takipçi satın al

instagram takipçi hilesi

takipçi

izmir escort escort izmir izmir escort bayanlar urlexpander.edu.pl dnswhois.edu.pl createaform.com obio.link muzikindirdinle.com izlexl.com downloadbu.com xcryptotrack.com scriptsnulled.net istanbul escort istanbul escort

<![CDATA[Eylül Forum | Hayat Paylaşınca Güzel - Diabet]]> https://eylulforum.com/ 2025-02-22T23:19:09Z MyBB 2009-10-25T18:15:38Z 2009-10-25T18:15:38Z https://eylulforum.com/konu-diabet-nedir-ve-onlemleri-nelerdir <![CDATA[Diabet nedir ve önlemleri nelerdir]]>
resim

Kan şekeri, glikoz vücut için gerekli olan enerjiyi sağlamaktadır. İhtiyaçtan fazla şeker, gerektiğinde kullanılmak üzere karaciğer ve yağ hücrelerinde depolanır. Şekerin vücutta enerji olarak kullanılması ve depolanması için insüline gereksinim vardır. İnsülin şekerin kanda yükselmesini önleyen bir hormondur, midenin arkasında pankreas adlı organın beta hücrelerinde yapılır ve kana salgılanır. Yemekten sonra kan şekeri yükselince pankreastaki insülin yapan hücreler uyarılır ve kana insülin verilir. İnsülin ( kan şekeri ) hücre içine girmesini sağlar. Böylece kan şekeri normal düzeyde tutulur, yükselmez. Hücrelere giren şeker burada yakılır ve enerji olarak kullanılır. İnsülin eksikliğinde veya etkisizliğinde şeker hastalığı "diyabet" ortaya çıkar. Kanda şeker miktarı artar ve böbreklerden idrarla dışarı atılır.
Diabet Nedir: vücudun kan şekerini uygun şekilde kullanamaması ve depolayamamasıdır.


Diyabetin iki tipi vardır:
1) Tip I diyabet (insüline bağımlı diyabet) Bu hastalarda pankreastan insülin yapımı ya çok azalmış veya durmuştur. Bu durumda kanda insülin yoktur. Kan şekeri düzeyini dengelemek için dışarıdan insülin vermek zorunludur. Genellikle çocuklarda ve genç erişkinlerde, yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkar.

resim

2) Tip II diyabet (insüline bağımlı olmayan diyabet) Bu hastalarda pankreasta ileri yaşlara kadar normale yakın düzeyde insülin yapımı vardır. Hatta bazen normalden fazla bile insülin yapımı söz konusu olabilir. Ancak insülin yeterli etkiyi sağlayamamaktadır. Şişmanlık ve yanlış beslenme insülinin istenen etkiyi göstermesini engeller, kan şekeri yükselir. Hastaların çoğunluğu 40 yaşın üzerinde ve şişmandır, ailelerinde diyabetli akrabaları vardır.
Kişi Diyabet Olduğunu Nasıl Anlar?

Diyabetli kişilerde sıklıkla aşağıdaki belirtiler görülür;

* Aşırı susama ve su içme
* Sık sık idrara çıkma
* Kilo kaybı
* Aşırı iştah ve çok yeme
* Bulanık görme
* Cilt enfeksiyonları
* İyileşmeyen yaralar
* Halsizlik

Tip I diyabetin belirtileri daha erkan yaşlarda ortaya çıkar. Tip II diyabetli hastaların bir kısmında teşhis edildikleri anda yukarıdaki şikayetler söz konusu olmayabilir.

resim

Kimlerde diyabet gelişebilir?

* Diyabet herkeste söz konusu olabilir.
* Yakın akrabalarında diyabet olanlar risk altındadırlar.
* Yaş artışıyla beraber diyabet gelişme riski artar.
* 40 yaşın üzerinde ve şişman kişiler diyabete yatkındırlar.
* Gebelikte diyabet gelişen kadınlarda ileriki yıllarda Tip II diyabete yakalanma sıklığı çok fazladır.
* Eğer bir kişide Tip II diyabet varsa ailenin diğer üyeleri de risk altındadır.

Tip II diyabet için risk faktörleri

* Aşırı kilolu olma
* Hareketsiz yaşam tarzı
* Ailede diyabet hikayesi

Vücut Kitle İndeksi (BMI) 30 ve üzerinde olanların diyabete yakalanma riski normal kişilere göre 5 kat fazladır.
Diyabet Tanısı

12-13 saatlik açlık kan şekerine bakılması uygundur.

* Açlık kan şekeri 126 mg/dl'den yüksek ise,
* Diyabet belirtileri bulunuyor ve rastgele ölçülen kan şekeri düzeyi 200mg/dl'den yüksek ise,
* Şeker yükleme testi sırasında kan şekeri düzeyi 200mg/dl veya üzerinde ise,

Yukarıdaki kriterlerden birisi söz konusu ise o kişi diyabetli olabilir ve doktora başvurmalıdır. Şeker Yükleme Testi olarak bilinen Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT), diyabet tanısında çok önem taşır. Doktor önerisi ile yapılmalıdır.
Açlık kan şekeri ve OGTT’nin yanı sıra diyabet takibinde kullanılan diğer laboratuvar testleri de aşağıdaki gibidir:
HbA1c yaklaşık 1-3 ay boyunca ortalama kan şekeri düzeylerini yansıtan bir test parametresidir. Diyabetli hastada, uzun dönemde yapılan tedavinin etkinliğinin ve hastanın tedaviye uyumunun izlenmesinde önemlidir. HbA1c bu yönde değerli bir testtir.
Fruktozamin; Yaklaşık 2 hafta boyunca ortalama kan şekeri düzeylerini yansıtır.
C-peptid; İnsülin tedavisi gören diyabetik hastalarda vücut insülin deposunun göstergesidir. Pankreas tarafından yapılan insülin düzeyini yansıtır.

Diyabet Nasıl Tedavi Edilir?

resim

Diyabet tedavisinde öncelikle diyabetlinin eğitimi önemlidir. Diyabetli kişiye takip ve tedaviye ilişkin gerekli bilgiler verilmelidir. Edinilen bilgilerin günlük yaşama uygulanması ve sürekliliği önemlidir. Diyabetin tedavisinde insülin enjeksiyonları, diyabet ilaçları ve beslenmenin düzenlenmesi kadar günlük egzersiz de önemli bir tedavi yoludur. Düzenli ve bilinçli yapılan egzersiz vücudun insülini daha etkili kullanmasına yardımcı olarak, kan şekeri düzeyini düşürür.
Diyabet tanısı konulmuş kişiler en az altı ayda bir defa diyabet uzmanı bir endokrinolog tarafından kontrol edilmelidir. Yılda bir defa göz hastalıkları uzmanına kontrollerini yaptırmalı, diyabet konusunda uzman bir diyetisyen ve egzersiz fizyolojistinin programlarını dikkatli bir şekilde uygulamalıdır.
Diyabetli kişiler aynı zamanda günlük kan şekeri düzeylerindeki değişiklikleri izleyebilmek için evde kan şekeri ölçüm cihazlarını kullanmasını öğrenmelidirler. Bu uygulama dengeli beslenme, egzersiz ve ilaç uygulamalarının ne ölçüde istenen sonucun elde edildiğini göstermesi açısından önem taşımaktadır.
Tip II diyabeti olanlarda kilo fazlalığı varsa diyet, spor ve zayıflama ile diyabet kontrol altına alınabilir.
Diyet;

* Hastanın diyabetinin tipine yani Tip I veya Tip II oluşuna,
* Yaşına,
* Kilosuna,
* Yüksek tansiyon, damar sertliği gibi durumların olup, olmamasına,
* Kullanılan ilaçlara göre doktor tarafından düzenlenmelidir.

Egzersiz;

* Kan şekerini düşürür ve vücudun glukozu kullanma yeteneğini artırır.
* Şişmanlığın sonucu olarak oluşan insülin direncinin düzelmesine yardımcı olur.
* Kalp hastalıkları için risk faktörlerini azaltır. LDL Kolesterolü (kötü kolesterol) düşürür. HDL Kolesterolü (iyi kolesterol) yükseltir.
* Egzersiz sırasında kan basıncı düşer.
* Egzersiz, iyi bir diyetle birlikte TİP II diyabeti ilaç tedavisine gerek kalmadan kontrol altında tutar. Düzenli bir egzersiz ve aktivite diyabetlilerde kan şekerinin düzenlenmesinde etkili bir yoldur.

Diyabet Başka Hangi Problemlere Yol Açar?

Diyabet hastalarının beslenme, egzersiz ve ilaç tedavisi konusunda gerekli özeni göstermemeleri halinde uzun vadede karşılaşacakları diğer tıbbi sorunları şu şekilde sıralayabiliriz ;

* Kalp krizi
* İnme
* Körlük
* Böbrek yetmezliği
* Damar bozuklukları

"Kan şekeri düzeyleri normal sınırlara yakın şekilde kontrol altında tutulduğunda bu komplikasyonların %50 veya daha fazla oranda azalması söz konusudur."
Tip II diyabetiklerde kan şekeri ve insülin düzeylerinin yüksekliğine ek olarak trigliserid gibi bazı kan yağlarında da artış görülmektedir.
Bu durumda insülin ve kan yağlarının yüksek seviyelerde olması ileri dönemde komplikasyonların ortaya çıkmasında etkilidir.
Diyabetli hastaların sağlıklı kişilere göre grip ve zatürreye bağlı komplikasyonlardan ölüm oranı 3 kat fazladır. Bu nedenle grip aşısı diyabetli hastalar için koruyucudur.
Diyabet Önlenebilir mi?

Tip I diyabetli vakaların çok yakın akrabaları üzerinde yapılan incelemelerde gelecek beş yıl içinde diyabet gelişme riski olan kişilerin saptanabileceği konusunda umut verici bulgular elde edilmektedir. Dengeli bir biçimde kilo vererek ve fazla zorlanmadan yapılacak olan günlük egzersizle, Tip II diyabet riskinin % 58 oranında önlenmesinin mümkün olduğunu gösteren araştırma bulguları vardır.
"Diyabetik Diyet" diye bir şey yoktur.
Diyabetli bir çok kişi yapılan tüm bilimsel açıklamalara rağmen hala mucizevi bir diyet olduğunu düşünmekte ve bu yiyecekleri yediklerinde diyabet sorunlarının ortadan kalkacağına inanmaktadır. Bu yanlış inanç mutlaka değiştirilmeli, düzeltilmelidir. Doktor kontrolünde, doğru eğitim ve sağlıklı beslenme kurallarına uyularak her diyabetli kişi sağlıklı bir kişinin yiyebileceği her şeyi yiyebilir.
Diyabet Şekerli Gıda Yememek Değildir.
AMD, American Diabetes Association'un 1994 yılında belirlediği önerilere kadar diyabetik kişilerin şeker içeren gıdalar yerine patates ve tahıllarda bulunan kompleks karbonhidratları tüketmesi gerektiği kanısı hakimdi. Yeni yaklaşımda diyabetik vakaların gün içinde yedikleri gıdalardaki toplam karbonhidrat miktarının dengede tutulmasının önemi vurgulanmaktadır. Dengeli beslenme ile kan şekeri düzeylerini istenilen sınırlar içinde tutmak mümkündür.
İnsülin tedavisine gerek duyulmayan vakalarda her öğünde ne miktar karbonhidrat tüketilmesi gerektiği diyetisyenler tarafından belirlenmektedir. İnsülin tedavisinde olanlar ise hangi tür gıdayı ne miktarda tüketmeleri gerektiği konusunda daha dikkatli davranmalıdırlar.
Et ve yağ dışındaki gıdaların hemen hemen tümü belirli oranda karbonhidrat içermektedir. Karbonhidratlar ise kan şekeri düzeyini en hızlı artıran unsurdur. Bir kişinin günlük tüketmesi gereken karbonhidrat miktarı o kişinin kilosu, ne zaman ne miktarda egzersiz yaptığı, diyabet tedavisi için kullandığı ilaçlar, yaşı ve kan yağlarının ne düzeyde olduğuna bağlı olarak belirlenmelidir.
Örneğin; 180 cm boyunda 90 kg ağırlığındaki bir kişi mevcut kilosunu koruyabilmek için gün içinde 350 gram karbonhidrat tüketebilir. Bu miktar gün boyunca eşit dağıtıldığı taktirde kan şekeri düzeyinin ani yükselmesi engellenmiş olur.
Diyabetli kişilerde sıklıkla karşılaşılan bir sorun da kan yağları ve kolesterol düzeylerinin yüksek olmasıdır. Kilolu olmasalar dahi bu kişiler beslenmelerinde tükettikleri yağ miktarına dikkat etmelidirler.]]>
false
2009-10-25T18:15:02Z 2009-10-25T18:15:02Z https://eylulforum.com/konu-seker-hastaligi-tedavisi-gizli-seker-hastaligi <![CDATA[Şeker Hastalığı Tedavisi, Gizli Şeker Hastalığı]]>
Şeker Hastalığı Nasıl Anlaşılır, Şeker Hastalığı Tanısı
Hastalığa yakalandığı saptanan bir şeker hasta*sının tedaviye derhal başlaması gerekir. Zira vücut*taki bozukluk, kendiliğinden iyileşmez, tersine gerekli tedavi uygulanmadığı sürece daha da kötüye gider. Tüm şeker hastalarında tedavinin ana amacı, hasta*ya, sağlık, mutluluk ve normal bir beslenme sağla*yabilmektir. Burada, normal bir beslenmeden kasıt, hastanın karbonhidrat ****bolizmasının normale ola*bildiğince yakın gerçekleşmesine olanak sağlayan bir rejimin uygulanmasıdır. Bu, insülin ve bazı öneriler*le, haplarla ve denetimle, ya da yalnızca denetimle sağlanabilir. Kişiden kişiye değişen bu yöntemler, şu unsurlarla da takviye edilmelidir:

1- Hastalar, hastalıklarının ne olduğu ve bu hastalığın kendilerini nasıl etkilediği konusunda eğitil*melidir.
2- Besinlerini en doğru bir biçimde nasıl alabile*ceklerini ve nasıl düzenleyeceklerini öğrenmelidirler.
3- Kendi kendilerine kanlarında ya da sidiklerin*de şeker ve keton ölçümü yapmayı öğrenmeleri ge*rekir.
4- Kendilerine insülin enjekte edebilmeyi öğren*meleri ya da ilaçlarını gerektiği gibi kullanmayı bir alışkanlık haline getirmeleri zorunludur.
5- Hastalığın yol açtığı karmaşıklıkları ve onlarla nasıl başa çıkabileceklerini mutlaka ve çok iyi bilme*leri gerekir.

Şeker Hastalığı ve Diyet, Şeker Hastalığı Diyeti

Buraya kadar okuduğunuz bölümlerde, yukarıda*ki beş maddeden ilkini yeterince öğrendiniz. İkinci maddeyle (buna kısaca "diyet" diyebi*liriz) ilgili olarak öğrenilmesi gereken daha çok şey vardır. Gerçi şeker hastalarının karbonhidratlarla başı derttedir ama, sağlıklı kalmak isteyen hiçbir insan, bu önemli besin türünden tamamen uzak kalamaz. Vücudun, gerektiğinde ayrıştıracağı yağ depolarının da bir sınırı vardır. Üstelik yağ depolarının eritilmesi sırasında kandaki keton miktarı yükselir, proteinler de ayrıştırılır. Bu da kişiyi çok zor durumlarla karşı karşıya bırakır. Bu nedenle, şeker hastasının da al*dığı besinlerde son derece kontrollü ve sınırlı olarak karbonhidratlara yer vermesi gerekir.

