Yorum: #1
09-21-2011, 22:03
PDF formatında hazırladığımız Basın Bültenlerimize aşağıdaki linklerden erişebilirsiniz. Açmakta sorun yaşarsanız, Bilgi İşlem Müdürlüğü Teknik Servis’ten yardım alabilirsiniz.
\\10.83.10.110\d1b\Belediye_Ortak\Basin_Bultenleri\20110921\20110921KARTAL.pdf
\\10.83.10.110\d1b\Belediye_Ortak\Basin_Bultenleri\20110921\20110921GENEL.pdf
İyi çalışmalar.
Kartal Belediyesi
Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü
Vatan 21.09.2011
Dünya İnşaat 21.09.2011
Fotogol 21.09.2011
Evrensel 21.09.2011
Metropol.com 21.09.2011
Kartalda Drama ve Tiyatro Okulu Kayıtları Sürüyor
Kartalda Drama ve Tiyatro Okulu Kayıtları Sürüyor
Kartal Belediyesi Drama ve Tiyatro Okulu yeni dönem eğitim hazırlıklarını sürdürüyor. 30 Eylül Cumartesi gününe dek drama eğitimi için 8-13 yaş arası; tiyatro eğitimi için 14 yaş üstü yetenekler bekleniyor. 2 Ekim Pazar günü saat 11:00’de Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde yapılacak yetenek sınavında, adaylardan bir şiir, bir şarkı ve dram ya da komedi tiratı üzerinde çalışmış olmaları isteniyor.
Kartal Belediyesi Drama ve Tiyatro Okulu yoğun başvurulara karşın yetenek sınavı sonucunda belirlenecek olan en fazla 40 kişiyle eğitime devam edecek. Eğitim süresi olan iki yıl boyunca ilk yıl farkındalık, ikinci yıl oyun sahneleme eğitimi veren Drama ve Tiyatro Okulu, Sahne Bilgisi, Diksiyon, Beden Dili, Geleneksel Türk Tiyatrosu ve Tiyatro Tarihi derslerine de eğitim programında yer veriyor. Türkiye’de bir ilk olan ve on bir yıldır belediye bünyesinde çalışmalarına devam eden Kartal Belediyesi Drama ve Tiyatro Okulu bu güne dek 627 mezun verdi. Çok sayıda mezun, sanatsal ve akademik düzeyde aldığı eğitimle güzel sanatlar, devlet konservatuarları sınavlarında başarı gösteriyor. Geçen sene 220 kişinin başvurduğu, 40 kişinin kabul edildiği Kartal Belediyesi Drama ve Tiyatro Okulu’ndan mezun olan öğrenciler, Milli Eğitim Bakanlığı, Kartal Belediyesi ve Halk Eğitim onaylı sertifikalarını Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz’ün elinden aldı. Tiyatro eğitiminin uzun soluk ve emek isteyen sürecinde Kartal Belediyesi’nin kültür ve sanata göstermiş olduğu destek eğitimin her aşamasında kendisini gösteriyor. Çok sayıda usta tiyatro sanatçısını Kartal’da ağırlayan, birçok oyunun Kartal’da sahnelenmesinin önünü açan Kartal Belediyesi, tiyatro ve drama okulunun kapılarının çok uzun yıllar açık kalması için her türlü desteği vermeyi sürdürüyor.
Kartal Belediyesi Drama ve Tiyatro Okulu Genel Sanat Yönetmeni Erdal Yıldırım, verilen eğitimlerin niteliğine dikkat çekerek; Kartal Belediyesi öncülüğünde süren tiyatro okulunun herhangi bir mezuniyet branşı gözetmeksizin, ücretsiz olarak sağladığı olanaklarla sanatta gerçek anlamıyla yetenekli insanları önemsediğini ortaya koyduğunu, tiyatronun diğer birçok sahne sanatlarında olduğu gibi gerçek anlamıyla yetenek isteyen bir sanat dalı olduğunu ancak eğitimin de bundan bağımsız düşünülemeyeceğini belirtti. Sahne sanatları üzerine doktora eğitimine devam eden Yıldırım, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu eğitim yılında da kendilerini, Devlet Konservatuarı’ndan Şehir Tiyatroları’ndan konuk sanatçı ve akademisyenlerin, öğrencileri ve eğitimi yakından izledikleri, deneyimlerini aktardıkları yeni bir eğitim dönemi beklediğini belirtti.
Vatan 21.09.2011
Başkentin kalbinde patlama: 3 ölü, 34 yaralı!
Bomba yüklü araç patladı, Ankara cehenneme döndü
Başkent dün dehşeti yaşadı. Saat 11.05’te Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Meclis’e yakın olan ve çok sayıda devlet dairesi bulunduğu için ‘Devlet mahallesi’ olarak anılan noktada önce büyük bir patlama oldu, ardından küçük patlamalar meydana geldi. Ankara Başsavcılığı bir araca yerleştirilen parça tesirli bir bombanın patlatılması sonucu 3 vatandaşın hayatını kaybettiğini açıkladı.
ANKARA - Başbakanlık, TBMM ve Genelkurmay’a çok yakın bir yerde bulunan Ankara’nın göbeğindeki Kızılay Meydanı dün öğleden önce cehenneme döndü. En işlek caddelerden olan Kumrular Caddesi’nde, bir araca konan parça tesirli bomba saat 11.05’te büyük bir gürültüyle patladı. Kilometrelerce uzaktan bile duyulan patlama nedeniyle aracın park edildiği yere yakın bulunan dükkanlarda bulunanlar, kaldırımda yürüyenler ve seyyar satıcılar bombadan savrulan parçaların isabet etmesiyle yaralandı. Patlamanın olduğu yerdeki cep telefonu dükkanının önünde stant kuran 2 kişinin ölenler arasında olduğu ve kaldırımda çakmak tezgahı olan bir kişinin ise ağır yaralandığı belirtildi.
