uzun uyanık durma rekoru 18 gün, 21 saat ve 40 dakika. Rekoru kıran kişi bu süre boyunca halüsünasyon gördüğünü, paranoya yaşadığını, görüşünün bulanıklaştığını, konuşmasının kaydığını, hafıza ve konsantrasyon kaybı yaşadığını söyledi.
2. Tıbbi inceleme olmadan birisinin gerçekten uyanık olduğunu anlamak imkansızdır. İnsanlar gözleri açık ve farkında olmaksızın şekerleme yapabilirler.
3. Beş dakikadan önce uykuya dalarsanız bu uykuya muhtaç olduğunuz anlamına gelir. Uykuya dalma süresinin idealı 10 ve 15 dakika arasındadır. Bu, sizin yorgun olduğunuza ve derin uykuya hazır olduğunuzu söyler.
4. Rüyaların uzun bir süre boyunca REM (Rapid Eye Movement – Hızlı göz hareketi) sırasında olduğuna inanılıyordu ancak REM'in olmadığı uyku periyodlarında da rüya görülebilir. Rüya görmediğimizde hiç uykumuzun olmaması muhtemeldir.
5. REM rüyaları genellikle kötü olaylar dizisi tarafından domine edilir, ama REM periyodu dışındaki rüyalar kendini tekrar eder ve hayali düşünce gibidir. Örneğin, uyandığınızda telefonunuzu bir yerde unuttuğunuz hissiyatına kapılırsınız.
6. REM uykusundaki bazı göz hareketleri uyku anında yapılan belli hareketlerin aynısıdır. Örneğin rüyanızda film izlerseniz gözleriniz sabit durur, ama bir şeyler ararsanız gözleriniz gerçek hayatta yaptığınız gibi sağa sola bakar.
7. Filler REM uykusu dışında ayakta uyurlar.
8. Bazı bilimadamları rüyalarda hatırlamaya değer şeylerin görüldüğünü iddia ederken, bazıları da unutulması gereken tecrübelerin görüldüğünü söyler.
9. Rüyaların hiçbir amacı yoktur ancak iki şeyden doğar: uyku ve şuur.
10. Bilim adamları 1998 senesinde bir insanın dizinin arkasına parlak bir ışık tutarak beynin uyuma-uyanma saatini ilk haline getirdiler. Deneyi yapanlar bu olguyu açıklayamadı.
11. İngiliz Savunma Bakanlığı araştırmacılar askerlerin biyolojik saatleriyle oynamayı başararak onları 36 saat uyanık tuttu. Çok küçük optik lifler askerlerin retinasına çok küçük boyutlardaki bir çerçeve içinde yerleştirildi. Bunun sayesinde askerler kendilerini henüz uyanmış gibi hissediyordu.
12. 199 Exxon Valdez yağ akıntısı, Challenger uzay mekiği faciası ve Çernobil nükleer kazasının hepsinin, orada bulunan görevlilerin uykusuz halde çalıştıkları için gerçekleştiği ortaya çıktı.
13. Bazı insanların uyanmak istediği saatten erken ve ya geç uyanmasını sağlayan ‘biyolojik alarm' stres hormonu salgılamasından oluşuyor. Araştırmacılar bunun uyanmanın verdiği stresi yansıttığını söylüyor.
14. Dijital alarmlı saatten gelen çok az bir ışık bile tamamen uyanık olmasanız da uyku düzeninizi bozar. Işık hüzmesi beyindeki ‘nöral anahtarı' kapatır ve uyku için gereken vücut kimyasallarının dakikalar içinde kaybolmasına neden olur.
15. İnsanlar, hayvanlara göre üç saat daha az uyur.
16. Avlanma ya da saldırılma riski bulunan ördekler, beyninin bir tarafını uyutabilirken, diğer yandan da uyanık kalabilir.
17. Viktoryan döneme ait günlüklerde yetişkin bir insanın gecede 10 saat uyuduğunu ortaya çıkarttı.
18. Uykuyla ilgili bildiğimiz her şey geçmiş 25 senede bulundu.
19. Saatler geri alındığında Kanada'da çalışanlara fazladan verilen 1 saatlik uyku izni gününde, trafik kazalarının gözle görülür derecede düştüğü gözlendi.
20. Uzmanlar, uyku düzenini bozan en ‘cazibeli' şeyin 24 saat internet bağlantısı olduğunu söylüyor.]]>
Uyamakta zorluk çekiyorsunuz. Peki en uzun uyanık kalma süresini biliyor musunuz? İşte bilinmeyen 20 gerçek;
Uyku insanın olmazsa olmazları arasında ve yaşamla ölüm arasında bir geçiş sanki. İşte uyku hakkında bilinmesi gereken 20 bilimsel gerçek...
1. En uzun uyanık durma rekoru 18 gün, 21 saat ve 40 dakika. Rekoru kıran kişi bu süre boyunca halüsünasyon gördüğünü, paranoya yaşadığını, görüşünün bulanıklaştığını, konuşmasının kaydığını, hafıza ve konsantrasyon kaybı yaşadığını söyledi.
2. Tıbbi inceleme olmadan birisinin gerçekten uyanık olduğunu anlamak imkansızdır. İnsanlar gözleri açık ve farkında olmaksızın şekerleme yapabilirler.
3. Beş dakikadan önce uykuya dalarsanız bu uykuya muhtaç olduğunuz anlamına gelir. Uykuya dalma süresinin idealı 10 ve 15 dakika arasındadır. Bu, sizin yorgun olduğunuza ve derin uykuya hazır olduğunuzu söyler.
4. Rüyaların uzun bir süre boyunca REM (Rapid Eye Movement – Hızlı göz hareketi) sırasında olduğuna inanılıyordu ancak REM'in olmadığı uyku periyodlarında da rüya görülebilir. Rüya görmediğimizde hiç uykumuzun olmaması muhtemeldir.
5. REM rüyaları genellikle kötü olaylar dizisi tarafından domine edilir, ama REM periyodu dışındaki rüyalar kendini tekrar eder ve hayali düşünce gibidir. Örneğin, uyandığınızda telefonunuzu bir yerde unuttuğunuz hissiyatına kapılırsınız.
6. REM uykusundaki bazı göz hareketleri uyku anında yapılan belli hareketlerin aynısıdır. Örneğin rüyanızda film izlerseniz gözleriniz sabit durur, ama bir şeyler ararsanız gözleriniz gerçek hayatta yaptığınız gibi sağa sola bakar.
7. Filler REM uykusu dışında ayakta uyurlar.
8. Bazı bilimadamları rüyalarda hatırlamaya değer şeylerin görüldüğünü iddia ederken, bazıları da unutulması gereken tecrübelerin görüldüğünü söyler.
9. Rüyaların hiçbir amacı yoktur ancak iki şeyden doğar: uyku ve şuur.
10. Bilim adamları 1998 senesinde bir insanın dizinin arkasına parlak bir ışık tutarak beynin uyuma-uyanma saatini ilk haline getirdiler. Deneyi yapanlar bu olguyu açıklayamadı.
11. İngiliz Savunma Bakanlığı araştırmacılar askerlerin biyolojik saatleriyle oynamayı başararak onları 36 saat uyanık tuttu. Çok küçük optik lifler askerlerin retinasına çok küçük boyutlardaki bir çerçeve içinde yerleştirildi. Bunun sayesinde askerler kendilerini henüz uyanmış gibi hissediyordu.
12. 199 Exxon Valdez yağ akıntısı, Challenger uzay mekiği faciası ve Çernobil nükleer kazasının hepsinin, orada bulunan görevlilerin uykusuz halde çalıştıkları için gerçekleştiği ortaya çıktı.
13. Bazı insanların uyanmak istediği saatten erken ve ya geç uyanmasını sağlayan ‘biyolojik alarm' stres hormonu salgılamasından oluşuyor. Araştırmacılar bunun uyanmanın verdiği stresi yansıttığını söylüyor.
14. Dijital alarmlı saatten gelen çok az bir ışık bile tamamen uyanık olmasanız da uyku düzeninizi bozar. Işık hüzmesi beyindeki ‘nöral anahtarı' kapatır ve uyku için gereken vücut kimyasallarının dakikalar içinde kaybolmasına neden olur.
15. İnsanlar, hayvanlara göre üç saat daha az uyur.
16. Avlanma ya da saldırılma riski bulunan ördekler, beyninin bir tarafını uyutabilirken, diğer yandan da uyanık kalabilir.
17. Viktoryan döneme ait günlüklerde yetişkin bir insanın gecede 10 saat uyuduğunu ortaya çıkarttı.
18. Uykuyla ilgili bildiğimiz her şey geçmiş 25 senede bulundu.
19. Saatler geri alındığında Kanada'da çalışanlara fazladan verilen 1 saatlik uyku izni gününde, trafik kazalarının gözle görülür derecede düştüğü gözlendi.
20. Uzmanlar, uyku düzenini bozan en ‘cazibeli' şeyin 24 saat internet bağlantısı olduğunu söylüyor.]]>
https://eylulforum.com/konu-horluyorum-o-halde-hastayim
Tue, 27 Oct 2009 00:51:02 +0200https://eylulforum.com/konu-horluyorum-o-halde-hastayim
Sadece sosyal bir sorunmuş gibi görünse de horlama, kişinin sağlığını tehdit ediyor. Tedavi edilmediği takdirde hastanın yaşam kalitesinde ciddi kayıplara neden oluyor.
Daha çok ereklerde görülen horlama, ciddi hastalıkların habercisi de olabiliyor. Horlamanın ağır formu olarak tanımlanan uyku apnesine dikkat çeken Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Murat Şinin, "Horlama hastalığı tedavi edilmezse hastaların fizik ve mental kapasitesinde düşüş yaşanır. Bir süre sonra kalp ritmi bozulurken, yıllar içinde yüksek tansiyon ve kalp büyümesi gibi rahatsızlıklar yerleşir" diye uyarıyor.