Günlük gereksinimleri karşılayabilmek için yeterli miktarda kaloriyi hesaplarken, bir şeker hastası eti ve diğer proteinleri, yağlı besinleri daha özgür biçim*de alabilir ama karbonhidratlarla ilgili olarak mutla*ka bazı sınırlamalar koyması gerekir. Şeker, kesinlikle terk edilmeli, ekmek, tatlılar, çikolata, patates ve pas*ta yasaklanmalı, tatlı meyvelerden bazıları da sınır*landırılmalıdır. Şeker hastası, zamanla tüm besinlerin karbonhidrat değerlerini çok iyi öğrenecektir. Hatta hastaların çoğu kısa zamanda bu konuda uzman olur. Hastanelerdeki diyet uzmanları ya da doktorlar, has*talık ilk belirlendiğinde, hastaya karbonhidratlarla il*gili yeterli bilgiyi vermek için çok zaman harcarlar. Bu hastalığa yakalanan çocukların aileleri de beslen*me konusunda zaman içinde uzman olurlar. Günümüzde, o denli çok değişik besin türü ve biçimi üretilmektedir ki, şeker hastalarının belirli gıdalarla bağlanıp kalma sorunu hemen hemen ortadan kalkmıştır. Bugün, şeker hastaları için de çikolatalar, şe*kerler, tatlılar, reçeller, biralar ve şaraplar yapılmaktadır. Bu besinlerin yapımında, sorbitol ya da sakarin gibi, kan şekerini yükseltmeyen tat veri*ciler kullanılmaktadır. Ancak, özel olarak üretilen bu besinlerin kalori değerleri normal türleri ile eşdeğer*de olduğundan, aşırı kilo alma tehlikesi yine vardır. Normallerine göre biraz daha pahalı olan bu özet tri*şinler, özellikle şeker hastalığına yeni yakalanmış ya da hasta olduğu yeni ortaya çıkmış kişilerin moral*leri açısından büyük önem taşırlar.

İdrar ve Kan Testleri (Şeker hastalığı hakkında)

Yukarıda da vurgulandığı gibi, şeker hastaların*da diyette en önemli unsur dengedir. Enerji için ge*reken karbonhidratların alınmasında büyük bir özen gösterilmelidir. Karbonhidratların doğru miktarlarda alınıp alınmadığını anlamanın yolu da tedavinin üçün*cü unsuru olan sidik testleridir. Çok fazla karbonhid*rat alındığında, kan şekeri yükselir, şekerin bir bölümü sidiğe geçer. Bu nedenle, sidik testleri, bir şeker hastasının yaşamının vazgeçilmez parçası ha*line gelir. Bu konu, özellikle tedavinin ilk yıllarında ve çocuk hastalarda çok daha büyük önem kazanır. İlkin, günde dört kez sidik testi yapılmalıdır: Uyanıldığında, sabahla öğle arası, öğle ile akşam arası ve yatağa girmeden önce. İlk ve son testi yapmadan yarım saat önce tuvalete gitmek, deneyi yeni biriken taze sidikle yapmak daha sağlıklı sonuç verir. Kuş*luk vakti ve öğleden sonra yapılacak testlerde böyle bir yönteme gerek yoktur. Sabah ve akşam yapaca*ğımız ölçümlerde önceden tuvalete gitmenin yarar*lılığının nedeni gayet basittir. Sidik torbasında saatlerdir biriken sidik, herhangi bir saatte alınacak sidiğe oranla en yüksek şeker düzeyini verme eğili*mi gösterir. Belirlenmiş herhangi bir saatte sidiğiniz-deki şeker miktarını ölçmek istediğinizde, ölçümden yarım saat önce tuvalete gitmenizde yarar vardır. Ölçüm, son derece basittir. Şerit, bir kaba alınan sidiğin içine batırılır yada işeme sırasında doğrudan sidiğin altına tutularak renk değişikliği gözlemlenir. Sidikteki şeker miktarını ölçmeye yarayan bu şerit*lerde ölçüm sırasında üç gözlem yapılabilir. Eğer her*hangi bir renk değişimi meydana gelmemişse, sidikte şeker yok demektir. Uçuk mavi renk, şeker miktarı*nın eşikte olduğunun kanıtıdır. Şerit koyu mavi bir renk almışsa, bunun anlamı, sidikte çok fazla şeker var demektir.

İdrar testinin çok daha hassas düzeyde yapılması için haplar daha uygundur. Bu test için bir tüpe 5 damla sidik ve 10 damla su konur. Tüpün içine atı*lan hap, kabarcıklar çıkararak erir ve belirli bir renk alarak dibe çöker. Mavi renk, hiç şeker olmadığının göstergesidir. Yeşil, şeker düzeyinin sınırda olduğu*nu kanıtlar. Kahverengi, sınırın tehlikeli yanına geç*tiğini gösterir. Portakal rengi ise çok fazla miktarda şeker var demektir. Hasta aldığı sonucu, bir tabloya kaydeder. Eğer hiç şeker yoksa "0" yazar. Şeker mik*tarı eşikteyse "Es", kahverengide " + ", portakal ren*ginde ise "+ +" işaretlerini koyar. Kontrole gittiği zaman, doktor bu tabloya bakarak hastasına diyet, insülin ya da hap tedavisiyle ilgili olarak yeni öneriler*de bulunur.

Keton ölçümü de özel bir hapın üzerine birkaç damla sidik damlatılarak yapılabilir. Fakat, doktor ta*rafından aksi önerilmediği sürece, şeker ölçümünde olduğu gibi her gün yapılmasına gerek yoktur. Eğer şeker testleri hep yüksek çıkıyorsa, keton ölçümü*nün sonucu da yüksek çıkacaktır (vücuttaki yağ ayrıştırılmasından dolayı). Bu nedenle, hastanelerde yapılan tedavilerin dışında, keton ölçümünde sürek*lilik gereksizdir.

Kendi kendine kan testi de, şeker hastalarının ar*zu ettikleri takdirde kolayca kazanabilecekleri bir alış*kanlıktır. Parmak ucundan alınan kan, özel bir kimyasal sıvı ile karıştırıldıktan sonra sidik testinde kullanılan benzer bir şeritle yada portatif bir elektro*nik aygıtla ölçümlenebilir.

Eğer her ölçümden sonra, şekere rastlanmıyorsa, bu hastanın kendini çok iyi denetlediğini gösterir. Ne yazık ki, bu duruma pek sık rastlanmamaktadır. Böb*rekler, yalnızca kan şekerinin çok yüksek olduğu du*rumlarda şekeri sidiğe aktarır. Kan şekerinin düşük olduğu durumlarda, sidiktede şeker görülmeyecek-tir. Fakat özellikle insülinle tedavi edilen şeker has*talarında kan şekeri çok düşük düzeyde olabilir. Kan şekerinin çok az olması, beynin, kalbin, kasların ve vücudun tüm hücrelerinin yakıt sıkıntısı çekmesi an*lamına gelir ve buna da enjekte edilen insülin yol açar. Haplarla yapılan tedavilerde de benzer bir ol*guyla karşılaşılır ama, insülin tedavisinde görüldüğü kadar, dramatik boyutlarda değildir. Unutmamamız gerekir ki, kan şekeri, vücut hücrelerinin enerji kay*nağıdır. Eğer hücreler çok fazla enerjiye gereksinim duyarsa (örneğin çocukların koşup oynadığı, büyük*lerin ev işi yaptığı, top oynadığı, yürüdüğü yada bah*çeyle ilgilendiği zaman) diyet sınırlamaları ve tedavinin de etkisiyle kan şekeri miktarı çok tehli*keli bir biçimde düşebilir. "Hipoglikaemik tepki" de*diğimiz kan şekeri düşmesi sonucu hasta bayılabilir.

Şeker hastalığı, her şeyden önce denge unsuru*na dayalı bir tedavi gerektirir. Günde dört kez yapıla*cak sidik ölçümlerinde alınacak en iyi sonucun eşik düzeyi olduğu unutulmamalı ve vücudun enerji ge*reksinimleri bu sonuca göre ayarlanmalıdır.]]>
false
2009-10-25T18:14:27Z 2009-10-25T18:14:27Z https://eylulforum.com/konu-diyabetle-barisik-yasamak <![CDATA[DİYABETLE BARIŞIK YAŞAMAK]]>
Diyabetin bazı erken belirtileri vardır. Kan şekeri yüksek olan kişilerde yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık, sık idrara çıkma. susama, yara ve berelerin uzun zamanda iyileşmesi gibi belirtiler vardır. Eğer ailenizde şeker hastası varsa bu hastalığa yakalanma riskiniz daha fazladır. bu belirtilerle doktorunuza başvurduğunuz taktirde doktorunuz kan şekerinizin de belirlenmesini isteyecektir.

Diyabetliysem ne yapmam gerekiyor? eğer diyabetliyseniz hayatınızın bundan sonraki döneminde kendinizi çok iyi kontrol altında tutmanız gerekecektir. Diyabetle barışık yaşamanın yolu kendinize dikkat etmekten geçer. Kan şekeri düzeylerinizi ortalama aralıklarda tutarak olabildiğince normal yaşam sürdürmeyi hedeflemelisiniz. Bu hedefe ulaşmanın en iyi yolu diyet uygulamak ve egzersiz yapmaktır.
şeker hastalığı, şeker, diyabet, diyabetik, diabet, diyabet, hastalık, bilgi , hakkında, şekerin tedavisi, şeker , seker, hastaligi, hastalik, diyabet tedavisi, tadavi, tedavisi, şeker yükselmesi , hemoglomin, a1c, homoglomin, şeker diyeti, diyabetik diyet, diyet ve önemi, sağlıklı beslenme, beslenme kuralları, insülin tedavi, inüsülin, insulin ,]]>
false
2009-10-25T18:14:05Z 2009-10-25T18:14:05Z https://eylulforum.com/konu-seker-hastasinin-diyabet-psikolojik-durumu <![CDATA[Şeker hastasının ( Diyabet ) Psikolojik Durumu]]>
Diyabet, yaşam boyu süren ve hastayı olduğu kadar yakınlarını da ilgilendiren bir hastalıktır. Tüm kronik hastalıklarda olduğu gibi, sürekli tedavi gerektirmesi, çok sayıda ilaç kullanımı, bir çok organı etkileyip komplikasyonlara neden olması, hastada psikolojik bozukluklara neden olur ve depresyona eğilimi arttırır.

Beyinin enerji kaynağının glikoz olduğu düşünülürse, hipoglisemi durumlarında, sinirlilik, tahammülsüzlük, kişilik değişikliklerinin olması olayın fizyolojik boyutunu da ortaya koymaktadır. Hem fizyolojik hem de psikolojik bu faktörler hasta yakınlarına anlatılmalı ve hastaya destek olmaları öğütlenmelidir.

Çocuk veya çok yaşlı hastalarda, kan şekeri ölçümü, insülin uygulaması gibi konularda aile ve yakın çevresi (okul vb.) tıbbi yardım da yapacağından, bu konularda da yeterli eğitim kendilerine verilmeli, hastaya tam destek sağlanmalıdır.]]>
false
2009-10-25T18:13:48Z 2009-10-25T18:13:48Z https://eylulforum.com/konu-diyabet-ve-obezite-sismanlik <![CDATA[Diyabet ve Obezite şişmanlık]]>
Obezite yani şişmanlık, vücuttaki yağ dokusunun fazlalığı ve kilo artışıdır. Obeziteyi belirleyen, genetik, çevresel etkenler, sosyoekonomik durum, metabolik hastalıklar, ilaçlar gibi birçok faktör vardır. Genelde hastaların eğilimi, daha çok bu faktörleri sorumlu tutmak yönünde olsa da; obezitenin en önemli nedeni, gereğinden fazla gıda alımıdır.

Günümüzde çalışma hayatının yoğun temposu, mutfağa ayrılan zamanın azalması, çabuk ve kolay hazırlanıp tüketilen yiyecekleri daha fazla hayatımıza katmıştır. Bu besinler de, sebze ve meyveden uzak, fazla miktarda şekerli, yağlı ve yüksek kalorili yiyecekler olup, özellikle çocukların ve gençlerin damak tadına daha hoş gelmektedir. Egzersizden uzak yaşantıyı benimseyip, en kısa mesafeler için bile araba kullanmak, özellikle bilgisayar ve televizyon karşısında geçirilen zamanlar da buna eklenince obezite kaçınılmaz olmaktadır.

Obezite yalnız estetik bir sorun olmayıp bir çok hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştırır; Tip 2 Diyabet, hipertansiyon, arteriosklerotik kalp hastalıkları, menstrial siklus bozuklukları, gebelik komplikasyonlarında artış, safra kesesi taşları, yağlı karaciğer, uyku apnesi, osteoartrit, depresyon bunlardan birkaçıdır.]]>
false
2009-10-25T18:13:26Z 2009-10-25T18:13:26Z https://eylulforum.com/konu-diyabet-diger-vitaminler-iliskisi <![CDATA[DİYABET- DİĞER VİTAMİNLER İLİŞKİSİ]]>
Diyabet prevelansı dünya genelinde alarm veren derecede artmıştır ve 1995 yılından 2025 yılına kadar yetişkinlerde diyabet prevelansı dünyada %42, gelişmiş ülkelerde %170 artacağı tahmin edilmektedir. 2025 yılına kadar 20 yaş ve üzeri 300 milyon diyabetli olacağı ve bunun 21,9 milyonunun Birleşik Devletlerde olacağı tahmin edilmektedir.
Yapılan çalışmalar, Tip2 diyabet riskinin azaltılmasında, enerji ve diyetle yağ alımının azaltılması gibi yaşam biçimi değişiklerinin, kilo kaybı sağlanmasının, insülin duyarlılığını ve glikoz toleransını artıran düzenli fiziksel aktivitenin önemine dikkat çekmektedir. Diyet yağı gibi özel besinler, vücut ağırlığı ve enerji dengesi üzerindeki etkisi ile insülin direncinde ve Tip2 diyabet insidansında önemli rol oynar.

Şişmanlık ve obezite insülin salınımını ve duyarlılığını etkiler ve muhtemelen obezite diyabetin gelişmesinde en önemli risk faktörüdür. Amerika’da diyabetli yetişkinlerin %70’inden fazlası şişman (BMI?25kg/m²) ve %36’sı obez (BMI?30kg/m²) sınıflaması içindedir.

Vitamin ve mineraller vücutta birçok rol oynarlar. Artık mikro besinlerin ****bolizmanın düzenlenmesinde gen ekspresyonunda ve birçok kronik hastalığın ortaya çıkışında ve ilerleme sürecinde etkilidir. Mikro besinler çoğunlukla ****bolik reaksiyonlarda elzem ko-enzim ve kofaktörler olarak görev alırlar ve temel hücresel reaksiyonları desteklerler ( örn; glikolisiz, sitrik asit döngüsü, lipid ve aminoasit ****bolizması). Yetersizlikleri ciddi hastalıklara neden olabilir.

Mikro besinlerin gereksinim değerlerini belirlemek zor olabilmektedir. Plazma besin düzeyi gibi noninvaziv yöntemler gerektirmekte, besin havuzunda fonksiyonel olarak önemli olan besin değerini tam olarak göstermemektedir. Ayrıca birçok diyetsel risk değerlendirmesi ve veri tabanları tam olarak hassas değildir.

Diyabetli hastalarla da yapılan çalışmalarda da mikro besinlerle ilgili farklı sonuçlar elde edilmiştir. Sebze ve meyvelerle diyabet ilişkisini araştıran Ford &Mokdad çalışmasında, her gün düzenli olarak 5 veya daha fazla porsiyon sebze ve meyve tüketenlerle hiç tüketmeyenler karşılaştırıldığında, diyabet oluşma riski bayanlarda azalırken, erkeklerde bir etki gözlemlenmemiştir .

Amerikan diyabet derneği (ADA) ve Amerikan Diyetetik Derneği, besinsel yetersizlik bakımından düşük risk taşıyan sağlıklı insanların, gereksinimleri olan besinleri doğal yiyecek kaynaklarından karşıladıklarını bildirmiştir. Bu birlikler, özellikle diyabetli kişilerde mikro besin desteği kullanımını desteklememekte, tüm halk için aynı dozlarda suplement desteği önermektedir.

D VİTAMİNİ

Güneş ışığı deride D vitamini yapımını sağlar. Günlük gereksinimi 400 IU'dür. Kalsiyum ve fosforun emilimini artırır ve kemik yapımını destekler. Günlük gereksinimi 400 IU'dir. Karaciğerde depolanır. Yağ emilimi bozukluğu, güneşsiz ortamda uzun süre yaşama ve yetersiz beslenme soucu D vitamininin eksikliği ortaya çıkar. Balıkta, balık karaciğeri yağında, süt ve süt ürünlerinde yüksek miktarlarda bulunur. Füme edilmiş balıktaki D vitamini kaybolur.

Tip 1 diyabet etiyopatogenezinde D vitaminin eksikliği gündeme getirilmiştir. Finlandiya’da yapılan kohort çalışmasında tip 1 diyabetli hastaların bebeklik dönemlerinde yeteri kadar D vitamini almadıkları gözlemlenmiştir. Süt çocukluğu döneminde D vitamini desteğinin çocukları tip 1 diyabet gelişiminden koruyabileceği bildirilmiştir. Vitamin D’nin immünmodülatör olarak beta hücrelerine karşı gelişen otoimmün zedelenmeyi inhibe ettiği sanılmaktadır.

