Yorum: #1
03-06-2011, 01:47
Ağız kokusu
Ağızdaki çirkin kokuya kısaca ağız kokusu veya halitosis denir.Tıp tarihinde halitosis?e ait ilk yazılı belgeler 8. yüzyılda Mohammedan okuluna aittir ama muhtemelen insanlar ağız kokusundan daha eski tarihlerden beri yakınmışlardır. Bu belgelere göre ağız kokusunun tedavisinde gümüş kullanılmaktaydı.
Ağız kokusunu bir hastalık olarak tanımlamak zordur. Her sağlıklı bireyin sabah uyandığında ağızında çirkin bir koku bulunabilir. Bu sebeple kantitatif ölçümler yapılmadan fizyolojik ve patolojik ağız kokusu arasına keskin bir sınır koymak her zaman mümkün olmayabilir.
Patolojik ağız kokusu günümüzde medeni toplumlar da dahil olmak üzere oldukça yaygındır, aynı zamanda sosyal bir incinme sebebidir. Psikolojik sorunları beraberinde getirir. Ağız kokusunun sebep olduğu sosyal problemler biyolojik problemlerden daha fazladır. Hatta eğer ağız kokusu sosyal bir problem yaratmasaydı belkide bir hastalık olarak görülmeyecek, tedavisi için emek ve gayret sarfedilmeyecekti. Ağız kokusundan yakınan bireyler sosyal yaşantılarında kendilerine olan güvenlerini kaybedebilirler. İnsanların kendine olan güvenlerini artırmak amacıyla Japonya?da bir dişhekimleri odası, 2002 yılında ağız kokusunu engellemek için lokal bir kampanya düzenlemiştir. Taşınabilir bir halitometre, eğitim programı ve gönüllü dişhekimleri uygulamaya dahil edilmiştir. Katılım %70 civarında olmuştur.
Önbilgi: Koku, volatil (uçucu) ve aromatik (kokulu) kimyasal maddelerin, buharlaşma yoluyla havaya karışan moleküllerinin, difüzyon yolu ile yer değiştirerek, burundaki koku sinirinin (N. olfactorii) uçlarına varması ile algılanır. Bu sinir uçları, burun üst measındadır ve aromatik kimyasal molekül ile uyarıldığında elektriksel sinyaller üretir. Bu sinyaller merkezi sinir sisteminde integratör merkezlere ulaştığında ?koku? olarak algılanır / tanımlanır. Serebral patolojilerin bir kısmında hasta hiç koku alamayabilir (anozmi), pek az koku alabilir (hipozmi), her kokuyu abartılı olarak algılar (hiperozmi), sadece kendisinin duyabildiği aslında olmayan bir kokuyu algılayabilir (psödozmi). Bazen burun mukozasının infeksiyonlarında da benzer durumlar görülebilir. Bu sebeple ağız kokusuna sadece dişhekiminin değil, kulak burun boğaz ve nöroloji hekimlerinin de müdahalesi gerekebilir.
Etyoloji
Ağız kokusunda altta yatan sebep çoğunlukla dil papilleri arasına yerleşen proteolitik anaerop bakterilerin oluşturduğu volatil sülfür bileşikleri (VSB) dir. Tanımlanmış birçok VSBvardır fakat en sık rastlananları hydrogen sulfide, methyl mercaptan ve dimethylsulfide?dir. Bunlar bakterilerin ürettikleri çirkin kokulu uçucu gazlardır. Sebebi ne olursa olsun (psikosomatik olanlar hariç), halitosis kaynağını genellikle bu VSB?nden alır. Bu maddelerin dil sırtındaki konsansantrasyonlarını ölçmek için ticari aygıtlar geliştirilmiştir. Bunlar basitçe gaz kromotografisi ile çalışan sulfit detektörleridir ve halitometre adını alır. Bu cihaz ile fizyolojik ağız kokusu bulunan bireylerde yapılan ölçümlerde yaklaşık olarak dil ucunda 0.006 µM, orta kısımda 0.4 µM ve dil kökünde 1,6 µM VSB konsantrasyonu bulunur. Halitosis yakınması olan bireylerde bu konsantrasyonlar çok daha yüksek bulunur. Dil ucundan, dil köküne doğru gidildikçe VSB konsantrasyonu artar.
Makale
Ağız kokusu insanlarda çok büyük güvensizlikler yaratır. Nedense birçok insan sebebini yanlış yerde tahmin ediyor. Bu nedenle de çoğu zaman yanlış çözümlere hatta antibiyotik gibi riskli önlemlere yelteniyorlar. Oysa evlerindeki imkanlarla çok daha kolay ve basit çözümler bulabilirler.