Nasıl Meydana Gelir?
Horlama burun girişinden ses telleri altına kadar uzanan ve üst solunum yolu olarak da adlandırılan solunum yolunda daralmış olan bölgelerden geçerken havanın çevredeki yumuşak dokuları titreştirmesi sonucu olarak ortaya çıkan sestir. Horlama, bir ucunda basit diğer ucunda ise çok ciddi bir hastalık olarak bilinen ocstrüktif uyku apnesi olan uyku bozukluklarının bir parçasıdır.
Rahat bir uyku için...
*Spor yapmalısınız
*Uyku ilacı, sakinleştirici ve antihistaminik gibi ilaçları uykudan önce almalısınız
*Uykudan 4 saat önce alkol içmemelisiniz.
*Uykudan 3 saat önce ağır yemek yememelisiniz.
*Aşırı yorgunluktan kaçınmalısınız.
*Uykuda sırt üstü yatmak yerine yan dönmelisiniz.
*Pijama sırtına tenis topu dikmek hala faydalı bir metoddur.
*Yatağınızın baş tarafı daha yukarda olacak şekilde tüm yatağınızı yaklaşık olarak 10 cm. bir tarafa doğru çevirebilirsiniz. Yatağınızın bir tarafının altına bir tuğla yerleştirmek amacınıza uygun olacaktır.
*Evde horlamayan kişilerin sizden önce uykuya geçmeleri için onlara süre tanımalısınız.
Kimlerde Görülür?
*Solunum yollarında daralma yaşayanlarda boyun dokusu kalın olan şişman insanlarda,
*Dil ve boğaz kaslarının gerginliğini azaltan alkol, kas gevşeltici, ağrı kesici gibi madde kullananlarda,
*Aşırı yorgunluk durumunda ,
*Yumuşak damak ve küçük dilin normalde sarkık ve uzun olması yada dil kökünün iri olması durumunda
*Çene yapısının küçük ve alt çenenin normalden daha geride olması halinde,
*Geniz eti ve bademcikleri büyük olan çocuklarda Burunda tıkanıklığa yol açan rahatsızlıklarda görülür.
Hastalıklara dikkat!
Horlama öncelikle sosyal yaşamı tehdit eder. Horlayan insanların eşleri ile ciddi sıkıntıları olduğu gibi sosyal toplum içinde de alay konusu olurlar. Diğer taraftan horlamanın ağır formu olarak da tarif edilen obstrüktif apne çok ciddi bir sağlık sorunudur. apne uyku sırasında solunumun 10 saniyenin üzerinde duraklamasıdır. Bu süre zarfında beyine giden oksijen miktarı azalır ve beyin solunum kaslarını uyarark solunumu arttırır. Ancak bu sırada uyku bölündüğü için hastalar sabah uykularını tam almamaış olurlar. Uyku apnesi şeklinde horlama hastalığı olan kişiler uykularının çok az bir kısmında derin uyku farzına geçebilmektedirler. Derin faz gerçekten dinlenme için tek yoldur. Dinlenmeden geçirilen gecenin gündüzü uykulu, yorgun ve verimsiz geçecektir. Okdijenin düştüğü bu dönemde kalp kanı daha çok pompalamak zorundadır. Bir süre sonra kalp ritmi bozulurken, yıllar içinde yüksek tansiyon ve kalp büyümesi gibi rahatsızlıklar gelişebilir.
HORLAMANIN TEDAVİSİ
Cerrahi yöntemler
Öncelikle üst solunum yollarında darlığa yol açan anatomik bozukluklar cerrahi yöntemler ile düzeltilmelidir. Solunum yolu başlangıçta öncelikle burun anatomisindeki bozukluklar cerrahi yöntemler ile düzeltilmelidir. Solunum yolu başlangıcında öncelikle burun anatomisindeki bozukluklar burun kemiği eğrilikleri, burun eti, büyümeleri, kronik sinüzit, burun polibi gibi rahatsızlıklar tedavi edilmelidir. Yumuşak damak , küçük dil, dil kökü ve özellikle çocukluk çağında bademcijk ve genizeti büyümeleri cerrahi yöntemlerle tedavi edilir. Bunlar klasik cerrahi yöntemler ile yapılabileceği gibi radyofrekans, lazer, yumuşak damak implantları gibi yeni nesil yöntemlerde kullanılabilir.
Alternatif yöntemler
Ameliyata uygun olmayan veya ameliyatla iyi sonuç alınamayan hastalarda kullanılan ve başarı yüzdesi çok yüksek olan bir yöntemde CPAP adlı cihazın kullanılmasıdır.]]>
Sadece sosyal bir sorunmuş gibi görünse de horlama, kişinin sağlığını tehdit ediyor. Tedavi edilmediği takdirde hastanın yaşam kalitesinde ciddi kayıplara neden oluyor.
Daha çok ereklerde görülen horlama, ciddi hastalıkların habercisi de olabiliyor. Horlamanın ağır formu olarak tanımlanan uyku apnesine dikkat çeken Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Murat Şinin, "Horlama hastalığı tedavi edilmezse hastaların fizik ve mental kapasitesinde düşüş yaşanır. Bir süre sonra kalp ritmi bozulurken, yıllar içinde yüksek tansiyon ve kalp büyümesi gibi rahatsızlıklar yerleşir" diye uyarıyor.
Nasıl Meydana Gelir?
Horlama burun girişinden ses telleri altına kadar uzanan ve üst solunum yolu olarak da adlandırılan solunum yolunda daralmış olan bölgelerden geçerken havanın çevredeki yumuşak dokuları titreştirmesi sonucu olarak ortaya çıkan sestir. Horlama, bir ucunda basit diğer ucunda ise çok ciddi bir hastalık olarak bilinen ocstrüktif uyku apnesi olan uyku bozukluklarının bir parçasıdır.
Rahat bir uyku için...
*Spor yapmalısınız
*Uyku ilacı, sakinleştirici ve antihistaminik gibi ilaçları uykudan önce almalısınız
*Uykudan 4 saat önce alkol içmemelisiniz.
*Uykudan 3 saat önce ağır yemek yememelisiniz.
*Aşırı yorgunluktan kaçınmalısınız.
*Uykuda sırt üstü yatmak yerine yan dönmelisiniz.
*Pijama sırtına tenis topu dikmek hala faydalı bir metoddur.
*Yatağınızın baş tarafı daha yukarda olacak şekilde tüm yatağınızı yaklaşık olarak 10 cm. bir tarafa doğru çevirebilirsiniz. Yatağınızın bir tarafının altına bir tuğla yerleştirmek amacınıza uygun olacaktır.
*Evde horlamayan kişilerin sizden önce uykuya geçmeleri için onlara süre tanımalısınız.
Kimlerde Görülür?
*Solunum yollarında daralma yaşayanlarda boyun dokusu kalın olan şişman insanlarda,
*Dil ve boğaz kaslarının gerginliğini azaltan alkol, kas gevşeltici, ağrı kesici gibi madde kullananlarda,
*Aşırı yorgunluk durumunda ,
*Yumuşak damak ve küçük dilin normalde sarkık ve uzun olması yada dil kökünün iri olması durumunda
*Çene yapısının küçük ve alt çenenin normalden daha geride olması halinde,
*Geniz eti ve bademcikleri büyük olan çocuklarda Burunda tıkanıklığa yol açan rahatsızlıklarda görülür.
Hastalıklara dikkat!
Horlama öncelikle sosyal yaşamı tehdit eder. Horlayan insanların eşleri ile ciddi sıkıntıları olduğu gibi sosyal toplum içinde de alay konusu olurlar. Diğer taraftan horlamanın ağır formu olarak da tarif edilen obstrüktif apne çok ciddi bir sağlık sorunudur. apne uyku sırasında solunumun 10 saniyenin üzerinde duraklamasıdır. Bu süre zarfında beyine giden oksijen miktarı azalır ve beyin solunum kaslarını uyarark solunumu arttırır. Ancak bu sırada uyku bölündüğü için hastalar sabah uykularını tam almamaış olurlar. Uyku apnesi şeklinde horlama hastalığı olan kişiler uykularının çok az bir kısmında derin uyku farzına geçebilmektedirler. Derin faz gerçekten dinlenme için tek yoldur. Dinlenmeden geçirilen gecenin gündüzü uykulu, yorgun ve verimsiz geçecektir. Okdijenin düştüğü bu dönemde kalp kanı daha çok pompalamak zorundadır. Bir süre sonra kalp ritmi bozulurken, yıllar içinde yüksek tansiyon ve kalp büyümesi gibi rahatsızlıklar gelişebilir.
HORLAMANIN TEDAVİSİ
Cerrahi yöntemler
Öncelikle üst solunum yollarında darlığa yol açan anatomik bozukluklar cerrahi yöntemler ile düzeltilmelidir. Solunum yolu başlangıçta öncelikle burun anatomisindeki bozukluklar cerrahi yöntemler ile düzeltilmelidir. Solunum yolu başlangıcında öncelikle burun anatomisindeki bozukluklar burun kemiği eğrilikleri, burun eti, büyümeleri, kronik sinüzit, burun polibi gibi rahatsızlıklar tedavi edilmelidir. Yumuşak damak , küçük dil, dil kökü ve özellikle çocukluk çağında bademcijk ve genizeti büyümeleri cerrahi yöntemlerle tedavi edilir. Bunlar klasik cerrahi yöntemler ile yapılabileceği gibi radyofrekans, lazer, yumuşak damak implantları gibi yeni nesil yöntemlerde kullanılabilir.