D Vitamini ve Diyabet

D vitamini ve kalsiyum eksikliğinin özellikle tokluk kan şekerlerini ve insülin salınımını etkilediği ve D vitamini ile kalsiyum desteğinin bu süreçlerde olumlu etki yaptığı bilinmektedir. Bununla birlikte D vitamini ve kalsiyum desteğinin beta hücre işlevleri ya da insülin duyarlılığını nasıl etkilediği konusu henüz açıklığa kavuşturulmuş değildir.
Pitas ve arkadaşları erişkinlerde kan şekeri kontrolü ve D vitamini-kalsiyum durumuna ilişkin yayımlanmış gözlemsel çalışmalarla, klinik denemeleri gözden geçirdiklerinde gözlemsel çalışmaların kalsiyum-D vitamini ya da süt ürünlerinin alımındaki düşüklük ile tip 2 diyabet arasında görece olarak sabit bir ilişki bulunduğunu ortaya çıkarmışlardır. Elde ettikleri veri incelenen nüfusta kalsiyıum-D vitamini kullanımı ya da süt tüketimi en yüksek düzeyde olan kişilerin tip 2 diyabet geliştirme oranının % 64 düşük olduğunu göstermekteydi.

D vitamini ve/veya kalsiyum desteğinin etkilerini inceleyen denemelerden elde edilen veriler özellikle tip 2 için yüksek risk oluşturan kesimde (örneğin glükoz entoleransı olanlarda) bu ikisinin birlikte kullanımı tip 2 diyabetin önlenmesinde rol oynadığını göstermektedir.

D Vitamini Sisteminin Genetiği

D vitamini konsantrasyonları genler tarafından düzenlenir.Genetik varyasyonlar D vitamini sistemindeki yaklaşık bütün genlerde bulunur. Ama en çok araştırma VDR geni üzerinde yapılmıştır. VDR geni 12q12–14 kromozom üzerinde yaklaşık 100kb kapsar. Kromozom 12 üzerinde ayrıca CYB27B1geni de bulunur. CYB27B1 genindeki mutasyonlar D vitaminine bağlı raşitizme, tip 1 diyabetle ilgili genlerdeki polimorfizmler Addison ve Grave hastalığına ve Haşimato tiroidine neden olur.

VDR genindeki yaygın polimorfizmler meme, koloni prostat kanserine ek olarak kemik mineral dansitesine ve tip1 diyabetide içeren immun bozuklukları etkilemektedir. Almanyada birbirinden bağımsız yapılan Japonlar ve Bangladeşte yaşayan hindistanlılar üzerindeki çalışmaların sonucunda kafkaslarda VDR polimorfizminin tip 1 DM ile ilişkili olduğu saptanmıştır.Bu ilişkiye Finlilerde rastlanmamıştır.

D Vitamini ve Beta Hücre Sekresyonu ile İnsülin Hareketi

VDR transkripsiyonun ana düzenleyicisi olarak görülmektedir. Pankreatik beta hücreleri ve D vitamininde hazır bulunan VDR normal insülin sekresyonu için elzemdir. D vitamini eksikliği olan ve D vitamini suplemanı verilerek düzeltilen hayvanlarda hipoglisemiye neden olan tümör hücrelerindeki (islet hücreleri) insülin sekresyonu azalmıştır.
Hayvan modellerinde in vivo ve in vitro çalışmalarda D vitamini eksikliğinin beta hücre fonksiyonları üzerindeki etkisi hiperglisemili insan gönüllülerde yapılan D vitamini çalışmalarıyla eş koşulmuştur. Bu çalışmaya D vitamini yetersizliği olan %26’sı Kafkas, %54’ü Afro Amerikalı farklı kültürlerden birey alınmıştır . Bireylerin 25-OHD3 düzeyleri&t20 ng 1/ml olarak tanımlanmıştır. Oral glukoz verilen kişilerde serum 25-OHD3 ve 60., 90. ve 120.dakika plazma glukoz değerleri arasında negatif korelasyon bulunmuştur. Dahası, ilk ve ikinci insülin cevabı ile ölçülen beta hücre fonksiyonları da 25-OHD3 düzeyleri ile negatif korale bulundu. Glikoz indükleyici insülin sekresyonu ve D vitamini durumu arasındaki bu korelasyon, %39’unda D vitamini tükenmiş 70-88 yaşları arasındaki erkekler üzerinde yapılan çalışmada da görüldü.1 saatlık açlık glukozları ve D vitamini konsantrasyonları negatif korale bulundu. Bu bakımdan D vitamini yetersizliğinin, tip 2 diyabetli bireylerde relatif insülin eksikliğine katkıda bulunabileceği söylendi. D vitamini yetersizliği ayrıca tip 2 diyabetli bireylerde, kontrol grubuna göre ,artmış tip 2 diyabet riski ve azalmış 25-OHD3 konsantrasyonuyla ilişkili bulunmuştur.

Tip 1 Diyabetli Bireylerde D Vitamini ve D Vitamini Analoglarının İmmun Sistem Üzerindeki Etkileri

Tip 1 Dm otoimmun bir hastalıktır ve beta hücrelerin yıkımında kendi immunsistemi başlıca rolü oynar. VDR’nin keşfi ile immun sistemdeki nerdeyse bütün hücreler ve aktive edilmiş T hücreleri, immunoregülatör olan 1a,25(OH)2D3 için potansiyel rol oynadığını gösteren çalışmalar yapılmıştır.
D Vitamini Alımı ve Tip 1 Dm’nin Önlenmesi
Supleman veya besin yoluyla D vitamini alımı, tip1 DM riski yüksek olan populasyonlarda çalışmalaran konu olmuştur. Hypponen ve arkadaşları düzenli ve düzensiz olarak yüksek doz D vitamini &t 50 ? g d,&t 2000 U d) suplemantasyonu verilerek yaptıkları kohort çalışmada, tip1 DM riskinin belirgin şekilde azaldığını görmüşlerdir. Buna karşın, yaşamlarının ilk yıllarında raşitizm şüphesi olan çocuklarda daha sonra ki yaşamlarında tip 1 DM olma riski 3 kat daha fazla bulundu, Norveçteki bir çalışmada, hem gebelik süresince hem de hayatlarının ilk yıllarında balık yağı kullanılması azalmış tip1 diyabet insidansıyla ilşkili bulunmuştur (58). Bu çalışma balık yağı ve d vitamini ilişkisini yada ikisinin kombine kullanılmasının etkilerini araştıran çalışmalar yapılmasını gereektirmiştir. Dahası EURODIAB ’ın ( Avrupa Diyet Çalışma Grubu alt grubunun yaptığı bir çalışmada çocukluk süresince D vitamini suplementasyonu yapılan bireylerde Tip1 DM riskinin belirgin şekilde azaldığı bulunmuştur.

Diyabet- Niasin

Niasin suda çözünen bir vitamindir, B3 vitamini olarak da bilinir. NAD ve NADP koenzimlerinin sentezinde kullanılan niasin için nikotinik ait ve nikotinamid terimleride kullanılır. Yaklaşık 200 enzim , redox tepkimeleri için niasinin koenzimine gereksinim duyar :NAD sıklıkla enerji üretmek için karbonhidrat, yağ, protein ve alkol degredasyonu içeren reaksiyonlarda görev alırken, NADP özellikle yağ asitleri ve kolesterol sentezi gibi biyosentetik reaksiyonlara katılır.Buna ek olarak NAD karaciğerde diyet aminositi olan triptofandan niasin sentezinde görev alır. Böylece niasin eksikliği, diyetle yetersiz niasin ve triptofan alımı sonucu ortaya çıkar.

In vitro ve hayvan çalışmalarından elde edilen kanıtlar,nikotinamidin yüksek düzeyinin pankkreatik beta hücrelerini toksik kimyasalların, inflamatuar beyaz kan hücrelerinin ve ROS’un verdiği zarardan koruduğunu göstermektedir.Nikotinamid hayvan modellerinde otoimmun diyabeti önler. Nikotinamidin farmokolojik dozu( 3g/gün) ilk olarak tip 1diyabetin başlangıcından sonra hastalarda veta hücreleri korumada kullanılmıştır.5’i plasebo verilen kontrol grubu olmak üzere yayınlanmış 10 deneyin analizinde nikotinamid tedavisinden 1 yıl sonrabeta hücre fonksiyonlarının düzeldiği görülmüş olsa da glisemik kontrolü iyileştirdiğine dair kliniküğe dayalı kanıt bulunamamıştır.

Tip1 dm tanısı konmuş , nikotinamid tedavisi gören 211 hastada Pozzilli ve arkadaşları tarafından 10 randomize çalışmada ****bolik kontrolün( C-peptid, HbA1c, insülin dozu)entegre parametrelerinin **** analizi yürütülmüştür.Tanı konduğunda nikotinamidin rezidüel beta hücre fonksiyonunu koruduğuna karar verilmiştir.Bunun yanında nikotinamidin olumsuz etkilerini gösteren veriler, 4 deneyde toplam 291 nikotinamid hastasından alınmıştır.Tanı konduktan 1 yıl sonra , nikotinamid tedavisi alanların C-peptid düzeyleri belirgin şekilde yüksek bulunmuştur (0.73 +/- 0.65 vs. 0.32 +/- 0.56 ng/ml, P &t 0.005).
Nikotinamid alan hastalar ve kontrol grubu arasında, insülin dozu ihtiyacı ve glikozilat hemoglobin değerleri arasında fark gözlenmemiştir.

Nikotinamidin yüksek dozunun tip1 diyabetli hastalarda insülin duyarlılığını azalttığı gözlenmiştir ,glisemik kontrolün düzelmesine eşlik etmeksizin beta hücre fonksiyonunu iyileştirdiğine dair bulgular açıklanmıştır. Okul çağı çocuklarında yapılan bazı çalışmalar, nikotinamid tedavisi alan grupta tip1 dm insidansının düşük olduğunu göstermektedir. Çift kör randomize yapılan ve plasebo verilen kontrol grubunun da alındığı başka bir çalışmada 552 tip 1 dm li hastada klinik bulguların yüksek doz nikotinamid verilerek önlenmesini göstermek amaçlı yayınlanmıştır.Katılımcıların bir bölümüne günlük 1,2 g/m2 nikotinamid, diğer bölümüne de plasebo verilmiştir. Sonuçta her iki grupta da diyabet gelişimi açısından bir fark gözlenmemiştir .

Nikotinamid genellikle iyi tolare edilir fakat günlük doz aşımında (&t 3g/d) bulantı, kusma ve karaciğerde toksisiteye neden olabilir.

Olumsuz yan etkiler (kabarma, kaşınma,karaciğerde toksisite kadar gastrointestinal rahatsızlıklar, hiptansiyon ve baş ağrısı) , diğer lipid düşürücü ilaçlarla birlikte kullanıldığında nikotinik asidin yüksek dozuyla ilişkili bulunmuştur. Yüksek dozda nikotinik asidin insülin duyarlılığını azaltmsına bağlı olarak glukoz toleransını bozduğu gözlenmiştir.

Diyabette Lipid Düzenleyici Tedavi Olarak Niasin

Niasin uygulaması, diyabetli hastalarda bile, etkili ve güvenli bir lipid düzenleyici tedavi olabilir. Arteriyel Hastalıklarda Çoğul Girişim Denemesi'ne ait verileri anaiz eden Elam ve arkadaşları, diyabeti olan ve olmayan deneklerden niasin alanlarda, 18 haftalık tedavinin sonuna, yüksek dansiteli lipoprotein kolesterol düzeylerinde yükselme, trigliserid düzeyleriyle düşük dansiteli lipoprotein düzeylerinde ise azalma olduğunu kaydettiler. Lipopotein düzeylerindeki değişiklikler, plasebo grubuna kıyasla niasin grubunda anlamlı derecede daha fazlaydı. Niasin verilen diyabetik ve diyabetik olmayan hastalarda glukoz düzeylerinde orta derecede yükselme kaydedildi. Diyabetli deneklerde, HbA1c düzeylerinin niasin alanlarda değişmediği, plasebo grubunda düştüğü görülmüştür.

DM ve Biotin
Biotin 4 önemli enzimin koenzimi gibi görev yapan suda çözünebilen bir viamindir :
1) asetil CoA kar***silaz,yağ asitlerinin sentezi için gerekli;
2)pruvat kar***silaz,glukoneogenezisteki kritik enzim;
3) metilkrotonil CoA kar***silaz,elzam aminoasitlerden lösinin ****bolizmasında önemli;
4) propiyonil CoA kar***silaz,aminoasitler, kolesterol ve tek zincirli yağ aitlerinin ****bolizmasında görevli. Dahası DNA replşkasyonu ve transkripsiyonunda histonların biotinilasyonu önemlidir.

Biotin eksikliğine oldukça nadirr rastlanır, çünkü birçok besinin içerisinde bulunur, özellikle yumurta akı, karaciğer ve bira mayasında çok miktarda bulunur . Çiğ yumurta beyazı tüketimi olmadan ve biotin suplemantasyonu olmayan uzun süreli intravenöz beslenmede eksikliğine rastlanabilir. Yumurtanın beyazı avidin içerir ve avidin biortini bağlayarak emilimini azaltır.Antikonvülzan ilaçlar biotin depolarının boşalma riskini artırırken hamilelerde ve sirozda biotin ihtiyacı artarTereddütsüz biotin eksikliği sonucunda glikoz kullanımı bozulur.

43 tip 2 dm hastasında diyabet hastası olmayan kontrol grubuna göre kan biotin düzeyleri belirgin şekilde düşük bulunmuştur ve düşük açlık kan glikozu düzeyleri yüksek kan biotin düzeyleriyle ilişkili bulunmuştur.9 mg/gün biotin suplemanı kullanımından 1 ay sonra , alık kan glikoz düzeyleri ortalama %45 azalmıştır. Ayrıca 7 insüline bağımlı diyabet hastasına 1 hafta boyunca 16 mg/gün biotin suplemanı verilmesi sonucunda kan glukoz düzeylerinde azalma gözlenmiştir.Bazı mekanizmalar biotinin glukoz düşürücü etkisini açıklayabilmektedir. Yağ asit sentezi için gerekli enzim kofaktörü gibi görev yapan biotin yağların sentezinde glikoz kullanımını artırabilir. Biotinin pankreatik ekspresyonu ve hepatik glikokinazı düzenlediği , sonucunda glikojen sentezini artırdığı bulunmuştur. Ayrıca ratlarda yapılan bir çalışmada biotinin ratların pankreasındaki insülin sekresyonunu düzenlediği blunmuştur .

Şu anda, biotin suplementasyonunun insanlarda kan glikoz düzeyleri üzerine atkisini araştıran çalışmalar devam etmektedir.

DM ve Folat

Folat koenzimlerine hem DNA sentezinde hem de homosisteinden metionin sentezinde ihtiyaç duyulmaktdır.Yeterli folat alımı, hamilelik döneminde önemli bir kriterdir.Randomize deneylerin sonuçlarında , hamilelik dönemlerinde kadınlar diyete ek olarak folik asit suplemanı aldıklarında nöral tüp defektlerinde azalmanın %60 tan %100 e çıktığı ispatlanmıştır . Ayrıca bormal folat durumları da diğer doğum defektlerini, kalp defektlerini ve eklemlerdeki malformasyonları önleyebilir, hamilelik döneminde düşük folat alımı ayrıca düşük doğum ağırlıkı ve/veya prematüre bebek riskiyle ilişkili bulunmuştur. Folat eksikliği metionin sentezinin azalmasına ve kalp hastalıkları için risk faktörü olarak bilinen homosistein düzeyinin artmasına neden olabilmektedir. Yapılan 80’den fazla çalışmaya göre kanda homosisteinin orta dereceye yükselmesi bile KVH riskini artırmaktadır. Diğer bir deyişle, plazma homosistein düzeylerinde 1 mikromol/litre azalma bile KVH riskini %10 azaltmaktadır.

Folattan zengin besinleri veya suplemanları tüketilmesiyle folat alımının artmasıyla düşük homosistein düzeyleri ve folattan zengin diyet KVH riskinin azalmasıyla ilişkili bulunmuştur. 10 yıl süresince 1980 Finli erkek üzerinde yapılan çalışmada diyetle en çok folat alan grup ve en az folat alan grup kıyaslandığında, az folat aan grubun KVH rsiki %45 daha yüksek bulunmuştur. Yeşil yapraklı sebzeler, taze sıklımış meyve suları, kurubaklagiller ve zenginleştirilmiş tahıllar folatın zengin kaynaklarıdır.Folatın suplemanla alım formu folik asittir, diğer vitaminlerle kombine şekilde veya tek başına kullanılabilir.
Özetle, genel populasyanda olduğu gibi diyabetik hastalarda da doğum defektlerinde, özellikle diabetik kadınlarda yaygın olarak folat kullanılmaktadır.