LPG’li araçlar patladı
Yaralılar ambulanslarla bölgedeki hastanelere götürülerek tedavi altına alındı. Çıkan yangınlar ise itfaiyenin müdahalesiyle söndürüldü. Patlamanın etkisiyle patlayan aracın yanında bulunan 6 LPG’li araç daha alev alarak patladı. Çevredeki binalarda hasar meydana geldi, çok sayıda araç ile çevredeki binaların camları kırıldı.
Çivi ve bilye bulundu
Patlamanın olduğu yerde Emniyet yetkililerinin çok sayıda çivi, cıvata ve bilye tespit ettiği de öğrenildi. Duvarlara saplandığı tespit edilen çiviler, kriminal büro ekipleri tarafından tek tek tespit edildi. Olay yerinin hemen yanında yer alan mağazalarda da bilye ve çiviler tespit edildiği bildirildi. Patlamanın 30-35 metre ilerisinde de civata ve çivi parçaları bulundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada da patlamanın “bir araç içerisine yerleştirilen parça tesirli bir bombanın patlatılması” sonucu meydana geldiği söylendi...
Araç 13 Eylül’de alınmış
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, aracın ilk bilgilere göre LPG’li olduğunu belirterek, “Araç 13 Eylül’de devri alınmadan satın alınmış, parası verilerek satın alınmış bir araç ama henüz noter devri yapılamamış” dedi. Çevrede bulunan polisler ile itfaiye ve ambulansların olay yerine gelmesinin ardından ilk yarım saat içinde sokak boşaltılamadı. Polis araçlardan sızan benzinin yola akması ve olay yerini izlemek isteyen kalabalığın birikmesi nedeniyle zor anlar yaşadı. Polis de ikinci bir patlama olasılığına karşı geniş güvenlik önlemi alarak Kumrular Sokak giriş ve çıkışında güvenlik şeridi oluşturup, bölgeyi trafiğe kapattı. Olay yerine gelen bomba imha uzmanları, incelemelerini sürdürürken, bomba ihtimaline karşı da bölgeye frekans karıştırıcı jammerler gönderildi, telefon şebekeleri devre dışı bırakıldı.
Cumhuriyet 21.09.2011
Terör bu kez Siirt'te!
Siirt'te bir grup PKK'li terörist, Polis Meslek Yüksek Okulu yakınlarında polis aracı sandıkları özel bir otomobile roketatar ve uzun namlulu silahlarla saldırı düzenledi. Saldırıda otomobilde bulunan 4 kadın hayatını kaybetti, 2 kadın da ağır yaralandı. Otomobildeki kadınların düğüne gittikleri belirlenirken saldırının ardından güvenlik güçlerinin düzenlediği operasyonda 1 PKK'li öldürüldü.
PKK'li teröristler sivil halkı hedef aldı. Siirt'te bulunan Polis Meslek Yüksek Okulu yakınlarında pusu kuran bir grup terörist, sivil polislere ait olduğunu zannettikleri özel bir otomobile saldırı. Bir tarlada pusu kuran PKK'liler, özel araca önce uzun namlulu silahlarla ateş etti daha sonra da roketatarlı saldırı düzenledi.
Saldırıda otomobilde bulunan 6 kadın ağır yaralanırken, Polis Meslek Yüksekokulu’nda görevli polisler, teröristlere anında müdahale ederek çatışmaya girdi. Endişeye yolaçan saldırıdan sonra kırsal alana kaçan teröristlerin yakalanması için operasyon başlatıldı. Süren operasyonda 1 teröristin öldürüldüğü bilgisi geldi.
PKK'li teröristlerin hedef aldığı otomobilde bulunan 6 kadın Siirt Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen Zeynep Evin, Nergis Evin, Kevser Çekin ve Nurcan Olgaç hayatını kaybetti. Tedavileri süren Gülcan Olgaç ve Nuran Evin'in durumlarının ağır olduğu belirtiliyor.
Cumhuriyet 21.09.2011
8 Ekim'de miting var
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından ''temel insanlık haklarını savunmak'' için 8 Ekimde ''Sokağın Meclisi'' adlı miting düzenlenecek.
KESK Genel Başkanı Lami Özgen, mitingle ilgili bilgi vermek üzere düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'nin bugüne kadar halkın mutluluğu ve refahı, ülkesinin esenliğini düşünen ve politikalarının merkezine bunları alan bir siyasi hükümet tarafından yönetilmediğini ileri sürdü.
Türkiye'nin, ekonomik, siyasal ve sosyal alanlarda büyük bir çözümsüzlük içinde olduğunu savunan Özgen, küresel krizin de etkisiyle işsizliğin artığını, yoksulluk ve açlığın artık gözlerden gizlenemeyecek bir duruma geldiğini söyledi.
Özgen, bu gidişat doğrultusunda her yeni günün, geçen günü aratır nitelikte olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
''İnsanın insanca yaşayabileceği alan gittikçe daralmakta, güvencesizlik, geleceksizlik, işsizlik, sefalet, adaletsizlik alabildiğine yaygınlaşmakta ve halk kesimleri hükümet tarafından azarlanıp horlanmakta, buna karşı çıkan, sesini yükselten muhalif dinamikler ise ya şiddetle cezalandırılmakta ya da şeytanı bile şaşırtan yöntemlerle derdest edilmektedir.