Alternatif yöntemler
Ameliyata uygun olmayan veya ameliyatla iyi sonuç alınamayan hastalarda kullanılan ve başarı yüzdesi çok yüksek olan bir yöntemde CPAP adlı cihazın kullanılmasıdır.]]>
https://eylulforum.com/konu-uyku-hastaligi
Tue, 27 Oct 2009 00:50:07 +0200https://eylulforum.com/konu-uyku-hastaligi
Uyku hastalığıİnsanın kanında Trypanozoma Gambiense ve Trypanozoma Rhodesiense türlerinin parazitlenmesiyle meydana gelen bir hastalık. Hastalığın yayılması ve bulaşması Tse-Tse sineği vasıtasıyla olur. Akut ve müzmin olarak ilerleyebilir. Akut halde yüksek ateş, adenit, deride kırmızı döküntüler ve geçici ödemler olur; müzmin halde ise parazit beyne yerleştiğinden meningo-ensefalit, meningo-miyelit sonucu sinir dokusunun hücre yıkımıyla şuurunun kaybolması ve ilerleyen koma ile ölüm meydana gelir.
Belirtileri: Uyku hastalığı düzensiz ateş, özellikle boyun arka hattındaki lenf bezlerinde şişme, deride kırmızı döküntüler ve ağrılı lokalize ödemle karakterizedir. Titreme, başağrısı, havale geçirme gibi merkezi sinir sistemi belirtileri daha sonra gelişir ve koma ile ölüme götürür. Trypanozoma Rhodesiense ile olan hastalık diğer tipe göre daha ciddi ve öldürücü seyreder.
Teşhis: Hastalığın teşhisi tripanozomların görülmesine bağlıdır. Hastalığın erken devresinde parazitler periferik kandan yapılan yaymada veya büyümüş lenf bezinden alınan sıvıda görülürler. Hastalığın ilerlemiş safhasında parazit sadece beyin omurilik sıvısında bulunur.
Korunma: Uyku hastalığına karşı korunmada aşağıdaki metodlar vardır:
a) Bulaşma kaynağı olan enfekte kişileri tarama muayeneleriyle ortaya çıkararak tedavi etmek.
b) Trypanozoma Rhodesiense'de enfeksiyonunun tabiat nidalitesini sürdüren yabani hayvanlarla savaşmak.
c) Tripanozomların vektörleri olan Tse-Tse sinekleriyle kalıcı insektisidler vasıtasıyla geniş ölçüde ve sürekli olarak savaşmak.
d) İnsanlarda koruyucu olarak ilaç uygulamak (Kemoterapi).
Tedavi: Gambiense tipinde erken safhada pentamidin kullanılabilir. Pentamidin 10 gün süreyle 4 mgr/kg/gün olarak adeleye zerk edilir. Rhodesiense tipindeki hastalıkta ise erken safhada Suramin damar içine tatbik edilir.
Melarsoprol diğer ilaçlara göre çok toksiktir, fakat her iki tip hastalığa da bütün safhalarda etkilidir. Hastada hafif veya orta derecede sinir tutulması olduğunda bu ilaç 2-3 gün müddetle 3,6 mgr/kg/gün damar içine verilir. Bu ilacın meydana getirdiği arsenik zehirlenmesi neticesi sindirim sisteminde, böbreklerde ve sinir sisteminde çeşitli arızalar olabilir.
Kaynak: Rehber Ansiklopedisi]]>
Uyku hastalığıİnsanın kanında Trypanozoma Gambiense ve Trypanozoma Rhodesiense türlerinin parazitlenmesiyle meydana gelen bir hastalık. Hastalığın yayılması ve bulaşması Tse-Tse sineği vasıtasıyla olur. Akut ve müzmin olarak ilerleyebilir. Akut halde yüksek ateş, adenit, deride kırmızı döküntüler ve geçici ödemler olur; müzmin halde ise parazit beyne yerleştiğinden meningo-ensefalit, meningo-miyelit sonucu sinir dokusunun hücre yıkımıyla şuurunun kaybolması ve ilerleyen koma ile ölüm meydana gelir.
Belirtileri: Uyku hastalığı düzensiz ateş, özellikle boyun arka hattındaki lenf bezlerinde şişme, deride kırmızı döküntüler ve ağrılı lokalize ödemle karakterizedir. Titreme, başağrısı, havale geçirme gibi merkezi sinir sistemi belirtileri daha sonra gelişir ve koma ile ölüme götürür. Trypanozoma Rhodesiense ile olan hastalık diğer tipe göre daha ciddi ve öldürücü seyreder.
Teşhis: Hastalığın teşhisi tripanozomların görülmesine bağlıdır. Hastalığın erken devresinde parazitler periferik kandan yapılan yaymada veya büyümüş lenf bezinden alınan sıvıda görülürler. Hastalığın ilerlemiş safhasında parazit sadece beyin omurilik sıvısında bulunur.
Korunma: Uyku hastalığına karşı korunmada aşağıdaki metodlar vardır:
a) Bulaşma kaynağı olan enfekte kişileri tarama muayeneleriyle ortaya çıkararak tedavi etmek.
b) Trypanozoma Rhodesiense'de enfeksiyonunun tabiat nidalitesini sürdüren yabani hayvanlarla savaşmak.
c) Tripanozomların vektörleri olan Tse-Tse sinekleriyle kalıcı insektisidler vasıtasıyla geniş ölçüde ve sürekli olarak savaşmak.
d) İnsanlarda koruyucu olarak ilaç uygulamak (Kemoterapi).
Tedavi: Gambiense tipinde erken safhada pentamidin kullanılabilir. Pentamidin 10 gün süreyle 4 mgr/kg/gün olarak adeleye zerk edilir. Rhodesiense tipindeki hastalıkta ise erken safhada Suramin damar içine tatbik edilir.
Melarsoprol diğer ilaçlara göre çok toksiktir, fakat her iki tip hastalığa da bütün safhalarda etkilidir. Hastada hafif veya orta derecede sinir tutulması olduğunda bu ilaç 2-3 gün müddetle 3,6 mgr/kg/gün damar içine verilir. Bu ilacın meydana getirdiği arsenik zehirlenmesi neticesi sindirim sisteminde, böbreklerde ve sinir sisteminde çeşitli arızalar olabilir.
Tripanosoma cinsi bir organizmanın etken kalıtsal böbrek hastalıkları
olduğu tropikal bir hastalıktır. Genellikle çeçe sinekleri tarafından bulaştırılır.
Kuluçka devresi: içinde en sık görülenidir. Aslında bu hastalığın tıptaki bilimsel adı
2-3 hafta.
Belirtileri ve seyri
Hastalığın uzun süren gizli bir dönemi vardır. kalıtım şeklinin de belirtildiği "otozomal dominant (baskın) polikistik böbrek hastalığı"dır.
Erken dönemde vücut ısısı dönümlü olarak yükselir dalak ve lenf Burada pratik kullanım açısından bu hastalıktan "polikistik böbrek hastalığı" diye bezleri şişer bacaklarda şişme görülür. Bu belirtiler yaklaşık üç yıl söz edeceğiz.
4. Bu dönemden sonra hastada titreme nöbetleri başlar. Yüz etkinlikten zevk alır.
5. Yakın arkadaşı ve sırdaşı yoktur.
6. Övgü ve
ifadesi anlamsızdır konuşmada yavaşlama belirtileri baş gösterir. Daha sonra hasta eleştirilere karşı ilgisiz kalır.
7. Duygusal soğukluk kopukluk veya tekdüze bir
giderek hareketsizleşir. Genel bir halsizlik durumu vardır. İştah hiç yoktur duygulanım gösterir.
B. Şizofreninin psikotik özellikler gösteren bir duygudurum bozukluğunun veya
ve hasta giderek zayıflar. Vücut ısısı normalin çok altına düşer. ölümden kısa süre önce hasta artık yerinden hiç kalkamaz ve sürekli uyku halinde komaya girer.
Tedavi
Erken teşhis edildiği takdirde ilaç tedavisi uygulamasıdır. Geç teşhis vakanın ağırlaşmasına neden olacağından tedavi uzun sürebilir.]]>
UYKU HASTALIGI
Tripanosoma cinsi bir organizmanın etken kalıtsal böbrek hastalıkları
olduğu tropikal bir hastalıktır. Genellikle çeçe sinekleri tarafından bulaştırılır.
Kuluçka devresi: içinde en sık görülenidir. Aslında bu hastalığın tıptaki bilimsel adı
2-3 hafta.
Belirtileri ve seyri
Hastalığın uzun süren gizli bir dönemi vardır. kalıtım şeklinin de belirtildiği "otozomal dominant (baskın) polikistik böbrek hastalığı"dır.
Erken dönemde vücut ısısı dönümlü olarak yükselir dalak ve lenf Burada pratik kullanım açısından bu hastalıktan "polikistik böbrek hastalığı" diye bezleri şişer bacaklarda şişme görülür. Bu belirtiler yaklaşık üç yıl söz edeceğiz.
4. Bu dönemden sonra hastada titreme nöbetleri başlar. Yüz etkinlikten zevk alır.
5. Yakın arkadaşı ve sırdaşı yoktur.
6. Övgü ve
ifadesi anlamsızdır konuşmada yavaşlama belirtileri baş gösterir. Daha sonra hasta eleştirilere karşı ilgisiz kalır.
7. Duygusal soğukluk kopukluk veya tekdüze bir
giderek hareketsizleşir. Genel bir halsizlik durumu vardır. İştah hiç yoktur duygulanım gösterir.
B. Şizofreninin psikotik özellikler gösteren bir duygudurum bozukluğunun veya
ve hasta giderek zayıflar. Vücut ısısı normalin çok altına düşer. ölümden kısa süre önce hasta artık yerinden hiç kalkamaz ve sürekli uyku halinde komaya girer.