Yeni araştırmalar folik asit suplemanlarının diyabetli çocukların kalplerini korumaya yardımcı olabileceğini göstermektedir.Avusturalya ve Yeni Zelendadaki araştırmacılar, ADA’nın New Orleans daki yıllık toplantısında bu konudaki bulgularını sunmuşlardır.

ADA’ya göre diabetli insanların diyabetli olmayan insanlarla kaşılaştırıldığında kalp hastalığına yakalanma riski 2-4 kat daha fazladır.Diyabetli insanların %65’inden daha fazlası kalp hastalığından ve inmeden ölmektedir. Tip2 diyabetli yetişkinlerde folik asitin endotelyal fonksiyonları geliştirdiği gösterilmektedir. Araştırmacılar ayrıca çocuklar üzerinde de yararlı etkileri olduğunu söylemektedir.

Diyabet ve Vitamin B1( Tiamin)

Diabetik hastalarda kan tiamin seviyeleri düşük olmaya eğilimlidir ve marjinal tiamin eksikliğini gösterir.

Tip 2 diyabetlilere 3 ay boyunca hergün 300 mg tiamin verilerek yapılan bir çalışmanın sonucunda vitamin suplementinin idrarla albumin atım oranını 41% azalttığı görülmüştür. Dahası, mikroalbuminürisi olan hastaların 35%’nin vitamin tedavisinden sonra idrarla albumin atımları normale dönmüştür.
Çalışmanın sonucunda yüksek doz B1vitaminin diyabetik böbrek hastalılarını erken dönemde önleyebileceği kanısına varılmıştır.

Benfotiamin vitamini tiamin vitaminin yağda eriyen türüdür.
Yapılan yeni çalışmalar Benfotiamin vitamini kullanan diyabet hastalarnda komplikasyonların azaldığını göstermiştir.
2008 Ekim ayında Roma’da yapılan Avrupa Diyabet Kongresinde sunulan çalışmalarda benfotiamin vitamininin diyabet hastalarını retinopati ve böbrek hasarından koruduğu bildirilmiştir. Diabetik nöropati veya böbrek hastalıkları tip2 diyabetin yaygın komplikasyonlarıdır.
Diabetologia dergisinde yayınlanan çalışmada benfotiaminin böbrek hastalığından koruduğu saptanmıştır.
Mikroalbuminüri böbrek hastalıklarının erken göstergesidir ve araştırmacılar B1 suplementasyonunun mikroalbuminüri üzerinde etkili olabileceğini gösteren çalışmalara başlamışlardır.
Sonuç olarak;
Yüksek doz B1vitaminin diyabetik böbrek hastalıklarını erken dönemde önleyebileceği kanısına varılmıştır.

Diyabet ve Vitamin B6( Pridoksin)
Vitamin B6 pridoksal 5-fosfat (PLP) formunda, yaklaşık 100 enzimin koenzimi olan suda çözünen bir vitamindir. Bu enzimler glikojen fosforilaz ve nükleik asitlerin sentezi gibi glukojenezis yolunda kataliz reaksiyonlarında görev olan diğer enzimleri içermektedir . Homosistein sisteine dönüşürken B6 vitaminine ve ona bağlı enzimlere ihtiyaç duymaktadır . Düşük B6 alımı veya düşük B6 düzeyi, artmış kan homosistein düzeyi ve artmış KVH riskiyle ilişkili bulunmuştur.Metionini oral yolla aldıktan sonra , B6 suplemantasyonunun kan homsistein düzeylerini düşürmesi üzerinde etkili olduğu görülmüştür .

Yüksek pridoksin tüketiminin kontraseptif alan kadınlarda ve gestasyonel diyabette glukoz toleransını iyileştirdiği ispatlanmıştır . Pridoksin suplementasyonunun diyabetik hastalarda glukoz ****bolizması üzerindeki yararları tam olarak açıklanamamıştır . Yapılan başka bir çalışmnada, kandaki B6 vitamin düzeylerinin diyabetik deney hayvanları ve diyabetik hastalarda belirgin şekilde azalmış olduğu gösterilmiştir.
B6 vitamin eksikliği beta hücrelerinde dejeneratif değişikliğe ve anormal glukoz toleransına neden olmaktadır. Pridoksin suplementayonu glukoz toleransını normale çevirir.
Diabetik hastalarda uzun dönem B6 suplementasyonunun retinopatiyi önlediği görülmüştür.

Diyabet ve B12

B12 vitamini diabetik nöropatinin tedavisinde güçlü rol oynayabilir.
B12 vitaminin varlığı sinir hücrelerinin doğru fonksiyonları için önmelidir bundan dolayı supleman olarak alınması sinirsel zararı azaltmaya yardımcı olabilir görüşü vardır.
Diyabet tedavisinde kullanılan metforminin mekanizması tam olarak açıklanmasa da B12 vitamin yetersizliğine neden olduğu bulunmuştur.
Araştırmacılar B12 eksikliği olan 155 diyabet hastası ve metformin aldıktan sonra B12 eksikliği görülmeyen 310 kişilik kontrol grubu üzerinde bir çalışma yapmıştır.
Araştırmanın sonucunda kilo ve yaşla birlikte B12 eksikliğininde DM riskini artırdığı sonucuna varmışlardır.]]>
false
2009-10-25T18:12:53Z 2009-10-25T18:12:53Z https://eylulforum.com/konu-tip-i-ve-tip-ii-diabetes-mellitus-hastalarinda-diseti-cep-sivisi-makale <![CDATA[TİP I VE TİP II DİABETES MELLİTUS HASTALARINDA DİŞETİ CEP SIVISI ... (Makale)]]>
TİP I VE TİP II DİABETES MELLİTUS HASTALARINDA DİŞETİ CEP SIVISI BETA-GLUKURONİDAZ ENZİM SEVİYESİNİN İNCELENMESİ

Dicle Tıp Dergisi 2003 Cilt: 30, Sayı:1-4, (54-60)

ÖZET

Çalışmada Tip I ve Tip II diyabetli bireylerde periodontal durumu belirlemek amacıyla hastalık şiddetini yansıtan klinik verilerin yanı sıra doku yıkımına katılan ve Polimorfonükleer lökositlerden (PMN) primer granül salınımının markırı olan DOS beta- glukuronidaz aktivite düzeyinin belirlenmesi amaçlandı.

Cep sıvısı örneklerinde beta- glukuronidaz aktivitesi 4 eşit gruba ayrılan 120 hastadan elde edildi. Gruplar Tip I DM metabolik kontrolsüz, Tip I DM metabolik kontrollü , Tip II DM metabolik kontrolsüz, Tip II DM metabolik kontrollü olarak ayrıldı.Alınan örnekler spektrofotometrik olarak değerlendirildi.

Çalışmamızda metabolik kontrolsüz diyabetik gruplarda klinik verilerin yanı sıra beta- glukuronidaz enzim aktivite düzeyi ile elastaz enzim konsantrasyonu metabolik kontrollü gruplardan anlamlı oranda yüksek bulunmuştur (p&t0.05). Ayrıca çalışmada yer alan dört grupta da total beta- glukuronidaz enzim aktivitesi ile enzim konsantrasyonu arasında ilişki bulunmuştur.

Çalışmada elde ettiğimiz bulgular elastaz aktivitesi ile periodontal hastalık arasındaki ilişkiyi desteklemektedir. Ayrıca diyabetik hastalarda metabolik kontrol düzeyinin de periodontal dokular üzerindeki etkilerinden söz etmek mümkündür.

BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ :

http://www.dicle.edu.tr/fakulte/tip/derg...-gluku.doc]]>
false
2009-10-25T18:12:28Z 2009-10-25T18:12:28Z https://eylulforum.com/konu-diabetes-mellitus%E2%80%99lu-hastalarda-serum-leptin-duzeyi-makale <![CDATA[Diabetes Mellitus’lu Hastalarda Serum Leptin Düzeyi ... (Makale)]]>
Diabetes Mellitus’lu Hastalarda Serum Leptin Düzeyi ile Retinopati Derecesi ve Tedavi Şekli Arasındaki İlişki*


Ümit Übeyt İNAN1, Faruk ÖZTÜRK2, Tülay KÖKEN3, İsmet DOĞAN4, Sıtkı Samet ERMİŞ5, Ümit KAPLAN6, Mustafa SERTESER3


Amaç:

Serum leptin düzeyi ile diabetik retinopati evreleri ve tedavi şekli arasındaki ilişkinin incelenmesi.


Gereç ve Yöntem:

Tip 2 diabetes mellitusu olan 86 hasta ile benzer yaş ve cinsiyet dağılımı gösteren 22 sağlıklı birey çalışmaya alındı. Diabetik hastalar retinopati evresine göre 4 gruba ayrıldı. Her bir grup kendi içinde oral antidiabetik (OAD) ilaç kullanan ve insülin kullananlar olarak ikiye ayrıldı. Tüm bireylerde vücut kitle indeksi hesaplandı. Serum açlık leptin düzeyleri ölçüldü ve gruplar arasında istatistiksel olarak değerlendirildi.

Bulgular:

Gruplar arasında yaş, vücut kitle indeksi, sistolik ve diastolik kan basıncı, serum HbA1C, total kolesterol düzeyleri arasında anlamlı fark izlenmedi. Retinopati grupları arasında leptin düzeyleri proliferatif diabetik retinopati (PDR) grubunda istatistiksel olarak yüksek bulundu (zemin diabetik retinopati, p:0.018; preproliferatif diabetik retinopati, p:0.033). Kontrol grubunda serum leptin düzeyi 19.6±11.3 ng/ml, PDR grubunda 42.5±22.7 ng/ml olarak saptandı. İki grup arasındaki leptin düzeyi istatistiksel olarak anlamlı derecede farklı bulundu (p:0.006). Retinopati grupları tedavi şekline göre kıyaslandığında sadece PDR grubunda OAD alt grubu insülin alt grubuna
göre daha yüksek leptin düzeyine sahipti (p:0.037). Diğer gruplarda insülin alt gruplarında leptin düzeyleri daha düşük iken farklar istatistiksel olarak anlamlı değildi.

Sonuç:

Serum leptin düzeyi PDR’li hastalarda yüksek bulunurken retinopatisi olmayan veya non-proliferatif diabetik retinopatili hastalardaki düzeyi kontrol grubuna göre anlamlı farklılık göstermedi. İnsülin tedavisi alanlarda serum leptin düzeyinin daha düşük olduğu gözükmektedir.

BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ : http://www.retinavitreousjournal.com/pdf.php3?id=674
__________________________________________________ ________________________________

* 01.TIPF.05 no’lu AKÜ Araştırma Fonu Projesi ile desteklenmiştir.

1- A.K.Ü. Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları A.D., Afyon, Doç. Dr.
2- A.K.Ü. Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları A.D., Afyon, Prof. Dr.
3- A.K.Ü. Tıp Fakültesi Biyokimya A.D., Afyon, Doç. Dr.
4- A.K.Ü. Veteriner Fakültesi Bioistatistik A.D., Afyon, Doç. Dr.
5- A.K.Ü. Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları A.D., Afyon, Yard. Doç. Dr.
6- A.K.Ü. Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları A.D., Afyon, Asist. Dr.]]>
false
2009-10-25T18:12:01Z 2009-10-25T18:12:01Z https://eylulforum.com/konu-tip-2-diabetes-mellitus-t2dm-tedavisi <![CDATA[Tip 2 Diabetes Mellitus (T2DM) Tedavisi]]>
Hiperglisemiyi neden tedavi ediyoruz?

Özet olarak;
HbA1c' nin her %1 birimlik düşüşü; DM'e bağlı morbidite ve mortalitede % 21' lik azalmaya yol açıyor.1
Amerikan Diabet Birliği (ADA) ve Avrupa Diabet Dernekleri Birliği (EASD) ortak tavsiye kararları ile oluşturulan Tip 2 Diabet' de Hiperglisemi Yönetimi, Tedavi Başlangıcı ve Ayarı için bir Konsensüs Algoritması var mı, varsa nedir?2
DM Tedavisinde Genel Tavsiyeler Nelerdir?

•Her kontrolde/görüşmede Aile Hekimi tarafından yaşam tarzı değişikliği danışmanlığı verilmeli

•A1c 3 ayda bir bakılmalı

•A1c &t %7 ise, 6 ayda bir bakılması yeterli, daha sık bakılması maliyet etkin değil.

•İlaç tedavisi etkinlik ve maliyet etkinlik göz önünde bulundurularak başlanmalı
OAD' lerde “grup etkisinden” bahsedebilir miyiz?

Evet OAD' ler kan şekerini benzer etkinlikte düşürürler.3
Farmakolojik Hipoglisemik Ajanlar Nelerdir?

•Oral antidiabetik ajanlar (OAD)

–Biguanidler

•Metformin

–Sekretagoglar

•Sulfonilüreler

•Glinidler

–Glitazonlar

–Alpha glikosidaz inhibitörleri

•İnsülinler
Oral Antidiabetikler

•Bigunaidler

– Metformin

•Glitazonlar

– Rosiglitazon

– Pioglitazon

•Sekretagoglar:

– Sulfonilüreler

• Glibenclamid

• Gliclazid

• Glimepirid

• Glybonuride

– Glinidler

• Repaglinid

• Nateglinid

• Alpha glikosidaz inhibitörleri

– Acarboz

• GLP-1 antagonistleri

– Exenatide

– Palmitinide
İnsülinler
• Rekombinant insülinler

– NPH insülin (orta etkili)

• Humulin N

• İnsülotard HM

• Orgasülin NPH

– Kristalize regüler insülin (kısa etkili)

• Humulin R

• Actrapid HM

.Orgasilin R

• İnsülin analogları

– Kısa etkili (T2DM için KD tavsiyesi yok)

• Lispro (Humalog)

• Aspart (Novo Rapid)

– Uzun etkili (bazal insülin,T2DM için KD tavsiyesi yok)

• Glargine (Lantus)

• Detemir

Karışım İnsülinler

• Humulin M (60/40,70/30,80/20 vs)

• Mixtard HM (10,20,30, 40, 50 )

• Orgasülin MİX (30, 40 vs)

• Humalog mixt 25 (Lyspro-N protamin L)

• Novomix 30 (Aspart-Protamin aspart
Oral Antidiabetikler

1. Metformin

• İnsülin direncini

• UKPDS Çalışması
• Ortalama A1c farkı %1.0-1.5

• T2DM, BMI&t27, KHK(-), yaş&t70,

• D!: laktik asidoz! Böbrek fonksiyonları, hidrasyon ve yaş!

• Mono ve Kombine tedavi mümkün

– SU

– Glinidler

– Glitazonlar

– İnsülin analogları

– Acarbose

• Glucophage, Glukofen, Glifor, 500 ve 850 mg tbl , 2-3x1tablet,
max. 3000 mg/gün

2. Glitazonlar

• İnsülin direncini

• PROACTIVE Çalışması

• Ortalama A1c farkı %1.0-1.5

• T2DM, BMI&t27, KHK(-)

• D!: KKY (sıvı retansiyonu, ödem, kilo alımı) KC?

• Maliyet etkin değil (en pahalı OAD)

• Kombine tedavi tavsiye ediliyor

– Metformin

– SU

• İnsülin ile göreceli kontrendike (sıvı retansiyonu!)

• Rosiglitazone (Avandia) 4mg tbl, max. 8mg/gün, Pioglitazone (Actos)

3. Sulfonilüreler

• İnsülin sekresyonu

• UKPDS Çalışması, DIGAMI Çalışması

• Ortalama A1c farkı %1.0-1.5

• T2DM, genç, KKH (-),mikrovasküler komplikasyonları

• Maliyet etkin tedavi

• Mono ve kombine tedavi mümkün

• D!: Hipoglisemi (rekürransevk!)
• YE: GIS, kardiyak

• Glibenclamid-Gliben tbl, Gliklazid-Diamicron tbl, Glimepirid-Amaryl tbl
Özet Yol Haritası

• AKŞ&t180 mg/dL ise, yaşam tarzı değişikliği, 6-18 hafta izlem

• AKŞ&t180 mg/dL ise OAD başla (Kontrendikasyon yoksa Metformin, varsa SU (gliclazide) 12 hafta izlem (algoritmaya göre tedavi ayarla)

• Tedavi hedefi: AKŞ&t126mg/dL, TKŞ&t180mg/dL

• 18 hafta içinde tedavi hedeflerine ulaşılamıyorsa: 2. Basamağa/ilgili uzmana sevk et.