Anayasa referandum sürecinde kamu emekçilerine 'toplu sözleşme düzeni getiriyoruz' denilmişti. Oysa gündeme getirilen 4688 sayılı Yasa'daki değişiklik ile bırakın özgür toplu sözleşmeyi, kamu emekçilerinin grev hakkı bile engellenmektedir. Özel istihdam büroları ile emekçiler köleleştirilmeye, Torba Yasa ile emek sömürüsü daha da artırılarak emekçilerin sürgün edilmelerine ve güvencesizleştirilmelerine yasal kılıf uydurulmaya, Ulusal İstihdam Stratejisi adı altında, 12 Eylülcülerin bile cesaret edemediği biçimde kıdem tazminatları kaldırılmaya, özel ve kamu alanı sermayeye peşkeş çekilmeye, emek değersizleştirilmeye çalışılmaktadır. KHK'larla kamu hizmetlerinin tasfiyesi/ticarileştirilmesi süreci tamamlanıp güvencesiz istihdam olağan hale getirilmektedir.''
Siyasal iktidarın, gerçekten demokratik bir toplum yaratma ve onlarca yıldır sürdürülen baskıcı politikalardan arınma anlamına gelecek bir toplumsal dönüşüm programının olmadığını iddia eden Özgen, tam aksine genel seçimlerden aldığı çoğunluk iradesini, devlet ve toplum üzerinde tam bir tahakküm kurma gerekçesiyle kullandığını savundu.
Özgen, etnik ve dinsel kökenli farklılıkların, toplumsal barışı sağlayacak yönde çözüme kavuşturulamadığını iddia ederek, şunları kaydetti:
''Türkiye'de, çoğulculuk adı altında tekseslilik, ileri demokrasi adı altında yeni bir diktatörlük biçimleniyor. Bütün ötekileştirilenleri, mağdurları, ezilenleri, yoksulları, işsizleri, kadınları, gençleri, çevrecileri, barış yanlılarını seslerini birleştirip, daha yüksek haykırmaları ve düzenin yeni yüzüne karşı insanca yaşamı savunmaları için 8 Ekim'de Ankara'daki 'Sokak Meclisi'ne katılmaya çağırıyoruz.''
Vatan 21.09.2011
Devamsız öğrenciye imamlı takip!
Milli Eğitim Bakanlığı, ilköğretim öğrencilerinin okula devamsızlıklarını Aşamalı Devamsızlık Yönetimi’yle takip edecek. Devamsızlık yapan öğrencilerin ailesine yapılacak ziyarete muhtar, kanaat önderi ve imamlar da katılacak
Her ilköğretim okulunda kurulacak RİTA (Okul Risk Takip Kurulu)’na ihtiyaç duyulması halinde din görevlileri de katılacak. Devamsızlık yapan öğrencinin kendisi ve velisi bir daha devamsızlık yapılmayacağına ilişkin sözleşme imzalayacak. MEB tarafından uygulamaya konulan ADEY kapsamında öğrenci devamsızlıkları her gün düzenli olarak e-okul sistemine girilecek, yarım veya bir tam gün özürsüz devamsızlık yapan çocuk hakkında sınıf öğretmeni, şube rehber öğretmeni veya ilgili müdür yardımcısı tarafından telefonla velisi aranacak ya da yüz yüze görüşme yapılacak.
Kılavuza göre en fazla iki kişiyle yapılacak ev ziyareti sırasında sıcak ve rahat ortamın yaratılması sağlanacak. Yapılacak ikinci ev ziyaretine muhtar, hukuki bir sorun olması durumunda Baro Çocuk Hakları Merkezi’nden bir yetkili, kanaat önderi ve mahallenin imamları da katılabilecek.
Göndermeyene velayet davası
MEB İlköğretim Genel Müdürlüğü’nün 26 Ağustos’ta yayımladığı ADEY konulu genelge ve uygulama kılavuzunda yer alan düzenlemede ilköğretim öğrencilerinin okula devamsızlığı konusunda yapılacak ev ziyaretlerine imamların da dahil edilmesi, yerelliğin “hassasiyetleri”ne uygun olarak, ziyaretlere katılacak öğretmenlerin belirlenmesinde “cinsiyet faktörünün gözetilmesi” ve giyimlerinin “ortama uygun” seçilmesi gibi düzenlemeler yapıldı. ADEY kılavuzunda okula devamsızlığın takibinde izlenecek yöntemlerin yanı sıra, çocuğunu okula göndermeyen veliye çocuğun velayet durumuna ilişkin dava açılabilmesi gibi yaptırımlar da yer alıyor.
Tüm Türkiye çapında
ADEY genelgesi çerçevesinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başlattığı “Aile İmamlığı” projesinin ardından “okul imamlığı” da başlıyor. İmamların görevini camilerle sınırlandırmaya karşı çıkan proje, bazı illerde pilot uygulama olarak başladı. Okullarda öğrencilerin devamsızlığının takibi için oluşturulacak kurullarda imamların da görev alması ise pilot uygulamaya gerek görülmeden ülke genelinde geçilmesi öngörülüyor.
Cumhuriyet 21.09.2011
Marmaray'dan dünyanın en büyük batık gemi müzesine
Marmaray ve Metro projeleri kapsamında yürütülen arkeolojik kazılar sırasında Yenikapı'da bulunan 36 batık gemiden 35'inin araziden taşınma işlemi tamamlandı. Bizans dönemine ait olduğu tahmin edilen batık gemiler sayesinde İstanbul'da dünyanın en büyük batık gemi müzesi kurulacak.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Edebiyat Fakültesi Sualtı Kültür Kalıntılarını Koruma Anabilim Dalı Başkanı ve İÜ Yenikapı Batıkları Projesi Başkanı Doç. Dr. Ufuk Kocabaş, yaptığı açıklamada, kazılarda dünyanın en büyük batık gemi repertuvarına ulaşıldığını belirtti.