Tedavi
Erken teşhis edildiği takdirde ilaç tedavisi uygulamasıdır. Geç teşhis vakanın ağırlaşmasına neden olacağından tedavi uzun sürebilir.]]>
https://eylulforum.com/konu-asiri-uyku-egilimi
Tue, 27 Oct 2009 00:48:29 +0200https://eylulforum.com/konu-asiri-uyku-egilimi
Uyku hastalıkları
Uyku hastalıkları, hastanın uykusu sırasında ya da uyumak istediğinde ortaya çıkan klinik durumlardır. Bugün seksenden fazla uyku hastalığı varlığını ve bunlardan bazılarının görülme sıklığının diğerlerine oranla daha fazla olduğunu biliyoruz.
Toplumda ve hekimler arasında uyku hastalığı denilince sadece fazla uyumak ve uyuyamama, uyku hastalığı olarak anlaşılmaktadır. Oysa uyku hastalıkları uyku sırasında görülen uyku kalitesini bozarak bireyin dinlenememesi, bilincinin tazelenememesi,gündüz aktivitelerinin bozulması ve bireyin sağlıklı olduğu dönemdeki kapasite ve becerilerinin azalması ile seyreden hastalıklardır.
Uyku hastalıkları ile ilgili gerçek anlamda bilimsel çalışmalar geçen yüzyılın başında Amerika ve Avrupa'da başlamış. Başlangıçta rüya içeriğini açıklamak için yola çıkılmış. Ancak bu çalışmalar sırasında insan yaşamında çok önemli sağlık problemlerinin oluşmasına neden olan, klinik durumların ortaya çıktığı gözlenmiş. Bu temeller üzerine geliştirilen ve yapılan çalışmalar uyku tıbbının altmışlı yılların ortaları ve yetmişli yılların başında ayrı bir disiplin, ayrı bir uzmanlık alanı olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yetmişlerden sonra uyku hastalıkları ile ilgili teknolojik ve bilimsel gelişme baş döndürücü hızla artmıştır.
Bizde, konuyla ilgilenme seksenli yılların başında bir kaç bilim adamının yurtdışı çalışmaları ve yurda döndüklerinde bu işle ilgilenmeleri ile başlamıştır. Doksanlı yıllara kadar iki üniversite kliniğinde çalışan, ancak uğraşanların dışında kimsenin fazla ilgilenmediği bir tıp alanı olarak varlığını sürdürmüştür.
Başlangıçta uyku hastalıkları bizde fantazi olarak algılanmış. Ancak doksanlı yılların başında, nöröloji ve psikiyatri dışında, biz göğüs hastalıkları uzmanlarının da konuyla ilgilenmesi ie bu konuya olan ilgiyi artmıştır. Toplum ve hekim kitlesinin konu hakkında bilgilenmesinin artması ve ilginin odaklanması, uyku hastalıkları ile ilgilenen araştırmacı ve hekimlerin düzenlediği konferanslar, sempozyumlar, seminerler ve yaptıkları yayınlar sonucunda olmuştur. Seksenli yıllarda iki olan merkez sayısı bugün yirmilere çıkmıştır. Şu an, başlangıçta sanıldığı gibi fantazi değil, uyku biliminin de ayrı ve önemli bir bilim dalı olduğu kabullenilmiştir.
Uyku hastalıkları ile kim ilgilenir?
Uyku hastalıkları geniş bir bilimsel yelpaze gösteren bilim alanıdır.Bir çok uzmanlık alanını ilgilendirir. Bazı hastalıklar nörölogları, bazıları psikiyatrisleri, bazıları göğüs hastalıkları ve kulak burun boğaz uzmanlarını ilgilendirir. Şu an ülkemizde uzmanlık alanı olmamasına karşın, bir çok disiplinin aktivite göstereceği, bir bilim dalıdır. Benim kanaatim çok yakın gelecekte dahiliye, cerrahi, çoçuk ve kadın–doğum gibi bir ana tıp dalı olacaktır.
Tıpta günümüzde ulaşılan bilgi birikimine karşın, halen bilinmeyen sayısı çok fazla. Bir çok klinik durum var ki nasıl oluştuğu açıklanamıyor ; ya esansiyel, ya idiopatik diye adlandırılıyor. Gerçek nedeni açıklanamıyor, sadece sonuçları tedavi edilmeye çalışılıyor. Bugün uyku tıbbının yaşamamıza girmesi ile, açıklayamadığımız ve hastaların sorununa çözüm bulmak için doktor doktor dolaştığı; idiopatik,esansiyel ya da psikolojiktir denilen bir çok klinik durumun uyku sırasında gözlenen hastalıklara bağlı geliştiği anlaşılmıştır.
Uyku hastalıklarının görülme sıklığı nedir, yaş, cins farkı gösterir mi ?
Uyku hastalıklarının her biri farklı sıklıkda görülmektedir. Çok seyrek görülen hastalıklar olmasına karşın, çok sık görülen hastalıklar da vardır. Bu konuda örnek verecek olursak astım ve diyabet gibi hastalıklar kadar sık görülen hastalıklar olup, yaşam kalitesini en az onlar kadar bozarlar.Hastalıklar her yaşta görülmesine karşın, bazılarının sıklığı yaşın ilerlemesine bağlı olarak artmaktadır.Cinse görede bazı hastalıkların dağılımı değişmektedir. Örneğin, uyku apne sendromu erkek cinste daha çok görülmektedir.
En sık görülen uyku hastalıkları insomnia,uyku apne sendromu, huzursuz bacak sendromu, narkolepsi gibi hastalıklardır. Bu hastalıklardan en sık görüleni insomnia olup, ABD istatistiklerine göre %17 oranındadır. Bu görülme sıklığı kronik obstrüktif akciğer hastalığı (kronik bronşit + amfizem)sıklığı kadardır. Yine uyku apne sendromunun ülkesel boyutta farklılıklar göstermesine karşın % 2-5 oranında görüldüğü bildirilmiştir. Bu hastalığında sıklığı şeker hastalığı görülme sıklığından fazla olup,astım sıklığı kadardır.Yine huzursuz bacak sendromu sıklığı %5 dolayındadır. Narkolepsi diğerlerine göre daha az görülmekle birlikte % 0.05 dolayında görülmektedir.
Bu hastalıkların önemi, gündüz aşırı uyku eğilimini artırıyor olmalarıdır ve başka klinik durumların gelişmesinde tetikleyici rollerinin varlığıdır.
Gündüz aşırı uyku eğilimi
Gündüz aşırı uyku eğilimi uyku hastalıklarına bağlı olarak sıklıkla gelişen, gece uyku kalitesinin bozulması nedeniyle dinlendirici uykunun olmamasına bağlı olarak, kişinin gündüz yaşamında uyku eğiliminin artması ve kimi zaman iş başında bile küçük uyku ataklarının olması halidir. Buna hipersomnolens ya da excessive daytime sleepness denir. Yaşamımızda önemi elbette çok fazladır. Kişinin çalışma kapasitesini ve becerisini doğrudan etkileyen önemli bir durumdur. Diğer bir önemi ise trafik kazaları ve iş kazalarında oynadığı roldür.
İnsomnia
İnsomnia, uykuya güç dalma, uykudan sık uyanma, uyku zamanın kısalması ve dinlendirici olmayan uykuya verilen addır. İnsomniaya bağlı olarak hasta uykudan dinlenmemiş kalkar, yorgundur, çalışma kapasitesi azalmış, mutsuz, depresiftir ve anksiyetesi olabilir. Kişinin günlük davranışlarında değişiklikler olur.
Yine en çok yakınılan konu gündüz aşırı uyku eğilimidir.
Tedavisi zordur, uyku hijyenini sağlayarak, davranışsal ve ilaç tedavisi yapılarak kişinin yakınmalarının üstesinden gelinmeye çalışılır.
Narkolepsi
Narkolepsi, gündüz aşırı uyku eğilimi, uykuda paralizi, katapleksi ve hipnogagik halüsinasyonlarla giden bir hastalık sendromudur. Narkolepsi nedeni belli olmayan bir sendromdur. Gündüz aşırı uyku eğilimi nedeniyle günlük yaşamsal aktiviteyi bozar. Gece uyku kalitesi bozulmuş ve REM uykusunda patolojik değişiklikler olmuştur. Diğer sık görülen hastalıklara göre seyrek görülmekle birlikte,sık görülen bir hastalıktır.Hastalığın oluşumunda genetik geçiş olduğu gösterilmiştir. Hastalık erkeklerde daha fazla görülür. Hastalık çoçukluk yaşından başlayarak, 50'li yaşlara kadar ortaya çıkabilir. Narkolepsi yaşam boyu süren bir hastalık olup, devamlı tedavi gerektirir. Tedavide santral sinir sistem uyaranı olan ilaçlar kullanılır. İlaç tedavisinde yan etkiler, ilaca tolerans gelişebilir.]]>
Uyku hastalıkları
Uyku hastalıkları, hastanın uykusu sırasında ya da uyumak istediğinde ortaya çıkan klinik durumlardır. Bugün seksenden fazla uyku hastalığı varlığını ve bunlardan bazılarının görülme sıklığının diğerlerine oranla daha fazla olduğunu biliyoruz.
Toplumda ve hekimler arasında uyku hastalığı denilince sadece fazla uyumak ve uyuyamama, uyku hastalığı olarak anlaşılmaktadır. Oysa uyku hastalıkları uyku sırasında görülen uyku kalitesini bozarak bireyin dinlenememesi, bilincinin tazelenememesi,gündüz aktivitelerinin bozulması ve bireyin sağlıklı olduğu dönemdeki kapasite ve becerilerinin azalması ile seyreden hastalıklardır.
Uyku hastalıkları ile ilgili gerçek anlamda bilimsel çalışmalar geçen yüzyılın başında Amerika ve Avrupa'da başlamış. Başlangıçta rüya içeriğini açıklamak için yola çıkılmış. Ancak bu çalışmalar sırasında insan yaşamında çok önemli sağlık problemlerinin oluşmasına neden olan, klinik durumların ortaya çıktığı gözlenmiş. Bu temeller üzerine geliştirilen ve yapılan çalışmalar uyku tıbbının altmışlı yılların ortaları ve yetmişli yılların başında ayrı bir disiplin, ayrı bir uzmanlık alanı olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Yetmişlerden sonra uyku hastalıkları ile ilgili teknolojik ve bilimsel gelişme baş döndürücü hızla artmıştır.