Kozmetik sektöründe iyi para kazanılanalanlardan biri de kötü nefes kokularına karşı olan ürünlerdir.
ABD'deki yıllık tüketim sadece ağız suları için 740 milyon dolar civarında ve nane şekeri veya ağız spreyleri gibi 'ağız koku
dispenserleri' için de yaklaşık 625 milyon dolar para harcanıyor; Almanya'da ise bu rakamlar üçte bir civarında olduğu tahmin ediliyor. Türkiye'de özellikle bir diziden sonra bu ürünlere yönelik satışlar patlamış durumda, ancak kimse rakam vermek istemiyor.
Halitoz ile ilgili, yani ağız kokusu sorunu ile bilim adamları ancak son yıllarda yoğun olarak ilgilenmeye başladılar ve bu nedenle de bu konu hakkında sanıldığından fazl önyargı bulunmakta. Amerika'da telefonda yapılan anketlerde ortalama her ikikişiden birinin pahalı 'nefes temizleyici' sprey ya da ağız suları kullanığı ortaya çıktı. Güncel araştırmalar da gösteriyor ki, sadece yüzde 23'lük bir kesim arada sırada kötü bir ağız kokusuna sahip oluyorlar. Üstelik bu durumda sadece, ağır baharatlı bir yemekten ya da kahvaltı yapılmadan sabahın erken saatlerinde oluyor.
İnsanların sadece %6'sı sürekli ağız kokusu sorununu yaşıyor. Bu bilgiler ışığında gerçekten doktora gitmeden ya da kendi imkanları ile ağız kokusunakarşı önlemler almaya başlamadan önce gerçekten ağız kokusu sorununun var olup olmadığını iyi tespit etmek lazım. Bunu tespit etmek te hiç te zor değil. Size çok yakın olan eşinize de sorabileceğiniz gibi, çok yakın bir dostunuzun da bu konu da fikrini alabilirsiniz. Tam bir netice almak isteyenler ise: Bir kaç yıldır gaz kromatograflar ve özel sülfit monitörleri var. Bunlar nefesin yapısını kesin olarak gösterebiliyorlar. Ancak bu aygıtların yaygınlığından bahsetmek pek mümkün değil.
Ağızdaki çirkin kokuya kısaca ağız kokusu veya halitosis denir.Tıp tarihinde halitosis?e ait ilk yazılı belgeler 8. yüzyılda Mohammedan okuluna aittir ama muhtemelen insanlar ağız kokusundan daha eski tarihlerden beri yakınmışlardır. Bu belgelere göre ağız kokusunun tedavisinde gümüş kullanılmaktaydı.
Ağız kokusunu bir hastalık olarak tanımlamak zordur. Her sağlıklı bireyin sabah uyandığında ağızında çirkin bir koku bulunabilir. Bu sebeple kantitatif ölçümler yapılmadan fizyolojik ve patolojik ağız kokusu arasına keskin bir sınır koymak her zaman mümkün olmayabilir.
Patolojik ağız kokusu günümüzde medeni toplumlar da dahil olmak üzere oldukça yaygındır, aynı zamanda sosyal bir incinme sebebidir. Psikolojik sorunları beraberinde getirir. Ağız kokusunun sebep olduğu sosyal problemler biyolojik problemlerden daha fazladır. Hatta eğer ağız kokusu sosyal bir problem yaratmasaydı belkide bir hastalık olarak görülmeyecek, tedavisi için emek ve gayret sarfedilmeyecekti. Ağız kokusundan yakınan bireyler sosyal yaşantılarında kendilerine olan güvenlerini kaybedebilirler. İnsanların kendine olan güvenlerini artırmak amacıyla Japonya?da bir dişhekimleri odası, 2002 yılında ağız kokusunu engellemek için lokal bir kampanya düzenlemiştir. Taşınabilir bir halitometre, eğitim programı ve gönüllü dişhekimleri uygulamaya dahil edilmiştir. Katılım %70 civarında olmuştur.