Kocabaş, söz konusu gemiler üzerinde 6 seneden beri çalıştıklarını, araziden alınan gemileri kurdukları laboratuvarda incelediklerini kaydetti.
Üniversitenin bu projeyi sürdürmek için bir ana bilim dalı kurduğunu, bu alanda yüksek lisans eğitimi, doktora eğitimi verdiklerini anlatan Kocabaş, 2015 yılında lisans eğitimi vermeyi planladıklarını vurguladı.
Kocabaş, bu işi çok önemsediklerini, ciddiye aldıklarını, projenin devam edebilmesi ve tamamlanması için ikinci jenerasyonu yetiştirdiklerini belirtti.
Teksas Üniversitesinin de 9 geminin bilimsel incelemesinden ve 5 geminin de konstrüksiyonundan sorumlu olduğunu ifade eden Kocabaş, şunları söyledi:
''Bu üniversite 9'uncu gemide araziden çekildi. Çünkü çok hacimli bir projeydi ama biz isterdik ki devam etsinler. Çünkü bir grup için 27 gemi çok hakikaten çok fazla. Keşke birkaç grup olsaydık, yükümüz hafifleseydi. Biz 36 gemiden 27'sinin bilimsel incelemesini yapacağız. Toplam 31 geminin de konservasyonunu ve müzede kurulma çalışmasını gerçekleştireceğiz. Bu dünyanın en büyük batı gemi projesi. 6 yıldan beri gemileri araziden taşıyoruz. Tüm belgeleme işlemlerini tamamlayıp kaldırıyoruz. Çünkü yerinde dokümantasyon çok önemli. Şu anda arazide bir tane gemi kaldı. Arazi çalışmasının sonuna doğru geldik. Türkiye açısından öncü proje. Her bir gemi dönemin en yüksek teknolojisiyle yapılmış durumda.''
Yaklaşık 30 kişilik bir ekiple yıl boyunca hiç ara vermeden ve haftanın 6 günü çalıştıklarını,gemilerin yapım tekniklerini de araştırdıklarını aktaran Kocabaş, ''O dönemde ustalar bu gemileri nasıl yapmış, hangi aletleri kullanmışlar bunları çözümlemeye çalışıyoruz. Bilmediğimiz bir yapım tekniği kullanmışlar. Bizans dönemine ve ondan öncesine baktığımızda bilmediğimiz bir yöntemle yapmışlar. Bizans döneminde geleneksel yordamla, modern gemi arasında bir geçiş dönemi yaşanmış. Geçiş döneminin bütün detaylarını Yenikapı'da bulabiliyoruz. Gemilerin 600 yıllık bir periyotta battıklarını düşünüyoruz. Ayrıca değişik tabakalarda ele geçirildikleri için kullanılan tekniği çözmüş durumdayız'' şeklinde konuştu.
Milliyet 21.09.2011
Platforma 5 km yaklaşma yasağı
Rum Yönetimi, platforma yönelik aldığı kararla, platforma 5 kilometreden fazla yaklaşmayı yasakladı
Platform bölgesinde; su derinliğinin 1650 metre olduğu ve sondajın ulaşacağı toplam derinliğin 5 bin 800 olacağı kaydedildi. Hidrokarbon yataklarının büyüklüğü ve kalitesine ilişkin güvenilir bilgilere 60-90 gün içerisinde ulaşılacağı ancak deniz dibindeki zemin katmanlarından alınacak örneklerin analiz edilmesiyle 15-20 gün gibi kısa bir sürede de öğrenilebileceği ifade edildi. Rum Fileleftheros gazetesi ise askeri içerikli “tehdidin” dün meydana geldiğini, Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı iki savaş uçağının Kıbrıs etrafında düşük irtifada uçtuğunu yazdı.
3 ayrı cevap hazırlığı
Alithia gazetesi de “Türkiye siyasi şantajlarla rota değiştiriyor” başlıklı haberinde “Türkiye askeri nitelikli tehditlerini azaltıyor ve siyasi şantajlarla en azından üç düzeyde cevap vermeye hazırlanıyor” ifadesini kullanan gazete sözünü ettiği düzeyleri şöyle sıraladı: Türkiye-Avrupa ilişkilerini kesme tehdidiyle Avrupa Birliği’ne, Kıbrıs sorunundaki müzakereleri dondurma tehdidiyle BM’ye, MEB sınırlarının belirlenmesi ile Kıbrıs ve Yunanistan’a “siyasi uyarı mesajları veriyor.”
Milliyet 21.09.2011
Geronimo’nun kafatasını Bush’un dedesi mi çaldı?
Kızılderililerin efsane savaşçısı Geronimo, ölümünden 145 yıl sonra yine gündem yarattı
Apaçilerin şefi olarak Amerikan ordusuna karşı yıllarca gerilla savaşı veren, fakat sonunda ele geçirilen Geronimo’nun kafatasının eski ABD Başkanı George W. Bush’un dedesi Prescott Bush tarafından çalındığı iddiası mahkemeye düşünce prestijli Yale Üniversitesi’nin de dahil olduğu olay tartışmaya açıldı. Vanity Fair dergisi son sayısında Geronemo’nun kafatası gizeminin peşine düştü.