Bizde, konuyla ilgilenme seksenli yılların başında bir kaç bilim adamının yurtdışı çalışmaları ve yurda döndüklerinde bu işle ilgilenmeleri ile başlamıştır. Doksanlı yıllara kadar iki üniversite kliniğinde çalışan, ancak uğraşanların dışında kimsenin fazla ilgilenmediği bir tıp alanı olarak varlığını sürdürmüştür.
Başlangıçta uyku hastalıkları bizde fantazi olarak algılanmış. Ancak doksanlı yılların başında, nöröloji ve psikiyatri dışında, biz göğüs hastalıkları uzmanlarının da konuyla ilgilenmesi ie bu konuya olan ilgiyi artmıştır. Toplum ve hekim kitlesinin konu hakkında bilgilenmesinin artması ve ilginin odaklanması, uyku hastalıkları ile ilgilenen araştırmacı ve hekimlerin düzenlediği konferanslar, sempozyumlar, seminerler ve yaptıkları yayınlar sonucunda olmuştur. Seksenli yıllarda iki olan merkez sayısı bugün yirmilere çıkmıştır. Şu an, başlangıçta sanıldığı gibi fantazi değil, uyku biliminin de ayrı ve önemli bir bilim dalı olduğu kabullenilmiştir.
Uyku hastalıkları ile kim ilgilenir?
Uyku hastalıkları geniş bir bilimsel yelpaze gösteren bilim alanıdır.Bir çok uzmanlık alanını ilgilendirir. Bazı hastalıklar nörölogları, bazıları psikiyatrisleri, bazıları göğüs hastalıkları ve kulak burun boğaz uzmanlarını ilgilendirir. Şu an ülkemizde uzmanlık alanı olmamasına karşın, bir çok disiplinin aktivite göstereceği, bir bilim dalıdır. Benim kanaatim çok yakın gelecekte dahiliye, cerrahi, çoçuk ve kadın–doğum gibi bir ana tıp dalı olacaktır.
Tıpta günümüzde ulaşılan bilgi birikimine karşın, halen bilinmeyen sayısı çok fazla. Bir çok klinik durum var ki nasıl oluştuğu açıklanamıyor ; ya esansiyel, ya idiopatik diye adlandırılıyor. Gerçek nedeni açıklanamıyor, sadece sonuçları tedavi edilmeye çalışılıyor. Bugün uyku tıbbının yaşamamıza girmesi ile, açıklayamadığımız ve hastaların sorununa çözüm bulmak için doktor doktor dolaştığı; idiopatik,esansiyel ya da psikolojiktir denilen bir çok klinik durumun uyku sırasında gözlenen hastalıklara bağlı geliştiği anlaşılmıştır.
Uyku hastalıklarının görülme sıklığı nedir, yaş, cins farkı gösterir mi ?
Uyku hastalıklarının her biri farklı sıklıkda görülmektedir. Çok seyrek görülen hastalıklar olmasına karşın, çok sık görülen hastalıklar da vardır. Bu konuda örnek verecek olursak astım ve diyabet gibi hastalıklar kadar sık görülen hastalıklar olup, yaşam kalitesini en az onlar kadar bozarlar.Hastalıklar her yaşta görülmesine karşın, bazılarının sıklığı yaşın ilerlemesine bağlı olarak artmaktadır.Cinse görede bazı hastalıkların dağılımı değişmektedir. Örneğin, uyku apne sendromu erkek cinste daha çok görülmektedir.
En sık görülen uyku hastalıkları insomnia,uyku apne sendromu, huzursuz bacak sendromu, narkolepsi gibi hastalıklardır. Bu hastalıklardan en sık görüleni insomnia olup, ABD istatistiklerine göre %17 oranındadır. Bu görülme sıklığı kronik obstrüktif akciğer hastalığı (kronik bronşit + amfizem)sıklığı kadardır. Yine uyku apne sendromunun ülkesel boyutta farklılıklar göstermesine karşın % 2-5 oranında görüldüğü bildirilmiştir. Bu hastalığında sıklığı şeker hastalığı görülme sıklığından fazla olup,astım sıklığı kadardır.Yine huzursuz bacak sendromu sıklığı %5 dolayındadır. Narkolepsi diğerlerine göre daha az görülmekle birlikte % 0.05 dolayında görülmektedir.
Bu hastalıkların önemi, gündüz aşırı uyku eğilimini artırıyor olmalarıdır ve başka klinik durumların gelişmesinde tetikleyici rollerinin varlığıdır.
Gündüz aşırı uyku eğilimi
Gündüz aşırı uyku eğilimi uyku hastalıklarına bağlı olarak sıklıkla gelişen, gece uyku kalitesinin bozulması nedeniyle dinlendirici uykunun olmamasına bağlı olarak, kişinin gündüz yaşamında uyku eğiliminin artması ve kimi zaman iş başında bile küçük uyku ataklarının olması halidir. Buna hipersomnolens ya da excessive daytime sleepness denir. Yaşamımızda önemi elbette çok fazladır. Kişinin çalışma kapasitesini ve becerisini doğrudan etkileyen önemli bir durumdur. Diğer bir önemi ise trafik kazaları ve iş kazalarında oynadığı roldür.
İnsomnia
İnsomnia, uykuya güç dalma, uykudan sık uyanma, uyku zamanın kısalması ve dinlendirici olmayan uykuya verilen addır. İnsomniaya bağlı olarak hasta uykudan dinlenmemiş kalkar, yorgundur, çalışma kapasitesi azalmış, mutsuz, depresiftir ve anksiyetesi olabilir. Kişinin günlük davranışlarında değişiklikler olur.
Yine en çok yakınılan konu gündüz aşırı uyku eğilimidir.
Tedavisi zordur, uyku hijyenini sağlayarak, davranışsal ve ilaç tedavisi yapılarak kişinin yakınmalarının üstesinden gelinmeye çalışılır.
Narkolepsi
Narkolepsi, gündüz aşırı uyku eğilimi, uykuda paralizi, katapleksi ve hipnogagik halüsinasyonlarla giden bir hastalık sendromudur. Narkolepsi nedeni belli olmayan bir sendromdur. Gündüz aşırı uyku eğilimi nedeniyle günlük yaşamsal aktiviteyi bozar. Gece uyku kalitesi bozulmuş ve REM uykusunda patolojik değişiklikler olmuştur. Diğer sık görülen hastalıklara göre seyrek görülmekle birlikte,sık görülen bir hastalıktır.Hastalığın oluşumunda genetik geçiş olduğu gösterilmiştir. Hastalık erkeklerde daha fazla görülür. Hastalık çoçukluk yaşından başlayarak, 50'li yaşlara kadar ortaya çıkabilir. Narkolepsi yaşam boyu süren bir hastalık olup, devamlı tedavi gerektirir. Tedavide santral sinir sistem uyaranı olan ilaçlar kullanılır. İlaç tedavisinde yan etkiler, ilaca tolerans gelişebilir.]]>
https://eylulforum.com/konu-asiri-uyku-zararlari
Tue, 27 Oct 2009 00:48:01 +0200https://eylulforum.com/konu-asiri-uyku-zararlari
Aşırı uyku birçok tehlikeli hastalığın habercisi olabilir
Kişinin uykusuyla ilgili farkında olduğu ve onu en çok rahatsız eden yakınma uykusuzluktur. Bu yüzden hekime başvuran hastaların çoğunluğunu, uykusuzluktan yakınanlar oluşturur. Buna karşılık aşırı uykululuk (yorgun kalkma ve gün içinde uyuklamalar), çoğu hasta ve yakınları tarafından önemsenmez hatta normal karşılanır.
Memorial Hastanesi Uyku Laboratuvarı Sorumlusu Doç Dr. Turan Atay, “Aşırı uyku ve uyku bozuklukları” hakkında bilgi verdi.
“Aşırı uyku hali” günlük yaşamdaki koşuşturmaya, strese, iş hayatının zorluklarına, trafiğe, yaşa veya kişinin tembelliğine bağlanır. Oysa gerek neden oldukları iş veya trafik kazaları, gerek hayati tehlike arz eden diğer hastalıklara yol açmaları dolayısıyla uyku tıbbı ile uğraşan hekimlerin önem verdiği bir konudur. Zaman geçirmeden tedavi gerektiren birçok hastalık, kendini aşırı uykululukla belli eder.
Uykusuzluk kişiye daha fazla rahatsızlık verse de tanımlanmış 80’den fazla uyku hastalığının sadece küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Sonuçları bakımından hayati veya acil rahatsızlıklar, aşırı uyku hali önemsenmediği için atlanabilmektedir.
Uyku Nedir?
Uykuyla ilgili çalışmalar, uykunun zannedildiği gibi yorgunluk sonucu başlayan pasif bir süreç değil, vücudun biyolojik saatinin düzenleyici rol oynadığı, birçok uyku getirici biyokimyasal maddenin ve hormonun salınması, bu sırada beyindeki özel merkezlerin bir sıra ve düzen içinde etkin hale gelmesi sayesinde başlayıp sürdürülen aktif bir işlev olduğunu göstermiştir.