• Komplikasyon şüphesi/teşhisi varsa ilgili uzmana sevk et.

Dr. Pınar TOPSEVER*

*Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
Aile Hekimliği AD

__________________________________________________ __________________
Kaynaklar

1. &tLI id=ref1&tUKPDS 34, BMJ (2000) 320:1720-1723 &tLI id=ref2&tManagement of Hyperglycaemia in Type 2 Diabetes: A consensus algorithm for the Initiaiton and adjustment of therapy. DM Nathna. JB Buse, MB Davidson, RJ Heine et al. Diabetes Care; Aug 2006; 29,8: 1963-1972. &tLI id=ref3&tInzucchi S. Jama, January 2002
2. ADA Standards of Medical Care in Diabetes-2006. Diabetes Care 2006; 29, 1., ESC and EASD. Guidlines on diabetes, pre-diabetes and cardiovascular diseases: full text. European Heart Journal, 2007.]]>
false
2009-10-25T18:11:04Z 2009-10-25T18:11:04Z https://eylulforum.com/konu-juvenil-diabetes-mellitus-cocukluk-cagi-diyabeti-tip-i <![CDATA[Jüvenil diabetes mellitus (çocukluk çaği diyabeti)(tip i)]]>
DİABETES MELLİTUS


Diyabetes Mellitusun Tipleri

* Diabetes mellitus tip 1
* Diabetes mellitus tip 2
* Maturity onset diabetes mellitus

Tip 1 Diyabetes Mellitusun Genel Özellikleri

* Bir anabolik hormon olan insülinin tam veya kısmi yokluğu sonucu oluşan kronik ****bolik bir hastalıktır.
* İnsülin, pankreasın Langerhans adacıklarındaki ß-hücreleri tarafından sentez edilir. Bu hücrelerin yokluğu veya zedelenmesi ile kaybolması tip 1 diyabetes mellitus ile sonuçlanır.
* Tedavisinde mutlaka insülinin dışarıdan verilmesi gerektiğinden insüline bağımlı diyabetes mellitus olarak da adlandırılır.

Tip 2 Diyabetes Mellitusun Genel Özellikleri

* ß-hücrelerinde insülin üretiminde bir sorun yoktur. Ancak, insüline direnç söz konusudur.
* Çocuklarda eskiden çok sık gözlenmezken obesitenin artışına paralel olarak artmaya başlamıştır.

Maturity Onset Diabetes Mellitusun Genel Özellikleri

* İnsülin salınımının kalıtsal bozukluklarına bağlı olarak gelişmektedir.


JÜVENİL DİABETES MELLİTUS


ÇOCUKLUK ÇAĞI DİYABETİ


DİABETES MELLİTUS, TİP 1


İnsülinin Fonksiyonları

* Kandaki glukozun hücre içine girmesini sağlayarak kan şekerini düşürür.
* Lipolizisi, glikojenolizisi ve glukoneogenezisi inhibe eder. Sonuçta
o Glikojen ve yağ depolanmasını artırır.
o Proteinlerin yıkılmasını önler.

Diyabette Kan Şekerinin Yükselmesinin Patofizyolojisi ve Sonuçları: Patofizyoloji

* İnsülinin azalması ile birlikte glukozun hücre içine girişi azalır.
* Glukoneogenezis üzerindeki baskının kalkması sonucu kontrolsüz endojen glukoz yapımı başlar.
* Bu iki durum birlikte kan şekerinin yükselmesine neden olur.
* Kan şeker düzeyi 180-200 mg/dl oluncaya kadar böbreklerden filtre edilen glukozun tamamı emilirken, kan şeker düzeyinin daha yükseklere çıkması durumunda fazlası idrar ile kaybedilmeye başlar.
* İdrarda şeker atılımı su ile birlikte olduğundan (ozmotik diürez) poliüri (çok idrar yapma), pollaküri (sık idrar yapma) ve polidipsi (çok su içme) ortaya çıkar.
* Yeteri kadar sıvı alınamadığı durumlarda ağız kuruluğu, dehidratasyon gelişir.
* Başlangıçta intrasellüler hipoglisemi olduğundan, iştah artar. Çok yemek yer, ancak ağırlığının artması gerekirken azalmaya başlar.
o Lipoliz hızlanır. Serbest yağ asitleri düzeyi ve kullanımı artar. Yağ depoları erir.
o Protein katabolizması artar. Protein dokuları erir.
* Tedavi edilmediği takdirde yağ asitlerinin kullanımının artmasına paralel olarak kanda ve idrarda keton çıkmaya başlar. Son tablo Diyabetik ketoasidoz ve ölümdür.

Diyabetes Mellitusa Eşlik Eden Diğer Hastalıklar

* Tiroid fonksiyon bozuklukları: Hipo veya hipertroidi şeklinde olabilir. %20 vakada anti-tiroid antikorları gelişebilir.
* Çölyak hastalığı:
* HLA-DR3 taşıyanlarda diğer tür otoimmün hastalıklar gelişebilir.

Klinik Belirtiler ve Bulgular

* Poliüri
* Polidipsi
* Polidipsiye ikincil pollaküri
* İştah artması
* Ağırlık kaybı
* Halsizlik
* Ağız kuruluğu
* Karın ağrısı
* Aseton kokusu
* Dehidratasyon
* Asidotik solunum
* Şuur bulanıklığı
* Koma
* Diğer
o Bir organ enfeksiyonu sıklıkla eşlik eder.
o Nadiren katarakt
o Guatr


Diyabetes Mellitus Nedenleri

* Genetik yatkınlık + Çevresel faktörler: Tüm popülasyonda görülme sıklığı %0.015.
o Annesinde diyabet olanlarda risk %2-3
o Babasında diyabet olanlarda risk %5-6
o Her iki ebeveynde diyabet olanlarda risk %30
o Monozigot ikizlerden birinde diyabet varsa risk %60
o Dizigot ikizlerden birinde diyabet varsa risk %8
* Cerrahi yolla oluşturulmuş diyabetes mellitus.
* Konjenital olarak pankreas veya Langerhans adacık hücrelerinin yokluğu
* Bazı hastalıklara ikincil olarak
o Kistik fibrozis
o Kronik pankreatitis
o Talassemi major
o Hemokromatozis
o Hemolitik üremik sendrom
* Bazı kromozomal hastalıklar: Yaklaşık risk %1.
o Down sendromu
o Turner sendromu
o Klinefelter sendromu
o Prader-Willi sendromu

Laboratuar Bulguları

* İdrar tetkiki:
o Şeker (+)’dir.
o Dansite 1030’dan yüksek olabilir.
o İdrar dansitesi yüksek olmasına karşın rengi su beyazındadır.
o Keton (+) olabilir.

* Kan şekeri:
o Açlık Kan Şekeri: 120 mg/dl üzerinde olması (kesin diyabet tanısı ve OGTT gerektirir)
o Herhangi bir zamanda 200 mg/dl üzerinde olması (kesin diyabet tanısı)
o Oral glukoz tolerans testinde 2. saat sonunda 200 mg/dl üzerinde olması (kesin diyabet tanısı)
o Oral glukoz tolerans testinde 2. saat sonunda 140 mg/dl üzerinde olması (insülin direnci)

* Oral Glukoz Tolerans Testinin Yapılışı: OGTT: Aşağıda önerilen miktardaki glukoz sabah aç karnına sulandırılarak en kısa sürede içirilir. İçirilmeden önce ve içirildikten 2 saat sonra kan şekeri kontrolü yapılır.
o 3 yaş &t : 2 gr/kg glukoz
o 3-10 yaş arasında: 1.75 gr/kg’a, max 50 gr glukoz
o &t10 yaş: 75 gr glukoz

* Hemoglobin A1c (HgbA1c): Uzun süreli diyabetin kontrolü göstermesi açısından yararlıdır.
o %7-9 arasında tutulması arzu edilir.
o %7 altındaki değerler ağır hipoglisemi ile ilintili olduğu,
o %9 üzeri kötü kontrol yönünde yorumlanır.

* Otoimmün antikorlar:
o İnsüline karşı, ß-hücrelerine karşı: Tanıda yararı ve gereği yoktur.
o Anti-tiroid antikorları: Tiroid fonksiyonları ile birlikte mutlaka bakılmalıdır.
o Anti-endomisyum ve anti-doku transglutaminaz antikorları çölyak için mutlaka bakılmalıdır.

* İdrarda albumin: Mikroalbuminüri: 12 yaşından sonra bakılmalıdır. Diyabetin böbrek komplikasyonlarını izlemek için kullanılır. İdrarla normal kişilerin attığı çok küçük miktardaki albumine microalbuminüri adı verilir. Microalbumin diye bir molekül yoktur. Atılan albuminin düşük düzeyinden dolayı mikroalbumin adı verilir.
o Günlük albumin atılımı 30 mg/gün veya 20 µgr/dakika altında olmalıdır.
o Aynı amaçla albumin (µgr)/Kreatinin (mg) oranı mikroalbumin atılımını izlemek için kullanılır. Bu oranın 30 µgr/mg altında olmalıdır. Oranın artışı diyabet, hipertansiyon ve diğer glomerülonefritlerin başlangıcı konusunda uyarıcı olur.

Konsültasyonlar

* Diyetisyen
* Göz hekimi: 12 yaşından sonra yılda bir defa
* Çocuk psikiyatrisi

Tedavi Prensipleri

* Diyet
* İnsülin uygulaması
* Egzersiz
* Hasta ve ailenin eğitimi

DİYET PRENSİPLERİ

* Toplam kalorinin
o %50-60’şı kompleks CHO,
o %30’dan azı yağ,
o %10-20 protein olmalıdır
* Toplam kalorinin
o 3/12’si sabah
o 1/12’si kuşluk
o 3/12’si öğle
o 1/12’si ikindin
o 3/12’si akşam
o 1/12’si yatmadan önce

EGZERSİZ

* Aktivite kısıtlaması yoktur.
* İstediği sporu yapabilir.
* Ağır egzersizlerden sonra hipoglisemi için hazırlıklı olmak gerekir. Bazen egzersiz bitiminden saatler sonra da hipoglisemi gelişebilir. Hatta ertesi günün insülin dozunda azaltma ihtiyacı bile olabilir.
* Ağır egzersizlerden sonra uyuma öncesinde bir şeylerin atıştırılması uygun olur.

İNSÜLİN ÇEŞİTLERİ

resim

İNSÜLİN ENJEKSİYON REJİMLERİ

* Kısa ve uzun etkili insülinlerin karışımı: Mikst insülin rejimi: %20 (30) kısa etkili ile %80 (70) uzun etkili karşımlar günde 2 defa, günlük dozun 2/3’ü sabah, 1/3’ü akşam olacak şekilde uygulanır. Enjeksiyonlar söz konusu öğünlerden 30 dk önce yapılır.
* Çoklu enjeksiyon uygulaması: Günde bir veya iki defa orta veya uzun etkili insülin yanında her ana öğün öncesinde kısa süre etkili olan insülin uygulamasıdır. Enjeksiyonlar söz konusu öğünlerden 30 dk önce yapılır.
* Yukarıdaki iki rejimin karışımı: Sabahları mikst insülin, öğle öğününde kısa etkili, akşam orta veya uzun etkili insülin uygulanır. Enjeksiyonlar söz konusu öğünlerden 30 dk önce yapılır.
* Sürekli infüzyon: Deri altından sürekli infüzyon.

Tedavideki Hedef Kan Şeker Düzeyleri

* İdeali yemek öncesi 80 mg/dl üzerinde, tokluk 140 mg/dl altında olmasıdır.
* 60-180 mg/dl’lik aralıkta seyretmesi kabul edilebilir düzeylerdir.

Diyabette Balayı Dönemi

* Diyabet aşikar hale geldiğinde pankreasdan salgılanan insülin miktarı yok denecek kadar az düzeylerdedir. Yüksek kan şekeri pankreas üzerinde şiddetli bir stres oluşturmaktadır.
* İnsülin tedavisine geçildikten sonra kan şekerinin düşmesi pankreas üzerindeki baskıyı kaldırır ve pankreas rahatlar.
* Pankreasın rahatlamasından bir süre sonra pankreasda tekrar insülin üretimi başlar ve dışarıdan verilen insülin ihtiyacının azalmasını sağlar.
* Ancak bir süre sonra insülin üretimi tekrar azalmaya başlar ve total iflas gelişir.
* İşte arada insülinin salgılanmaya başladığı ve dışardan kullanılan insülin miktarının azalmasının gerçekleştiği süreye Balayı Dönemi adı verilir.
* Balayı döneminin süresini diyabetin iyi yönetilme şekli belirler. Ne kadar iyi yönetilirse balayı dönemi o kadar uzun olur. Ne kadar kötü yönetilirse süre o kadar kısalır.

Stres durumlarında yaklaşım

* Enfeksiyonlarda kullanılan günlük insülin dozu eksik kalabilir. Bu nedenle kan şekeri yemek öncelerinde kontrol edilmelidir. Çok yükselme durumlarında günlük dozun %10-20’si her yemek öncesi ilave edilebilir.
* Ameliyatlarda sabahki insülin dozu yapılmaz. Hastaya idame mayisi takılır. Bileşimi ½ SF olur. Şeker konsantrasyonu %5’dir (2000 cc total mayi ise 1000 cc SF + 1000 cc %10’luk dekstroz karışımı kullanılır). Bu total mayi içindeki şeker miktarı hesaplanır. Yaklaşık her 3 gr şekeri için 1 ünite regüler insülin ilave edilir. İnsülinli mayiler daima 4 saatlik ihtiyaçlar tarzında hazırlanır. Ameliyat sırasında saatlik kan şekeri takibi yapılır. 120-150 mg/dl arasında tutulmaya çalışılır. Ameliyat sonrasında oral alımına müsaade edilinceye kadar bu şekilde uygulanır. Mayi aldığı tüm süre boyunca 2 mEq/kg/gün kadar K+ ilavesi (max. 40 mEq/L) unutulmamalıdır. Oral almaya başlayınca 4 öğün yemek ve her öğünde 0.25 ünite/kg’a regüler insülin başlanır. Daha sonra diğer insülin rejimlerine geçilir.

Somogyi ve Dawn Fenomeni

* Somogyi fenomeni: Sabaha karşı gelişen hipoglisemiye sekonder olarak ardından kan şekerini yükseltmek için diğer hormonların fazlaca salgılanması sonucu oluşan hiperglisemi tablosuna Somogyi fenomeni denir. Bu hastalar gece geç saatlerde veya sabaha karşı hipoglisemiye bağlı terleme, gece korkuları, baş ağrısından yakınırlar. Sabaha karşı 03.00 ve 04.00 ve 07.00’de kan şekerlerine bakılırsa ilk ikisinde kan şekerlerinin 60 mg/dl altında olduğu ve daha sonraki ölçümde hipergliseminin geliştiği saptanır. Akşam yapılan insülin dozundaki uzun etkilinin dozunun azaltılması uygun olur.
* Dawn fenomeni:Sabah ölçülen kan şekerlerinin yüksek çıkması durumudur. Saat 03.00 ve 04.00’de bakılan kan şekerleri 80 mg/dl üzerindedir. Sabah saatlerinde yüksek çıkmasının sebebi fizyolojik olarak sabaha karşı stres hormonlarının fazla salgılanmasından dolayıdır. Öncesinde hipogliseminin olmaması nedeni ile Somogyi fenomeninden ayrılır. Gece uygulanan orta etkili insülin dozunun biraz artırılması uygun olabilir.