Gizli kulübe sakladılar
Yale Üniversitesi’nin gizli klübü Skull&Bones’un (Kafatası ve Kemikler) en ünlü üyeleri arasında Prescott Bush, oğlu George H. W. Bush ve onun oğlu George W. Bush da var. Efsaneye göre Prescott Bush, yıllar önce klüpteki arkadaşlarıyla birlikte Geronemo’nun mezarını kazarak kafatasını çaldı ve üniversitedeki büroya getirdi. Oğulları, yani ABD’nin 41. ve 43. başkanları da klüp üyesi olarak defalarca bu kafatasının bulunudğu ortamda bulundu. Yıllarca dilden dile dolaşan ve kamuoyunda gerçek varsayılan bu hikaye 2008 yılında Yale Üniversitesi’nin dergisinde yayımlanınca Geronemo’nun torunu Harlyn harekete geçerek okula, Bush ailesine ve federal hükümete dava açtı.
Ünlü avukat Ramsey Clark’ın baktığı dava geçtiğimiz yıl mezar bile açılmadan delil yetersizliğinden düştü. Fakat tartışmalar bitmedi. Bush ailesi gizli Skull&Bones klübü ile ilgili yorum yapmayı reddederken Apaçi kabilesi içinde de anlaşmazlık baş gösterdi. Geronemo’nun Oklohama kenti yakınlarındaki mezarının çevresinde yaşayan akrabaları torun Harlyn Geronimo’yu buranın turistik değerini düşürmeye çalışmakla suçladı.
Ancak Harlyn Geronimo pes etmedi. “Dedemin rahat uyuması için kafatasının bulunması gerekiyor” diyen torun yeniden dava açmaya hazırlanıyor. ABD mayıs ayında El Kaide lideri Usame Bin Ladin’i yakalamak için düzelediği operasyonda Geronimo terörist için kod adını kullanmıştı.
DÜNYADAN HABERLER
"‘İSTANBUL, ARABULUCULUK MERKEZİ OLSUN’ TEKLİFİ..."…
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dün New York’ta Finlandiyalı meslektaşı Erkki Tumioja ile birlikte BM üyesi 25 ülke, BM ve bölgesel kuruluşların katıldığı ‘’Barış için arabuluculuk’’ konulu bakanlar düzeyinde toplantıya ev sahipliği yaptı. Davutoğlu, Türkevi’ndeki toplantıda, İstanbul’da ‘arabuluculuk merkezi’ kurulması konusunda teklifte bulundu. Toplantının ardından basına konuşan bakan, arabuluculuk faaliyetlerinin eşgüdümü kapsamında bölgesel konferanslar düzenleme ve İstanbul’da ‘’arabuluculuk merkezi’’ kurma konusunda tekliflerde bulunulduğunu açıkladı. Davutoğlu bölgesel arabuluculuk ofislerinin kurulmasına yönelik bu tür tekliflerin arabuluculuk girişimini daha fonksiyonel bir mekanizmaya dönüştüreceğini belirtti. Bu kapsamda ülkelerin dışişleri bakanlıklarından birer yetkilinin arabuluculuk konusunda önleyici diplomasi, ihtilafların çözümü gibi konularda görevlendirilmesini istediklerini, kendilerinin ülkeler arasında ‘’savaş ve savunma yerine barış elçileri ve bakanları’’ oluşturmak istediklerini söyledi
"‘MISIR ORDUSU CUNTALAŞIYOR’..."…
Mısırlı 22 insan hakları örgütü, yönetimi fiili olarak elinde bulunduran Askeri Konsey’in giderek daha fazla ‘Mübarekleşme’ye başladığı uyarısında bulundu. 22 örgüt, ordunun siyasi tansiyonu kullanarak ve birtakım ‘kozmetik’ değişiklikler yaparak devrik lider Hüsnü Mübarek’in yolunda gitmeye başladığını öne sürdü. Ordunun ‘cuntalaşmaya’ başladığına dair ciddi endişeleri olduğunu açıklayan örgütler, kanıt olarak ise Tahrir Meydanı’ndaki gösterilere giderek artan ordu müdahalesini ve yavaş yavaş uygulamaya konan olağanüstü hal yasalarını gösterdi. Ordunun düzeni tesis için bu yönde kararlar almak gerektiğini öne sürüp özellikle de yalan haberlere yönelik sert tedbirler alacağını duyurması, örgütler tarafından ‘gerçek niyetin cuntalaşma olduğu’ şeklinde yorumlanmıştı. İnsan hakları örgütleri ve liberal partiler, Mübarek dönemi isimlerinin tekrar meclise girmesinin önünü açtığı gerekçesiyle yeni seçim yasasına da sert eleştiri yöneltmişti.
"AFGAN LİDER RABBANİ ÖLDÜRÜLDÜ..."…
Afganistan’ın ‘en makul siyasi lideri’ olarak kabul gören eski Devlet Başkanı Burhaneddin Rabbani suikasta kurban gitti. Taliban’la savaşa siyasi çözüm için kurulan Yüksek Barış Konseyi’nin başkanlığını yürüten Rabbani’nin Kabil’deki evine intihar saldırısı düzenlendi. ABD Elçiliği’nin yakınındaki evde gerçekleşen saldırıda 71 yaşındaki Rabbani ölürken Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin danışmanı Masum Stanekzai dahil 4 kişi yaralandı. Polis şefi Mahummad Zaher “2 kişi Taliban adına Rabbani ile müzakere ediyordu. Onlardan biri Rabbani’ye yaklaşıp sarığındaki patlayıcıları infilak ettirdi” dedi. Sovyetler’e karşı savaşan Cemiyeti İslami’nin liderliğini yürüten ve 1992’de devlet başkanı seçilen Rabbani, 1996’da Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinin ardından kuzeye çekilip Tacik ve Özbek azınlığın oluşturduğu Kuzey İttifakı’nın başkanı olmuştu. Karzai, New York’taki temaslarını kısa kesip Kabil’e dönerken Taliban’dan açıklama gelmedi. Afganistan’ın Ankara Büyükelçisi olan oğlu Selahaddin Rabbani de Kabil’e gitti. Karzai’nin teklifiyle 7 Ekim 2010’da kurulan 68 üyeli konsey fazla ilerleme kaydedememişti.