Organizmadaki bazı vücut işlevlerinin (bu arada uykunun) 24 saat içindeki düzeni ve dağılımı, biyolojik saatimiz tarafından düzenlenmektedir. Uyku getirici veya tersine uyanıklığı arttıran maddelerin veya hormonların hangi saatlerde salgılanacağı buna bağlıdır. Biyolojik saatimize yol gösteren etmenlerin en önemlilerinden biri “ışık”tır. Gözlerimiz (retina tabakası) tarafından algılanan ışık, beyindeki ilgili merkeze ulaşır ve bu merkez de ışığın miktarına (gündüz-gece) bağlı olarak, uyku getirici veya uyanıklığı sağlayan (diğer bir ifadeyle uykuyu kaçıran) madde ve hormonları salgılayan merkezlere uyarıcı veya engelleyici mesajlar yollar. Dolayısıyla 24 saat içinde uyumaya yatkın olduğumuz veya istesek de kolay kolay uyuyamayacağımız dönemler vardır: Örneğin bütün gece uyumayan ve çok yorgun olan birinin, sabah-öğle saatleri arasında istediği halde kolayca uykuya dalamaması, hatta şaşırtıcı biçimde hareketli ve konuşkan görünmesi gibi. Buna karşılık uykuyu getiren hormonlardan biri olan melatonin akşam saatlerinden sonra daha fazla salgılanır ve gece uyumamızı kolaylaştırır.
Uyku açısından biyolojik ritmimizi düzenleyen etmenlerden biri de vücut ısısıdır. Vücut ısısının düşük olduğu dönemlerde, uykuya daha yatkın oluruz. Vücut ısısı gün içinde iki kez düşer. Bu düşüşlerden en belirgin olanı sabaha karşı saatlerde, diğeri ise öğleden sonra saat 14.00 civarındadır (öğleden sonra bastıran ve genellikle öğle yemeğine bağladığımız mahmurluk hali, aslında vücut ısısındaki azalmaya bağlıdır; ve yine bu sayede “öğle uykusu” uyumak mümkün olmaktadır).
Yeterli Uykunun Süresi Ne Kadardır?
Yeterli uyku süresi kişiden kişiye değişir ve esasen genetik olarak getirilen bir özelliktir. Erişkin insanlarda bu süre 4-11 saat arasında değişmektedir; herkesin bildiği 7-8 saatlik süre ortalama bir değerdir. Ancak yukarıda uykunun yapısıyla ilgili verdiğimiz bilgileri göz önüne alarak uykunun süresi kadar, hatta ondan daha da fazla, uykunun kalitesinin önemli olduğunu belirtmeliyiz. Birçok kişi kendini zamanla adapte edip, alışageldiği uyku süresini bir miktar azaltarak da işlevlerini yerine getirebilmektedir. Oysa çeşitli uyku bozuklukları/hastalıkları, uyunan ortamdaki olumsuz şartlar, çeşitli nedenlerle kullanılan ilaçlar vb. birçok etmen uykuyu bölerek, uyku dönemlerinin oranlarını bozarak kaliteyi olumsuz yönde etkileyebilir. Böyle durumlarda kişi istediği kadar uyusun, kendini dinlenmiş hissetmez ve gün içinde işlevlerini yerine getirmekte zorlanır, konsantre olamaz, hatta her fırsatta uyuklar.
Şöyle de söyleyebiliriz: Kişinin sabah kalktığında kendini dinlenmiş ve dinç hissettiği, gün boyunca da konsantrasyon eksikliği ve yorgunluk hissetmeden, işlevlerini aksatmaksızın yerine getirebildiği uyku miktarı onun için yeterlidir.
Aşırı Uyku (Hipersomni) Nedir?
Hipersomni, anlam olarak aşırı uyku ve uygun olmayan ortam ve zamanlarda uyku ihtiyacının ön planda olması demektir. Birçok uyku hastalığı bu belirtiye yol açmaktadır; ancak burada en önemli olanları hakkında bilgi verilecektir.
Narkolepsi-Katapleksi Sendromu: Gün içinde ortalama 2-3 saat aralıklarla önlenemez uyku ataklarının ortaya çıktığı, bu ataklar dışında da kişinin kendini uykulu ya da yorgun hissedebildiği, hatta uyanıklık içine mikro uyku dediğimiz saniyelik uyku dönemlerinin karışabildiği, daha çok ergenlik ve genç erişkinlik çağlarında başlayan bir hastalıktır. Uykululuğun yanında, kasların aniden gevşemesine bağlı olarak kişinin olduğu yere yığılmasına ve bir süre hareketsiz kalmasına yol açabilen katapleksi de önemli belirtilerden biridir. Katapleksinin daha hafif şekillerinde sadece boyun veya çene kaslarında tonus kaybı (gevşeme) olur. Bu durumda hastanın sadece başı öne veya arkaya doğru düşer ya da çenesi sarkar. Katapleksi genellikle ani duygusal değişikliklerle (üzüntü, korku, kahkaha, ağlama gibi) tetiklenir. Başka bir belirti uyku paralizisi (uyku felci) olup, uykuya dalarken ya da uyanırken kol-bacaklarda ve gövdede tek taraflı veya yaygın, kısa süreli, ani kuvvet kaybıyla karakterizedir. Yine uykuya dalarken veya uyanırken ortaya çıkan, genellikle görsel tipte sanrılar (halusinasyonlar) da hastalığın belirtilerindendir.]]>
Aşırı uyku birçok tehlikeli hastalığın habercisi olabilir
Kişinin uykusuyla ilgili farkında olduğu ve onu en çok rahatsız eden yakınma uykusuzluktur. Bu yüzden hekime başvuran hastaların çoğunluğunu, uykusuzluktan yakınanlar oluşturur. Buna karşılık aşırı uykululuk (yorgun kalkma ve gün içinde uyuklamalar), çoğu hasta ve yakınları tarafından önemsenmez hatta normal karşılanır.
Memorial Hastanesi Uyku Laboratuvarı Sorumlusu Doç Dr. Turan Atay, “Aşırı uyku ve uyku bozuklukları” hakkında bilgi verdi.
“Aşırı uyku hali” günlük yaşamdaki koşuşturmaya, strese, iş hayatının zorluklarına, trafiğe, yaşa veya kişinin tembelliğine bağlanır. Oysa gerek neden oldukları iş veya trafik kazaları, gerek hayati tehlike arz eden diğer hastalıklara yol açmaları dolayısıyla uyku tıbbı ile uğraşan hekimlerin önem verdiği bir konudur. Zaman geçirmeden tedavi gerektiren birçok hastalık, kendini aşırı uykululukla belli eder.
Uykusuzluk kişiye daha fazla rahatsızlık verse de tanımlanmış 80’den fazla uyku hastalığının sadece küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Sonuçları bakımından hayati veya acil rahatsızlıklar, aşırı uyku hali önemsenmediği için atlanabilmektedir.
Uyku Nedir?
Uykuyla ilgili çalışmalar, uykunun zannedildiği gibi yorgunluk sonucu başlayan pasif bir süreç değil, vücudun biyolojik saatinin düzenleyici rol oynadığı, birçok uyku getirici biyokimyasal maddenin ve hormonun salınması, bu sırada beyindeki özel merkezlerin bir sıra ve düzen içinde etkin hale gelmesi sayesinde başlayıp sürdürülen aktif bir işlev olduğunu göstermiştir.
Organizmadaki bazı vücut işlevlerinin (bu arada uykunun) 24 saat içindeki düzeni ve dağılımı, biyolojik saatimiz tarafından düzenlenmektedir. Uyku getirici veya tersine uyanıklığı arttıran maddelerin veya hormonların hangi saatlerde salgılanacağı buna bağlıdır. Biyolojik saatimize yol gösteren etmenlerin en önemlilerinden biri “ışık”tır. Gözlerimiz (retina tabakası) tarafından algılanan ışık, beyindeki ilgili merkeze ulaşır ve bu merkez de ışığın miktarına (gündüz-gece) bağlı olarak, uyku getirici veya uyanıklığı sağlayan (diğer bir ifadeyle uykuyu kaçıran) madde ve hormonları salgılayan merkezlere uyarıcı veya engelleyici mesajlar yollar. Dolayısıyla 24 saat içinde uyumaya yatkın olduğumuz veya istesek de kolay kolay uyuyamayacağımız dönemler vardır: Örneğin bütün gece uyumayan ve çok yorgun olan birinin, sabah-öğle saatleri arasında istediği halde kolayca uykuya dalamaması, hatta şaşırtıcı biçimde hareketli ve konuşkan görünmesi gibi. Buna karşılık uykuyu getiren hormonlardan biri olan melatonin akşam saatlerinden sonra daha fazla salgılanır ve gece uyumamızı kolaylaştırır.
Uyku açısından biyolojik ritmimizi düzenleyen etmenlerden biri de vücut ısısıdır. Vücut ısısının düşük olduğu dönemlerde, uykuya daha yatkın oluruz. Vücut ısısı gün içinde iki kez düşer. Bu düşüşlerden en belirgin olanı sabaha karşı saatlerde, diğeri ise öğleden sonra saat 14.00 civarındadır (öğleden sonra bastıran ve genellikle öğle yemeğine bağladığımız mahmurluk hali, aslında vücut ısısındaki azalmaya bağlıdır; ve yine bu sayede “öğle uykusu” uyumak mümkün olmaktadır).
Yeterli Uykunun Süresi Ne Kadardır?
Yeterli uyku süresi kişiden kişiye değişir ve esasen genetik olarak getirilen bir özelliktir. Erişkin insanlarda bu süre 4-11 saat arasında değişmektedir; herkesin bildiği 7-8 saatlik süre ortalama bir değerdir. Ancak yukarıda uykunun yapısıyla ilgili verdiğimiz bilgileri göz önüne alarak uykunun süresi kadar, hatta ondan daha da fazla, uykunun kalitesinin önemli olduğunu belirtmeliyiz. Birçok kişi kendini zamanla adapte edip, alışageldiği uyku süresini bir miktar azaltarak da işlevlerini yerine getirebilmektedir. Oysa çeşitli uyku bozuklukları/hastalıkları, uyunan ortamdaki olumsuz şartlar, çeşitli nedenlerle kullanılan ilaçlar vb. birçok etmen uykuyu bölerek, uyku dönemlerinin oranlarını bozarak kaliteyi olumsuz yönde etkileyebilir. Böyle durumlarda kişi istediği kadar uyusun, kendini dinlenmiş hissetmez ve gün içinde işlevlerini yerine getirmekte zorlanır, konsantre olamaz, hatta her fırsatta uyuklar.