Önbilgi: Koku, volatil (uçucu) ve aromatik (kokulu) kimyasal maddelerin, buharlaşma yoluyla havaya karışan moleküllerinin, difüzyon yolu ile yer değiştirerek, burundaki koku sinirinin (N. olfactorii) uçlarına varması ile algılanır. Bu sinir uçları, burun üst measındadır ve aromatik kimyasal molekül ile uyarıldığında elektriksel sinyaller üretir. Bu sinyaller merkezi sinir sisteminde integratör merkezlere ulaştığında ?koku? olarak algılanır / tanımlanır. Serebral patolojilerin bir kısmında hasta hiç koku alamayabilir (anozmi), pek az koku alabilir (hipozmi), her kokuyu abartılı olarak algılar (hiperozmi), sadece kendisinin duyabildiği aslında olmayan bir kokuyu algılayabilir (psödozmi). Bazen burun mukozasının infeksiyonlarında da benzer durumlar görülebilir. Bu sebeple ağız kokusuna sadece dişhekiminin değil, kulak burun boğaz ve nöroloji hekimlerinin de müdahalesi gerekebilir.
Etyoloji
Ağız kokusunda altta yatan sebep çoğunlukla dil papilleri arasına yerleşen proteolitik anaerop bakterilerin oluşturduğu volatil sülfür bileşikleri (VSB) dir. Tanımlanmış birçok VSBvardır fakat en sık rastlananları hydrogen sulfide, methyl mercaptan ve dimethylsulfide?dir. Bunlar bakterilerin ürettikleri çirkin kokulu uçucu gazlardır. Sebebi ne olursa olsun (psikosomatik olanlar hariç), halitosis kaynağını genellikle bu VSB?nden alır. Bu maddelerin dil sırtındaki konsansantrasyonlarını ölçmek için ticari aygıtlar geliştirilmiştir. Bunlar basitçe gaz kromotografisi ile çalışan sulfit detektörleridir ve halitometre adını alır. Bu cihaz ile fizyolojik ağız kokusu bulunan bireylerde yapılan ölçümlerde yaklaşık olarak dil ucunda 0.006 µM, orta kısımda 0.4 µM ve dil kökünde 1,6 µM VSB konsantrasyonu bulunur. Halitosis yakınması olan bireylerde bu konsantrasyonlar çok daha yüksek bulunur. Dil ucundan, dil köküne doğru gidildikçe VSB konsantrasyonu artar.
Makale
Ağız kokusu insanlarda çok büyük güvensizlikler yaratır. Nedense birçok insan sebebini yanlış yerde tahmin ediyor. Bu nedenle de çoğu zaman yanlış çözümlere hatta antibiyotik gibi riskli önlemlere yelteniyorlar. Oysa evlerindeki imkanlarla çok daha kolay ve basit çözümler bulabilirler.
Kozmetik sektöründe iyi para kazanılanalanlardan biri de kötü nefes kokularına karşı olan ürünlerdir.
ABD'deki yıllık tüketim sadece ağız suları için 740 milyon dolar civarında ve nane şekeri veya ağız spreyleri gibi 'ağız koku
dispenserleri' için de yaklaşık 625 milyon dolar para harcanıyor; Almanya'da ise bu rakamlar üçte bir civarında olduğu tahmin ediliyor. Türkiye'de özellikle bir diziden sonra bu ürünlere yönelik satışlar patlamış durumda, ancak kimse rakam vermek istemiyor.
Halitoz ile ilgili, yani ağız kokusu sorunu ile bilim adamları ancak son yıllarda yoğun olarak ilgilenmeye başladılar ve bu nedenle de bu konu hakkında sanıldığından fazl önyargı bulunmakta. Amerika'da telefonda yapılan anketlerde ortalama her ikikişiden birinin pahalı 'nefes temizleyici' sprey ya da ağız suları kullanığı ortaya çıktı. Güncel araştırmalar da gösteriyor ki, sadece yüzde 23'lük bir kesim arada sırada kötü bir ağız kokusuna sahip oluyorlar. Üstelik bu durumda sadece, ağır baharatlı bir yemekten ya da kahvaltı yapılmadan sabahın erken saatlerinde oluyor.
İnsanların sadece %6'sı sürekli ağız kokusu sorununu yaşıyor. Bu bilgiler ışığında gerçekten doktora gitmeden ya da kendi imkanları ile ağız kokusunakarşı önlemler almaya başlamadan önce gerçekten ağız kokusu sorununun var olup olmadığını iyi tespit etmek lazım. Bunu tespit etmek te hiç te zor değil. Size çok yakın olan eşinize de sorabileceğiniz gibi, çok yakın bir dostunuzun da bu konu da fikrini alabilirsiniz. Tam bir netice almak isteyenler ise: Bir kaç yıldır gaz kromatograflar ve özel sülfit monitörleri var. Bunlar nefesin yapısını kesin olarak gösterebiliyorlar. Ancak bu aygıtların yaygınlığından bahsetmek pek mümkün değil.