"'DEPREMİ NEDEN BİLEMEDİN' DAVASI..."…
İtalya'nın Aquila kentinde yüzlerce kişinin ölümüne yol açan 6 Nisan 2009 depremi öncesinde ellerindeki verileri iyi değerlendiremeyen deprem uzmanları hakkında dava açıldı. Öncü depremlere rağmen tarihi şehir merkezini yerle bir eden büyük depremi tahmin edemeyen jeofizik uzmanları, 309 kişinin ölümüne neden olmakla suçlanıyor. Dün başlayan davada, 5 bilim adamı ve 2 yöneticiden oluşan "Büyük Riskler Komisyonu" öncü depremler üzerinde yüzeysel bir değerlendirme yaparak sismik riski öngöremediği için "kasten adam öldürme" suçuyla yargılanıyor. Sivil Savunma Örgütü, Jeofizik Enstitüsü, Ulusal Deprem Örgütü gibi kurumların da temsilcileri olan bilim adamları, yüzlerce kişinin canına kastetmekle suçlanıyor. İtalya'nın önde gelen 6 jeofizik uzmanı suçlu bulunursa 15 yıl hapis cezasına çarptırılabilecek. Komisyonun depremden bir hafta önce yaptığı toplantıdan sonra halka, sismik faaliyetlerle ilgili gerçek bilgiler vermek yerine, medyaya dönük, gerçekçi olmayan ve öncü sarsıntıların büyük depremi engelleyeceği yönünde iyimser öngörüler içeren beyanlar vermesi eleştiriliyor. Savunmasını depremlerin önceden bilinemeyeceği üzerine kuran sanık uzmanlara destek olmak üzere, 5 bini aşkın bilim adamı Cumhurbaşkanına iletilecek bir mektuba imza attı. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin yolsuzluk davasından mahkûm olacağı öne sürülüyor. İngiliz avukat David Mills'e 600 bin Euro rüşvet vermek suçuyla yargılanan Berlusconi, Milano mahkemesine yeni şahitler önerdi. Ancak önceki gün yapılan duruşmada hâkimler davanın zaman aşımına uğramaması için yeni şahitlerin dinlenmesini kabul etmedi. Hâkimler Şubat 2012'de zaman aşımına uğrayacak davanın Aralık'ta karara bağlanması için çalışırken, Berlusconi, seçmenlerini meydanlara dökeceğini ve hâkimlere karşı büyük bir gösteri düzenleyeceğini açıkladı.
"DEVLET, FİLİSTİN’İ BİRBİRİNE DÜŞÜRECEK..."…
Üzerine yazılmadık herhalde hiçbir şey kalmamış olan Filistin-İsrail sorunuyla ilgili son birkaç aydır yeni bir tartışma konusu peyda oldu. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) lideri ve Yaser Arafat’ın ardılı Mahmut Abbas, bu yılki BM Genel Kurulu toplantısı sırasında Filistin’in bir devlet olarak tanınması için başvuracağını açıkladı. Filistin’in BM’nin 194. üyesi olarak kabul edilmesi için Güvenlik Konseyi’nin bu başvuruyu bir öneri olarak Genel Kurul’a sunması gerekiyor. Ancak Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisine sahip olan ABD, üyelik talebini kabul etmeyeceğini çoktan açıkladı. Abbas, doğrudan Genel Kurul’a başvurmayı da deneyecek. Genel Kurul üyelerinin yarından çoğu evet oyu verirse Filistin, BM üyesi olamasa da en azından bir devlet olarak kabul edilmiş olacak. Şimdiden 126 devletin desteğine sahip olduğunu açıklayan Filistin Yönetimi, bu çoğunluğu sağlayacağından emin. Bu durumda Filistin, BM nezdinde “gözlemci devlet” statüsü kazanacak. Böylelikle Filistin tarafı barış müzakerelerinde İsrail’e karşı elinin güçlenmesini, bu tanımaya dayanarak bazı uluslararası kuruluşlara üye olmayı ve belki de Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsüne taraf olup işgal altındaki topraklardaki uygulamaları nedeniyle İsrail’i hukuki yönden sıkıştırmayı amaçlıyor. Ancak Mahmud Abbas’ın bu girişiminin ardında “içe dönük” sebepler de var. FKÖ’nün Filistin davasının bayraktarı olma sıfatını giderek Hamas’a kaptırdığı ortada. Pek çok devlet tarafından terörist ilan edilmiş olsa da 2006 yılında seçimle Gazze Şeridi’nin yönetimine gelen örgüt, Batı Şeria merkezli FKÖ ile bir uzlaşıp bir kavga ediyor. Hamas, İsrail’e karşı nispeten daha sert tutumuyla, Filistin halkını gerçekte kendisinin temsil ettiği iddiasında. Buna karşılık FKÖ, gündem belirleyen tarafın hâlâ kendisi olduğunu göstermeye çabalıyor. Filistin topraklarının ağırlık merkezinin Gazze değil Batı Şeria olduğunu vurgulayan FKÖ, bir taraftan uluslararası görünürlüğünü arttırırken, diğer taraftan “Arap sokağını” arkasına alma derdinde. Hamas, zor duruma düşeceğini sezmiş olmalı ki daha şimdiden “bağımsızlık talebi bize danışılmadan ortaya atıldı” türünden açıklamalarla bu girişimi çok da benimsemediğini ortaya koyuyor. Filistin devletinin varlığı BM tarafından tescillenir mi bilinmez ancak “devletleşme”, Filistin içi iktidar mücadelesinin daha da şiddetleneceğinin habercisi olabilir. Bu durumda “Hangi Filistin” sorusunun yanıtının bulunması da daha acil hale gelecek gibi görünüyor.