Şöyle de söyleyebiliriz: Kişinin sabah kalktığında kendini dinlenmiş ve dinç hissettiği, gün boyunca da konsantrasyon eksikliği ve yorgunluk hissetmeden, işlevlerini aksatmaksızın yerine getirebildiği uyku miktarı onun için yeterlidir.
Aşırı Uyku (Hipersomni) Nedir?
Hipersomni, anlam olarak aşırı uyku ve uygun olmayan ortam ve zamanlarda uyku ihtiyacının ön planda olması demektir. Birçok uyku hastalığı bu belirtiye yol açmaktadır; ancak burada en önemli olanları hakkında bilgi verilecektir.
Narkolepsi-Katapleksi Sendromu: Gün içinde ortalama 2-3 saat aralıklarla önlenemez uyku ataklarının ortaya çıktığı, bu ataklar dışında da kişinin kendini uykulu ya da yorgun hissedebildiği, hatta uyanıklık içine mikro uyku dediğimiz saniyelik uyku dönemlerinin karışabildiği, daha çok ergenlik ve genç erişkinlik çağlarında başlayan bir hastalıktır. Uykululuğun yanında, kasların aniden gevşemesine bağlı olarak kişinin olduğu yere yığılmasına ve bir süre hareketsiz kalmasına yol açabilen katapleksi de önemli belirtilerden biridir. Katapleksinin daha hafif şekillerinde sadece boyun veya çene kaslarında tonus kaybı (gevşeme) olur. Bu durumda hastanın sadece başı öne veya arkaya doğru düşer ya da çenesi sarkar. Katapleksi genellikle ani duygusal değişikliklerle (üzüntü, korku, kahkaha, ağlama gibi) tetiklenir. Başka bir belirti uyku paralizisi (uyku felci) olup, uykuya dalarken ya da uyanırken kol-bacaklarda ve gövdede tek taraflı veya yaygın, kısa süreli, ani kuvvet kaybıyla karakterizedir. Yine uykuya dalarken veya uyanırken ortaya çıkan, genellikle görsel tipte sanrılar (halusinasyonlar) da hastalığın belirtilerindendir.]]>
https://eylulforum.com/konu-narkolepsi-nedir-nedenleri-etkileri-narkolepsi-gunduz-asiri-uyku-egilimi
Tue, 27 Oct 2009 00:45:13 +0200https://eylulforum.com/konu-narkolepsi-nedir-nedenleri-etkileri-narkolepsi-gunduz-asiri-uyku-egilimi
Narkolepsi, gündüz aşırı uyku eğilimi - Excessive Daytime Sleepiness (EDS)- ile karakterize edilen nörolojik bir durumdur. Uyku felci – Sleep Paralise - , katapleksi ve hipnogojik halüsinasyonlar ise bu hastalığın uzantısında ortaya çıkan diğer bozukluklardır.
Semptomları
En belirgin semptomlarından birisi gece yeterli derecede uyunmuş dahi olunca gün içerisindeki aşırı uyku eğilmi görülmesidir. Narkolepsi sahibi bir hastanın en olur olmadık yerlerde ve zamanlarda, kendileri de çoğunlukla farkına varmadan, uykuya daldıklarını görmek olasıdır. Gün içerisindeki uyku atakları, bazen kendilerini uyararak bazense uyarmadan, fiziksel olarak uyuma ihtiyacının dayanılmaz olması şeklinde oluşur. Gün içerisindeki kısa uyku durumları birden fazla olabilir. Genellikle kişi bu kısa uykular sonucunda kendisini iyi hissederek uyanır, ne varki uyku hissi birkaç saat sonra tekrar kendini gösterecektir. Bununla beraber gece uykusu esnasında sık sık uyanma durumları görülür. Narkolepsi hastalığına sahip birey de zaman içerisinde bu hastalığın beraberinde getirdiği bir takım bozuklukları da görmek olasıdır. Bütün narkoleptiklerde görülmeyen ama narkolepsinin klasik semptomları arasında sayılabilinecek bozukluklar : Katapleksi, hipnogojik halüsinasyon ve uyku felci. Katapleksi kasların fonksiyonunu yitirdiği, anlaşılır konuşulamadığı, boyun ya da dizlerdeki gücün zayıflaması sonucu vücudu çökerten epizodik bir durumdur. Bu epizot aşırı gülme, kızgınlık, sürpriz ya da korku gibi duygusal reaksiyonlar tarafından ortaya çıkartılabilir. Birkaç saniyeden birkaç dakikaya kadar uzayabilir süresi. Kişi epizot boyunca bilincini kaybetmez. Yalnızca vücut fonksiyonları felce uğramış olur.
Uyku felciyse uyanma esnasında geçici bir konuşamama ya da hareket edememe durumudur. Bu genellikle korkutucu olsa dahi tehlikeli değildir. Hipnogojik halüsinasyonlar ise son derece canlı, sık sık korkutucu olan , uykuya dalış ve uyanış esnalarında görülen , rüya bezeri bir durumdur. Gündüz aşırı uyku eğilimi, Uyku felci , hipnogojik halüsinasyonlar, özellikle yetersiz uyumuş kişilerde de gözlenebilen bozukluklar olmakla beraber, katapleksi yalnıca narkoleptik hastalara özgü bir durumdur. Bu sayılan semptomlarının tümünü kendinde gösteren hastaların yüzdesi % 20 ile % 25 arasında değişir.
Narkolepsinin semptomları, özellikle gündüz aşırı uyuma eğilimi ve katapleksi kişinin sosyal, kişisel ve profosyönel yaşamında sık sık ciddi problemlere yol açar ve kişiyi bir çok yönden kısıtlar.
Etkileri
Uyku düzeni iki kısımdan oluşur; birincisi hızlı göz hareketleri olarak adlandırılan REM ( Rapid-Eye-Movement) uykusu , diğeri ise REM uykusu dışında kalan Non-REM (NREM) uykudur. Normalde, kişi uyanıkken beyin dalgaları düzenli bir ritim gösterir. Kişi uykuya daldığındaysa beyin dalgaları yavaşlar ve daha az düzenli olur. Bu sürece verilen ad, NREM yani normal uyku durumudur. Uykuya daldıktan bir ya da yarım saat sonra beyin dalgaları tekrardan aktif sürece geçmeye başlar. Buna verilen ad da REM uykusudur. Hatırlayabildiğimiz rüyaların büyük bir kısmı bu süreçte görülür. Normalde insanlar uykularına NREM ile başlarlar. REM uykusunun başlamasıysa denildiği gibi yarım saat ile bir saat arasında değişir. Buna karşın narkoleptik kişiler doğrudan REM uykusuna dalar. Bunun bir çok sonucu gözlenebilir: Gece uykusu esnasında çoğunlukla derin bir uykuya sahip olunamaz , genellikle hatırlayamadıkları çok canlı ve genellikle korkutucu rüyalar/kabuslar kendini gösterir, gözle görülür bir biçimde gündüz zamanında her an uykuya dalınabilir.
Nedenleri
Narkolepsi hastalığı kesin bir şekilde nedenselleştirilmiş değildir. Genetik yolla oluşması bulunan en somut nedendir şu ana dek. 2004 yılında Avustralya'da narkoleptik insanlardan alınan proteinlerin farelere enjekte edilmesi yoluyla bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırma sonucunda, narkolepsinin "otoimmün" bir hastalık olduğuna ilişkin ipuçlarının elde edilmiştir. Bu da bağışıklık sisteminin normal beyin dokularına yabancı doku gibi saldırması anlamına geliyor.]]>
Narkolepsi, gündüz aşırı uyku eğilimi - Excessive Daytime Sleepiness (EDS)- ile karakterize edilen nörolojik bir durumdur. Uyku felci – Sleep Paralise - , katapleksi ve hipnogojik halüsinasyonlar ise bu hastalığın uzantısında ortaya çıkan diğer bozukluklardır.
Semptomları
En belirgin semptomlarından birisi gece yeterli derecede uyunmuş dahi olunca gün içerisindeki aşırı uyku eğilmi görülmesidir. Narkolepsi sahibi bir hastanın en olur olmadık yerlerde ve zamanlarda, kendileri de çoğunlukla farkına varmadan, uykuya daldıklarını görmek olasıdır. Gün içerisindeki uyku atakları, bazen kendilerini uyararak bazense uyarmadan, fiziksel olarak uyuma ihtiyacının dayanılmaz olması şeklinde oluşur. Gün içerisindeki kısa uyku durumları birden fazla olabilir. Genellikle kişi bu kısa uykular sonucunda kendisini iyi hissederek uyanır, ne varki uyku hissi birkaç saat sonra tekrar kendini gösterecektir. Bununla beraber gece uykusu esnasında sık sık uyanma durumları görülür. Narkolepsi hastalığına sahip birey de zaman içerisinde bu hastalığın beraberinde getirdiği bir takım bozuklukları da görmek olasıdır. Bütün narkoleptiklerde görülmeyen ama narkolepsinin klasik semptomları arasında sayılabilinecek bozukluklar : Katapleksi, hipnogojik halüsinasyon ve uyku felci. Katapleksi kasların fonksiyonunu yitirdiği, anlaşılır konuşulamadığı, boyun ya da dizlerdeki gücün zayıflaması sonucu vücudu çökerten epizodik bir durumdur. Bu epizot aşırı gülme, kızgınlık, sürpriz ya da korku gibi duygusal reaksiyonlar tarafından ortaya çıkartılabilir. Birkaç saniyeden birkaç dakikaya kadar uzayabilir süresi. Kişi epizot boyunca bilincini kaybetmez. Yalnızca vücut fonksiyonları felce uğramış olur.