Kontrol Muayenelerinde

* Kan şekeri regülasyonunun kontrolu
* Büyüme ve gelişmenin değerlendirilmesi
* Enjeksiyon yerlerinin muayenesi: Enjeksiyonların dönüşümlü uygulamasının önemi
* Göz, çölyak ve tiroid hastalıkları açısından inceleme
* Mikroalbumin takibi
* Kan basıncı takibi
* Tüm periferal nabızların kontrolu: Vasküler komplikasyonların izlenmesi
* Nöropati açısından incelenmesi

Diyabetin komplikasyonları

* Hipoglisemi:
o Kan şekeri 83 mg/dl altına indiğinde normal kişilerde insülin salınımı süprese olur. 65 mg/dl altına indiğinde glukagon, epinefrin ve kortizol salgılanarak hipoglisemi semptomlarına sebep olurlar.
o Şuur durumu yerinde ise oral
+ 5 yaş altında 5 gr,
+ 5-10 yaş arası 10 gr,
+ 10 yaş üzerindekilere 15 gr basit şeker ağızdan verilir. Kan şekeri kontrolü için en az 15 dakika beklenmelidir. Öğününe 1 saatten fazla zaman var ise kompleks şeker ve protein içeren ekmek, süt, kraker gibi yiyecekler verilmelidir.
o İV girişim imkanı varsa %25’lik glukoz verilir.
o İV girişim olanağı yoksa im glukagon
+ 20 kg altında olanlara 0.5 mg, im
+ 20 kg üzerinde olanlara 1 mg, im
* Hiperglisemi: Diyet ve/veya insülin uygulamasını düzgün yapmayanlarda diyabetik ketoasidoz ve komaya kadar giden sorunlara neden olabilir.
* Enjeksiyon yerinde hipertrofi: Dönüşümlü enjeksiyon ile önlenebilir.
* Retinal, renal ve periferik sinir-damar komplikasyonları
* Eklem hareketlerinde kısıtlılık:Diyabetin kötü kontrolünde ortaya çıkar.]]>
false
2009-10-25T18:10:34Z 2009-10-25T18:10:34Z https://eylulforum.com/konu-diabetes-mellitus-nedir-tipleri-tedavisi-genel-bilgi <![CDATA[Diabetes Mellitus Nedir ? Tipleri, Tedavisi , Genel Bilgi]]>
Diabetes Mellitus

Diabet, vücudun yeterli insülin üretmemesi nedeniyle kan şekerinin (glukoz) anormal düzeylere yükseldiği bir hastalıktır.

Kandaki şeker miktarını pankreastan salınan bir hormon olan insülin düzenler. Yiyecek ve içeceklerle alınan şeker emilerek kan dolaşımına geçer, yükselen kan şekeri insülin yapımı için pankreası uyarır. Pankreastan salgılanan insülin, kandaki şekerin hücre içine alınmasını sağlar. Şeker hücre içine geçtikten sonra ya enerjiye dönüştürülerek hemen kullanılır ya da gerektiğinde kullanılmak üzere depolanır.

Kandaki şeker düzeyi normal olarak gün boyunca değişiklikler gösterir, yemek yenilmesini takiben yükselir ve yaklaşık 2 saat içinde tekrar normal seviyelere iner.

Eğer vücudumuz kandaki şekerin hücre içine geçmesini sağlamaya yetecek kadar insülini üretemezse kan şeker düzeyi yükselir, hücre içindeki şeker miktarı yetersiz kalır ve bu iki durum birlikte diabet hastalığının belirti ve komplikasyonlarına yolaçar.

Tipleri

Tip 1:Önceleri insüline bağımlı diabet veya juvenil onset diabet olarak ta adlandırılmış olan Tip 1 diabette pankreasın insülin üreten hücrelerinin % 90’dan fazlası kalıcı olarak hasar görmüştür ve bu nedenle pankreasta insülin ya çok az yapılabilmekte ya da hiç yapılamamaktadır. Diabet hastalarının yaklaşık % 10’unda Tip 1 diabet hastalığı vardır. Tip 1 diabet hastalarının çoğunda hastalık 30 yaşından önce başlamıştır.

Tip 2: Önceleri insülin bağımlı olmayan diabet veya adult onset diabet olarak adlandırılan Tip 2 diabette ise pankreas insülin üretmeye devam eder, hatta bazen normalden daha fazla üretir ancak, vücut insülinin etkilerine karşı direnç geliştirir ve üretilen insülin vücudun ihtiyacını karşılamaya yetmez.

Tip 2 diabet hem çocukluk hem erişkinlikte ortaya çıkabilir ama genellikle 30 yaşın üzerinde başlar ve yaşın ilerlemesiyle birlikte ortaya çıkma sıklığı daha da artar. 70 yaşın üzerindeki insanların yaklaşık % 15’inde Tip 2 diabet vardır.

Obezite, Tip 2 diabet gelişmesinde en önemli risk faktörüdür. Obezite insülin direncine neden olduğundan obez kişilerde kan şekerinin normal düzeyde tutulabilmesi için daha fazla insülin gerekir. Diabet hastalarının % 80-90’ı obez kişilerdir.

Belirtiler

Diabetin iki tipinde de benzer belirtiler görülür. Görülen ilk bulgular kan şeker düzeyinin yüksekliğine bağlıdır. Kan şeker düzeyi 160 –180 mg/dL ve üzerine çıktığında şeker idrara geçmeye başlar. İdrara geçen şeker miktarı yükseldikçe böbrekler idrara geçen su miktarını artırırlar. Bu nedenle diabetli kişiler daha sık ve daha çok idrar yapar (poliüri). Aşırı idrar yapılması sonucunda diabetli kişilerde susuzluk artar (polidipsi). Bu kişilerde idrarla kalori de kaybedilmekte olduğundan kilo kaybı olur, buna bağlı olarak sık sık aşırı açlık hissedilir. Diabetli kişilerde bu belirtilere ek olarak bulanık görme, başdönmesi, bulantı ve egzersiz kapasitesinde azalma görülür.

Tip 1: Tip 1 diabet hastalarında hastalık genellikle ani başlar. Hızla diabetik ketoasidoz olarak adlandırılan tablo gelişebilir. Aşırı susama ve idrar yapma, kilo kaybı, bulantı, kusma, yorgunluk ve özellikle çocuklarda karın ağrısı diabetik ketoasidozun ilk belirtileridir. Solunum sayısı ve derinliği giderek artma eğilimi gösterir, hastanın nefesi aseton kokmaya başlar. Diabetik ketoasidoz tedavi edilmediği takdirde birkaç saatte içinde koma hali gelişebilir ve ölümle sonuçlanabilir.

Tip 2: Tip 2 diabet hastalarında tanı konulmadan önce yıllarca hiçbir belirti ve bulgu görülmeyebilir ya da belirtiler çok hafif olabilir. İdrar artışı ve susuzluk başlangıçta hafif olup haftalar veya aylar içinde giderek artar, en sonunda aşırı derecede yorgunluk, görmede bulanıklık ve dehidratasyon gelişir. Tip 2 diabeti olan kişilerde bir miktar insülin üretilebildiğinden genellikle ketoasidoz gelişmez ama kan şekeri çok yüksek düzeylere kadar çıkabilir (1000 mg/dL üzeri).

Kan şekeri düzeyi çok yüksek olduğunda kişide ciddi dehidratasyon (sıvı kaybı) gelişebilir. Bu durum devam ederse bilinç bulanıklığı, uykuya meyil, konvulsiyonlar görülen ve nonketotik hiperosmolar koma olarak adlandırılan tablo gelişir.

Komplikasyonlar

Diabetli kişilerde uzun dönemde çok çeşitli ve ciddi komplikasyonlar gelişebilir. Bu komplikasyonların bazıları ilk aylarda gelişebilir ama çoğu diabetin başlangıcından birkaç yıl geçtikten sonra ortaya çıkar. Komplikasyonların çoğu ilerleyici karakterdedir.

Kan şekeri yüksekliği ve yetersiz kan dolaşımı zaman içinde kalbe, beyine, bacaklara, gözlere, böbreklere ve sinirlere zarar vererek iskemik kalp hastalığına, kalp yetmezliğine, felçlere, bacak kramplarına, görme bozukluğuna, böbrek yetmezliğine, sinirlerin harabiyetine (nöropati) ve deri lezyonlarına neden olur. Atheroskleroz diabet hastalarında 2-6 kat daha sık görülmekte ve daha erken yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Kalp krizi ve felç de diabet hastalarında daha sık görülür.

Azalan kan dolaşımı deride ülserlere ve enfeksiyona yolaçar, yaralar daha yavaş iyileşir. Diabetli kişilerde sıklıkla bakteri ve mantarların neden olduğu enfeksiyonlar, tipik olarak deri enfeksiyonları gelişir. Göz damarlarının diabete bağlı olarak zarar görmesi görme kaybına neden olabilir (diabetik retinopati). Böbrek fonksiyonları bozulabilir, böbrek yetmezliği gelişerek dializ veya böbrek nakli gerekebilir. Diabet hastalarının idrarında anormal miktarda protein (albumin) bulunması böbrek hasarının erken bulgusudur, bu nedenle idrarda anormal miktarda albumin olup olmadığı düzenli olarak kontrol edilir.

Diabetin sinirlere verdiği zarar birkaç şekilde ortaya çıkabilir. Bacaklarda ani veya yavaş başlayan güçsüzlük, his kusuru, karıncalanma, ellerde ve ayaklarda ağrı görülebilir.
Tanı

Diabet tanısı kan şekerinin normalin üzerinde yüksek bulunması ile konulur. Diabet ileri yaşlarda daha sık görüldüğünden, özellikle yaşlı kişilerde kan şekerinin her yıl düzenli olarak kontrol edilmesi çok önemlidir. Kan şekeri düzeyinin ölçülmesi için kan örneği genellikle kişi gece boyu aç kaldıktan sonra alınır, ancak yemekten sonra alınan kanda da şeker düzeyi ölçümü yapılabilir. Açlık kan şekeri düzeyinin hiçbir zaman 126 mg/dL‘nin üzerinde olmaması gerekir. Yemekten sonra da kan şekerinin 200 mg/dL’yi geçmemesi gerekir. Diabet tanısı için kanda Hemoglobin A1C isimli bir proteinin düzeyi de ölçülür. Bu test, kan şekeri hafif yüksek olan erişkinlerde diabet tanısının doğrulanmasında çok yararlıdır. Diğer bir tanı yöntemi de özellikle hamilelikte gestasyonel diabetten şüphelenilmesi, yaşlı kişilerde diabet belirtileri olmasına rağmen kan şekerinin normal bulunması gibi durumlarda yapılan glukoz tolerans testidir.

Tedavi

Diabetin tedavisi diyet, egzersiz, eğitim ve (hastaların çoğunda) ilaçlardan oluşur. Diabet hastalarında kan şekeri düzeyinin iyi kontrol edilmesi, komplikasyonların gelişmesini de azaltır. Bu nedenle, diabet tedavisinin amacı kan şekeri düzeyinin olabildiğince normal sınırlar içinde tutulabilmesidir. Diabete ek olarak yüksek tansiyon ve kolesterol yüksekliği de bulunuyorsa bu hastalıkların tedavisi ile de bazı diabet komplikasyonlarının gelişmesi önlenebilir.

Diabet hastalarının hastalıkları hakkında bilgilenmeleri, diyet ve egzersizin kan şekeri düzeyini nasıl etkilediğini, diabetin komplikasyonlardan nasıl korunabileceklerini öğrenmeleri çok önemlidir. Diabet hastalarının sağlıklı ve dengeli beslenerek ideal kilolarında kalmaları önerilir. Diabet hastaları yemeklerini düzenli aralıklarla yemeye ve uzun süre aç kalmamaya özen göstermelidir. Uygun miktarda egzersiz yapılması da ideal kilonun korunması ve kan şekerinin normal seviyelerde tutulmasında yardımcı olur.

Kan şekeri düzeyinin çok sıkı kontrol edilerek yükselmesinin engellenmesi kolay değildir. Sıkı kontrolun en büyük güçlüğü kan şekeri düzeyinin normalin altına düşmesi (hipoglisemi) riskinin bulunmasıdır. Hipoglisemi acil tedavi gerektiren bir durumdur. Dakikalar içinde müdahale edilip düşük kan şekerinin yükseltilmesi ve dokuların kalıcı hasar görmesinin engellenmesi gerekir. Bu nedenle diabet hastalarının yanlarında hipoglisemi belirtileri geliştiğinde hemen ağızdan alabilecekleri glukoz tabletleri veya şeker bulundurmaları çok önemlidir.
Diabet hastalarında görülebilen diabetik ketoasidoz hastaneye yatırılarak yoğun bakım şartlarında tedavi edilmeyi gerektiren acil bir durumdur. Diabet hastalarında görülen diğer bir ****bolik tablo olan nonketotik hiperglisemik hiperosmolar koma da diabetik ketoasidoza benzer ve uygun sıvı,elektrolit tedavisi gerektirir.
İnsülin Tedavisi

Tip 1 diabeti olan hastaların hemen hepsinde ve Tip 2 diabet hastası olan kişilerin de birçoğunda insülin tedavisi gerekir. İnsülin midede etkisiz hale geldiği için ağız yoluyla alınamaz, sadece deri altı yağ dokusuna enjekte edilerek kullanılır. Enjeksiyon bölgesi olarak genellikle kollar, bacaklar veya karın ön duvarı tercih edilir. İnsülinin çabuk etkili insülin, orta etkili insülin ve uzun etkili insülin olarak adlandırılan ve herbirinin etkisinin başlama hızı ile etki süreleri farklı olan 3 temel formu bulunur. İnsülin oda sıcaklığında aylarca stabil kalabildiğinden evde bulundurulmasında, işyerine veya seyahate giderken taşınmasında pek sorun yoktur ancak aşırı sıcaktan korunması gerekir.

Uygun insülinin seçimi karmaşık bir konudur. En kolay uygulama günde tek doz orta etkili insülin enjeksiyonu olmakla birlikte bu uygulamanın kan şekeri kontrolu zayıf olduğundan ancak nadir durumlarda uygun yaklaşım olabilir. Daha etkin kan şekeri kontrolu genellikle farklı insülin türlerinin kombinasyonu ile sağlanır. Örneğin sabah ve akşam çabuk etkili insülin ve orta etkili insülin kombinasyonu, gün içinde aralıklarla birkaç kez çabuk etkili insülin enjeksiyonu ile en sıkı kan şekeri kontrolu sağlanabilir. Bu tedaviyi uygulayacak kişilerin mutlaka hastalık ve uygulanan tedavi konusunda yeterli bilgiye sahip olmaları ve gereken özeni göstermeleri gereklidir.

Zaman içerisinde bazı kişilerde insüline karşı direnç gelişebilmektedir. Bu durumlarda çok yüksek insülin dozlarına çıkılması gerekebilir. Bazı kişilerde insülin enjeksiyonu deri ve derialtı dokularını olumsuz etkileyebilir, enjeksiyon bölgesinde birkaç saat süren kızarıklık, kaşıntı ve şişkinlik görülebilir. Sık olarak enjeksiyon yapılan bölgede ciltaltı yağ dokusunun zarar görmesi nedeniyle ciltte çeşitli izler oluşabilir. Bu problemlerle karşılaşmamak için hastalara hergün vücutlarının farklı bir bölgesine enjeksiyon yapmaları önerilir.

Oral Antihiperglisemik İlaçlar

Oral antihiperglisemik ilaçlar çoğu Tip 2 diabet hastasında kan şekerinin düşürülmesinde yeterli olurlar. Ancak bu ilaçlar Tip 1 diabet tedavisinde etkili değildirler. Oral antihiperglisemik ilaçların birkaç türü bulunmaktadır. Sülfonilüreler ve meglitinidler pankreası uyararak insülin yapımını artırırlar. Biguanidler ve tiazolidinedionlar vücut dokularının insüline cevabını artırırlar. Glikozidaz inhibitörü ilaçlar ise barsaklardan glukoz emilimini yavaşlatarak etki gösterirler. Oral antihiperglisemik ilaçlar daha çok diyet ve egzersizle kan şekeri yeterince düşürülemeyen Tip 2 diabet hastalarında kullanılır. Tek ilaç yeterli etki göstermezse birden fazla tür oral antihiperglisemik ilaç birlikte kullanılabilir. Tip 2 diabet hastalarında oral antihiperglisemik ilaç tedavisi ile kan şekeri düzeyi yeterince kontrol edilemediği takdirde tek başına insülin tedavisi veya oral ilaçlarla kombine insülin tedavisi gerekebilir.

Tedavinin İzlenmesi

Diabet tedavisinin önemli bir parçası da kan şekeri düzeyinin izlenmesidir. Diabet hastalarının diyet, egzersiz ve kullandıkları ilaçları kan şekerini kontrol altında tutacak şekilde ayarlamaları gerekir. Bu ayarlamaların yapılabilmesi için de kan şekerinin sık aralıklarla izlenmesi gereklidir. Fazla egzersiz kan şekerini normalin altındaki seviyelere düşürebilirken, stress, enfeksiyon hastalıkları ve çeşitli ilaçlar kan şekerinin yükselmesine neden olurlar.