"ESKİ IRA LİDERİ ADAY OLDU, İRLANDA’YI BÖLDÜ..."…
KUZEY İrlanda’nın bağımsızlığı için mücadele veren İrlanda Cumhuriyet Ordusu’nun (IRA) eski iki numarası Martin McGuinness’in, 27 Ekim’deki cumhurbaşkanlığı seçimine aday olması ülkeyi böldü. 25 yıl önceki IRA saldırısında kız kardeşini kaybeden ve babası ağır yaralanan Katolik Ann Travers, “Haberi duyunca tüylerim diken diken oldu, çok sinirlendim” derken, eşini kaybetmiş bir Protestan olan Alan McBride ise McGuinness’e destek verdi: “İnsanların nasıl acı çektiklerini ve hala çekmeye devam ettiklerini anlıyorum. Birini geçmişinden ayrı düşünemezsiniz ama yine de adaylığı beni çok rahatsız etmiyor. Siyasetteki değişimler bir şeylerin değiştiğinin işareti olabilir” dedi. McGuinness’e destek veren Mark Eakin ise 1972 Londra bombalamalarında 8 yaşındaki kızını yitirdiğini söyleyip “Ama fotoğrafa daha geniş açıdan bakmalıyız. Bugün onun cumhurbaşkanı olması için kötü zaman mı? Sanmam. O artık iyi bir İrlanda istiyor. Bence herkes bir adım geri atıp düşünmeli” dedi.
"KIBRISLI BAKAN ATUN: RUMLAR MÜZAKERELERİ GÖZDEN ÇIKARMIŞ..."…
Kıbrıslı Rumların, Türkiye ve KKTC'nin bütün uyarılarına rağmen Doğu Akdeniz'de petrol ve doğalgaz aramalarını başlatması, bölgede tansiyonu iyice yükseltti. Evvelki gün ilk sondajın yapılması, KKTC'den ve Türkiye'den tepki çekti. KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun, Rum Yönetimi’nin bütün uyarılara rağmen doğalgaz sondaj çalışmalarına başlayarak, müzakereleri gözden çıkardığını söyledi. Atun, “Belli ki Güney Kıbrıs yönetimi her türlü sonucu göze almıştır artık.'' dedi. Bayrak Televizyonu'nda (BRT) konuşan Atun, Türkiye ve KKTC'nin de kendi hakkını korumak üzere adımlar atacağını ifade etti. Bakan Atun, Rumların asıl niyetinin doğal kaynaklara ulaşmaktan ziyade, bazı siyasi avantajlar sağlamak olduğunu vurgulayarak “Bu sorunu denizlerdeki statü noktasına taşımak, mevcut duruma çok daha başka bir boyut getirmektedir.” dedi. KKTC Başbakanlığı da konuyla ilgili olarak “İzleme Komitesi” kurdu. Rumların sondaja başlamalarının ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın “Biz de aramalara başlayacağız.” açıklaması da ses getirdi. Yunan devlet radyosu NET FM'e konuşan Kıbrıs Rum Hükümeti Sözcü Vekili Hristos Hristofidis, Türkiye'nin sondaj çalışmalarına başlayacak olmasının kabul edilemez olduğunu ileri sürerek müzakerelerin devam ettiği bir dönemde Türkiye'nin Ada'da yeni sorunlar çıkarmaya çalıştığını da iddia etti. Rum basınında çıkan haberlere göre ise “Afrodit” adı verilen “12. parselde”, başlatılan sondajdan ilk örneklerin 15-20 gün içinde alınması bekleniyor. Diğer taraftan, Kıbrıs'ta petrol arama konusuyla ilgili Zaman'a açıklama yapan uluslararası deniz hukuku uzmanları, Başbakan Erdoğan'ın konuya ilişkin açıklamasını olumlu buldu. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Deniz ve Su Hukuku Araştırmaları Merkezi Başkanı Doç. Dr. Yücel Acer, Rum tarafının petrol aramak için zaten siyasal konjonktür aradığını söyledi. Rumların İsrail'in de desteğini arkasına alarak Akdeniz'de petrol aramaya başlamasına karşın Türkiye'nin de aynı bölgede petrol ve doğalgaz arayacak olmasının Rum tarafını köşeye sıkıştıracağını kaydetti. Türkiye'nin başlatacağı araştırmaya Rum tarafı ya da başka bir ülkenin müdahale edemeyeceğini belirten Acer, “Rum tarafı ilan ettiği bölgeyi koruyamıyor olacak. Bu da Rum kesiminin geri adım atmasına neden olabilir.” yorumunda bulundu.