Uyku felciyse uyanma esnasında geçici bir konuşamama ya da hareket edememe durumudur. Bu genellikle korkutucu olsa dahi tehlikeli değildir. Hipnogojik halüsinasyonlar ise son derece canlı, sık sık korkutucu olan , uykuya dalış ve uyanış esnalarında görülen , rüya bezeri bir durumdur. Gündüz aşırı uyku eğilimi, Uyku felci , hipnogojik halüsinasyonlar, özellikle yetersiz uyumuş kişilerde de gözlenebilen bozukluklar olmakla beraber, katapleksi yalnıca narkoleptik hastalara özgü bir durumdur. Bu sayılan semptomlarının tümünü kendinde gösteren hastaların yüzdesi % 20 ile % 25 arasında değişir.
Narkolepsinin semptomları, özellikle gündüz aşırı uyuma eğilimi ve katapleksi kişinin sosyal, kişisel ve profosyönel yaşamında sık sık ciddi problemlere yol açar ve kişiyi bir çok yönden kısıtlar.
Etkileri
Uyku düzeni iki kısımdan oluşur; birincisi hızlı göz hareketleri olarak adlandırılan REM ( Rapid-Eye-Movement) uykusu , diğeri ise REM uykusu dışında kalan Non-REM (NREM) uykudur. Normalde, kişi uyanıkken beyin dalgaları düzenli bir ritim gösterir. Kişi uykuya daldığındaysa beyin dalgaları yavaşlar ve daha az düzenli olur. Bu sürece verilen ad, NREM yani normal uyku durumudur. Uykuya daldıktan bir ya da yarım saat sonra beyin dalgaları tekrardan aktif sürece geçmeye başlar. Buna verilen ad da REM uykusudur. Hatırlayabildiğimiz rüyaların büyük bir kısmı bu süreçte görülür. Normalde insanlar uykularına NREM ile başlarlar. REM uykusunun başlamasıysa denildiği gibi yarım saat ile bir saat arasında değişir. Buna karşın narkoleptik kişiler doğrudan REM uykusuna dalar. Bunun bir çok sonucu gözlenebilir: Gece uykusu esnasında çoğunlukla derin bir uykuya sahip olunamaz , genellikle hatırlayamadıkları çok canlı ve genellikle korkutucu rüyalar/kabuslar kendini gösterir, gözle görülür bir biçimde gündüz zamanında her an uykuya dalınabilir.
Nedenleri
Narkolepsi hastalığı kesin bir şekilde nedenselleştirilmiş değildir. Genetik yolla oluşması bulunan en somut nedendir şu ana dek. 2004 yılında Avustralya'da narkoleptik insanlardan alınan proteinlerin farelere enjekte edilmesi yoluyla bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırma sonucunda, narkolepsinin "otoimmün" bir hastalık olduğuna ilişkin ipuçlarının elde edilmiştir. Bu da bağışıklık sisteminin normal beyin dokularına yabancı doku gibi saldırması anlamına geliyor.]]>
https://eylulforum.com/konu-uyku-hastaliklari-nedenleri
Tue, 27 Oct 2009 00:44:41 +0200https://eylulforum.com/konu-uyku-hastaliklari-nedenleri
Sorunlarından ‘uyuyarak’ kaçıyorlar
ADANA - Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı bünyesinde oluşturulan Uyku Laboratuvarı Direktörü Kezban Aslan, fizyolojik bir durum olan ve yaşamın üçte birinden fazlasını kapsayan uykunun fazlasının da azının da stresin ve psikolojik sorunların habercisi olduğunu söyledi.
Uyku hastalıklarının, hastanın uykusu sırasında ya da uyumak istediğinde ortaya çıkan klinik bir durum olduğunu belirten Aslan, bu hastalıkların uyku kalitesini bozarak bireyin dinlenememesi, bilincinin tazelenememesi, gündüz aktivitelerinin bozulması ve bireyin sağlıklı olduğu dönemdeki kapasite ve becerilerinin azalmasıyla seyrettiğini vurguladı.
Her insanın yaşamının bir bölümünde uyku sorunlarıyla karşılaştığını ifade eden Aslan, “Bugün 80’den fazla uyku hastalığı var, ancak uykusuzluk ve aşırı uyku hali en sık görülenler arasında yer alıyor” dedi.
Hava kirliliği, gürültü, stres ve psikolojik sorunların uyku bozukluklarında en önemli etkenlerden biri olduğuna dikkati çeken Aslan, cinsiyet faktörünün de uyku sorunlarında önemli bir belirleyici olduğunu ifade etti.
Kadınların stres ya da psikolojik sorunları olduğunda daha çok uykusuzluk çektiklerini, ancak erkeklerin önemli bir bölümünün uykuyu “sorunlardan kaçış” olarak gördüklerini vurgulayan Aslan, “Normalin üzerinde uyuyan bir erkeğin psikolojik durumu irdelenmelidir” dedi.
Erkeklerin, sorunlarını genelde başkalarıyla paylaşmamalarının da onların uykuyu bir kaçış yolu olarak görmelerinde etken olduğuna işaret eden Aslan, “Erkeklerde aşırı uyku hali (narkolepsi) diye tanımlanan ve gündüz aşırı uyku eğilimiyle kendini gösteren hastalıktan kaynaklanmıyorsa, sorun psikolojik kaynaklı olabilir” diye konuştu.
Narkolepsinin genelde erkeklerde görülen bir uyku hastalığı olduğunu belirten Aslan, şunları kaydetti:
“Gündüz aşırı uyku eğilimi nedeniyle günlük yaşamsal aktiviteyi bozar. Gece uyku kalitesi bozulmuş ve REM uykusunda patolojik değişiklikler olmuştur. Hastalığın oluşumunda genetik geçiş olduğu gösterilmiştir. Hastalık erkeklerde daha fazla görülür. Hastalık, çocukluk yaşından başlayarak 50’li yaşlara kadar ortaya çıkabilir.”
Narkolepsinin yaşam boyu süren ve devamlı tedavi gerektiren bir hastalık olduğuna dikkati çeken Aslan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Tedavide santral sinir sistemini uyaran ilaçlar kullanılır. İlaç tedavisinde yan etkiler, ilaca tolerans gelişebilir. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken konu, aşırı uyku halinin kaynağının tespitidir. Eğer, klinik bir durum söz konusu değilse bu durumda psikolojik sorun, stres, depresyon ve kişinin başkalarıyla paylaşamadığı sorunları olduğundan şüphe edilmelidir.”]]>
Sorunlarından ‘uyuyarak’ kaçıyorlar
ADANA - Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı bünyesinde oluşturulan Uyku Laboratuvarı Direktörü Kezban Aslan, fizyolojik bir durum olan ve yaşamın üçte birinden fazlasını kapsayan uykunun fazlasının da azının da stresin ve psikolojik sorunların habercisi olduğunu söyledi.
Uyku hastalıklarının, hastanın uykusu sırasında ya da uyumak istediğinde ortaya çıkan klinik bir durum olduğunu belirten Aslan, bu hastalıkların uyku kalitesini bozarak bireyin dinlenememesi, bilincinin tazelenememesi, gündüz aktivitelerinin bozulması ve bireyin sağlıklı olduğu dönemdeki kapasite ve becerilerinin azalmasıyla seyrettiğini vurguladı.
Her insanın yaşamının bir bölümünde uyku sorunlarıyla karşılaştığını ifade eden Aslan, “Bugün 80’den fazla uyku hastalığı var, ancak uykusuzluk ve aşırı uyku hali en sık görülenler arasında yer alıyor” dedi.
Hava kirliliği, gürültü, stres ve psikolojik sorunların uyku bozukluklarında en önemli etkenlerden biri olduğuna dikkati çeken Aslan, cinsiyet faktörünün de uyku sorunlarında önemli bir belirleyici olduğunu ifade etti.
Kadınların stres ya da psikolojik sorunları olduğunda daha çok uykusuzluk çektiklerini, ancak erkeklerin önemli bir bölümünün uykuyu “sorunlardan kaçış” olarak gördüklerini vurgulayan Aslan, “Normalin üzerinde uyuyan bir erkeğin psikolojik durumu irdelenmelidir” dedi.
Erkeklerin, sorunlarını genelde başkalarıyla paylaşmamalarının da onların uykuyu bir kaçış yolu olarak görmelerinde etken olduğuna işaret eden Aslan, “Erkeklerde aşırı uyku hali (narkolepsi) diye tanımlanan ve gündüz aşırı uyku eğilimiyle kendini gösteren hastalıktan kaynaklanmıyorsa, sorun psikolojik kaynaklı olabilir” diye konuştu.
Narkolepsinin genelde erkeklerde görülen bir uyku hastalığı olduğunu belirten Aslan, şunları kaydetti:
“Gündüz aşırı uyku eğilimi nedeniyle günlük yaşamsal aktiviteyi bozar. Gece uyku kalitesi bozulmuş ve REM uykusunda patolojik değişiklikler olmuştur. Hastalığın oluşumunda genetik geçiş olduğu gösterilmiştir. Hastalık erkeklerde daha fazla görülür. Hastalık, çocukluk yaşından başlayarak 50’li yaşlara kadar ortaya çıkabilir.”
Narkolepsinin yaşam boyu süren ve devamlı tedavi gerektiren bir hastalık olduğuna dikkati çeken Aslan, sözlerini şöyle tamamladı:
“Tedavide santral sinir sistemini uyaran ilaçlar kullanılır. İlaç tedavisinde yan etkiler, ilaca tolerans gelişebilir. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken konu, aşırı uyku halinin kaynağının tespitidir. Eğer, klinik bir durum söz konusu değilse bu durumda psikolojik sorun, stres, depresyon ve kişinin başkalarıyla paylaşamadığı sorunları olduğundan şüphe edilmelidir.”]]>