Piyasada bulunan pratik cihazlarla artık kan şekeri evde çok kolay ölçülebildiğinden diabet hastalarının kan şekerlerini ve tedavilerinin etkinliğini izlemeleri de çok kolaylaşmıştır. Bu kan şekeri ölçüm cihazları, parmak ucundan alınan bir damla kan ile özel test stripindeki değişikliği okuyarak sonucu saniyeler içinde dijital göstergesinde vermektedir.
İdrarda şekerin varlığı da kolaylıkla ölçülebilmekle birlikte idrarda bulunan şekerin ölçümü o andaki kan şekeri düzeyini göstermediği için yanlış yorumlamalara neden olabileceğinden tedavinin izlenmesi ve ayarlanması için uygun bir yöntem değildir. İdrarda şeker düzeyinde hiçbir değişiklik olmasa bile kan şekeri çok düşük veya oldukça yüksek olabilmektedir.

Tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesinde Hemoglobin A1C testi de kullanılmaktadır. Hemoglobin A1C öçümü ile son birkaç hafta süresinde kan şekerinin yeterince kontrol edilip edilmediği anlaşılabilmektedir. Hemoglobin A1C‘nin normalde %7’nin altında olması gerekir. Aslında diabet hastalarının bu düzeyi sağlayabilmeleri çok zor olmakla birlikte sıkı bir kontrol için buna yakın değerler hedeflemelidir. % 9’un üzerindeki değerler zayıf kontrolu, % 12’nin üzerindeki değerler çok zayıf kontrolu işaret eder. Günümüzde çoğu doktor Hemoglobin A1C düzeyinin her 3 - 6 ayda bir kontrol edilmesini önermektedir.

Deneysel Tedaviler

Tip 1 diabet tedavisinde ilerisi için umut veren çeşitli deneysel tedaviler bulunmaktadır. Bu tedavilerin birisinde vücutta çeşitli organlara insülin üreten hücreler implante edilmektedir. Halen implante edilen hücrelerin vücut tarafından reddedilmesinin engellenmesi için bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçların kullanılması gerektiğinden bu tedavi rutin olarak kullanılamamakta ve bağışıklık sisteminin baskılanmasını gereksiz kılacak yeni tekniklerin geliştirilmesine çalışılmaktadır.]]>
false
2009-10-25T18:10:09Z 2009-10-25T18:10:09Z https://eylulforum.com/konu-diyette-dikkat-edilecek-noktalar-neler <![CDATA[Diyette dikkat edilecek noktalar neler?]]>
Diyabet nedir?

Pankreasın yeterli miktarda insülin salgılayamaması veya salgılanan insülinin yeterli derecede kullanılamaması nedeniyle kan şekerinin yükselmesi durumu olarak tanımlanan diyabet ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak nitelendiriliyor.

Diyabetin iki ayrı tipi var: "Tip 1" ve "Tip 2"

"Tip 1" diyabet insülin hormonu eksikliği sonucu meydana geliyor. Sıklıkla çocukluk ve gençlik çağlarında başlıyor. Türkiye'de şeker hastalarının yüzde 10'unu "Tip 1" diyabetliler oluşturuyor. "Tip 2" diyabeti ise daha çok erişkinlerde görülüyor. 40 yaşın üstündeki kişilerde enfeksiyon, stres, ameliyat, gebelik ya da fazla kilo alınması hastalığı ortaya çıkarabiliyor.

Kimlerde daha fazla görülür?

Uzmanlar ailesinde diyabet olanlarda, şişman kişilerde, 4 kilodan daha ağır bebek doğuran kadınlarda ve aşırı stres altında yaşayan insanlarda diyabet görülme riskinin daha sık olduğu belirtiliyorlar.

Belirtileri neler?

Sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, çok su içme, açlık hissi, cilt yaralarının geç iyileşmesi, kuru ve kaşıntılı bir cilt, ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, erişkinlerde görülen diyabetin en önemli belirtileri arasında yer alıyor. Bu belirtiler zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Tedavinin esasları neler?

"Tip 2" diyabetin tedavisinin ilk adımını beslenme ile yaşam tarzının değiştirilmesi ve egzersiz programlarına başlanması oluşturuyor. Bu ilk adımda kan şekeri normal sınırlara getirilemezse ağızdan hap olarak alınan "şeker düşürücü ilaçlar" tedaviye ekleniyor. Ancak bazı hastalarda kan şekeri düzeyini normal sınırlar içinde tutabilmek için insüline ihtiyaç duyuluyor.

"Tip 1" diyabetin değişmez kuralı ise hastanın düzenli insülin yapması. Düzenli diyet ve egzersiz de tedavinin vazgeçilmez adımları.

Diyette dikkat edilecek noktalar neler?

Diyabete uygun bir beslenme biçimi hastanın yaşam kalitesinin korunmasını sağlıyor. Kan şekerini normal sınırlar içinde tutmak, kan şekeri yüksekliğini ve düşüklüğünü önlemek ve en uygun vücut ağırlığını sağlamak beslenme programının temel hedeflerini oluşturuyor. Diyetteki posa miktarı artırılıyor.

Egzersiz kan şekerini nasıl etkiliyor?

Egzersiz insülinin işlevini artırıyor. Kaslar tarafından glikozun tutulmasını sağlıyor. Düzenli yapılan egzersiz yiyecekler yoluyla kana ulaşan şekerin vücut tarafından daha iyi kullanılmasına yardımcı oluyor. Vücudu ürettiği insüline karşı daha duyarlı hale getiriyor. Egzersizin bir diğer faydası ise bilinçli bir beslenme programı ile uygulandığında hastanın kilo vermesini sağlaması. Buna bağlı olarak tansiyon ve kan kolesterol düzeyleri de olumlu yönde etkileniyor.

Diyabet hastası gebeler nelere dikkat etmeli?

Gebelik süresince, hatta gebelikten önce, kan şekeri değerlerinin kontrol altında tutulması hem annede hem de bebekte doğacak sorunların azalmasını sağlıyor.

Kimler diyabete daha yatkındır?

Ailesinde diyabet hastalığı olanlar
Şişman ve kilo fazlalığı olanlar
Hareketsiz yaşantı sürenler
Gebeliği sırasında kan şekeri yükselmesi olanlar
Yüksek tansiyonlu hastalar
Kan şekerini yükselten ilaç kullananlar

Neden hastalar çok susar ve idrara çıkar?

Kandaki şeker hücre içine giremediği için kan şekeri düzeyi yükselir.
Vücut kandaki yüksek şekerin bir kısmını idrarla atmak ister.
Şeker idrar yoluyla dışarı atılırken birlikte bol miktarda suyu da sürükler.
İdrarla çok miktarda su kaybı olunca susama hissi doğar ve çok su içilir.

Hastalar neden çok yedikleri halde kilo kaybederler?

Şeker hücre içine giremediği için beyindeki doyma merkezine açlık uyarısı gönderilir.
Bu nedenle yemek yenilse bile açlık hissi devam eder.
Öte yandan kandaki şeker hücreler tarafından kullanılamadığı için hasta zayıflar.

Neden hastalar sürekli yorgunluk hisseder?

İnsülin eksik olduğu için hücreler kandaki şekeri alamaz ve enerji üretmek için kullanamaz. Vücutta yeterince enerji üretilemediği için hastalar yorgunluk hissederler.

Diyabet teşhisi nasıl konulur?

Kesin tanı için diyabet şüphesi olan hastalarda kan şekeri ölçümleri yapılmalıdır.

1- Açlık plazma kan şekeri 110 mg/dl. üzerinde ise;

2- Herhangi bir saatte bakılan plazma kan şekeri 200 mg/dl. üzerinde ise;

Diyabetin yol açtığı sorunlar neler?

Diyabette yıllar geçtikçe etkilenen organlara göre değişik sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu sorunlar ;

· Göz problemleri
· Ayak yaraları
· Böbrek bozuklukları
· Kalp ve damar bozuklukları
· Enfeksiyonlara yatkınlık.
· Cinsel problemlerdir]]>
false
2009-10-25T18:09:49Z 2009-10-25T18:09:49Z https://eylulforum.com/konu-fazla-seker-bagisiklik-sistemini-bozuyor <![CDATA[Fazla şeker, bağışıklık sistemini bozuyor]]>
Fazla miktarda şeker tüketmek, akyuvarların yabancı maddeleri yok etme yeteneğini önemli ölçüde azaltıyor. Çalışmalar, aşırı kilolu çocukların enfeksiyon hastalıklarına daha sık yakalandıklarını gösteriyor.

Yaklaşık 100 gramlık rafine şeker tüketiminin olumsuz etkilerinin ilk yarım saat içinde başladığını söyleyen Prof. Dr. Necati Yılmaz, olumsuz etkinin 5 saat boyunca devam ettiğini, genelde şeker yemekten 2 saat sonra akyuvarların, virüs ve bakteri gibi yabancı maddeleri hücre içine alıp parçalama yeteneğini yüzde 50 oranında azaltığını belirtti.

Akyuvarların enfeksiyonlara karşı kullanılan savunma mekanizmasının temeli olduğundan doğal olarak bağışıklık sisteminin baskılandığını ve hastalıklara yakalanma oranının arttığına dikkati çeken Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Klinik Şefi Prof. Dr. Necat Yılmaz, “Başka bir deyişle ne kadar çok şeker tüketirseniz, bağışıklık sistemi de o denli olumsuz etkilenir” dedi.

Bilimsel araştırmaların yüksek şeker tüketiminin hücreleri C vitaminini kullanamaz hale getirdiğini ortaya çıkardığını ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, özellikle bir enfeksiyon sırasında bağışıklık sistemine yardımcı olmak için şekerden uzak durmanın çok önemli olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Kısa dönemli oruç tutmak, kan şekeri düzeylerini düşürerek, özellikle akut enfeksiyöz bir hastalıkta ilk 24-48 saat içinde bağışıklık sistemini iyileştirebilir ve akyuvarların mikroorganizmaları yok etme yeteneğini yüzde 50 oranında artırır. Fazla şeker tüketimine bağlı olarak özellikle çocukluk çağındaki şişmanlık salgın haline gelmiş durumdadır. Deneysel çalışmalar, aşırı kilolu bu çocukların enfeksiyöz hastalıklarına daha sık yakalandıklarını göstermektedir. İnsanların özellikle çocukluk çağından itibaren aşırı şeker tüketiminden kaçınması gerekmektedir. Okul kantinlerinde şekerli gıdaların yerine doğal gıdaların satışı teşvik edilmelidir. Ülkemiz her yıl enfeksiyöz hastalıklara ve kanser gibi bağışıklık sisteminin bozulmasına bağlı açığa çıkan hastalıklara milyarlarca dolar harcamaktadır.”

Basit önlemler ile bu hastalıkların önüne geçebileceğini belirten Prof. Dr. Necat Yılmaz, “Kısacası çocuğumuza ve kendimize şekerli bir gıda alırken bir kez daha düşünmeliyiz” diye konuştu.]]>
false
2009-10-25T18:09:30Z 2009-10-25T18:09:30Z https://eylulforum.com/konu-diyabetlilere-stres-yontemi <![CDATA[Diyabetlilere stres yöntemi]]>
Diyabetlilere stres yöntemi İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesinden emekli oluncaya kadar 23 yıl boyunca diyabet diyetisyeni olarak çalışan Doç. Dr. Emel Özer, diyabetlilerin, beslenme tedavisi uygulamadığı sürece kan şekerini düzenli tutup, sağlıklı bir diyabetli olarak yaşamasının mümkün olmadığını bildirdi. Halen KKTC Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürüten Doç. Dr. Özer, karbonhidratların kan şekeri düzeyini etkileyen en önemli besin maddesi olduğunu vurguladı. Kan şekerinin sürekli yüksek olmasının diyabette komplikasyon denilen birtakım yan hastalıklara neden olduğunu anlatan Özer, “O nedenle diyabet tedavisinde amaç komplikasyonları önlemek, kan şekerini düzenli tutmaktır” dedi. Bunu sağlamak için gerekli sacayaklarını “beslenme, ilaç ve insülin şeklindeki medikal tedavi, egzersiz, hareketli bir yaşam ve tüm bunlarla birlikte diyabet bilgisi ve eğitimi”nin oluşturduğunu belirten Özer, şöyle konuştu: “Beslenme de eğitimin bir parçası. Beslenmede eğer yediklerinize, özellikle yediğiniz karbonhidratlara dikkat etmezseniz kan şekeri kontrolünü sağlama şansınız yok. Beslenme o sacayağında çok önemli. Kişi isteği kadar en iyi ve uygun olan ilacı veya insülini kullansın, beslenme tedavisini uygulamadığı sürece, o ilaçla veya yaptığı insülinle kan şekerini düzenli tutup, sağlıklı bir diyabetli olarak yaşaması mümkün değil.” Diyabette, karbonhidrat sayımının 1994 yılından sonra üzerinde önemle durulduğunu belirten Özer, o yıllarda yayınlanan Diyabet Kontrol ve Komplikasyonları Çalışması bulgularının da diyabette hem ekip tedavisi, hem de karbonhidrat sayımının önemini gösterdiğini ifade etti. Yine bu yılın başında ABD Diyabet Birliği'nin yayınladığı öneriler dizisinde, kanıta dayalı beslenme tedavisi önerisi yapıldığını ifade eden Özer, “Orada diyor ki, diyabetli birey yediklerini karbonhidrat sayımına göre yapmalı, yediklerinin içindeki karbonhidrat miktarını hesaplamasını ve kaç gram karbonhidrat aldığını bilmeli. Eğer insülin kullanıyorsa dozunu buna göre yapmalı” dedi. Türkiye'de diyabetle ilgili çok fazla kitap bulunmaması nedeniyle hasta ve hasta adaylarına yönelik olarak karbonhidrat sayımının anlatıldığı ve bir ilk niteliğinde olan “Diyabetliler İçin Hayatı Kolaylaştırma Kılavuzu” adlı kitap hazırladığını kaydeden Özer, kitabın içinde bine yakın besin, içecek ve Türk mutfağından çeşitli yemeklerin sağladığı enerji, karbonhidrat, lif ve yağ miktarlarının yer aldığını söyledi. “Bir diyabetlinin öncelikle karbonhidrata dikkat etmesi gerektiğini bilmesi gerekiyor. Su gibi ayran içiyor, ayranda karbonhidrat olduğunu bilmiyor” diyen Özer, genelde diyabetlilere daha önceden hazırlanmış bir diyet listesi verildiğini ifade etti. Hastaların beslenme alışkanlıklarını gazetede yer alan ya da koçandan kopartılarak verilen bir diyet listesiyle kazanamayacağına işaret eden Özer, “Sağlıklı beslenme hepimiz için çok önemli. Ancak diyabetlilerin kan şekerini kontrol altına alarak sağlıklı beslenmeleri gerekiyor. Onun için diyabetlilere diyoruz ki, 'Amacımız sağlıklı beslenme ama buradaki öncelikli konumuz karbonhidratları size öğretmek. Yağ, protein, vitamin, öğün zamanı da çok önemli. Ancak bu önemde öncelik karbonhidratların'. Karbonhidrat sayımı, diyabetli bireyi diyet yapma zorunluğundan ve stresinden uzaklaştıran, yaşam kalitesini artıran bir öğün planlama yöntemidir” diye konuştu. Her diyabetlinin enerji ihtiyacının farklı olduğunu, ancak gün içinde alması gereken karbonhidrat miktarının hiçbir zaman 200 gramın altına düşmemesi gerektiğini vurgulayan Emel Özer, “Üst sınır ise kişiye göre değişir. Onun için en fazla alması gereken miktarları mutlaka çalıştığı diyetisyenle saptaması lazım” dedi. Kitapta, açma, poğaça, pilav, irmik, çeşitli çorbalar, çikolata, dondurma gibi pek çok yiyeceğin kase, bardak ve adet ölçüsü bakımından karbonhidrat miktarı ile düşük karbonhidratlı yemek tarifleri de yer alıyor.]]>
false
2009-10-25T18:09:16Z 2009-10-25T18:09:16Z https://eylulforum.com/konu-diabet-ve-tedavisi <![CDATA[Diabet ve tedavisi]]>
Diabet Nedir?

Diyabet kronik, pankreasın yetersiz veya hiç insülin üretmemesiyle karakterize, şeker yüksekliğiyle seyreden bir hastalıktır. insülin, şekerin enerji olarak kullanılabilmesi için hücreye girmesini sağlamakta gerekli bir hormondur. İnsülin miktarının veya etkinliğinin azalmasına bağlı olarak kan şekeri yükselir.