"KRİTİK BİR DÖNEMEÇTE OBAMA İLE YİNE BAŞ BAŞA..."…
Başbakan Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu toplantıları için gittiği New York’ta ABD Başkanı Barack Obama ile görüşürken temaslara İsrail’le ilişkiler, Filistin’in tanınması ve Rum Yönetimi’yle Doğu Akdeniz’de sondaj gerilimi damgasını vurdu. Ayrıca dün BM’nin Libya toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Dondurulmuş menkul kıymetlerinin, nakitlerinin bir an önce Libya’ya teslimi gerekir, Libya’nın bu imkanlarıyla yeniden ayağa kalkması gerekir” dedi. Görüşme gündeminde PKK ile mücadele ve Ortadoğu’daki gelişmeler de vardı. Liderler buluşması öncesinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu gündemdeki meseleleri ABD’li meslektaşı Hilary Clinton’la enine boyuna görüştü. Davutoğlu, görüşmenin ardından terörle mücadelede işbirliğini teyit ettiklerini vurgularken Arap Baharı ile ilgili “Ortadoğu’da demokrasi, hukuk devleti, insan haklarına saygılı yönetimlerin oluşması vakti gelmiştir. Bunun mümkün olduğu kadar Ortadoğu’nun bölgesel dinamikleri içinde ve dış müdahale olmaksızın gerçekleşmesi önemli” mesajı verdi. Türkiye-İsrail ilişkilerini de ele aldıklarını anlatan Davutoğlu, “Pozisyonumuzu Clinton’la ağustosta Paris’te yaptığımız toplantıda ifade etmiştik. Biz açık ve net olarak her zaman söylediğimiz sözün gereğini yaptık” dedi. Davutoğlu gündeme gelen Güney Kıbrıs’ın petrol ve doğalgaz arama çalışmalarıyla ilgili de şunları söyledi: “Güney Kıbrıs’ın yapmaya çalıştığı provokasyondur. Bir taraftan ekimde Kıbrıs’taki 3 yılın birikimi olan müzakereler çözüme doğru giderken, tek taraşı bu tür adımların bölgeye barış getirmeyeceğinin herkes tarafından bilinmesi lazım. Doğu Akdeniz’de barış havzası oluşsun diye çaba gösteririz. Bunun için Ortadoğu barış sürecinde mesafe kat edilmeli, Kıbrıs sorunu çözülmeli, ama bu tek taraşı adımlarla gerçekleşmez. Bu konudaki kanaatlerimizi de paylaştık. Son derece verimli bir toplantı oldu.”
"LİBYA YENİ BAYRAĞI VE REJİMİ İLE BM’DE..."…
Libya’da Kaddafi rejimine son veren geçiş yönetimi, BM Genel Kurulu’na ilk kez ülkelerini temsilen katıldı. BM, Kaddafi rejiminin meşruiyetini yitirdiği gerekçesiyle geçen haftaki oylama ile Libya’nın üyelik sandalyesini Ulusal Geçiş Konseyi’ne vermişti. Konsey için dünya liderlerini bir araya getiren Genel Kurul, konumlarını pekiştirme fırsatı da yarattı. Konsey, ülkenin bayrağı ve resmi adını değiştirmişti. Kaddafi’nin ‘Libya Arap Cemahiriyesi’ adı verdiği ülke, artık sadece Libya olarak anılacak. Konsey Başkanı Mustafa Abdülcelil de, New York’tayken ABD Başkanı Barack Obama ile görüşecek. Öte yandan Kaddafi de yeni bir kayıtla ‘ses verdi.’ Kaddafi, Suriye merkezli Arrai televizyonunda yayımlanan ses kaydında, ‘’Libya’daki siyasi sistem halkın gücüne dayanmaktadır ve bu sistemin ortadan kaldırılması mümkün değildir’’ dedi. Kaddafi, halka rejim değişikliği olduğuna inanmamaları çağrısında bulunup ülkede olup bitenleri de ‘maskaralık’ olarak nitelerken, ‘’Hava ve deniz saldırıları yardımıyla bir başkasının iktidara geldiğine sevinmeyin, rejimin yıkıldığına inanmayın’’ diye konuştu. İsyancılar ise Kaddafi yandaşlarının kontrolündeki üç ‘kaleden’ biri olan Sebha’da havaalanı, tarihi bir kale ve bir garnizonu kuşattı. Komutan Muhammed Vardugu, ‘300’den fazla paralı askerin ele geçtiğini’ aktarırken, Kaddafi’nin istihbarat şefi General Belgassim El Abaj’ın da yakalandığını açıkladı. Vardugu, “Bu general, petrol kuyularına sabotaj operasyonlarına komutan ediyordu. Birçok suç işledi” dedi.
"MURDOCH’TAN REKOR TAZMİNAT..."…
İngiltere’de medya patronu Rupert Murdoch, sahibi olduğu gazetenin yasa dışı olarak telefonlarını dinlediği ortaya çıkan Milly Dowler’ın ailesine, üç milyon sterlin tazminat ödemeyi teklif etti. Murdoch’ın aileye birkaç gün içinde ödeme yapacağı, üç milyon sterlinin iki milyonunun aileye, diğer 1 milyon sterlinin ise ailenin istediği bir yardım kuruluşuna verileceği belirtildi. Telekulak skandalının ardından Dowler ailesinden bu yaz özür dileyen Rupert Murdoch, yardım kuruluşuna verilecek bir milyon sterlini kendi ödeyecek, kalan iki milyon sterlin ise sahibi olduğu News International şirketi tarafından ödenecek. Böylece, ülkede 168 yıllık News of the World gazetesinin kapanmasına ve gazetenin çok sayıda çalışanının gözaltına alınmasına neden olan telekulak skandalıyla ilgili, Murdoch rekor miktarda tazminat ödemiş olacak. Guardian gazetesinin, 2002 yılında İngiltere’de kaybolan ve daha sonra cesedi bulunan 13 yaşındaki Milly Dowler’ın telefonuna bırakılan mesajların dinlendiğini yazdığı haber, telekulak skandalının büyümesine neden olmuştu. Guardian, News of the World gazetesi muhabirlerinin Dowler’ın telefonuna özellikle ailesi tarafından bırakılan sesli mesajları dinlediğini, daha fazla mesaj gelmesi için bazı mesajların gazete tarafından silindiğini, bunun da Milly Dowler’ın ailesini kızlarının yaşadığına dair umutlandırdığını yazmıştı. İngiliz basını, Dowler ailesinin News of the World aleyhinde dava açmamasına karşın Murdoch’ın aileye tazminat ödemeyi teklif ettiğine dikkat çekiyor.