(Hiperglisemi) Bu durum uzun dönemde birçok doku ve organlarda hasara yol açar. Diyabetin iki önemli ve belirgin tipi vardır Bunlar:

Tip 1 diyabet :
Tip 1 diyabet otoimmün mekanizmalara bağlı olarak insülinin pankreasta hiç üretilmediği ya da çok az üretildiği tiptir. insülin vücutta hiç bulunmadığından, diyabet ancak insülin enjeksiyonu veya pompayla tedavi edilebilir. Ayrıca tip 1 diyabete juvenil diyabet de denir. Genellikle çocuk yada genç erişkin çağda ortaya çıkar.

Tip 2 diyabet
Tip 2 diyabet daha çok insülin direnciyle karakterizedir. Tip 2 diyabette insülin yeterince düzenli salınıp etkili olamamaktadır. Aslında insülin miktarları normal, hatta fazla bile olabilir. Sıklıkla egzersiz ve diyet, tedavide en etkin yöntemlerdir. Bununla beraber tedaviye ilaç ve bazen insülin de eklemek gerekebilir. Tip 2 diyabet en sık görülen tip olup toplumda rastlanma sıklığı oranı %90’dır ve dünyada yaklaşık 246 milyon insan tip 2 diyabetlidir.

Her iki tip şeker hastalığı da ciddi etkileri olan hastalıklar olup çocuklarda her iki tip diyabet de oldukça sık bulunmaktadır. Rastlanma sıklığındaki artış, özellikle çocukları korumanın ciddiyeti açısından önemlidir. DİĞER DİYABET TİPLERİ:
Üçüncü tip diyabet ise hamilelik döneminde görülen tiptir. Bazen gebelikten sonra kalıcı olabilir.
Diyabetin çarpıcı belirtileri:
• Sık idrara çıkma,
• Aşırı susama,
• Terleme,
• Sık acıkma,
• Kilo kaybı,
• Halsizlik,
• Konsantrasyon bozukluğu,
• Bulanık görme,
• Karın ağrısı ve kusma, sık hastalanmadır.
DİPABETİN KOMPLİKASYONLARI:
Diyabet hayat boyu süren, dikkatle izlenmesi gereken, iyi kan şekeri kontrolünün şart olduğu bir hastalıktır.
İyi olmayan takip ve kontrol yüksek şekere ve uzun dönemde birçok organda hasara neden olur.
• Kalp hasarı: Sıklıkla kalpte ve damarlarda ölümcül zararlara yol açar. Özellikle kalp damarları tıkanabilir, kalp krizi yaşanabilir.
• Böbrek hasarı: Diyalize kadar götürebilir ve böbrek nakline gereksinim duyulacak kayıplar yaşanır.
• Sinir hücreleri: Sinir hücreleri hasar görür, buna bağlı ayak yaraları olabilir.
• Göz hasarı: Göz hasarı kapsamında retina kanamaları ve buna bağlı görme kaybı meydana
gelir.
Diabetin Tedavisi

Bugün diyabeti, tamamen iyileştirici bir tedavi yoktur. Ancak, etkin tedavi vardır. Eğer, uygun ilaçlar, kaliteli bakım ve iyi tıbbi beslenme alabiliyorsanız aktif ve sağlıklı bir hayat sürdürebileceksiniz ve komplikasyon gelişme riskini azaltmış olacaksınız.


Kontrollü Diyet

Yiyecekler, kan şekeri düzeyini yükseltirler. Diyabetli kişiler, herhangi bir kimse gibi, dengeli bir diyete ilave olarak karbonhidratlı besinleri ölçülü almak zorundadırlar.

Fiziksel Aktivite

Egzersiz kan şekerini düşürür. İnsulin gibi, vücudun kendi kan şekerini etkin bir şekilde kullanmasına yardım eder. Egzersiz, kilo kaybetmenize de yardımcı olur.

İlaçlar

Diyabet tedavisinde kullanılan ilaçlar iki türdür.

1)İnsülinler
2)Ağız yolu ile kullanılan tabletler

İnsülin kan şekeri seviyelerini en etkili düşüren maddedir. Tip 1 diyabetli kişiler, yaşantılarını normal düzeyde sürdürebilmek için günde 2-3, hatta 4 defa insülin yapmak zorundadırlar.

Tip 2 diyabetli kişiler, kan şekerlerini düşürmek için oral hipoglisemik ilaçlara ihtiyaç duyarlar, çok az bir kısmı da insulin enjeksiyonu ihtiyacında da olabilirler.

Diyet, insülin, ağız yolu ile alınan ilaçlar ve egzersizin dengesini doğru olarak oluşturmak çok önemlidir.

Bu dengeyi başarmak, diyabetli bir kişi için yaşam boyu, usanmadan sürecek bir disiplin gerektirir.]]>
false
2009-10-25T18:09:01Z 2009-10-25T18:09:01Z https://eylulforum.com/konu-tip-2-diyabet <![CDATA[Tip 2 diyabet]]>
En sık görülen diyabet tipidir. Gençlerde de görülmesine rağmen sıklıkla 40 yaş üstü insanlarda ortaya çıkar ve hastaların önemli bir kısmı şişmandır. Çoğu zaman çok geç fark edilir, çünkü belirtiler pankreastaki hücrelerin en az yarısı işe yaramaz hale gelinceye kadar kendisini göstermez. Ya da ilerleyen yaşla birlikte araya giren ateşli bir hastalık, ani ve hızlı kilo alınması, gebelik ve ameliyat gibi nedenlerle belirtiler ortaya çıkabilir. Tip 2 diyabetliler, tıbbi beslenme tedavisi ve egzersizin yetersiz kaldığı durumlarda hem ağızdan alınan ilaçlarla hem de insülin ile tedavi edilebilirler.

* Kan şekeri nasıl yükselir?



Şeker insülin sayesinde hücrelere girebilir.
Tip 2 diyabetli hastalarda kan şekeri yüksekliğinin iki nedeni vardır.
1) insülin salgısı yetersizliği
2) insülin direnci
İnsülin direnci, kanda yeterince insülin olduğu halde etkisini gösterememesidir. Hücrelere taşınamayan şeker kanda birikir. K,an şekeri böylece yükselmiş olur.

* Tip 2 diyabet riski kimlerde daha fazladır?


Ailesinde diyabet olanlar, şişman kişiler, 4kg'dan ağır bebek doğuran kadınlar ve stresli işlerde çalışanlarda risk daha yüksektir. Ayrıca kronik pankreas iltihabı, pankreas tümörleri ve ameliyatları ve bazı hormon hastalıkları da diyabete neden olabilir.



* Tip 2 diyabetin belirtileri
- Yorgunluk. Hücreler gerekli enerji olmayınca işlerini daha yavaş yapabilirler ve vücutta güç kaybı olur.

- Çok yemek yemek ve açlık hissetmek Hücreler gerekli enerjiyi alamadıklarından beyine sürekli besin alması için uyarı gönderirler. Ancak çok yemek yenmesine rağmen kilo kaybı olur. Çünkü vücut aldığı besini insülin olmadığından kullanamaz, vücuttaki yağ ve protein depolarını kullanmaya başlar.

- Sık ve bol miktardaidrar yapmak Kanda biriken şeker belirli seviyenin üstüne çıktığında idrarla birlikte şeker de atılmaya başlar. Böbrekler şekeri atmaya çalışırken beraberinde fazlasıyla sıvı da kaybeder.

- Ağız kuruluğu ve çok su içmek. Kaybedilen su nedeniyle susama merkezi uyarılır ve hasta su içme ihtiyacı hisseder.

- Sık sık ateşli hastalıklar geçirmek. Bağışıklık sistemi iyi çalışmadığı için sık enfeksiyon gelişir. iyileşmeyen ve tekrarlayan mantar enfeksiyonları tip 2 diyabetin bir belirtisi olabilir.

- Ellerde ve ayaklarda karıncalanma ve uyuşma

- Kan şekerinin sürekli yüksek kalması sinirlerde harabiyete neden olur.

- Görme bulanıkllğı

- Kan şekerindeki değişiklikler göz içi sıvısının da yoğunluğunu değiştireceğinden görmede bulanıklık olabilir.

- Cinsel sorunlar. Kan şekerinin sürekli yüksek kalması cinsel organlara ait damar ve sinirlerde de hasara neden olur.

- Yaraların geç iyileşmesi. Yaraların tamiri için doku ve savunma sistemindeki hücrelerin düzgün çalışması gerekir. Ancak tip 2 diyabette bu süreç yavaşlamıştır.]]>
false
2009-10-25T18:08:39Z 2009-10-25T18:08:39Z https://eylulforum.com/konu-tip-1-diyabet <![CDATA[Tip 1 diyabet]]>
Eğer pankreas hiç insülin yapamıyorsa tip 1 diyabet ortaya çıkar. Yaklaşık olarak her 10 diyabet hastasından 11inde tip 1 diyabet vardır. Genellikle genç yaşta ortaya çıkar ama bu bir kural değildir.
Tip 1 diyabet gelişimi açısından kimler daha yüksek risk taşırlar?
Yakın akrabalarında (anne, baba, kardeş, çocuk), tip 1 diyabet olan kişilerde, ailesinde tip 2 diyabetli olanlarda, gebelik sırasında diyabet ortaya çıkan kişilerde tip 1 diyabet gelişme riski daha fazladır.

* Tip 1 diyabetin nedenleri:


- Tam olarak bilinmese de bu konuda birkaç neden olabileceği düşünülmektedir.

- Tip 1 diyabet vücudu virüslere ve bakterilere karşı koruyan doğal savunma sisteminin, pankreasta insülin yapan hücreleri yabancı hücreler gibi algılaması ve tahrip etmesine bağlıdır.

- İnsülin üreten hücrelerin %801i ortadan kalktığında hastalığa ait belirtiler de ortaya çıkar.

- Tip 1 diyabetli kişinin pankreası

- Bunun dışında bazı ailelerde diyabete yatkınlık vardır. İnsülin olmadığı için kan şekeri yüksek kalır. Ağızdan alınan ve insülin salgısını uyaran ilaçlar bu durumda işe yaramaz, çünkü insülin üretecek hücre yoktur. İnsülini dışardan vermek gerektiğinden bu hastalar insülin kullanmak zorundadırlar.

* Tip 1 diyabetin belirtileri nelerdir?
insülin olmadığında besinler enerjiye dönüşemediğinden vücut depoladığı yağ ve kas dokusundan şeker yapmaya çalışır. Bu işlem sırasında keton cisimcikleri denen atık maddeler ortaya çıkar ve kanda birikerek ketoasidoz denilen tehlikeli duruma neden olurlar. Keton cisimcikleri kanda belirli miktarın üstüne çıktığında değişik belirtiler ortaya çıkar.

Bunlar:

- Bulantı
- Kusma
- Karın ağrısı
- Derin soluk alma
- Ağızda aseton kokusu
- Baygınlık hissi, dalgınlık
- Kilo kaybıdır.

* Kan şekerinin yükselmesine bağlı olarak da aşağıdaki belirtiler görülebilir:

- Sık ve bol idrara çıkma
- Sıvı kaybı
- Susama, ağız kuruması
- Ciltte kuruluk]]>
false
2009-10-25T18:08:21Z 2009-10-25T18:08:21Z https://eylulforum.com/konu-diyabetliler-ciplak-ayak-yurumemeli <![CDATA[Diyabetliler çıplak ayak yürümemeli!]]>

İsveç Ayak Sağlığı Merkezi`nden Kripodist Özgül İşgör; diyabet hastalarının ayaklarını her gün kontrol etmeleri gerektiğini söyledi...

İsveç Ayak Sağlığı Merkezi`nden Kripodist Özgül İşgör; diyabet hastalarının ayaklarını her gün kontrol etmeleri gerektiğini söyledi. Bu hastalara özel bir ayak bakımı uygulamalarını öneren İşgör, bu bakımın temel noktalarını sıraladı:

* Ayağınızı yara, çatlak, kabarcık ve nasır yönünden kontrol edin. Ayağınızda nasır olursa, kesici aletlerle müdahalede bulunmayın.

* Çıplak ayakla yürümeyin. Denizde, kumsalda, evde terlik kullanın. Parmak arası terlikleri kullanmayın.

* Ayağınızı sıkmayan deri veya bez ayakkabılar giyin.]]>
false
2009-10-25T18:08:03Z 2009-10-25T18:08:03Z https://eylulforum.com/konu-diyabetik-ayaga-ozel-bakim-sart <![CDATA[Diyabetik ayağa özel bakım şart]]>
Şeker hastaları, ayak sağlığı sorunu yaşamamak için birtakım önlem almalı...

ŞEKER hastalarında, kan şekerinin kontrol altına alınmaması sonucunda sinirlerin hasarı ve dolaşım bozuklukları ciddi boyutlara ulaşır. Bu nedenle diyabetlilerin ayaklarını her gün kontrol edip özel bir ayak bakımı uygulaması gerekir. İşte bakım sırasında size yardımcı olacak bazı öneriler:

Ayağınızı yara, çatlak, kabarcık, nasır yönünden kontrol edin. AyağınızdaAyaklarınıza sıcak su torbaları, ısıtıcı petler veya diğer ısı kaynakları uygulamayın. Ciddi yanıklarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Nasır olursa kesici aletlerle müdahalede bulunmayın.

Ayaklarınızı her gün ılık suda 5-10 dakika beklettikten sonra tahriş etmeyin bir sabunla yıkayarak temizleyin. Uzun süre ayak banyolarından kaçının. Çünkü bu işlem ayak derinizi kurutabilir.]]>
false
2009-10-25T18:07:46Z 2009-10-25T18:07:46Z https://eylulforum.com/konu-seker-hastalari-kisin-ayaklarini-usutmekten-ozenle-kacinmali <![CDATA[Şeker hastaları kışın ayaklarını üşütmekten özenle kaçınmalı]]>
Sakarya Vatan Hastanesi Başhekimi Dursun Bostancı, ayakların soğuktan korunmasının hastalanmamak için çok önemli bir tedbir olduğunu belirterek, özellikle şeker hastalarının ayaklarını kesinlikle üşütmemeleri gerektiğini söyledi.

Bostancı, yaptığı açıklamada, kışın ayakların sıcak tutulmasının birçok hastalığın önüne geçebileceğini söyledi. Ayakların üşütüldüğü taktirde bir çok organın bundan olmusuz yönde etkileneceğini dile getiren Bostancı, `Özellikle gribal ve üşütmekten kaynaklı hastalığa yakalanmamak için ayakların sıcak tutulması gerekir` dedi.

Şeker hastalarının daha dikkatli olmasını isteyen Bostancı, şeker hastalığının ayakların uç kısmındaki damarların daralmasına sebep olduğunu belirterek, soğukta bu daralmaların daha da artacağı uyarısında bulundu. Bunun da ayaklardaki kan dolaşımını olumsuz yönde etkileyeceğini ifade eden Bostancı, `Şeker hastaları kesinlikle ayaklarını üşütmekten kaçınmalıdır. Ayaklar üşüdüğü taktirde meydana gelebilecek travmalarla yaraların açılmasına sebep olabilir. Damarların zafiyete uğradığı bu durumlarda ayaklarda açılacak yaraların kapanması çok zordur. Bu da çok büyük sıkıntıya sebep olabilir.` şeklinde konuştu.

AYAK SAĞLIĞI İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Bostancı, kış aylarında ayakların daha fazla ayakkabı içinde kaldığını belirterek ayak sağlığı için şu önerilerde bulundu: `Mümkünse iki çift ayakkabı olmalı ve her gün değiştirerek giyilmeli.

Islanan ayakkabılar kuruması için soba, kalorifer yanına konulmamalı. Dar veya uygunsuz ayakkabıların ayağı vurmasına müsaade edilmemeli. Tabanı yumuşak topuğu lastikli ayakkabılar tercih edilmemeli. Ayak temizliğine özen gösterilmeli. Tırnaklar çok derin kesilmemeli. Tırnak kesimini mümkün olduğunca banyo yaptıktan sonraya bırakmalı (tırnaklar yumuşar). Çoraplar her gün değiştirilmeli. Ayak terlemesi varsa gerektiğinde günde iki kez değiştirmeli. Ayakkabı alırken kesinlikle sabah vakitlerini tercih etmemeli. Zira ayaklar öğleden sonra ayakta kalmaya bağlı olarak şişeceği için ayağı sıkma ihtimali yüksektir.`]]>
false